Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/2061 E. 2022/866 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/11/2018
ESAS-KARAR NO ….
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 16/06/2022
YAZILDIĞI TARİH : 05/07/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkili şirketin 08/11/2011 tarihli finansal kiralama sözleşmesi kapsamında … … … firmasına ait … … …. marka sondaj makinasının kiracısı sıfatında olduğunu, finansal kiralama sözleşmesinin 7. Maddesinin a fıkrasında kiralayan tarafından müvekkiline malın ayıplı olması halinde her türlü hukuki işlem yapma yetkisi verildiğini, makinanın … Karayolunun yapımında kullanıldığını, 13/03/2013 tarihinde çalışma esnasında … diye tabir edilen burgu delme çubuğunun kırıldığını, arızanın imalat hatasından kaynaklı olup olmadığının tespiti ve kanuni haklarının kullanılması açısından davalı şirkete ihtaranme gönderildiğini, davalı tarafından tamirat yapıldığının ifade edildiğini ve makinanın arızalı parçanın yenisi ile değiştirilmesi talebi şerh düşülme suretiyle kabul edildiğini, daha sonra davalı tarafından arızanın imalattan kaynaklı olmadığını ve değiştirme talebinin kabul görmeyeceğini bildirdiğini, 17/08/2013 tarihinde makinenin aynı yerinden kırıldığını, … olarak tabir edilen parçanın ayıplı olduğunun açık olduğnu belirterek ayıpsız misliyle değiştirilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen 2015/679 esas sayılı dosyada davacı vekili; müvekkili sigorta şirketi tarafından … poliçesi ile teminat altına alınan sigorta ettiren … İnşaat San. Tic. A.Ş’nin kara yolu inşaatında kullanılmak üzere kiralama yöntemi ile kullandığı … marka … 28 tip keli bar delme ekipmanlı sondaj makinesinde 22/10/2013 tarihinde zemine çakma işlemi sırasında rotary (delgi) ünitesinde hasar oluştuğunu, hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini, ancak kırılan parçanın yapılan incelemesinde önemli ölçüde ayıplı olduğunun tespit edildiğini, 155.130,32 TL’nin poliçe kapsamından sigortalıya ödendiğini, imalat hatası nedeniyle hasara sebebiyet veren davalıya karşı tazminatın tahsili istemiyle dava açma zaruriyetinin doğduğunu, kırılan parçadaki önemli ayıp nedeni ile davalının kusurlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile; 155.130,32 TL’nin ödeme gününden itibaren avans faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davanın açılmasında davacının hukuki yararının bulumadığını, davacının finansal kiralama sözleşmesi gereğince kiracı olduğunu, alıcının … A.Ş. Olduğunu, müvekkilinin satış sözleşmesine taraf olmadığından taraf sıfatının bulunmadığını, müvekkilinin satıcının distribütör veya temsilcisi olsa bile doğrudan kendisine dava açılamayacağını, sözleşme gereğince yetkili mahkemenin …’in merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olduğunu, bu nedenle yetki itirazında bulunulduğunu, makinada meydana gelen arızanın imalat hatası olmadığını ve aşınma parçası olduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; dava konusu makinanın satıcısı proforma faturaya göre Almanya’da bulunan … … … şirketi olduğu, davalı şirketin satıcı sıfatı bulunmadığı, davalının satıcı sıfatının bulunmaması nedeniyle dava konusu makinadaki ayıptan sorumluluğunun bulunmadığı, bu nedenle BK’nun 219 ve devam eden maddeleri gereğince ayıba karşı tekeffül hükümleri gereğince davalıya başvurulamayacağı, davalıya husumet yöneltilmeyeceği, diğer taraftan davalı satıcı distribütör sıfatıyla acente olarak kabul edilse de, her iki dosyada davanın doğrudan davalıya karşı açıldığı, davalıya karşı ancak satıcıya izafeten acente sıfatıyla dava açılabileceği, husumetin doğru yöneltilmediği gerekçesiyle her iki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, hükme karşı birleşen davada davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Birleşen davacı … şirketi vekili; müvekkil şirket nezdinde … Poliçesi ile teminat altına alınan, … karayolu inşaatında kiralama yöntemiyle kullanmakta olduğu … marka delme ekipmanlı sondaj makinesinde 22.10.2013 tarihinde zemine çakma işlemi sırasında hasar oluştuğunu, söz konusu hasar ve makine geçmişi incelendiğinde hasarın üretim hatası ya da üretim sırasında montaj hatasından kaynaklandığı, İnegöl Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/51 D. İş numaralı dosyasından alınan bilirkişi raporunda … adlı parçanın önemli ayıplı olduğu tespitinin yapıldığını, meydana gelen hasarın ekspertiz raporu ile tespit edilmesinin ardından müvekkil şirket sigortalısına 155.130,32 TL hasar bedelini ödemek suretiyle TTK gereği sigortalısının bu olaydan kaynaklanan haklarına halef olduğunu, hasara sebebiyet veren davalıya karşı Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde ödenen hasar tazminatının rücuen tahsili için dava açıldığını, ilk derece mahkemesince davalının satıcı sıfatının bulunmaması nedeniyle dava konusu makinedeki ayıptan sorumluluğunun bulunmadığını, ayıplı maldan doğrudan davalıya başvurulamayacağını, davalı satıcı distribütör sıfatıyla acente kabul edilse de, dava doğrudan davalıya (acenteye) karşı açılmış olup, davalıya ancak satıcıya izafeten davalı sıfatıyla dava açılabilecek olduğu değerlendirmesinde bulunmuş ve davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verildiğini, mahkemenin bu kararı davalının taraf sıfatı konusunda yeterince araştırma yapılmaksızın eksik inceleme sonucu verilmiş olup değerlendirmeleri TTK ve TKHK hükümlerine ve hukuka aykırılık teşkil ettiğini, TTK 105 vd. maddelerinde acentenin yetkileri düzenlenmiş olup, TTK madde 105’e göre; “Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir. Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan, bu hükme aykırı şartlar geçersizdir. Acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı Türkiye’de açılacak olan davalar sonucunda alınan kararlar acentelere uygulanmaz”. Anılan hüküm gereğince, acente hem aktif hem de pasif anlamda müvekkilini temsil etme yetkisine sahip olup aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, acenteye karşı da aynı sıfatla dava açılabileceğini, TTK. madde 105 hükmü acenteye müvekkili adına dava açma yetkisi yani müvekkile vekâlet etme yetkisi tanındığını, acentenin TTK md. 105/ f. II uyarınca müvekkili namına dava açması veya acenteye bu sıfatla dava açılması doktrinde, “acentenin müvekkiline izafeten dava açması” veya “acenteye müvekkiline izafeten dava açılması” şeklinde anıldığını, bu durumun istisnasını, acentenin müvekkille birlikte müteselsilen sorumlu olduğu haller oluşturduğunu, acentenin müşteriye karşı müvekkille birlikte müteselsil olarak sorumlu olduğu durumlar, acentenin taraf sıfatının bulunmamasının istisnasını oluşturduğunu, bu bakımdan, acentenin taraf gösterildiği davalarda mahkemenin, acentenin konumunu doğru bir şekilde belirlemesi gerektiği, mahkemenin, şeklen davanın tarafı olarak gözüken acentenin gerçek anlamda taraf sıfatına sahip olup olmadığını tespit etmek için yürüttüğü inceleme faaliyeti; acentenin müvekkil ile müşteri arasındaki sözleşmeden dolayı müvekkille birlikte müteselsilen sorumlu olup olmadığının değerlendirilmesini de kapsadığını, TKHK’da da acentenin müvekkille birlikte müteselsil sorumlu olacağı durumlara ilişkin birden fazla hüküm bulunmadığı, TKHK md. 4/ f. III hükmünün ilk cümlesine göre, imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur”. TKHK 13. maddesine göre ; imalatçı üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve kredi veren ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumlu bulunduğunu, dolayısıyla arıza nedeniyle tüketici malın yenisiyle değiştirilmesi isteğinde satıcı, bayii, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu,
dava konusu uyuşmazlıkta satıcı firmanın ayıplı mal sebebiyle sorumluluğu bulunduğu, mahkemece işin esasına girilip tarafların göstereceği deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre hüküm verilmesi gerekirken, davanın pasif husumet yokluğu gerekçesiyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; finansal kiralamaya konu maldaki ayıp nedeniyle ayıba karşı tekeffül hükümleri gereğince malın misliyle değiştirilmesine ilişkin talebin doğrudan satıcı sıfatı bulunmayan acenteye doğrudan husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; asıl dosyada ayıplı malın parçasının misli ile değiştirilmesi mümkün olmazsa malın tamamen değiştirilmesi, birleşen dosyada sigorta şirketi tarafından ödenen tazminatın davalıdan rücu talebine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
TTK’nın 105/2. maddesine göre; acentelikte bulunduğu veya akdettiği sözleşmeden doğan uyuşmazlıktan dolayı ilgili kişilerin acente aleyhine dava açması mümkün bulunmaktadır. Eş söyleyiş ile; bu tür davalarda esas akdi ilişkinin esas tarafı yanı sıra izafeten acente aleyhine dava açılabilir ve asıl şirkete izafeten acente aleyhine karar verilebilir. Çünkü acenteler imzaladıkları ya da aracılık yaptıkları sözleşmeleri kendi nam ve hesaplarına değil, acentesi bulundukları kişi adına düzenlerler. Dolayısıyla kural olarak, bu sözleşmelerden dolayı sorumlulukları yoktur.
Acentenin sorumlu tutulabilmesi için şahsi kusurunun bulunduğunun iddia edilip ispatlanmış olması gerekmektedir.
Eldeki dava, acentenin şahsi kusuruna dayanılarak açılmadığı gibi davacı ayıplı mal satışından dolayı zarara uğradığını iddiasıyla satım akdine taraf dava dışı yurt dışında mukim şirketin Türkiye’de bulunan yetkili acentesi sıfatıyla favalıya husumet yöneltmiştir.
Davacının, acentenin şahsi kusuru nedeniyle herhangi bir talebi olamadığı noktasında uyuşmazlık da bulunmamaktadır. İhtilaf, acentenin akdettiği sözleşmeden kaynaklanmayıp, acentenin kişisel kusuruna ve haksız fiiline de dayandırılmadığından, ayıba karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde finansal kiralamaya konu malın kiracı tarafından kiralayandan aldığı yetki dolayısıyla ayıplı parçanın misliyle değişimi ya da malın tamamen aynıyla değişimine dair açılan davanın doğrudan acentenin kendisine yöneltilmeyeceği gözetilerek asıl ve birleşen davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesinde bir usulsüzlük görülmemiştir.
Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına göre ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık olmadığından birleşen davada davacı … şirketi vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 44,40TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30TL harcın istinaf eden davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf posta giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
HMK’nin 353/1-b-1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 16/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”