Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/1195 E. 2022/13 K. 26.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/02/2019
ESAS NO …

DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 26/01/2022
YAZILDIĞI TARİH : 08/02/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Asıl davada davacı vekili; müvekkili ile davalılar ve dava dışı … Aş.arasında 123.946,25 TL.lik borcun yapılandırılması için ve gecikme halinde %10 cezai şart konusunda anlaşmaya varıldığını, 20.02.2018, 20.03.2018 ve 20.04.2018 tarihli 10.000,00’er TL bedelli senetlerin ödenmediğini, belirterek 30.000,00 TL.nin %10 cezai şartı ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada ise; müvekkili ile davalılara arasında imzalanan 23.10.2017 tarihli protokol gereğince davacıya verilen 7 adet 10.000 ve bir adet 13.946,00 TL bedelli bononun bedelinin davalı tarafından ödenmediğini, belirterek bonolar ve cezai şart alacağının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalılar vekili asıl ve birleşen davada; senede dayalı alacağın icra takibine konu edilebilecekken dava konusu edilemeyeceğini, müvekkillerinden …, …’ün müvekkili şirketin temsilcisi olduklarını husumet yöneltilemeyeceğini, esasa ilişkin de davanın reddi gerektiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; asıl dava yönünden 20.02.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.03.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli ve 20.04.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli 3 adet bono bedeli toplamı 30.000,00-TL.nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, birleşen dava yönünden 20.05.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.06.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.07.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.08.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.09.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.10.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli ve 20.11.2018 tarihli 13.946,00 TL bedelli 7 adet bono toplamı 73.946,00 TL.nin bonoların ödeme günlerinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, asıl davada faiz talep edilmediği, faiz konusunda karar verilemeyeceği, davacı vekili bono bedellerinin tahsili ile birlikte bono bedellerinin %10’u oranında cezai şart talep edilmiş ise de taraflar arasındaki 23.10.2017 tarihli protokolün 5.maddesinde “Sözleşme bedelinin %10’u kadar olacak şekilde kararlaştırılan cezai şart için ise ayrıca senet düzenlenmeyecektir” şeklinde hüküm bulunmasına rağmen protokolde hangi durumda ne tür bir cezai şart ödeneceğine, cezai şartın türüne ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği, protokolde cezai şart düzenlenmeyip, sadece cezai şart için ayrıca senet düzenlenmeyeceğine yer verildiği, cezai şart alacağı yönünden asıl ve birleşen davanın reddine karar vermek gerektiği, her ne kadar kısa kararda birleşen dava yerine sehven “B-Karşı Dava Yönünden” yazılmışsa da, gerekçeli kararda ise söz konusu maddi hata düzeltildiği gerekçeleriyle asıl davada; 20.02.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.03.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli ve 20.04.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli 3 adet bono bedeli toplamı 30.000,00-TL.nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, cezai şart alacağı talebinin reddine, birleşen davada ise; 20.05.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.06.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.07.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.08.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.09.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli, 20.10.2018 tarihli 10.000,00 TL bedelli ve 20.11.2018 tarihli 13.946,00 TL bedelli 7 adet bono toplamı 73.946,00 TL.nin bonoların ödeme günlerinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, cezai şart alacağı talebinin reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; asıl davada faiz talebinin asıl ve birleşen davada ise cezai şart alacağının reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın talepleri gibi karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, asıl ve birleşen davalar yönünden infazı kabil hüküm kurulup kurulmadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Asıl dava, üç adet senet ve cezai şarttan kaynaklanan alacağın tahsili, birleşen davada ise protoklo gereği düzenlenen senetlerin ve cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Gerekçeli kararın ilam başlığında asıl ve birleşen dosyalardaki tarafların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerinin asıl ve birleşen dosyalar yönünden ayrı ayrı ve açık şekilde yazılmadığı, anlaşılmakla, davanın taraflarının dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunmasının zorunlu olduğu görülmüş, bu nedenlerle 6100 sayılı Yasanın 297, 298/2 ve 321. maddelerinde belirtilen zorunlu unsurları taşımadığı ve infazda tereddüt yaratacaktır.
Bilindiği üzere Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. İstinaf incelemesinin hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması gerektiği açıktır.
Bu durumda, mahkemece yukarıda açıklanan yasa hükümlerine ve içtihada uygun şekilde tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, kısa karar ile hüküm çelişkisi içermeyen, kendi içinde tutarlı, maddi olaya ve talebe uygun, denetime elverişli gerekçeli karar oluşturulmak gerekirken Anayasa ile 6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298. maddelerinde belirtilen unsurlardan yoksun, çelişkili gerekçe ve kısa karar çelişkisi içerecek şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Somut olayda, asıl ve birleşen davanın, karar başlığında ayrı ayrı gösterilmemesi ve gerekçeli karar başlığında asıl ve birleşen davda tarafların adlarının ayrı ayrı yazılmaması ve tarafların taleplerinin asıl ve birleşen davada özetlerinin gösterilmemesi infazda tereddüt yaratacaktır. Mahkemece ayrıca kısa kararda; karşılık davadan bahisle kısa karar oluşturulmuş bu şekilde kısa kısa karar ile gerekçeli karar arasında da çelişki oluşturulmuştur.
Kanunda belirtilen sınırlar ve kurallar çerçevesinde hem maddi, hem de hukuki denetim yapılan istinaf kanun yolunda, HMK’nın 353/(1)-b-2, maddesi, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verileceği düzenlemesini içermekte ise de, somut olayda maddi ve hukuki denetime elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Bu durumda Dairemizce, bu husus kamu düzenine ilişkin olmakla HMK’nin 355.maddesi uyarınca esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve usulüne uygun nitelikte karar verilmek üzere davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
Kaldırma nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesi gerekmemiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 355.maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının esası incelenmeden KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Kaldırma nedenine göre istinafa başvuranın istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf edene iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
HMK’nin 353/(1).a. Maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

….

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”