Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/1292 E. 2022/16 K. 26.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

….
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/11/2018
ESAS NO …..
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 26/01/2022
YAZILDIĞI TARİH : 25/02/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; taraflar arasında imzalanan … Bayilik Sözleşmesi ile aynı tarihli imzalanan taahhütname ile davalı şirketin diğer davalının kefaletiyle asgari alım taahhüdünde bulunduğunu, eksik aldığı beher ton için 150,00$ karşılığı “TL” müvekkili şirketin uğradığı kar kaybını ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkilinin üzerine düşen edimi yerine getirdiğini, ancak davalının ilk yıl 253,23 ton ikinci yıl 247.67 ton beyaz ürün aldığını, 305,13 ton taahhüt açığıyla müvekkilinin kar mahrumiyetine yol açtığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak şimdilik, 10.000 TL’nin 23.9.2014 tarihli temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalılar vekili, davanın kısmi dava olarak açılamayacağını, davacının eksik alım nedeniyle 97,521 USD borç bedel hesapladığını, buna rağmen 10.000 TL üzerinden harç ödendiğini, eksik harcın tamamlanmasını davalılardan …’in kefaletinin geçerli olmadığını, kefalet limitinin, tarihinin belirli olmadığını, eş rızasının alınmadığını, sözleşmenin üç yıl süreli olduğunu davacının sözleşmeyi feshetmeden mal vermeye devam ettiğini, sözleşme feshedilmeden kar mahrumiyetinin talep edilemeyeceğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davalı şirketin üç yıl için 1,575 ton beyaz ürün alınmasını taahhüt ettiği dava tarihi itibariyle üç yıllık sürenin dolmadığı kar mahrumiyeti talep edilemeyeceği, diğer davalı yönünden ise kefaletin geçerli olmadığı, kefalet ibaresinin el yazısıyla yazılmadığı gibi eş onayının da alınmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; taraflar arasında düzenlenen ek taahhütname gereği, asgari alım taahhüdünü yerine getirmediğini, kar mahrumiyetinden kaynaklanan alacağa karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, diğer davalının da kefaletinin geçerli bulunduğunu, kefalet limitinin belli olduğunu belirtilerek ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğini bildirerek, ilk derece mahkemesinin kararının bu yönünden kaldırılarak düzeltilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; asgari alım taahhüdüne uyulmadığı iddiasıyla cezai şart alacağına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; … bayilik sözleşmesinde (sözleşme eki asgari alım taahhüdünde) öngörülen yıllık asgari ürün alımı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağından kaynaklanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, … bayilik sözleşmesinde (sözleşme eki asgari alım taahhüdünde) öngörülen yıllık asgari ürün alımı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağından kaynaklanmaktadır.
Davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, cezai şarta ilişkin hükümlerin tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I. Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5. Bası, Cilt 2 Sh.l 169-1171; Kılıçoğlu M. Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4. Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. maddesi 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK. maddesi 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK. maddesi 179/III) dur.
… bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdüne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. maddesi 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.
TBK’nun 179/II. maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”
Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. maddesi değil, 179/I. maddesi hükmü uygulanacaktır. Zira Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. maddesi hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740)
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez.
Örneğin; beş yıl süreli bir “… bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. maddesi uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.
Mahkemece somut olay bakımından yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmiş yanlar arasındaki sözleşmenin 15/07/2013 tarihli olduğu, üç yılda davalı şirketçe 1.575 ton beyaz ürün alınmasının taahhüt edildiği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin dava tarihinden sonra bile devam ettiği davanın açıldığı yıl da dahil olmak üzere mal verilmeye devam edildiği, bu dönem içersinde ceza koşulunun talep edildiğine yada edileceğine dair bir ihtar gönderilmediği, fatura ve irsaliyelere cezai şart ile ilgili bir ihtirazi kayıt konulmadığı, davacının sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi nedeniyle borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşturduğu, oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle davacının önceki yıla veya yıllara ait kar mahrumiyeti talep edemeyeceği, taraflar arasındaki sözleşme süresinin üç yıl olduğu üç yıllık sürenin sona ermediği, davalı kefil yönünden ise kefaletin TBK. 583. ve 584. Maddesi gereğince geçerli olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince istinaf edilmiştir.
Dava, 15/07/2013 tarihli taahhütnameden kaynaklanan alacak kalemine ilişkindir.
Taahhütnamenin 2.maddesinde kar mahrumiyetinden söz edilmiş ise de içerdiği yaptırımlar itibari ile asgari alım taahhüdünün ihlaline ilişkin özel cezai şartı düzenlemektedir.Hukuki nitelendirme hakime ait olup anılan maddenin cezai şarta ilişkin olduğu kabul edilerek somut olayda davalı şirketin başka bir şirketten petrol ürünü aldığı ileri sürülmemiş olmasına ve ayrıca sair bir ihlal vakıası gerçekleştirdiği ispat edilmemiş olmasına göre 2.maddede belirtilen ve hesap yöntemi de açıkça gösterilen cezai şartın istenebileceği gözetilerek davacının sözleşmenin ilk iki yılı içinde herhangi bir ihtirazi kayıt koymaksızın mal teslim etmek suretiyle davalıda haklı bir güven oluşturarak sözleşmeyi fiili durumda devam etme iradesini ortaya koyduğu yine son dönemde de (2015 ) ayrıca bir ihtar çekmeksizin mal teslimine devam ettiği görülerek mevcut delil durumuna göre davanın tamamen reddine karar verilmesi yerinde görülmüş ise de davayı nitelendirmede hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bu nedenlerle; Davalılardan gerçek kişi kefil yönünden15/07/2013 tarihli kefaletnamenin TBK. 583 . Maddesi hükmünde belirtilen müteselsil kefalet ibaresinin el yazısıyla yazılmadığı, TBK. 584. Maddesi hükmü gereğince de eş muvafakati alınmadığı, geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsedilemeyeceğinden bahisle reddine karar verilmesi doğru ise de dava konusu olayda davacının talebi cezai şart alacağının tahsiline ilişkin olup koşullarının oluşmadığının kabulü ile davalı şirket yönünden davanın reddine karar vermek gerekirken, mahkemece gerekçe kısmında davacının talebinin kar mahrumiyeti olduğu şeklinde nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
II-) Davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf itirazlarının incelenmesine gelince;
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davalı şirket aleyhine açılan davanın cezai şart talep edilemeyeceği sözleşmede belirlenen koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle, diğer davalı aleyhine açılan davanın ise kefalet akdinin geçerli olmaması gerekçesiyle reddedilmişken karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’nin 3/2 maddesinde ” Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunduğundan, hakkındaki dava ret edilen davalı şirket yararına ayrı, diğer davalı gerçek kişi yararına ayrı vekalet ücreti takdiri gerekirken tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmayıp, kararın bu yönden de kaldırılarak düzeltilmesi gerekmiştir.
Sonuç olarak davacı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin reddi ile istinaf isteminin mahkemenin gerekçesine yönelik olarak kabulüne, davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf itirazlarının kabulüne, HMK’nın 353/1-b-2.maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından, mahkemenin gerekçesi yönünden hata edildiğinden “gerekçe düzeltilerek ve değiştirilerek yeniden esas hakkında” karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Ankara 5.Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/273 Esas, 2018/931 Karar, 26/11/2018 Tarihli kararının HMK 353/1-b-2.maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a-Davanın REDDİNE,
b-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan 35,90TL harcın peşin alınan 170,78TL harçtan mahsubu ile bakiye 134,88TL karar harcının kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde davacıya verilmesine
c-Davalılar vekille temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan davalılar yararına AAÜT 3/2 maddesi uyarınca her bir davalı için ayrı ayrı olmak üzere 5.100,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara ödenmesine,
ç-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına
d-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına
e-HMK’nın 333.maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra yatırılan gider ve delil avansının kullanılmayan kısmının yatırana iadesine,
İstinaf harç, masraf ve vekalet ücreti yönünden;
4-İstinaf kanun yoluna başvuran taraflarca yatırılan istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgili tarafa iadesine,
5-İstinaf eden davacı tarafından yapılan istinaf posta giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-İstinaf eden davalı tarafından yapılan istinaf posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
8-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
9-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
HMK’nin 353/1-b-2.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 26/01/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

….

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”