Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/2066 E. 2022/399 K. 21.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2019/2066 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/399

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/05/2019
ESAS-KARAR NO : 2017/762 E 2019/478 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 21/03/2022
YAZILDIĞI TARİH : 19/04/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkili 28/10/2016 tarihli fatura uyarınca davalının satın aldığı malların teslim edildiğini fatura bedelinin ödenmediğini, bakiye alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek, davalının itirazının iptaline takibin devamına, % 20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; takibe ve davaya konu faturanın kapalı fatura olduğunu, davacının fatura muhteviyatı malı teslim ettiğini kanıtlaması gerektiğini, faturanın müvekkilinin ticari defterine işlendiğini ancak fatura muhteviyatı malların teslim edilmediğini, müvekkili ile davacının eşi arasında ortaklık ilişkisi kapsamında inşaat tadilat işleri yapıldığını tadilat işleri bittikten sonra hesap görüleceği sırada davacı tarafından fatura kesildiğini, bu faturanın da kapalı fatura olmasına güvenerek ticari defter kayıtlarına işlediğini, bildirerek davanın reddine, kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; davalının incelenen defter kayıtlarına göre faturanın defter kaydı olmasına rağmen kapalı fatura olarak düzenlendiğinin belirtilmesi ve davacı vekilinin 18/04/2018 tarihli dilekçesi dikkate alınarak takibe konu faturanın kapalı fatura olduğu, davacının davasını yeterli deliller ile ispat edemediği ve delilleri arasında yemin delilininde olmadığı, davacının takip konusu faturadan kaynaklı alacaklı olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine ve davalı tarafça takibin kötüniyetle yapıldığı ispatlanamadığından İİK madde 67/2 gereğince davalı tarafın kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; müvekkilinin fatura muhteviyatı malı davalıya teslim ettiğini, zaten davaya konu fatura da incelendiğinde faturanın irsaliyeli yani mal teslimli fatura olduğu ve bizzat davalının teslim alan kısmında imzasının bulunduğu açıkça belli olduğunu, hal böyleyken müvekkilinin davalıya faturaya konu malzemeyi teslim ettiğine ilişkin ayrıca bir ispat külfeti yüklenemeyeceği gibi aksine yazılı delile karşı yazılı delille ispat kuralı gereği davalı tarafın faturaya konu malzemeleri teslim almadığı iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerekli ve zorunlu bulunduğunu, irsaliyeli faturanın anlamı malın faturayla birlikte teslim edilmesi anlamına gelir ki irsaliyeli fatura olması durumunda zaten malın teslim ediliği karine olarak kabul edilmesi gerektiğini, bu durumda davalının bizzat teslim aldığı imzasını taşıyan irsaliyeli faturanın aksini, yani malı teslim almadığını yazılı delille ispat etmesi gerekeceğini, zaten davalının da böyle bir ispatta bulunmadığını, faturada yazılı malı teslim aldığını kabul ettiğini, davalının müvekkilden böyle alım gerçekleştirmediğini yazılı delille ispat edememesi üzerine borçtan kurtulmak için ödeme yaptığını ispat etmesi gerekeceğini, Bilirkişi raporunda ve mahkeme gerekçeli kararında davaya konu faturanın kapalı olarak tanzim edildiği imza ve kaşenin faturanın alt tarafına atıldığı belirtilmişse de,fatura incelendiğinde imzanın faturanın orta kısmına atıldığı ve Yerel Mahkemece faturanın ortasına atılı imzanın kime ait olduğu konusunda tarafımıza süre verilmesi üzerine 18.04.2018 tarihli dilekçe ile bu faturadaki imzanın müvekkile ait olduğu bildirilmiş olmakla Ticaret Kanunu teamüllerine uyan bir kapalı faturadan söz etmek de mümkün olmadığını, buna rağmem müvekkili tarafından davalıya düzenlenmiş faturanın kapalı fatura olduğundan bahsetmenin mümkün olmadığı gibi kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu karinenin davada kabul edilse dahi aksi yazılı delillerle ispat edildiği halde müvekkilinin davalıdan alacaklı bulunmadığı yönünde karar verilmesinin hatalı olduğunu, bilirkişi tarafından davalı ticari defterlerinde yapılan incelemede kapalı olduğu iddia edilen bu faturaya istinaden davalı tarafından yapılmış bir ödeme bulunmadığı gibi fatura davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmasına rağmen bu ticari ilişkinin hesabının ne şekilde kapatıldığı,bu faturaya istinaden bir ödeme yapılıp yapılmadığı açıklığa kavuşturulmadan, bu husustaki itirazlar karşılanmadan hatalı karar verildiğini, gerçeklikten uzak, usul ve yasaya tamamen aykırı eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; somut olayda, kapalı fatura ile ilgili karine üzerinde durulup tartışılmasının ve bu karinenin aksinin ispatı ile ilgili olarak taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava faturaya dayalı bakiye alacağın tahsili için girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, uyuşmazlık noktası özelinde, ispat yükünün belirlenmesi ve mahkemelerce delil toplanması usulü konularına değinmekte fayda vardır.
Hak arama özgürlüğünün tam olarak yerine getirilmesi, iddia ve savunma haklarının fiilen kullanılabilmesini gerektirir. Bu da, davacı ve davalıya ispat hakkı verilmesiyle sağlanabilir. HMK’nın 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.
Davada gereksiz delil toplanmaması ve delillerin sağlıklı olarak yargılamaya kazandırılması için öncelikle dayanılan vakıalar bakımından ispat yükünün kimde olduğunun ve hangi delillerle bu vakıanın ispatlanabileceğinin belirlenmesi gerekir.
Dayanılan vakıaların kim tarafından ispat edilmesi gerektiği hususu ispat yüküyle ilgilidir ve ispat yükünün kimde olduğu konusunda iki temel kural vardır. Bunlar; kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olması [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6] ve iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafın ispat yükü altında olması (HMK m. 190) kurallarıdır. Bu temel kurallara rağmen elbette ki kanuni veya fiili karine bulunması hâlinde ispat yükü bu karinelerin aksini savunan tarafta olacaktır.
Bu aşamada kapalı fatura kavramı hakkında kısaca açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Bilindiği üzere satıcının, düzenlediği faturanın alt kısmına kaşe ve imza koymasına faturanın kapatılması (akide edilmesi) denir ve bu durum ticari bir örf ve adet kuralı olarak bedelin tahsil edildiğine karinedir (Hukuk Genel Kurulunun 22.04.2015 tarihli ve 2013/19-1950 E., 2015/1251 K. sayılı kararı). Bu karine aksi ispatlanabilen bir karinedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından Kartal 2. İcra Dairesinin 2011/8148 E. sayılı dosyasıyla 22.05.2011 tarihli ve 023290 numaralı faturaya dayalı olarak icra takibi başlatılmıştır. İcra takibine konu faturanın kapalı fatura olduğu tartışmasızdır. Kapalı faturanın bedelin tahsil edildiğine ilişkin karine satış sözleşmesinin tarafları arasında geçerli olduğundan eldeki uyuşmazlığa konu satım ilişkisine doğrudan uygulanması mümkün değil ise de somut olayda davacı tarafından inkâr edilmeyen ve ayrıntıları ile açıklanan özelliklerine göre, kapalı olarak tanzim ettiği faturanın varlığına rağmen mal bedelinin kendisine ödenmediğine ilişkin ispat yükünün artık davacıda olduğunun kabulü gerekir.
Ancak davalının cevap layihasıyla taraflar arasında alım satım ilişkisi satım ilişkisi inkar edilerek fatura içeriğinin doğru olmadığını faturaya konu malların teslim edilmediğini, davacının eşi ile aralarında inşaat yapım işi olduğunu bu iş kapsamında ortaklık ilişkisinin sonlandırıldığını dava dışı davacının eşinin faturayı işçilerin barınma ve maaş giderlerine karşı davacı adına fatura kesildiğini, faturanın da kapalı olmasına güvenerek itiraz etmeyerek ticari defter kayıtlarına işlediğini, adına düzenlenen faturanın davacının eşi ile arasındaki farklı bir hukuki ilişki nedeniyle düzenlendiği savunması karşısında artık faturanın kapalı olarak düzenlendiği bu nedenle peşin ödemeye karine teşkil ettiğinden karinenn aksinin davacı yanca ispatı gerekip gerekmediği hususunun irdelenmesi gerekir. Davalının bu savunması üzerine genel olarak ikrar kavramı üzerinde durmak gerekmektedir.
-İkrar;
Öğretideki tanımlamalara göre, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı Cilt: 2, Ankara 2001, sayfa: 2037 ve devamı; Prof.Dr.Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: 1-2, 3. Bası, … Matbaası, İstanbul 1984, Sayfa: 549 ve devamı; Prof.Dr.Necip Bilge, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3.Baskı, … Matbaası, Ankara 1978, sayfa: 510 ve devamı; Dr.Süha Tanrıver, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, sayfa: 212 ve devamı.).
İkrardan söz edilebilmesi için, taraflardan birisinin bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.
İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkar da denilmektedir.
Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.
Vasıflı ikrarda, (gerekçeli inkarda) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir.
Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
Yukarıda da değinildiği üzere, öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte; iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir (HGK’nun 09.06.2004 gün ve2004/4-362 2004/347 sayılı ilamı).
Nitekim, yukarıda vurgulanan ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607 sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut uyuşmazlıkta; davalı, davacı ile aralarında herhangi bir ilişki bulunmadığı, ancak davacının eşi ile aralarındaki ortaklık ilişkisi kapsamında faturanın düzenlendiğini, ikrar etmekte ancak alacak borç ilişkisinin bulunmadığı fatura muhteviyatı malları teslim almadığını, faturanın kapalı fatura olması nedeniyle ticari defter kayıtlarına işlediğini ileri sürerek, her hangi bir borcun söz konusu olmadığı savunmasında bulunmaktadır. Davalının savunmasının, bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre, ispat yükünün bağlantısız bileşik ikrar savunmasında bulunan davalıda olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; ilk derece mahkemesinin, davalının savunmasının hatalı değerlendirilmesi sonucu ispat yükünün davalıda olduğu gözden kaçırılarak, ispat yükünün tersine çevrilerek, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Bu durumda taraflar arasındaki ilişkinin satım mı yoksa savunmada ileri sürüldüğü gibi ortaklık ilişkisinin tasfiyesi kapsamında mı düzenlendiği ? üzerinde yeterince durularak taraflar arasındaki dava konusu ticari ilişki değerlendirilerek gerekli görüldüğü takdirde bu yönde uzman bilirkişi raporu alınıp bir karar verilmesi gerekirken, taraflar arasındaki ticari ilişki değerlendirilerek dava konusu yapılan fatura muhteviyatı malların teslim alınmadığı yönündeki savunmanın ispatı imkanı tanınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Açıklanan bu nedenlerle mahkemece davalının savunması yönünden yapılacak araştırma ve inceleme ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, kanıt yükünün yanlış tayini ile yanılgılı gerekçelerle karar verilmesi doğru olmadığından, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı yanın istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş olup, kaldırma sebebine göre sair istinaf itirazları şimdilik incelenmemiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2017/762Esas, 2019/478Karar sayılı ve 22/05/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 21/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”