Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/1957 E. 2022/879 K. 20.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/06/2018
ESAS-KARAR NO :….
KARAR TARİHİ : 20/06/2022
YAZILDIĞI TARİH : 19/07/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, davacı adi iş ortaklığının … tarafından ihale edilen İzmir içme suyu isale hattının yapımını üstlendiğini, bu iş için gerekli olan boruların davalı firmalardan temin edildiğini, söz konusu iş bitmek üzereyken adi iş ortaklığının yine ihalesi … tarafından yapılan … inşaatının yapımını üstlenip boru tedariki için yine davalı firmalarla anlaştığını, adi ortaklardan … . ekonomik zorluğa düşmesi üzerine boru firmalarının ileride temin ve teslim edecekleri borular karşılığında senet istediklerini, bunun üzerine müvekkil şirket tarafından … kaydı içerir senetler düzenlenerek verildiğini, 2016 yılında davalı firmaların dolar üzerindeki artışı mazeret göstererek teslim etmeleri gereken malları teslim etmediklerini, bu sebeple müvekkilin üstlendiği işin durma noktasına geldiğini, bunun üzerine iş ortaklığı, davalı … firmaları,… katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilip bu toplantı sonunda davalı firmaların işe devam edeceklerinin kararlaştırıldığını, ancak davalı firmaların sözleşmeye göre üretmeleri gereken 25 km içme suyu borularını üretmediklerini ve bunun üzerine …’nin söz konusu işi feshettiğini, takibe konu edilen senetlerin tümünde … kaydının bulunduğunu ve tümünün teslim edilecek borular karşılığında tanzim edildiğini, müvekkili tarafından mal karşılığı verilen bu senetlerin söz konusu mal teslim edilmemesine rağmen 2016 yılında takibe konu edildiğini, senede konu olan mallar teslim edilmediğinden müvekkillerinin iddia edildiği kadar borcunun bulunmadığını beyanla müvekkillerinin icra takibine konu edilen senetlerden dolayı iddia edildiği kadar borçlu olmadıklarının tespitini ve takiplerin durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı …. adi ortaklığın dava ehliyeti olmadığını (dava önce, adi ortaklığa izafeten …. tarafından açılmış), kısmi menfi tespit davası açılamayacağını beyanla davanın usulden ve esastan reddini ve yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı ….vekili, davalı …. ile aynı beyan ve taleplerde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, davacıların borçlu olmadıklarının tespitini talep ettiklerini, icra takip taleplerinde davacılardan talep edilen miktarın belli olduğunu, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde tespit davası da açılabilmesi mümkün ise de talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda dava açılması mümkün olup davacıların borçlu olmadıklarının tespitini istedikleri icra takip dosyalarındaki miktar belli olup davacıların takibe dayanak senetlerin teminat senedi olduğu iddiasına dayandığı, bu halde talebin bölünebilir olduğunun kabulünün mümkün olmadığını, Yargıtay’ın istikrarlı uygulamalarının da menfi tespit davasının kısmi dava olarak açılamayacağı yönünde olduğunu belirterek menfi tespit davasının kısmi dava olarak açılması mümkün olmadığından davanın usulden reddine yönelik hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, davanın esası itibariyle borçlu olunan miktarın tam olarak ne kadar olduğunu belirleyemediklerinden bu davanın açıldığını, bu miktarın net olarak tespitinin de ancak bilirkişi raporunun sunumuyla açıklığa kavuşacağını, tespitini istedikleri miktarın aslında taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacak borç miktarı olup doğrudan senet miktarı olmadığını, taraflar arasındaki cari alacak borç durumunun da ancak bilirkişi raporu ile netlik kazanacağını, dolayısıyla işbu davanın tespit ve eda davası niteliğinde olduğunu, HMK 107/3 (mülga) maddesine göre kısmi eda davası açılabildiği hallerde tespit davasının da açılabileceğini, üretilen boruların bedeli, temlik miktarları, davalılara ödenen miktarın tespiti ve cari hesaptan düşülmesi gerektiğinden dolayı bu davaya tespit ve eda davası olarak devam edilmesi gerektiğini beyanla istinaf yoluna başvurmuştur.

UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, menfi tespit davasının kısmı olarak açılıp açılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, davaya konu edilen bonolar nedeni ile borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.

Mahkemece menfi tespit davasının kısmi olarak açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Tespit Davası” başlıklı 106’ncı maddesiyle;
“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” hükmü getirilmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca tespit davası açmak isteyen davacı yönünden eda davasından farklı olarak korunmaya değer hukuki yarar bulunduğunun ispatı şartı korunmuştur.
Belirtilmelidir ki; hukuki ilişkinin henüz şartlarının tam olarak oluşmaması nedeniyle eda davasının açılamaması ya da davalının varlığını iddia ettiği hukuki ilişki nedeniyle tehdit ve tehlike altında olması gibi durumlarda açılacak tespit davası ile hukuki korunma sağlanabiliyorsa hukuki yararın varlığı kabul edilebilir.
“Kısmi dava” başlıklı 109’uncu madde de; (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”
hükümleri nazara alınarak baştan tespit edilmesi yine objektif olarak tespiti mümkün hallerde bu yola başvurulamayacak, yani belirsiz alacak ya da tespit davası açılamayacağı belirtilmişti.
Ancak 01/04/2015 tarihinde yayımlanan 6644 sayılı kanunun 4 md.ile 109.maddede değişiklik yapılmış ve madde; “(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” hükmü getirilerek, maddenin önceki halinde yer alan “(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” bendi iptal edilmiştir.
Ne var ki somut olayda davacı 3 adet takipten dolayı borçlu olmadığının tespitini istediğine göre talep konusu bölünebilir değildir. Davacı davasını takip tutarlarının bir kısmını dava değeri göstererek açmıştır. Bu nedenle davacının menfi tespit davasında kısmi dava olması mümkün değildir.
492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince nispi harca tabi davalarda dava değerinin dava dilekçesinde gösterilmesi ve gösterilen değer üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının 1/4’ünün dava açılırken peşin ödenmesi zorunludur. Dava dilekçesinde değer gösterilmemiş ve harç ödenmemiş ise aynı Kanunun 30. maddesi hükmü kıyasen uygulanarak yalnız o celse için yargılamaya devam olunur. Değer açıklanarak peşin harç yatırılmadıkça davaya devam olunmaksızın dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
Somut olayda kural olarak mahkemece davacı tarafa menfi tespit talebine konu tüm çek bedelleri üzerinden harcın tamamlanması için süre verilip harcın tamamlattırılması gerekli ise de davacı vekili 28.06.2018 günlü ön inceleme duruşmasında eksik bedeli tamamlamayacağını bildirmiş olmakla artık mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi, yasal yenileme süresi içinde harç tamamlanamadığı takdirde ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1.a.4.maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yukarıda açıklanan hususlar nazara alınarak karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/603 Esas 2018/581 Karar sayılı 28/06/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA
2-HMK.’nin 353/1-a-4.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran vekiline vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 362/(1).g. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”