Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
…
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/04/2018
ESAS NO :…
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 15/02/2022
YAZILDIĞI TARİH : 07/03/2022
Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, taraflar arasında kapalı satış noktası satış sözleşmesi bağıtlandığını, müvekkili tarafından davalı tarafa 11.500,00TL mali yardım/katkı sağladığını, ancak davalının sözleşmeye uymadığını ve müvekkilinden ürün almadığını, bu nedenle aldığı mali yardımı iade etmesi gerektiği gibi sözleşmeye aykırı olarak iş yerindeki faaliyetini sonlandırdığını, müvekkiline ait sözleşmeye konu malları satmayarak akde aykırı davranması nedeniyle cezai şart da ödemesi gerektiğini belirterek 10.000,00USD cezai şartın ve 11.500,00 TL katkı tutarının verildikleri tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile 20.000,00 USD ceza şartının ise 3095 sayılı yasanın 4/a maddesine göre faizi ile birlikte fiili ödeme günündeki TC. … Bankası efektif döviz kuru üzerinden Türk Parası olarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı yargılamaya katılmadığı gibi cevap da vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, toplanan delillere göre sözleşme hükümlerinin davalı tarafından ihlal edilmesi nedeniyle davacının sözleşmede belirlenen cezai şartı isteyebileceği ancak katkı payının davalıya ödendiğinin usulüne uygun delillerle kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne taraflar arasındaki sözleşmenin fesholduğunun tespiti ile 10.000 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca işletilecek faizi ile fiili ödeme günündeki TCMB’daki kur karşılığından TL üzerinden davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş, hükme karşı taraf davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; dava konusu tüm taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken dava konusu taleplerden katkı payına ilişkin talep hakkında hüküm kurulmamasının yerinde bulunmadığını, mevcut deliller karşısında bu talebin de kabulüne karar verilmesi gerektiği gibi diğer yandan delillerimiz arasında 17.12.2015 tarihli dava dilekçesi ekinde yer alan delil listesinin 18. maddesinde ve sair kanuni delail (yazılı ve sözlü) deliller içerisinde “yemin” deliline de dayanılmakta olunduğunun değerlendirilmemesinin de hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; taraflar arasındaki bayilik sözleşme kapsamında davacının katkı payı adı altında yapılan ödemeden kaynaklanan alacağın varlığının usulüne uygun delillerle kanıtlanıp kanıtlanamadığı burada varılacak sonuca göre de yemin deliline dayanılıp dayanılmadığı mahkemece eksik araştırma ve inceleme ile karar verip vermediği hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, kapalı satış noktası sözleşmesi kapsamında davalı tarafından sözleşmenin ihlali nedeniyle mali yardım/katkı bedelini ve cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Taraflar arasında 01/08/2013- 30/09/2016 tarihleri arası geçerli olmak üzere, “Kapalı Satış Noktası Sözleşmesi” tanzim edildiği, anılan sözleşme uyarınca, davalının davacı şirketin ürettiği ürünleri distribütör vasıtasıyla tüketici taleplerine uygun, düzenli olarak satın almayı, barındırmayı ve satma, satış taahhüdünün bulunduğu, sözleşme kapsamında davacı tarafından davalıya 11.500,00TL katkı sağlandığı, davalının 31/12/2013ticari faaliyetini sonlandırdığı, bu nedenle sözleşmeyi ihlal ettiği sözleşme gereği 10.000,00 USD cezai şart alacağının bulunduğunu belirterek davayı 17/12/2015 tarihinde açmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde davalının tacir olup olmamasına göre, davaya bakma konusunda mahkemenin görevli olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Zira tarafların tacir olup olmamasına göre görevli mahkeme ile birlikte uygulanacak hükümler farklılık göstermektedir. Somut uyuşmazlıkta mahkemece kök ve ek bilirkişi raporu alınmış ise de anılan raporlarda davalı yanın gerçek kişi olmasına rağmen, esnaf sınırını aşan faaliyette bulunup, tacir olup olmadığı konusunda herhangi bir araştırma yapılmadığı görülmüştür.
Ticaret Mahkemelerinin görevi TTK’nın 5.maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1.bendinde; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” denilmiştir.
Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup, öğretide benimsenen görüşe göre de ticari davalar kendi aralarında mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak ticari davalar için tarafların sıfatlarına ve dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmazken, nispi ticari davalarda dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığı kriter olarak kabul edilmiştir.
Ticari işletme, TTK’nın 11/1.maddesindeki tanıma göre; esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Esnaf işletmesi ile ticari işletme arasındaki sınırın ise Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak kararname ile belirleneceği hükme bağlanmıştır. Görüleceği üzere ticari işletmenin unsurları; esnaf işletmesi için öngörülen sınırın üzerinde bir gelir sağlamayı hedef tutan faaliyet, devamlılık ve bağımsızlık olarak düzenlenmiştir. Buradaki faaliyet iktisadi faaliyet olup, amacı gelir elde etmektir. Kanunda ticari işletme için herhangi bir miktarda gelir değil, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşar düzeyde gelir sağlama amacı aranmıştır.
Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir. Yine TTK’nın 15. maddesinde de; “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre, bir kimsenin vergi mükellefi olması, TTK yönünden de tacir kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da odaya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve 26589 sayılı ….. Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf-tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar nazara alınmak suretiyle davalının faaliyetinin esnaf faaliyeti olup olmadığı, işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirip gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişip erişmediği değerlendirilip, gerekirse bu hususta bilirkişi incelemesi yapılarak davalının tacir-esnaf olduğunun kesin bir şekilde belirlenmesinden sonra işin esasına girişilmesi gerekmektedir.
Mahkemece hükme doğrudan etki edecek şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulamayacağından, mahkemece değinilen hususlarla ilgili inceleme ve değerlendirme yapılıp, gerekirse davalının tacir – esnaf olup olmadığı yönünde rapor alınması, davada tamamen farklı bir sonuca ulaşılabilecek ise delillerin ve taleplerin buna göre değerlendirilerek hüküm kurulması gerekmektedir.
Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, istinaf nedeni olarak dayanılmasa dahi HMK’nın 355.maddesi gereğince re’sen istinaf incelemesi yapılması gereken bir husus olduğundan, istinaf başvurusunun bu gerekçelerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, mahkemenin görevli olup olmadığı hususunda gerekli araştırmayı yaparak bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
Kararın kaldırılma nedenine göre davacının sair istinaf itirazları bu aşamada incelenmemiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/838 Esas 2018/333 Karar sayılı 27/04/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA
2-HMK.nın 353/1.a.3.maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf edene iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
5-Kararın tebliğinin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/(1).a. Maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 15/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
…
NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”