Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/2031 E. 2022/465 K. 04.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I


İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/07/2019
ESAS-KARAR NO :….
KARAR TARİHİ : 04/04/2022
YAZILDIĞI TARİH : 05/05/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davalı şirketin Ankara ili , … ilçesi, … köyünde bulunan ve imarın…. kayıtlı arsa üzerinde KKİS ile müteahhit olarak inşaat yaptığını ve bedel olarak kendisine özgülenen…bağımsız bölüm üzerindeki hakkını 400.000,00-TL bedelle müvekkiline 22.03.2016 tarihli yazılı sözleşme ile temlik ettiğini /sattığını , sözleşmedeki ödeme şartlarına göre 54.000,00-TL’sini 24 ay süre ile 2.250.00-TL taksitlerle ödeneceğini taahhüt ettiğini, bunun peyder pey şekilde bankaya yaptığı havalelerle ödediğini, yine 50 ay süre ile her ay 2.900,00-TL ödemek suretiyle daire bedelinin ödeneceğinin kararlaştırıldığını, bu kapsamda müvekkili tarafından vade ve tanzim tarihi olmayan şekilde, eksik unsurlu taksitle ödemelerin teminatını teşkil etmek üzere 161.000,00-TL bedelli senet düzenleyerek davalıya teslim edildiğini, müvekkilinin ödemeleri gününde ve zamanında fazladan öderken, taksitlerin teminatını teşkil eden 161.000.00-TL miktarlı bononun tanzim tarihi ve vadesi sonradan yazılarak Ankara 18. İcra dairesinin 2018/10844 esas sayılı dosyası ile icra takibine konduğunu, ödeme emrinin müvekkiline 7201 sayılı yasanın 21. Maddesine göre tebliği nedeniyle süresinde takipten haberdar olamadığını, takibe itiraz edemediğini, 400.000.00-TL bedele karşı toplam 255.500,00 TL nin ödendiğini bakiye borcun 144.500,00 TL olduğu halde, senedin tamamı üzerinden takibe konduğunu, belirterek müvekkilinin fazladan istenen 16.500,00 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; senedin teminat olarak verildiği iddiasının doğru olmadığını, kayıtsız şartsız para borcunu içerdiğini, davalının kısmi ödeme iddiasının belgelenmediğini, makbuzlardaki ödemelerin senetle ilgisi bulunmadığını, bu yönde dekontlarda bir açıklamanın yer almadığını, senet ile daire satış vadi sözleşmesinin bir birinden bağımsız olduğunu, iki ayrı ilişki olduğunu, sözleşmede senet hususunda bir ifadenin yer almadığını bildirerek haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; taraflar arasındaki daire satım sözleşmesi, ödemeye ilişkin banka hesap dökümleri, makbuz, icra dosyası ve bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğinde ; dava konusu senedin metninde “…” ifadesinin yer aldığı, davacının da senedi davalıya daire alımı nedeniyle ödenmeyen ve takside bağlanan bedelin ödenmesini temine teminat amaçlı verdiğini, bakiye borcunun 144.500TL sinin kaldığı halde senedin 161.000TL olarak düzenlendiğini ve bu nedenle 16.500TL kısmının bedelsiz olduğunu ileri sürüldüğü, davalının senedin iddia edilen daire alımıyla ilgili olmadığını belirterek iddiaları kabul etmediği gibi senedin metninde yazıldığı üzere hangi mal karşılığı düzenlendiğini de ispat edemediği, senedin daire satımı sözleşmesi kapsamında düzenlendiği ve ödemeler sonucu bakiye borcun 144.500TL olduğu, bu nedenle takibe konu edilen 16.500TL lik kısmı için borcun bulunmadığı gerekçesiyle davacının davasının kabulü ile İİK nun 72. maddesi gereğince kabul edilen 16.500 TL nin %20 oranında davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmiş, hükme karşı davalı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili; mahkeme kararı ispat kurallarına, hukuka ve yerleşik içtihatlara açıkça aykırı olduğunu, davacının, bonoyu teminat amaçlı verdiğine dair hiçbir yazılı belge sunamadığını, Zira, senedin teminat olarak verildiği iddiasının da doğru olmadığını, Takip konusu bononun kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren bir senet olduğunu, nitekim, senet üzerinde veya başkaca herhangi bir kayıt bulunmadığını, davanın bu nedenle reddi gerekirken, mahkemece, bilirkişinin dayanaksız görüşünü esas alarak, davacının dahi karşı çıkamadığı, bonodaki “… … ….” ifadesini yok sayarak, “davalı- alacaklının …senedin hangi mal karşılığı düzenlendiğini ispat etmesi gerektiği..” gerekçesiyle hatalı olarak davanın kabulüne karar verdiğini, bildirerek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; takibe ve davaya konu senedin teminat senedi olduğu ve kısmen bedelsiz kaldığı iddiasının usulüne uygun kanıtlanıp kanıtlanamadığı ve kanıt yükünün tayini hususlarına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla girişilen icra takibine konu senedin teminat olarak verildiği senedin teminat fonksiyonunun kalmadığı bu nedenle borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Dava konusu bonoda davacı keşideci, davalı lehtar olup, ihdas nedeni olarak “…” kaydı bulunmaktadır.
Davacı, davalı keşideci şirket ile arasında taşınmaz alım satım sözleşmesi nedeniyle akdi ilişki bulunduğunu, … kayıtlı senedin bedelsiz olduğunu, dava dilekçesinde açıkladığı üzere teminat olarak düzenlendiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı yan ise bononun teminat olarak verilmediğini, davacının iddiasını kanıtlaması gerektiğini savunmuştur.
Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise bononun teminat olarak verildiğini iddia eden davacı yanca talil edildiğinin kabulü zorunludur ve bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davacı tarafta olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu teminat olarak düzenlendiğini ve bedelinin ödendiğini ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir.
Somut olayda davacı yan senedi tanzim eden olarak lehtar davalı ile aralarında akdedilen sözleşme gereğince bononun teminat olarak verildiğini iddia etmiş ise de, sözleşme hükümleri incelendiğinde verilecek teminattan söz edilmediği, yine bu teminatın davaya konu edilen bono olduğuna dair de ne sözleşmede ne de bono üzerinde kayıt yer almadığı anlaşılması karşısında davacı yanın iddiasını ispat edemediği kabul edilmelidir.
Başka bir ifadeyle, davacı tarafından keşideci sıfatıyla imzalanan bononun teminat için düzenlendiği teminat fonksiyonun kalmadığı iddiasının yazılı delille ispat edilmesi zorunlu olup, gerektiği gibi dava konusu senet üzerinde … kaydının davacı yanca talil edildiği, … kaydına göre de davacının senetlerin ödendiğine ya da bedelsiz kaldığına dair yazılı delil sunmadığı, yemin deliline de dayanmadığı anlaşılmakla senetten dolayı borçlu olmadığını ispatlayamadığından ilk derece mahkemesinin davanın reddine karar vermesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davalı vekilinin müvekkilinin lehine tazminata hükmedilmesine yönelik talebine gelince; İİK. 72/4. maddesi uyarınca menfi tespit davasının reddine karar verilmesi halinde borçluyu, alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmasından doğan zararı için tazminata mahkum eder. Menfi tespit davasının reddine karar verildiğinde, borçlunun tazminata mahkum edebilmesi için, alacaklının borçluya karşı bir icra takibi yapmış olması ve borçlunun bu icra takibinin durdurulması veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı almış ve bu ihtiyati tedbir kararının uygulanmış (infaz edilmiş) olması gerekmektedir (KURU, Baki; İcra ve İflas Hukuk El Kitabı, İkinci Baskı, Ankara 2013, s. 376-377).
Somut olayda, davalı % 20 oranında tazminat talep etmiş, mahkemece verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının uygulandığı, icra takibinin durdurulduğu, davacı yönünden haciz işlemlerine devam edilmediği, ihtiyati tedbir nedeniyle alacaklının alacağına geç kavuşmasının söz konusu olduğu anlaşıldığından, İİK’nın 72/4. maddesi gereğince davalının tazminat isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle; mahkemece yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yukarıda belirtilen hususların yeniden yargılamayı gerektirir nitelikte görülmemesi nedeni ile HMK m. 353/1-b-2 hükmü uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak düzeltilerek yeniden esas hakkında aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/695 Esas, 2019/676 Karar ve 18/07/2019 Tarihli kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
2-a)Davanın REDDİNE,
b)3.300,00 TL kötü niyet tazminatın davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
c)Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70TL harcın peşin alınan 281,78TL harçtan mahsubu ile bakiye 201,08TL harcın davacıya İADESİNE,
d)Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, Avukatlık Ücret Tarifesine göre hesap edilen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e)Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgili tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafından yapılan 23,63TL istinaf posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
7-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere, 04/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

….
NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”