Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/2059 E. 2022/400 K. 21.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2019/2059 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/400

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/05/2018
ESAS-KARAR NO : 2016/948 E 2018/259 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 21/03/2022
YAZILDIĞI TARİH : 19/04/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkilinin satım sözleşmesini konu alan faturadan bakiye kalan alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibine girişildiğini, davalının haksız itirazı ile takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına ve müvekkili lehine % 20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkili aleyhine davacı tarafından usulsüz ve haksız icra takibine girişildiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMSİNİN KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davacının bakiye fatura bedelinden kaynaklanan alacağının varlığını usulüne uygun delillerle kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; 8 gün içinde faturaya itiraz edilmediğinden fatura içeriğinin taraflar arasındaki hukuki ilişkiye uygun ve davacı tarafça kanıtlanmış olduğunun kabulü gerektiğini, bunun aksinin yani faturanın içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının arada ki hukuki ilişkinin olmadığının ispatının da davalıya geçtiğini, davalının borcun tamamını ödediğini ve ispatının da davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu beyan ettiğini, yani aslında faturaya karşı 8 günlük itiraz süresi içinde davalı şirketin itiraz edilmediğini, bu hususun mahkemenin dikkatinden kaçtığını, eksik inceleme sonucu karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu emtiaların bedelinin ödenmesi noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satım sözleşmesini konu alan faturadan bakiye kalan alacağın tahsili talebi ile başlatılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı tarafından Ankara 10. İcra Müdürlüğü’nün 2016/21911 E. Sayılı dosyasında davalı aleyhine 06/06/2016 tarihli ve 55.000,39-TL bedelli faturadan dolayı bakiye 25.500,39-TLnin tahsili için takip başlatılmış, davalı tarafından ödeme emrine itirazı üzerine icra takibinin durduğu, itirazın ve iş bu itirazın iptali davasının süresinde olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasında mal satışı için düzenlenen fatura muhteviyatı malların tesliminin yapıldığı tartışma konusu olmayıp, davacı ödenmeyen bakiye fatura bedelini talep etmekte iken, davalı taraf icra takibine itirazında ve cevap dilekçesinde bakiye borç bedelinin bulunmadığını savunmuştur.
Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi üzerine 17/11/2017 tarihli beyan dilekçesinde; takibe ve davaya konu fatura bedelinin ödendiğini, bu hususun ticari defter kayıtları ile sabit olduğunu beyan etmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür”.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190/1. maddesinde, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; ikinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir”.
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
TMK.’nun 6.maddesi gereğince “Kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.” hükmü getirilmiştir. Dosya kapsamında davacı taraf davalıya satılıp teslim edilen fatura muhteviyatı bakiye mal bedelinin tahsili talep etmekte davalı da yargılama aşamasındaki beyanıyla ödeme savunmasında bulunmuştur.
Bu durumda ispat yükü mal bedelinin ödendiğini savunan davalı şirkete aittir. Mahkemece, davalı şirketin ödeme savunması ve ibraz ettiği ödeme belgelerinin doğruluğunun araştırılması, gerekirse konusunda uzman bilirkişiden rapor alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün kime ait olduğunun tayininde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Somut olayda davalı ispat külfeti altındadır ve fatura bedelinin ödendiğini ispatlamalıdır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira somut olayda olduğu gibi taraflar arasındaki uyuşmazlığı oluşturan fatura bedeline ilişkin olarak davalının borçlu olup olmadığının belirlenmesi için açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile davalı yanın ileri sürdüğü vakıaya dair delilin toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Şu halde mahkemece HMK’nun 222/1 maddesi gereğince tarafların tüm delilerinin toplanmasına karar verilerek ispat yükünün davalı yanda olduğunun kabulüyle yargılamanın görülüp sonuçlandırılması gerekirken kanıt yükünün hatalı tayiniyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Zira HMK’nun 31. maddesi gereğince hakimin davayı aydınlatma görevi vardır.
Açıklanan nedenlerle mahkemece taraflar arasındaki satım sözleşmesi kapsamında, davalının ödeme savunmasının ispatı davalının tüm delillerinin toplanması için ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemesine gönderilmesine, bu aşamada davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 2 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/948 Esas 2018/259 Karar sayılı 10/04/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 21/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”