Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/2012 E. 2022/398 K. 21.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2019/2012 (KABUL DÜZELTEREK YENİDEN
KARAR NO : 2022/398 ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİ)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/06/2019
ESAS NO : 2017/1372 E 2019/595 K

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 21/03/2022
YAZILDIĞI TARİH : 19/04/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davacı şirketin üretiminin tamamını yurtdışına pazarladığını ve bu ürettiği ürünlerde kullanılan peynirlerin tamamının davalı şirketten alındığını, davacı şirketin peynir tedarikçiliğini bir süredir davalının yaptığını, davacının davalıdan en son 2017 yılında1.2.3. Aylarda toplam 13.336,16 kg peynir aldığını ve karşılığında 126.828,46-TL bedel ödediğini, peynirlerin 8.611,96 Kgr’nın kullanıldığını, 4.724,20 Kgr ‘nın ise stokta kaldığını, sözkonusu peynirlerin satışa ve insan sağlığına uygun olmadığının, avrupada market raflarında şişme ve koku yapması nedeni ile tespit edildiğini, bunun üzerine ürünlerin iade alındığını, davalınında ürünlerin bozuk ve kullanılmaz olduğunu ikrar ettiğini, 4.724,20 Kgr . peynirin iadesi için 04/05/2017 tarihli 44.835,02 TL lik iade faturası karşılığı davalının bedeli iade ettiğini, labaratuvar tespitlerinde de ürünlerin bozuk ve kullanılmaz olduğunun tespit edildiğini, davalının 8.611,96 KG peynir bedeli, 81.993,47-TL ile diğer zararları gidermediğini, imha içinde ayrıca 1.905,80 Euro ödeme olduğunu, 36.000 eruro bedelli ürünün iade alındığını,müvekkilinin ticari kazanç kaybının oluştuğunu belirterek iade alınan ürünlerin bedeli 36.000,00 euro, imha bedeli 1.905,80 Euronun avans faizi ile birlikte, müvekkili şirketin yıllık cirosu ve ihracatının düştüğü için şimdilik 1.000,00-TL kazanç kaybının faizi ile birlikte tahsili ve ayrıcı 20.000,00 TL manevi tazminatın avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; taraflar arasında imzalanan sözleşme gereği süresi içinde davacının ayıp ihbarını yerine getirmediğini, ürünlerdeki bozulmanın davalıdan kaynaklı olduğunun belli olmadığını, satışı yapılan ürünlerde sorun olup olmadığının belli olmadığını, ürün analizlerinin doğru zamanda yapılmadığını, davacının başka firmalardan da ürün aldığını, müvekkilinin ticari itibarının zedelenmemesi için bir kısım malın iadesinin aldığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKMESİNİN KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; dava konusu olup sorunlu olduğu iddia edilen ürünlerin bir kısımının imha edilmesi ve ürünlerin mevcut olmaması nedeni ile rapor alınamadığı, davalı tarafça 4.724,20 kg ürünün iade alınmış olması dikkate alınarak davacının süresinde ayıp ihbarında bulunduğu değerlendirilerek yargılamaya devam edildiği, bilirkişi heyet raporunda belirtildiği üzere, bozuk olduğu anlaşılan tüm peynirlerin davalıdan alındığının hesap hareketlerinden anlaşılması, iade edilen ürünlerin söz konusu bu peynirlerden yapılmış olması, ürünlerin analiz raporu sonucuna göre imhasının yerinde olduğunun anlaşılması ve ürünlerdeki sorunun üretim aşamasında ortaya çıkma ihtimalinin yüksek olduğunun tespiti ile davacının davasında haklı olduğunun değerlendirildiği ve böylece maddi tazminat davasının kısmen kabulü kısmen reddine, iade ürün bedeli olan 36.000 Euro ile iade alınan ürünlerin imha bedeli olan 1.905,80 Euro’nun 31/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca EURO cinsi bir yıllık mevduata kamu bankalarınca uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve yukarıda belirtilen bilirkişi heyet raporunda yapılan değerlendirme gereği davacının söz konusu ticari ilişki sonucu kazanç kaybının da oluştuğu dikkate alınarak bu talep yönünden de haklı olduğu değerlendirilmiş ve böylece taleple bağlılık gereğince, davacının 1.000 TL kazanç kaybı bedelinin 31/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar vermek gerekmiş ve davacı tarafça manevi tazminat talebinde bulunulmuş ise de, şirketin manevi yönden zararının ispatı hususunda kanaat uyandıracak yeterli delil olmadığı, sadece maddi zararların olmasının manevi zararın ve itibarın zedelendiğinin kanıtlamaya yeterli olmadığı gerekçesiyle davacının manevi tazminat davasının reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı; davacının ürünlerin hangi aşamada zararlı maddelere maruz kaldığını ispat edemediğini, iyi niyetli olarak bir kısım malların iadesinin kabulünün kötüye kullanılamayacağını, davalı tarafından süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, koruma ve numune alınış biçiminin tartışılmadan sorumluluğun belirlenemeyeceğini, farazi zarar hesabıyla uygun illiyet rabıtasının kurulamadığını, reddedilen miktar yönünden de vekalet ücreti takdiri yönünden de hata yapıldığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; tacir olan davacının ayıplı ifa ile ilgili olarak süresinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, tacirler arası satışta satıcının ayıplı mal satışından dolayı sorumluluğu hukuksal nedenine dayanmaktadır.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Dava; ayıplı mal satışından kaynaklanan zararın tahsili istemine ilişkindir.
Davalı vekili, süresi içerisinde usulüne uygun şekilde ayıp ihbarında bulunulmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı şirkete satılıp teslim edilen peynirlerin ayıplı olduğu, davalının bir kısım malların iadesini kabul ettiği için davacı tarafından süresi içinde ayıp ihbarında bulunulduğu şeklinde değerlendirilerek ayıbın üretim aşamasında çıkma ihtimalinin yüksek olduğu malların tümünün kullanılamaz durumda olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 36.000,00 Euro’nun ve imha bedeli olan 1.905,80 Euro’ nun 31/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek Euro cinsinden bir yıllık mevduata kamu bankalarınca uygulanan en yüksek mevduat faiziyle, 1.000,00 TL kazanç kaybı bedelinin 31/07/2017 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Uyuşmazlık; tacir olan davacının ayıplı ifa ile ilgili olarak süresinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
6102 Sayılı TTK’nun 23/1-c maddesi, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde olup, öncelikle söz konusu üründeki ayıbın süresi içinde satıcıya ihbar edilip edilmediği üzerinde durulması gerekmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesine göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 23/1-c. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya bildirmeye ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 23/1-c. maddesinde gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Borçlar Kanunun 223. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Borçlar Kanunun 223/2. maddesinde ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacaktır.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanununun 227.maddesinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır ( 6100 sayılı HMK m.187/1).
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Somut olayda davacı kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacıya bildirimde bulunduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığını ispat yükü davacı taraftadır.
Davacı davalıya anılan sürelerde ihbarda bulunduğunu yazılı bir delil ile kanıtlayamamıştır. T. B.K.nun 231/2. maddesine göre, satıcının alıcıyı iğfal etmiş olduğu söz konusu olmadığı gibi, bu husus ispat edilmiş de değildir. Satın alınan malın tek seferde teslimi söz konusu olmayıp belirli aralıklarla birden fazla partiler şeklinde teslim edilmiştir.
Davalı, davacıya peynir satmaktadır. Davacının davalıdan alınan peynirin satışa ve insan sağlığına uygun olmadığını, standartlara uygun olup olmadığını amacına uygun denetim yapmadan raf ömrü kısa olan gıda maddesi olan bu ürünü kullanarak, unlu mamul haline getirdiği, yurt dışına ihraç edildikten sonraki tarihte stokta bulunan malları davalı yana iade ederek iade faturasını yaklaşık teslimden 2 ay sonra kestiği, muayenenin de 12.04.2017 tarihinde yaptırılarak, ilk şikayetin son teslim tarihinden yaklaşık 4 ay sonra yapıldığı anlaşılmakla, davacının TTK’nun 23/son maddesi uyarınca 8 günlük süre içinde muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi, bu mallara ilişkin şikayetlerin alınmasına müteakip BK’nun 223/2 maddesi uyarınca da “derhal ihbar” şartını da yerine getirmediği, bu nedenlerle süresinde ayıp ihbarında bulunmayan davacının ayıplı olduğunu iddia ettiği malı ayıbı ile kabul etmiş sayılacağından davalıdan talepte bulunamayacağı anlaşılmıştır (Yargıtay 19.HD’sinin 2015/11922-2016/9422 EK sayılı kararı, Yargıtay 19.HD’sinin 2014/12045-20151541 EK sayılı kararları bu yöndedir).
Tacir olan yanlar arasında peynir alım- satımını içeren taraflar arasında yazılı olmayan uzun yıllara dayalı ilişkiye dayalı mal satımına ilişkin davacının dava konusu yaptığı ayıplı mal teslimine ilişkin faturaların 06/01/2017,20/01/2017, 27/01/2017, 03/02/2017, 10/02/2017, 17/02/2017, 24/02/2017, 10/03/2017, 10/03/2017, 24/03/20117 tarihli olduğu, davalıdan satın alınan 8.611,96 kgr. Peynirin sigara ve musakka böreği yapımında kullanıldığı ve yurt dışına ihraç edildiği, 4.724,20 kgr. Peynirin ise stokta kaldığı, satın alınan peynirlerin unlu mamül yapımında kullanılarak, yurt dışına ihraç edildiği, ancak unlu mamüllerin bozuk olması nedeniyle iade edildiği, bozulmanın peynirlerden kaynaklandığı, davalıya yapılan ayıp ihbarı üzerine davalı tarafından stoktaki malların iade alınarak bedelinin de iade edildiği, davalının ayıp olgusunu kabul ettiği, bu nedenle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talep edilmiş ise de davalı tedarikçi satıcı tarafından belirli aralıklarla mal teslimi yapıldığı, davacının ise ödemeyi yaptığı, toplam 13.33,16 kgr peynirin alıcı şirkete teslim ettiği, alıcı şirketin teslim edilen malların tamamının ayıplı ve kullanılamaz vaziyette olduğunu, süresi içerisinde davalı satıcıya ayıp ihbarında bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı ve teslimi yapılan mallar karşılığında ödediği bedel ve masraflar bedelinin tahsilini talep ettiği görülmektedir.
Ayıp ihbar sürelerine uyularak bu davanın açıldığı kabul edilse dahi, ayıbın kimden ve neden kaynaklandığı kesin ve net olarak belirlenmeden aleyhe hüküm kurulamaz. Davalı satıma konu peynirleri tek seferde değil farkı tarihlerde teslim etmiş, teslime konu peynirler üzerinde muayene yapılmadan börek üretiminde kullanılarak yurt dışı satış işlemi gerçekleştikten sonra davalıdan satın alındığı iddia edilen peynirler üzerinde analiz yapıldığı ve bu peynirlerin standartlara uygun olmadığından bahisle rapor tanzim edildiği, müşteriler tarafından şikayet konusu edilen ve davacıya iade edilen unlu mamüller üzerinde bir analiz yapılmadığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince alınan 21.01.2019 tarihli bilirkişi raporunda; peynirlerin bozulmasının üretim aşamasından da kaynaklanabileceği belirlemesi yapılarak davaya konu mal incelenmemiştir. Peynirin üretimi üzerinden 2 yılı aşkın sürenin geçmesi nedeniyle analiz yapılmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Somut olayda ayıbın olup olmadığı, var ise niteliğinin belirlenmesinin gelinen aşamada mümkün olmadığı sabittir. Peynirlerdeki meydana geldiği iddia edilen olumsuzlukların hangi sebepten kaynaklandığının tespit edilemediği gibi peynirlerin raf ömürlerinin kısa olmas nedeniyle bu aşamadan sonra böyle bir tespitin de mümkün olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin peynirlerdeki bozulmanın tam olarak kimden ve hangi sebepten kaynaklandığının belirlenemediğine ilişkin istinaf sebebinin de yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle gerek ayıp ihbar sürelerine uyulmaması, gerekse iddia olunan ayıbın satıma konu malın bozuk olmasının neden olduğunun ispatlanamadığı anlaşılmıştır. Malların tek seferde teslim edilmediği, ticari ilişki kapsamında düzenlenen fatura tarihlerine dikkat edildiğinde üç aylık süre içinde dokuz ayrı tarihte belirli aralıklarla teslimin gerçekleştirildiği, malın çok çabuk bozulabilecek nitelikte gıda maddesi olduğu, davalının son parti mala yönelik iadeyi kabul etmesi toplam satıştaki ayıbın kabulü anlama gelmeyeceği, davacı alıcının satın alınan malı mamül haline dönüştürmeden önce gıda maddesi olan peynirleri muayene ederek kullanması muayene sonrası derhal ayıp ihbarında bulunmasına ilişkin sorumlulukların bertaraf etmeyeceğinin düşünülmemesi doğru olmamıştır.
Davacı, davalıya anılan sürelerde ihbarda bulunduğunu yazılı bir delil ile kanıtlayamamıştır. T.B.K.nun 231/2 maddesine göre, satıcının alıcıyı iğfal etmiş olduğu ağır kusurunun bulunduğu da ispat edilmiş de değildir. Satın alınan malın tesliminin 1, 2, 3, aylar ve 2017 yılı olduğu, davalıdan alındığı da belli olmayan peynirler üzerinde laboratuvar incelemesinin ise 12.07.2017’de yapıldığı ayıp ihbarının ise 24.07.2017’de, dava ise 20.12.2017 tarihinde açılmıştır. Satış ilişkisinde davalı-satıcının kusurunun bulunduğunun kanıtlanamadığı, taraflar arasında numune sözleşmesi olduğunun davacı tarafça iddia ve ispat edilmediği, satışa konu peynirlerin bozukluğunun muayene ile anlaşılabilecek nitelikte olduğu, davacının 6102 sayılı TTK’nun 23/1-c maddesinde belirtilen sürelere uymadığı gözden geçirme ve satıcıya bildirme yükümlülüğünü süresi içerisinde yerine getirdiğini ispatlayamadığından davanın reddi gerektiği halde, bir kısım malların iade alınmasının teslime konu malların tamamının bozukluğu anlamına gelmeyeceğinin düşünülmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle TTK’nin 23.maddesine göre alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ile ve bu inceleme sonucu malın ayıplı çıkması halinde durumu satıcıya bildirmekle yükümlü olduğu, 8 günlük muayene ve ihbar yükümlülüğüne uymayan alıcının malı o hali ile kabul etmiş sayılacağı, ayıp için kanunun kendisine tanıdığı hakları kaybedeceği, süresinde ayıp ihbarında bulunmayan davacının TBK’nun 227. maddesinden de yararlanamayacağı, kaldı ki satıma konu malın niteliği gereği gizli ayıp iddiasında da bulunulamayacağı muayene sonucu derhal bildirimde bulunma yükümlülüğü bulunduğu halde bu yükümlülüğe de uyulmadığından davalının sözleşmeye aykırı davrandığı kanıtlanmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nin 353/1.b.2.maddesi uyarınca kaldırılarak yeniden esas hakkında karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1372 Esas, 2019/595 Karar ve 26/06/2019 Tarihli kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
2-a)Davanın REDDİNE,
b)Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70TL harcın peşin alınan 3.178,83TL harçtan mahsubu ile bakiye 3098,13 TL harcın davacıya İADESİNE,
c)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
d)Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden maddi tazminat yönünden davalı lehine AAÜT gereğince hesap ve takdir edilen 19.733,40TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e)Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden davalı lehine AAÜT gereğince hesap ve takdir edilen 5.100,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
f)davalı tarafından yapılan 14TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
g)Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıranlara iadesine,
İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafından yapılan 40,50TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
7-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 21/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”