Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/1364 E. 2022/960 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2019/1364 (KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/960

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/03/2019
ESAS-KARAR NO : 2018/200 E 2019/241 K

DAVACI : …
VEKİLİ :…
DAVALI :…
VEKİLLERİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 29/06/2022
YAZILDIĞI TARİH : 18/07/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 2001 yılı başından itibaren ticari alım satım ilişkisi başladığını, 12/11/2008 tarihli hisse devir sözleşmesi ve eki hisse devir sözleşmesi ile müvekkili şirkete ait S.S. İstanbul … … Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi’ndeki … Ada 1-2-3 parsellerde bulunan 1.800.000,00-TL devir bedeli ile davalıya teminat olarak devredildiğini, sözleşmenin 1. ve 3. maddelerinde ‘Hisse devrinin … …’in …’e borçlarının bir kısmının teminat altına alınması maksadını taşıdığını, 4.madde de: Sözleşmenin imzalanmasından sonra borçların kapanması yada yeterli ek teminat verilmesi halinde hissenin müvekkili firmaya iade edileceğinin sözleşmenin imzalanmasından sonra 9 ay içerisinde (12.08.2009 tarihine kadar) borçlar kapanmaz yada yeterli ek teminat verilmezse …’in arsayı 3.kişilere satma hakkına sahip bulunduğu’nun kararlaştırıldığını, devamında,15.12.2008 tarihinde: müvekkilinin ‘… … ortaklarından dava dışı … … ile ‘’…- Davalı’’ arasında imzalanan Kooperatif Hisse devir sözleşmesi ve eki Hisse devir sözleşmesi ile: dava dışı … …’a ait Sınırlı Sorumlu … ve … Toplu iş yeri Yapı Kooperatifi’ndeki … ada 5 parselde bulunan 3.903.42 m2’lik arsa 4.000.000.00-TL devir bedeli ile ‘…’e teminat olarak devredildiğini, anılan kişi ile davalı arasında imzalanan ilk kooperatif hisse devir sözleşmesinde mevzu bahis taşınmazın teminat olarak verildiği için herhangi bir devir tutarı yazılmadığını, sözleşme devir bedeli yazılmaması nedeniyle dava dışı Sınırlı Sorumlu … ve … Kooperatifi yönetimi tarafından kabul edilmediğini, dolayısıyla aynı tarihte herhangi bir yetkili kurumdan tespit alınmadan rayiç değerin çok altında bir değerle ‘ … – Davalı’ tarafından sözleşmeye yazıldığını, Hisse devir sözleşmesinin 1.ve 3.maddelerinde: ‘… …’a ait hissenin: … …’in, …’ borçlarının bir kısmının teminat altına alınması maksadını taşıdığını, … …’in ‘…’e olan cari hesap borcu toplamı yaklaşık 2.532.727.00-TL’yi aşan miktarda teminat mevcutken ve teminatlara konu hisse devir sözleşmeleri yürürlükte iken; davalı ‘…’ tarafından hiçbir ihtar ve bildirim yapılmaksızın ayrıca verilen teminat senetlerinin bazıları icra takibine konu edilip ‘… …’ ve şirket ortakları müvekkili … … ile … … …’ na ait mal varlıklarına haciz konulduğunu, şirket ortağı dava dışı … … …’na ait İstanbul ili, Güngören İlçesi, … Köyü, … mevkiinde bulunan ve tapunun … pafta 10235 parsel nosunda kayıtlı bulunan 375 m2 yüzölçümlü gayrimenkuldeki mevcut ½ hissesinin tamamı 750.000.00-TL bedelle 13.04.2009 tarihli Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi uyarınca ‘’…’’e devredildiğini, bildirerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespiti ile davalı yanın haksız ve hukuka aykırı işlem ve eylemleri nedeni ile müvekkil firmanın uğradığı zararın ve gelir kayıpların davalı yandan tazminini, alacaklarının garanti altına alınması ve davalının mal kaçırma gayreti içerisinde olması nedeni ile davalı adına kayıtlı banka hesaplarına ihtiyati tedbir konulmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, müvekkili ile davacı arasındaki ilişkinin müvekkili firmanın ürettiği ERW boru profili satımından kaynaklandığını, taraflar arasındaki ilişkinin davacı … …’in borçlarını ödemeyerek temerrüte düşmesi nedeniyle bozulduğunu, çeşitli protokoller yapılarak ticari ilişkinin devam ettirildiğini, nihayetinde 2009 yılı itibariyle ödenmeyen çekler için takibe geçildiğini, davacı tarafından takiplere itiraz edilmediğini ve takiplerin kesinleştiğini, çeklerin zamanaşımına uğraması nedeniyle davacı tarafından icra mahkemesine başvurulduğunu ve icranın geriye bırakılması kararı alındığını, bunun üzerine davacıya karşı alacak davalarının açıldığını, davacının borçlu olduğuna dair kesin delillerin olduğunu, Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/188 Esas 2016/772 Karar sayılı kararı ile … …’in müvekkiline 17/07/2009 tarihinden itibaren 1.565.351,27-TL borcunun olduğunun hüküm altına alındığını ve kararın kesinleştiğini, müvekkili firma tarafından açılan ikinci alacak davası devam ederken menfi tespit davası açılmasının derdestlik ve hukuki yarara aykırı olduğunu, menfi tespit davasının nispi harca tabi olduğunu, davacı tarafından borcunun olmadığı tutar üzerinden harcın tamamlatılmasının gerektiğini, davacının gabine ilişkin olarak talep etmiş olduğu tazminat talebini kabul etmemekle birlikte TBK 28/f.2’de düzenlenen bir ve beş yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğunu, davacının dava dilekçesindeki talep ve sonuç kısmının açık olmadığını, devredilen taşınmazların teminat olarak değil borca karşılık olarak devredildiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda: 2/11/2008 tarihli Kooperatif Hisse Devir başlıklı belgede devredenin davacı … ….A.Ş, devralanın davalı ……A.Ş olduğu, söz konusu sözleşmede taşınmazın teminat karşılığında devredildiğine ilişkin herhangi bir ibare olmadığı, aksine … …’in davalı …’e olan borçlarından dolayı devredildiğinin yazdığı, devir bedeli kadar … …’in borcundan düşüm yapılacağının beyan edildiği, söz konusu sözleşme içeriği dikkate alındığında devre konu taşınmazın teminat amaçlı olarak değil borç ödeme amaçlı olarak davalı …’e devredildiği yönünde mahkememizde kanaatin oluştuğu, bundan dolayı davacının söz konusu sözleşmeye yönelik iddiasının yerinde olmadığı, yine 15/12/2008 tarihli “Kooperatif Hisse Devir Sözleşmesi” başlıklı belge yönünden inceleme yapıldığında; söz konusu sözleşmede devredenin … … olduğu, yani davacının söz konusu taşınmazı devretmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığı ancak söz konusu sözleşme ile aynı tarihli yapılan 15/12/2008 tarihli Hisse Devir Sözleşmesi’nde ise devre konu taşınmazın … … tarafından davacı … …’in borçları için teminat olarak devredildiğinin açıkça yazdığı, buradan 15/12/2008 tarihli Kooperatif Hisse Devir Sözleşmesi başlıklı sözleşmenin konusun oluşturan taşınmazın … … tarafından davacı … …’in borçları karşılığında davalıya teminat olarak verildiği yönünde mahkememizde kanaatin oluştuğu, yine söz konusu 15/12/2008 tarihli Hisse Devir Sözleşmesi’nin 4.maddesinde “Bu sözleşmenin imzalanmasından sonra … …’in …’e olan borçlarının kapanması ya da borçlar için başkaca yeterli teminat verilmesi halinde kooperatif hissesi … …’a geri devredilecektir. Bu sözleşmenin imzalanmasından sonra 3 yıl içerisinde … …’in …’e olan borçları kapanmaz ya da başkaca yeterli teminat verilmezse … arsayı dilediği bedelle 3. Kişilere satma hakkına sahiptir. Yukarıda bahsi geçen 3 yıllık süre tarafların ortaklaşa isteği ile uzatılabilir.” şeklinde düzenlemenin bulunduğu, söz konusu düzenleme dikkate alındığında hissenin tekrar … …’a devri için … …’in …’e olan bütün borçlarının kapatılmasının gerektiği, … … tarafından bütün borçların …’e ödendiğine dair dosyaya herhangi bir belge sunulmadığı gibi aksine davalı tarafından … …’in kendisine borcu olduğuna dair Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nden verilmiş ve kesinleşmiş 2 adet mahkeme ilamının dosyaya sunulduğu, söz konusu 4.madde gereğince … … …’e olan tüm borçlarını kapatmadığı için …’in sözleşmenin konusunu oluşturan taşınmazı satma yetkisine sahip olduğu, söz konusu satıştan dolayı 4.madde gereğince davacının davalıdan herhangi bir zarar talebinde bulunamayacağı, bundan dolayı davacının 15/12/2008 tarihli sözleşmeden kaynaklı olarak taşınmazların gerçek bedelinin altında satıldığı iddiasıyla zarar talebinin yerinde olmadığı, yine davacı davalıya karşı her ne kadar menfi tespit talebinde bulunmuş ise de hangi döneme ve hangi belgeye karşı menfi tespit davası açtığını açıklama dilekçesinde dahi açıklamadığı gibi Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kesinleşmiş ilamlarına göre davalının davacıdan alacaklı olduğu göz önüne alındığı gerekçeleriyle davacının tazminat ve menfi tespit talebinin reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; inançlı işlemle davalıya müvekkiline ve ortaklarına ait taşınmazın devredildiğini müvekkil ile davalı arasındaki ticari ilişki açık olup, bu taşınmazların borç ödenmesi halinde geri devredileceğine dair yazılı deliller de mevcut olduğuna göre, ve bu yazılı delilin taşınmazın devri veya daha sonraki aşamasında oluşturulmuş olmasının müvekkil aleyhine ilk teminat verilen taşınmaz dahil olmak üzere tüm taşınmazların teminat olarak inançlı işlem kapsamında verildiğini ispata yeterli olduğu gözetilmeksizin eksik değerlendirme ve inceleme ile ilk verilen teminat olan S.S İstanbul … … Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi’ndeki … Ada 1-2-3 parsellerde bulunan 17.922 m2’lik arsanın taşınmazın teminat olarak verilmediğine dair mahkemece karar verilmesinin kabul edilemeyeceğini, davaya konu taşınmazlar taraflar arasındaki sözleşme gereği teminat olarak davalıya devredildiğini, şartlar gerçekleşince aldığını iade ile yükümlü olduğunu, ancak davalıya, müvekkilince borçları ödendiği halde, teminat olarak devraldığı taşınmazları iade etmemiş; tam tersine 3. Kişilere devrettiğini, taşınmazların gerçek ve satış anındaki rayiç değerlerinden çok daha düşük bedellerde satış gösterildiğini, borçlar ödenmiş olmasına rağmen ve teminat verilmesine dair sözleşmelerdeki hükümlerin aksine de davranılarak teminatlar 3. Kişilere devredilmiş ayrıca bu satışlar da satış anındaki gerçek ve rayiç bedellerinden çok daha düşük gösterilerek, iade edilmesi gereken teminatların da deyim yerinde ise yok pahasına iç edilmesine sebep olunduğunu, alacaktan fazla tahsilat yapıldığını, böylelikle, müvekkilinin ödemiş olduğu borç tutarı üzerine, nasıl olduğu anlaşılmaz şekilde yeni borç tutarları davalı yanca eklenirken öte yandan da teminat olarak sunulmuş ve iadesi gereken taşınmazlar da yok pahasına elden çıkarılmış ya da öyle gösterilmiş ve müvekkilinin fahiş biçimde zararının doğmasına neden olduğunu, hal böyle iken, borçlarını ödemiş olmasına rağmen, davalı yanca teminatların elden çıkarılması ve elden çıkan teminatlardan doğan gelir, hak ve ticari faaliyetlerin imkansız hale gelmesinden ötürü müvekkilinin ciddi anlamda gelir kaybına ve ticari zarara uğradığını, davalının haksız eylemleri ile müvekkilinin uğradığı zararın tespiti ve davalıdan tazmin ve tahsiline ilişkin olan davada deliller toplanmadan eksik inceleme ve araştırmayla karar verildiğini, müvekkilinin davalı yana yapmış olduğu tüm ödemeler ile birlikte tüm bu taşınmazların teminat olarak davalıya verildiği andaki ve davalı yanca satılarak paraya çevrildi ise satış anındaki rayiç değerlerini tespit etmeksizin kurulan hüküm usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak işin esasına girişilerek delilleri toplanarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık taraflar arasındaki mal alım satım ilişkisi kapsamında teminat olarak davalıya verilen taşınmazların elden çıkarılmaları nedeniyle uğranılan zararın tazmini ile borç olacak durumunun belirlenmesi hususunda yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; taraflar arasındaki mal alım satım ilişkisi kapsamında davacı tarafından 12/11/2008 ve 15/12/2008 tarihli Kooperatif Hisse Devir Sözleşmeleri gereğince davalı tarafa teminat olarak taşınmazların devredildiği iddiasıyla taşınmazların gerçek bedellerinin çok altında satıldığı ve zarara uğranıldığı bu zarardan dolayı tazminat ile birlikte cari hesap ilişkisi kapsamında borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı yan cari hesap ilişkisi kapsamında alacak borç ilişkisinin kalmadığı ve mal alım astım ilişkisi kapsamında verilen teminatların elden çıkarılması nedeniyle zarara uğradığını iddia etmiş, davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda menfi tespit ve tazminat davasının reddine karar vermiştir.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Tespit Davası” başlıklı 106’ncı maddesiyle;
“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” hükmü getirilmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca tespit davası açmak isteyen davacı yönünden eda davasından farklı olarak korunmaya değer hukuki yarar bulunduğunun ispatı şartı korunmuştur.
Belirtilmelidir ki; hukuki ilişkinin henüz şartlarının tam olarak oluşmaması nedeniyle eda davasının açılamaması ya da davalının varlığını iddia ettiği hukuki ilişki nedeniyle tehdit ve tehlike altında olması gibi durumlarda açılacak tespit davası ile hukuki korunma sağlanabiliyorsa hukuki yararın varlığı kabul edilebilir.
“Kısmi dava” başlıklı 109’uncu madde de; (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”
hükümleri nazara alınarak baştan tespit edilmesi yine objektif olarak tespiti mümkün hallerde bu yola başvurulamayacak, yani belirsiz alacak ya da tespit davası açılamayacağı belirtilmişti.
Ancak 01/04/2015 tarihinde yayımlanan 6644 sayılı kanunun 4 md.ile 109.maddede değişiklik yapılmış ve madde; “(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” hükmü getirilerek, maddenin önceki halinde yer alan “(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” bendi iptal edilmiştir.
Ne var ki somut olayda dava değeri olarak da menfi tespit talebine yönelik herhangi bir değer göstermeden tazminat olarak 100.000,00 TL harca esas değer gösterilmek suretiyle anılan miktar üzerinden harç yatırılarak açılmış ise de dava dilekçesindeki talep davacının cari hesap ilişkisi kapsamında borçlu olmadığının tespiti istemiyle açılmıştır. Davacı borçlu olmadığının tespitini istediğine göre talep konusu bölünebilir değildir. Davacı menfi tespit davasına konu talebinde değer göstermemiştir. Bu nedenle davacının menfi tespit davasında kısmi dava olması mümkün değildir. Dava, menfi tespit davası niteliğinde olmakla nispi harca tabi olup kısmi dava olarak da açılamaz(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 11/02/2019 tarih 2017/2989 E., 2019/798 K. sayılı ve 06/06/2017 tarih 2016/7775 E., 2017/4600 K. sayılı emsal kararları), kaldı ki dava dilekçesinde davanın kısmi dava olarak açıldığı yönünde bir ifadeye de rastlanılmamıştır.
492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince nispi harca tabi davalarda dava değerinin dava dilekçesinde gösterilmesi ve gösterilen değer üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının 1/4’ünün dava açılırken peşin ödenmesi zorunludur. Dava dilekçesinde değer gösterilmemiş ve harç ödenmemiş ise aynı Kanunun 30. maddesi hükmü kıyasen uygulanarak yalnız o celse için yargılamaya devam olunur. Değer açıklanarak peşin harç yatırılmadıkça davaya devam olunmaksızın dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un …. maddesinde, “Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri beş yüz bin Türk Lirasının üzerinde olan dava ve işlere bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülüp sonuçlandırılacağı” şeklinde düzenleme mevcuttur.
Somut olayda, dava dilekçesinde harca esas değer 100.000,00 TL olarak gösterilip bu bedel üzerinden harç yatırılmış ise de, dava dilekçesinin içeriğinden davacının aleyhine girişilen takipler ve açılan davalardan borçlu olunmadığının tespitinin talep edildiği görülmüştür. Bu durumda dava değeri dava konusu olan takiplerde ve davalarda talep edilen toplam alacak ile teminat olaark verilen taşınmazların elden haksız bir şeklide çıkarılması nedeniyle uğranılan zararın tazmini istendiğine göre dava dilekçesinde devre konu taşınmazların değeri 1.800.000,00TL, 4.000.000,00 TL, cari hesap borcunu aşan miktarda teminat verdiğini iddia etmiş, borçlu olmadığının tespitiyle uğradığı zararın tazminini istemiştir.
Davalının davacıdan cari hesap ilişkisi nedeniyle talep ettiği alacak kalemlerine bakıldığında tahsil edilemediği savunulan alacak kalemleri 1.565.351,27 TL 1.326.000,00 TL alacak nedeniyle derdest ve kesinleşmiş kararlar dosyalarına dayanılmıştır. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki toplam uyuşmazlık konusu değer gösterilmemişse de dava değerinin 500.000,00 TL’nin üzerinde olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda heyet tarafından 492 sayılı Harçlar Kanunun 16, 30 ve 32 maddeleri ile HMK 150. maddesi gözetilmek suretiyle eksik harcın ikmali için davacıya uygun bir süre verilmesi ve akabindeki işlemlerin de heyetçe yürütülüp karara bağlanması gerekir.
Hal böyle olunca, dava değerinin 500.000,00 TL’nin üzerinde olduğu, davanın asliye ticaret mahkemesinde bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülüp sonuçlandırılacak işler kapsamında kaldığı, davanın heyetçe görülmesi gerektiği gözetilerek dosyanın heyete tevdi gerekirken tek hakim tarafından değerlendirilme yapılarak karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Mahkemenin teşekkülüne ilişkin bu kural kamu düzenine ilişkin olduğundan resen gözetilmiştir.
Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1.a.4.maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yukarıda açıklanan hususlar nazara alınarak karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/200 Esas 2019/241 Karar sayılı 19/03/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA
2-HMK.’nin 353/1-a-4.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran vekiline vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
…-İstinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 362/(1).g. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 29/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. … ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”