Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/1797 E. 2022/1065 K. 07.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

. HAKKINDA KARAR VERİLMESİ)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

.
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/06/2019
ESAS NO :…
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 07/07/2022
YAZILDIĞI TARİH : 27/07/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davalının talebi ile müvekkilince 07.02.2013 tarihli teklif mektubu hazırlandığını ve davalı tarafça da uygun bulunan teklif ile talep edilen malzemelerin üretiminin yapılarak yada temin edilerek davalı tarafın tesilm alması için hazırlandığını, ilgili ürünlere ait teklif mektubunda belirtilen fiyat üzerinden fatura düzenlendiğini, ihraç kayıtlı olarak düzenlenen fatura konusu malzemelerin davalı tarafça teslim alınarak üç ay içinde yurt dışına çıkarılması gerekmekte olmasına rağmen davalı tarafça bu zorunluğun yerine getirilmediğini, davalı tarafa gerek şifai gerek ise yazılı uyarılar yapıldığını ancak malların teslim alınmadığı gibi ödemesi de yapılmadığını, ihtarnamesi keşide edildiğini, ödeme yapılmaması üzerine Ankara 6.İcra Müdürlüğü’nün 2013/19375 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, yapılan icra takibine davalı tarafça herhangi bir ödeme belgesi sunulmadan itiraz edilerek, takibin durdurulduğunu, daha sonra da davalı tarafça geçmiş tarihli iade faturası düzenlenerek gönderildiği ve herhangi bir mal iadesi yapılmadan müvekkiline gönderilen bu iade faturası Ankara 36.Noterliği’nin 20 Ocak 2014 tarih …. yevmiyeli ihtarnamesi ekinde iade edildiği ve davalı tarafa 22.01.2014 tarihinde tebliğ edildiği, belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 30.000 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 15/02/2017 havale tarihli dilekçesi ile alacak taleplerini 54.300,00TL’ye yükseltmiş noksan harcı tamamlamıştır.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davacının dilekçesinde dayandığı teklif mektubunun 07/02/2013 tarihli olduğunu, davacı tarafın belirtilen ürünleri 22/02/2013 tarihinde müvekkili şirkete teslim etmek ile mükellef olduğunu, davacı tarafın anılan teklif mektubunda belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davacı tarafın müvekkili şirkete teklif mektubuna dayanarak kestiğini iddia ettiği faturanın 01/04/2013 tarihli olduğunu, teslim süresi için 22/02/2013 olarak kararlaştırılmasına rağmen davacının faturasının 01/04/2013 tarihli olmasının davacının yükümlülüğünü süresinde yerine getirmediğini açıkça gösterdiğinı, davacı tarafın üzerine düşen edimlerini yerine getirmediğini, davacı tarafın her ne kadar ürünlerin müvekkili şirket tarafından tesilm alınmadığını iddia etmiş ise de müvekkili şirkete ifaya hazır olduğunun bildirir bir ihtarname göndermediğini, faturanın tek başına ürünlerin hazır ettiğini ispat konusunda hazır olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, davalının yetki itirazının reddedildiği, davalının ticari defterlerini ibraz etmediği, bilirkişiden kök ve ek rapor aldırıldığı, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre davacının teslim tarihi olarak öngörülen 23/02/2013 tarihinde fabrika sahasında teslime hazır hale getirmeyerek kusurlu davrandığı, davalı şirketin davacı tarafından usulsüzde olsa keşid edilen 01/04/2013 tarihli faturayı tebliğ aldıktan sonra faturaya konu malların teslimi konusunda davacıya bir bildirimde bulunmadığı gibi sözleşmeden dönmediği ve faturaya itiraz etmediği, davalının davacı tarafından üretilen ve teslime hazır ürünleri uzun süre teslim almaması nedeniyle davacının menfi zararının söz konusu olduğu, ancak davacının zararında her iki tarafından eşit şekilde kusur oldukları, davacının KDV ve …yönüyle yaptığı talebin yerinde görülmediği, davacının davalının kusuru oranında talep edebileceği menfi zarar tutarının dava tarihi itibariyle 19.635,33TL olduğunun bildirildiği, davacı siparişe konu mallara ait faturanın keşide edilmiş olmasına bağlı olarak uğradığı vergi zararının siparişe konu ürünlerin imalatı ve teslim alınmaması nedeniyle muhafazası nedeniyle uğradığı menfi zararı talep ettiğini, sözleşmede yer alan ve davaya konu olan malların sevkiyata hazır olduğu ve bedelinin KDV hariç 53.250,00Euro olduğunun belirlendiği, davacının KDV ve Kurumlar Vergisine ilişkin talebinin değerlendirilmesinde; davalının vergi konusunda bir avantaj sağlamadığı gibi davacının teslim etmediği mallara ilişkin iade faturasını kayıtlarına almış olması gözetilerek vergi yönünden davacının bir zararının oluşmadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte davacının usulsüz keşide ettiği faturaya davalının itiraz etmeyerek malzeme temini yapılmadığı için iade etmeyerek ve fatura düzenlemiş olmasına bağlı olarak malzemelerin sevki hazır halde olup olmadığını dahi sormamış olması karşısında davacının sözleşmedeki malzemeleri (4 seyyar lamba hariç) faturayı keşide ettiği 01/04/2013 tarihi itibariyle sevke hazır hale getirdiğinin kabulü gerektiği, bu suretle teslime hazır hale getirilen malzemelerin davalı tarafça uzun süre teslim alınmayarak maddi zarara yol açıldığı ancak malzeme temin süresi açısından temerrüdü bulunan davacının da bu zarardan eşit kusurlu kabul edilmesi gerektiği, sözleşeme konu ürünlerin davacının standart olarak ürettiği malzeme kalemleri olduğu, davacının sözlemeye konu malzemeleri üretirken sözleşme dışı ürettiği malzemeler ile ilgili yaptığı harcama dışında bir harcaması bulunmadığı, ürettiği ürünlerin ambalajında ve kullanılmamış halde bulunması nedeniyle piyasada yeniden satılmasının mümkün olduğu, burada davacının talep edebileceği menfi zararın sözleşme nedeniyle uğradığı kar karşılığı ile ürettiği malın düşük fiyatta satılabilmesine bağlı oluşacak zarar olduğu, ayrıca davalının gerekli tarihte teslim almadığı mallara ilişkin iade faturasında keşide ettiği tarihe kadar geçen 9 aylık süreye ilişkin malların muhafaza edilme bedelinin de davacı tarafından davalıdan talep edilebileceği, taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümlerine göre davacının teslim tarihi olarak ön görülen 23/02/2013 tarihinde fabrika sahasında teslime hazır hale getirmeyerek kusurlu davrandığı davalı şirketin davacı tarafından usulsüz de olsa keşide edilen 01/04/2013 tarihli faturayı tebliğ aldıktan sonra faturaya konu malların teslimi konusunda davacıya bir bildirimde bulunmadığı gibi sözleşemeden dönmediği, faturaya da itiraz etmediği, davalının davacı tarafından üretilen ve teslime hazır halde olan ürünleri uzun süre teslim almaması nedeniyle davacının menfi zararının söz konusu olduğu ancak bu zarardan her iki tarafın eşit kusurlu olduğu, davacının KDV ve Kurumlar Vergisine ilişkin talebinin yerinde bulunmadığı, davacının davalının kusuru oranında talep edebileceği menfi zarar miktarının 19.635,33TL olduğu anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, taraflar arasındaki teklif mektubu gereği davalının müvekkilinden talep ettiği malzemelerin üretimi yapılarak ve temin edilerek davalının teslim alması için hazırlandığını, teklif mektubunda belirtilen fiyat üzerinden fatura düzenlendiğini, davalıya teslim edilen fatura davalı tarafından muhasebe kaydına alındığını, malzemelerin davalı tarafça teslim alınmadığını, ödemesinin yapılmadığını, davalıya ihtar keşide edildiğini, davalı ihtara rağmen ürünleri teslim almadığını ödeme yapmadığını bu nedenle icra takibi başlatıldığını, davalı tarafça borca itiraz üzerine takibin durduğunu, takipten sonra davalı tarafça geçmiş tarihli iade faturası düzenlenerek müvekkiline gönderildiğini, müvekkiline gönderilen iade faturasının ihtar ile davalıya iade edildiğini, ihtarı davalının tebliğ aldığını, davalı tarafça sözleşme konusu malların alınmadığı ve ödemesi yapılmadığı için müvekkilinin zararın tazmini için davayı açtığını, yerel mahkemece bilirkişi incelemesi doğrultusunda karar verildiğini, bilirkişi raporunda müvekkilinin de yarı oranda sorumlu olduğu görüşünün bildirildiğini, müvekkilinin malları süresinde hazır ettiğini, müvekkilinin gerçek zararının belirlenebilmesi için müvekkilin defterlerinin, dönemsel olarak yaptığı işlerinin, fabrika ve işçilik kapasitelerinin, vs. bir çok unsurun birden incelenerek zarar tespiti talep edildiğini ancak taleplerinin gereği gibi karşılanmadığına, müvekkilinin hesaplanan zararda sorumluluğu olmadığını, müvekkilinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini, sözleşmeye uygun olarak cihazları hazır ettiğini, usulüne uygun olarak fatura düzenleyerek davalıya gönderdiğini, ancak davalının cihazları teslim almadığını, müvekkilinin KDV ve Kurumlar Vergisi ödemesini yapmak zorunda kaldığını, davalının müvekkilini oyaladığını, davalı tarafından gönderilen iade faturasının müvekkile iade edilen bir mal olmaması nedeniyle davalıya itirazla iade edildiğini, mahkemece yapılan incelemenin eksik olduğunu, lehlerine hükmedilen vekalet ücretinin de eksik olduğunu, bu nedenlerle istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, davacının sözleşme konusu malzemeleri teslimat süresinde sevke hazır hale getirmediğini, davacının düzenlediği faturanın ürünlerin hazır edildiğinin ispatı konusunda yeterli olmadığını, taraflar arasında malların teslimat süresinin 22/03/2013 olarak kararlaştırılmasına rağmen davacının faturasının 01/04/2013 tarihli olmasının davacının yükümlülüğünü süresinde yerine getirmediğini gösterdiğini, yerel mahkeme kararının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, söz konusu ürünlerin Kamu İhale Kanunu’na sıkı sıkıya bağlı ve müvekkilinin aldığı ihale için sipariş edildiğini, müvekkiline sorumluluk yükletilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemece davacının menfi zararının olduğuna karar verildiğini, ancak davacının menfi zararının oluşmadığını, davacı tarafça sunulan delillerin menfi zararını ispat etmesine yeterli olmadığını, bu hususun mahkemece değerlendirilmediğini, sözleşme ve fatura bedeline validasyon davacı tarafından teslim edilmediğini, davacının kar kaybı ve depolama ücretinin neye göre hesaplandığının bilirkişi raporundan ve karardan anlaşılamadığını, menfi zararın müvekkilinin ödemesine karar verilmiş olmasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bu nedenlerle istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, davalı alıcının temerrüdünün sözkonusu olup olmadığı ile varılacak sonuca göre davacının zararının oluşup oluşmadığı ve varsa tazmin edilecek zarar tutarı noktasında toplanmaktadır
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Taraflarca yurtdışı ihraç kayıtlı satış akdi yapıldığı hususu ihtilafsızdır. Yukarıda değinilen uyuşmazlığın çözümü bakımından davacı satıcının borçlu temerrüdünün mü, yoksa davalı alıcının alıcı temerrüdünün mü sözkonusu olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

Davalı yan satıma konu ürünün hazır olduğu hususunda kendilerine bilgi verilmediğini iddia etmiş ve bu anlamda davacının borçlu temerrüdünün sözkonusu olduğunu ileri sürmüş ise de, taraflarca imzalanan 07.02.2013 tarihli “teklif mektubu” başlıklı belgede, teslimat tarihinin 22.02.2013 tarihi olarak belirlendiği, bunun yanında 60 günlük bir opsiyon süresinin belirlendiği, yine davalı yanca borçlunun temerrüdüne yönelik her hangi bir ihtarname tebliğ edilmediği gibi davacı satıcı tarafından düzenlenen faturanın davalı alıcı tarafından defterine işlenmiş olduğu anlaşılması karşısında davalı alıcının satıma konu ürünü teslim almayarak temerrüde düştüğünün kabulü gerekmektedir.
Öncelikle alıcının temerrüdü ve hukuki sonuçları üzerinde durulmasında yarar görülmektedir.
Alacaklının borçları ve temerrüdü genel olarak TBK m. 106 vd. maddelerinde özel olarak ise 232 ila 236. maddelerinde düzenlenmiştir.
Alacaklının edimi kabul etmemesi, çoğunlukla sorumluluğuna yol açmamakla birlikte, bazen edimi kabul, alacaklı için bir borç da teşkil edebilmektedir. Alacaklı borçlu tarafından usulüne uygun yapılan ifa teklifini haklı bir nedene dayanmaksızın kabul etmez ise, alacaklı temerrüdü meydana gelir.
Bu durumda ifa engeli, alıcının hareketsizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda alıcı temerrüdünün borçlu ve alıcıya dönük iki şartı mevcuttur. Borçlu tarafından edimin ifaya uygun olarak arz edilmesi gereklidir. Zira ifa edime uygun değilse, alıcı buna kabule mecbur olmadığından temerrüt olgusu gerçekleşmez. Alıcı bakımından gereken şart ise, ifanın haklı bir nedene dayanılmaksızın reddedilmesi ya da ifa için hazırlık hareketlerinin yapılmasından kaçınılmasıdır.
Satış sözleşmelerinde alıcının borcu, sözleşmede kararlaştırıldığı biçimde satış bedelini ödemek ve kendisine sunulan satılanı devralmaktır (TBK m. 232/I). Satılanın satış bedeli ödendikten sonra veya ödeme anında devredilmesi gereken durumlarda alıcı temerrüde düşmesi halinde satıcı her hangi bir işlem gerekmeksizin sözleşmeden dönebilir (TBK m. 235/I).
TBK’nın 236. maddesinin birinci fıkrası uyarınca borcunu ifa etmeyen alıcı ise satıcının bu yüzden uğradığı zararları gidermekle yükümlüdür. Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise öğretide somut ve soyut yöntem olarak ifade edilen zararın hesaplanma yöntemi açıklanmıştır.
TBK 236. maddesinin birinci fıkrası gereğince alıcının temerrüdü hâlinde satıcının uğradığı zararın, öğretide somut yöntem olarak adlandırılan hesaplanma tarzına göre belirlenmesi düzenlenmektedir. Hem adi satışlarda hem de ticarî satışlarda alıcının temerrüdü hâlinde, satıcıya somut yönteme göre hesaplanacak zararını alıcıdan isteme hakkı tanınmıştır. Bu hükme göre, alıcının temerrüdü hâlinde satıcı, sözleşme konusu taşınır malı, başka bir alıcıya, dürüstlük kurallarına uygun olarak, “ikame satımı” yoluyla satmışsa, ilk alıcının ödemeyi üstlendiği bedele göre, yeni alıcıdan elde ettiği satış bedeli farkından doğan zararının, alıcı tarafından giderilmesini isteyebilir.
İkinci fıkrada ise, alıcının temerrüdü hâlinde satıcının uğradığı zararın, öğretide “soyut yöntem” olarak adlandırılan hesaplanma tarzı ile belirlenmesi düzenlenmiştir. Buna göre, satılanın borsaya kayıtlı veya piyasa fiyatı (cari fiyatı) bulunan mallardan olması koşuluyla, ikame satımı yapmak zorunda olmaksızın satıcı, alıcıdan satış bedeli ile malın ödeme günündeki fiyatı arasındaki farktan doğan zararının giderilmesini isteyebilecektir.
Yapılan açıklamalar neticesinde davalı alıcının temerrüdünün oluştuğu anlaşılmakta olup davacının, yurt dışı ihraç kayıtlı satış nedeni ile uğradığını iddia ettiği vergi zararı, kar kaybı, fiyat farkı ve depolama ücreti zararlarının tazminini talep ettiği, mahkemece vergi zararı dışındaki diğer zararların tazminine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacının vergi zararı talebi yönünden hükme esas alınan bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere davalının iade faturası ve bu durumun ilgili kurumlara bildirilmesi ile davacının bu yönde bir zararının oluşmadığından ilk derece mahkemesince bu yöndeki davacı talebinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Bunun dışında davacı yan depolama masrafları ile ilgili zarar talebinde bulunmuş ise de, bu yönde yapmış olduğu gider ve uğradığı zarara yönelik her hangi bir delil ortaya koymamış ve sözkonusu zararını ispat edememiş olması nazara alındığında istemin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece kabulüne karar verilen kar kaybı ve ürün satışı fiyat farkı zarar toplamının esasen TBK m. 236/3 hükmünde düzenlenen soyut zararı oluşturduğu, zira belirlenen ve hükmedilen kar kaybı ile ürün satışı fiyat farkının, ürünün piyasa satış bedeli ile malın belirlenmiş ödeme günündeki fiyatı arasındaki farkı oluşturacağı nazara alındığında ilk derece mahkemesinin davacının talep ettiği bu zararlara hükmedilmesinde hata görülmemiştir.
Bununla birlikte hükme esas alınan raporda davacının ürün temininde gecikmesi ve temerrüdü nedeni ile davalı ile eşit % 50 oranında kusurlu olduğu gerekçesi ile hesaplanan tazminatın 1/2 oranında sorumlu olacağı yönündeki değerlendirmesi mahkemece benimsenmesi doğru görülmemiştir. Nitekim yukarıda da açıklandığı üzere temerrüde düşen davalı alacaklı olup davacının ürün temininde geciktiği ya da temerrüdü düştüğü hususu davalı yanca ispat edilmiş de değildir.
Bu değerlendirmeler ışığında davacının soyut zararını oluşturan kar kaybı ve ürün satışı fiyat farkından oluşan zararının tamamına hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin ve davacı vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulüne karar verilmesi gerekmiş, HMK m. 353/1-b-2 hükmü uyarınca ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının KISMEN KABULÜ ile;
2-Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/2119 Esas 2019/446 Karar sayılı 18/06/2019 tarihli kararının HMK 353/1-b-2.maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a-Davanın KISMEN KABULÜNE,
b-34.770,65.-TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
b-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 2.375,18.-TL harçtan peşin ve ıslah ile alınan 927,33.-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.447,85.-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye İrat Kaydına,
c-Davacı tarafça sarf edilen 25,20.-TL başvurma harcı, 512,33.-TL peşin harç, 415,00.-TL ıslah harcı ile 3,80.-TL vekalet harcının davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
ç-Davacının 189,50.-TL posta-davetiye gideri, 4.650,00.-TL bilirkişi gideri, 206,30.-TL keşif harcı, 140,00.-TL keşif yol ücreti olarak sarf ettiği toplam 5.186,30.-TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 3.320,98.-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafça masraf yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
e-Davacı vekili kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca hesap ve takdir edilen A.A.Ü.T. uyarınca 5.100,00.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
f-Davalı vekili kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca hesap ve takdir edilen A.A.Ü.T. uyarınca 5.100,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
g-HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
4-İstinaf kanun yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgili tarafa iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından, vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
9-HMK m. 359/4 uyarınca kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-b-2.maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere, 07.07.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”