Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2018/379 E. 2021/454 K. 22.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2018/379 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2021/454

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/10/2016
ESAS-KARAR NO :
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 22/03/2021
YAZILDIĞI TARİH : 22/04/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352.maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, taraflar arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi akdedildiğini, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirerek davalıya ait istasyona kurumsal kimlik giydirilesi yapıldığını ve istasyonu satışa hazır hale getirdiklerini, ancak davalının satış taahhüdüne uymadığını, 2009 – 2014 yılları arasında 1.894 ton eksik ürün sattığını, eksik satılan ton başına 150,00.- USD ceza ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalının asgari satış taahhüdüne uymadığı gibi noter ihtarı ile bayilik sözleşmesini tek yanlı olarak feshettiğini, feshin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının iddia ettiği otomasyon sistemi zorunluluğunun EPDK kararı ile 30.06.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceğini, ancak davalının bu tarihten önce sözleşmeyi feshettiğini beyanla şimdilik 5.000,00.-USD ceza bedelinin ihtar tarihinden itibaren işleyecek devlet bankalarının USD para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, usulüne uygun davetiye tebliğine karşın süresi içerisinde davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılarak sözleşmenin davalı tarafından haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, taraflar arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi bulunduğu hususunun ihtilafa konu olmadığı, davalı tarafından sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiği, feshin haklı olup olmadığının belirlenmesi gerektiği, sözleşmedeki edimler arasında davacının otomasyon sistemi kurma gibi bir yükümlüğünün bulunmadığı, sözleşmede yer almayan bir hususun feshe gerekçe yapılamayacağı, konuya ilişkin 5015 sayılı Kanun’da ve EPDK kararlarında düzenleme yapılmış ise de, düzenlemelerin tümünün dağıtım şirketlerine yönelik olduğu, öte yandan fesih tarihi itibariyle otomasyonun henüz zorunlu hale getirilmediği, fesihten sonraki tarihte yürürlüğe girecek bir zorunluluk gerekçe gösterilerek sözleşmenin feshinin haklı olarak nitelendirilemeyeceği, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin sürekli edimli sözleşmelerden olduğu, fesihten sonraki döneme ilişkin ceza bedelinin istenmesinin olanaklı olmadığı, ilk iki yıllık alım taahhüdünün yerine getirilmemesine ilişkin olarak davacının cezai şart alacağını saklı tutmadan sözleşme ilişkisine devam ettiği, bu durumda TBK m. 179/2 uyarınca cezai şart istenemeyeceği, sözleşmenin 3. Yılında feshe kadar geçen sürede alması gereken ürün miktarının 199 ton olduğu, buna karşın davalının 81,78 ton ürün aldığı, taahhüd edilen ve alınmayan tutara göre 17.583,00.-USD ceza bedelinin sözkonusu olduğu, davacı yanın talebinin 5.000,00.-USD olduğu ve taleple bağlı kalınması gerektiği gerekçesi ile 5.000,00.-USD alacağın 08.03.2013 temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4A maddesi uyarınca devlet bankalarının 1 yıl vadeli USD mevduat hesaplarına uyguladıkları en yüksek faiz oranı üzerinden tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili, taraflar arasında bayilik sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin 5/c, 5/f maddelerinde davalının tüm mevzuata harfiyen uyacağı ve davacının bu nedenle ödemek zorunda kalacağı tazminat, para cezası vs giderlerin davalı tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığını, benzer hükümlerin 5/j ve 5/m maddelerinde de yer aldığını, müvekkili şirket tarafından feshin bildirilmesine kadar davacı tarafından asgari alım taahhüdüne yönelik her hangi bir talepte bulunulmadığını, EPDK’nın çeşitli tarihlerdeki kararları ile 30.06.2011 tarihinde otomasyon sisteminin kurulması gerektiğinin bildirildiğini, sistemi kurulmamış olan bayilere ceza verileceğini, EPDK’nın otomasyon kurma, çalıştırma, arızasını giderme yükümlülüklerini dağıtım şirketlerine yüklediğini, müvekkili tarafından 27.06.2016 tarihli dilekçesi ile EPDK’ya uygulamanın nasıl olacağına ilişkin bilgi sorulduğunu, EPDK’nın bu yazıya verdiği cevabında istasyonun mühürleneceği ve ayrıca 70.000,00.-TL para cezası verileceğini bildirdiğini, mahkemenin feshin haklı olup olmadığını araştırmaksızın ve bilirkişi raporlarına yapılan itirazları değerlendirmeksizin karar vermesinin doğru olmadığını, tarafların akdettikleri sözleşmede emredici hükümlere aykırı bir hükme yer verilemeyeceğini, EPDK ve Kanun’un emredici düzenlemelerine uymak zorunda olduklarını, sözleşmeyi feshetmemeleri halinde idari olarak hem kendilerinin hem de davacının ceza alacaklarını, bayilik sözleşmesinin 5/e ve 5/f bentleri uyarınca feshinin haklı olduğunu, müvekkil tarafından sözleşmenin feshinin ihbarından sonra davacı yanın 3 yıl 10 ay boyunca suskun kaldığını, TMK m. 2 uyarınca artık bu talepte bulunamayacağını, kararın kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, akaryakıt dağıtım şirketi olan davacı ile akaryakıt istasyonu işleten davalı bayi arasında imzalanan bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip edilmediği, buradan varılacak neticeye göre asgari alım taahhüdünün davalı tarafından yerine getirilip getirilmediği, cezai şart talep etme şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesi uyarınca taahhüt edilen akaryakıt ürününün alınmaması nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Taraflar arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi bulunduğu hususu çekişmeli değildir. Sözkonusu sözleşmenin, 9. madde gereğince 09.02.2009 – 09.02.2014 yılları arasında 5 yıllık süre için geçerli olduğu, 09.02.2009 tarihli taahhütname ile davalı tarafından davacıya yıllık 500 ton beyaz ürün satış taahhüdünde bulunulduğu, sözleşme yürürlük tarihi nazara alınarak her bir yılın sonu itibariyle taahhüt edilen miktarın altında beyaz ürün satılması halinde ton başına 150,00.-USD cezai şart ödemeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı bayii tarafından 27.06.2011 tarihli “Fesih İhbarnamesi” ile davacı ile aralarında akdetmiş oldukları bayilik sözleşmesi, “kurumsal kimlik ve otomasyon işlerinin tamamlanmaması, verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi ve bunun gibi nedenlerden dolayı ticari faaliyetlerinin zarara uğraması nedeni ile” tek taraflı olarak feshi bildirmiştir.
Yine davalının feshi ihbarından önce davacı tarafından davalıya yönelik yıllık taahhüde ilişkin cezai şart talebinde bulunulmadığı dosya kapsamından ve davacının sunduğu delillerden anlaşılmakta olup feshin ihbarından sonra davacı yanca 19.02.2013 tarihli noter ihtarnamesi ile 5 yıl boyunca alınması gereken ancak eksik alınan beyaz ürün karşılığı ödenmesi gereken cezai şart tutarı talep edilmiştir.
Görüldüğü gibi öncelikle çözülmesi gereken ihtilaf taraflar arasında akdedilen akaryakıt bayilik sözleşmesinin davalı tarafından haklı olarak feshedilip feshedilmediği vakıasıdır. Davalı yan feshi ihbarında birden fazla nedene dayanmış ise de, yargılama boyunca özellikle feshin haklılığını işletmekte olduğu akaryakıt istasyonuna davacı tarafından kurulması gereken otomasyon sisteminin ihbar tarihine kadar kurulmamasına dayandırdığı anlaşılmaktadır. Ayrıca hemen belirtmekte yarar bulunmakta olup fesih ihbarında dayandığı diğer nedenlere yönelik her hangi bir delil de ortaya koymamıştır.
Bu anlamda davalının sözleşmeyi fesih nedeni olarak dayandığı istasyona otomasyonun sisteminin kurulmamasının haklı neden teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda Kanuni düzenlemeler ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Kararları ele alınmalıdır.
5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun “Dağıtım” başlıklı 7. maddesinin 6. fıkrası “(Ek fıkra: 25/1/2007-5576/2 md.; Değişik altıncı fıkra: 28/3/2013-6455/39 md.) Dağıtıcı lisansı sahipleri, Kurum tarafından belirlenen esaslara uygun olarak bayilerinde kaçak akaryakıt satışının yapılmasını önleyen teknolojik yöntemleri de içeren bir denetim sistemi kurmak ve uygulamakla yükümlüdür. Dağıtıcı lisansı sahibi, Kurumun bu sisteme erişimini sağlar. Kurum; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerinin gerektirdiği ölçüde bu sisteme doğrudan erişimini sağlar. Kurum, yukarıda sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaç duyacağı bilgi ve belgeleri yine görevlerinin gerektirdiği ölçüde verir. Söz konusu sistemi kurmadığı ya da Kurumca belirlenen usul ve esaslara uygun denetimi sağlayamadığı tespit edilen dağıtıcılara 19 uncu maddede öngörülen miktarda idari para cezası uygulanır. Dağıtıcı lisansı sahipleri, bayi denetim sisteminin kurulmadığı veya kurulan sistemin Kurumca yapılan düzenlemelere uygun bulunmadığı tespit edilen bayilere akaryakıt ikmali yapamaz” hükmünü içermektedir.
Taraflar arasında akdedilen sözleşme tarihi itibariyle 5015 sayılı Kanun’un 7/6. maddesi hükmü ise “Dağıtıcı lisansı sahipleri, Kurum tarafından belirlenen esaslara uygun olarak bayilerinde kaçak petrol satışının yapılmasını önleyen teknolojik yöntemleri de içeren bir denetim sistemi kurar ve uygular” şeklinde idi. Yine sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan 5015 sayılı Kanun’un 19-a-4. maddesi uyarınca Kanun’un 7. maddesine aykırılık halinde EPDK tarafından idari para cezası verileceği düzenlenmiştir.
Sözkonusu Kanunu düzenlemeler dayanak alınarak 06.07.2007 tarihli ve 26574 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 27.06.2007 tarihli ve 1240 sayılı Kurul Kararı alınmıştır. Söz konusu Kurul Kararının 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde bulunan “Akaryakıt istasyonlarında stok hareketleri ve akaryakıt alım satım işlemlerinin elektronik ortamda, günlük olarak izlenebilmesine yönelik bir istasyon otomasyon sistemi kurar. Merkez bağlantısı olan istasyon otomasyon sistemi ile bayilerindeki akaryakıt alım satım hareketlerini izler ve raporlar. Kayıt dışı ikmal ve satış tespit edilmesi halinde Kurumu derhal bilgilendirir.” hükmü gereği otomasyon sistemleri kurma ve uygulama yükümlülüğü dağıtıcı lisansı sahiplerine verilmiştir. Söz konusu yükümlülük akaryakıt istasyonları için 30.06.2011, sabit köy pompaları ve tarımsal amaçlı satış tankerleri için 30.09.2011 tarihinde başlamıştır.
Ayrıca dosya kapsamında yer alan ve davalı şirket tarafından EPDK’dan konu hakkında 1240 sayılı Kararın uygulanması hakkında bilgi talebine, Kurumca 29.09.2016 tarihinde “….Akaryakıt istasyonunda 01.07.2011 tarihinde otomasyon sisteminin kurulu olmaması halinde istasyon mühürlenir ve bayiye istasyonda otomasyon sistemi bulunmamasına rağmen satış yapması nedeniyle hakkında 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun 4 üncü maddesinin 1 inci ve 2 inci fıkraları ile 1240 sayılı Kurul Kararının mülga 5 inci maddesinin 9 uncu, 10 uncu ve 14 üncü bendine aykırı hareket etmesinden 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendi uyarınca idari para cezası uygulanır” cevap verdiği görülmektedir.
Görüldüğü gibi 5015 sayılı PPK ve EPDK tarafından alınan kararlar uyarınca otomasyon sistemi kurulumu hususunda yükümlülük dağıtıcı lisansı sahiplerinde olup sözkonusu yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde hem dağıtıcı lisansı sahibi hem de bayinin idari yaptırımlarla cezalandırılması öngörülmüştür.
Bu durumda açıklandığı üzere otomasyon sisteminin kurulumunun yükümlüsü olan dağıtıcı lisansı sahibi davacı tarafından 30.06.2011 tarihine kadar yerine getirilmesi gerekirken bu hususta davalı bayinin 27.06.2011 tarihli “Fesih İhbarnamesi” bildirimi yapılmasının sözleşmenin haklı nedenle feshini sonuçlayıp sonuçlamadığının değerlendirilmesi gerekmekte olup öncelikle ilk derece mahkemesince otomasyon sistemi kurulumuna yönelik taraflar arasında akdedilen sözleşmede düzenleme bulunmaması nedeni ile feshe gerekçe olamayacağı yönündeki değerlendirme emredici nitelikteki Kanun hükümleri karşısında isabetli olmamıştır. Zira yukarıda yer verilen Kanuni düzenlemelerin aksine işlem tesis edilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Bunun yanında mahkemece fesih tarihi itibariyle otomasyon sisteminin zorunlu hale gelmemiş olması nedene ile de feshin haksız olduğu değerlendirilmiş ise de, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereğince bayilik sözleşmelerinde fesih ihbarının yapılması ile sonuç doğuracağı (Y19HD., 23.03.2011 tarih, 2010/10565 Esas, 2011/3728 Karar) dikkate alındığında Kanuni düzenlemenin yürürlüğünden 3 gün önce sözleşmenin feshedilmesi nedeni ile feshin haksızlığı sonucuna varılabilmesi için sözkonusu süre içerisinde dağıtıcı firmanın yükümlülüğünde olan otomasyon sisteminin kurulma imkanının varlığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu anlamda öncelikle mahkemece sözkonusu otomasyon sisteminin davalıya ait bayiye kurulabilmesi için yapılması gereken işlemlerin ve bu işlemler için gereken sürenin belirlenmesi gerekmekte olup sözkonusu hususun EPDK’ne sorulması ve bu konuda uzman bilirkişi heyeti oluşturularak davalıya ait akaryakıt istasyonuna Kanun ve Yönetmelik gereğince kurulması gereken otomasyon sisteminin belirlenmesi sonucu kurulum için gereken sürenin tespiti neticesinde sonuca varılması gerekmektedir. Şöyle ki, kurulum için açıklanan şekilde belirlenen sürenin fesih ihbarı olan 27.06.2011 tarihinden, otomasyon sisteminin kurulması için tanınan son gün olan 30.06.2011 tarihine kadar yeterli olması halinde feshin haksız olduğu, sürenin yetersiz olduğunun belirlenmesi halinde ise feshin haklı olduğu sonucuna varılabilecektir.
Açıklanan nedenler ışığında ilk derece mahkemesince feshin Kanuni zorunluluk süresinden önce feshin yapılması nedeni ile feshin haksız olduğu sonucuna varılabilmesi için yukarıda açıklanan biçimde delillerin toplanmadığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi davalının feshinin haklı olup olmadığının belirlenmesi için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2- Ankara 8.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13.10.2016 tarih, …/… Esas, …/… Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin karar harcı olarak alınan harcın isteği halinde davalıya İADESİNE,
5-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran vekiline vekalet ücreti takdirine yer olmadığına
7-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 23/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan … Üye … Üye … KatİP
e-imzalıdır karşı oy e-imzalıdır e-imzalıdı
e-imzalıdır

KARŞI OY
Taraflar arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi, sözleşmesi süresi ve sözleşmede öngörülen asgari alım taahhüdü hususlarında her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Dosya kapsamından ve yapılan yargılamadan taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan gerekçelerden de anlaşılacağı üzere, davalı tarafından yapılan fesih ihbarının haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalının fesih nedeninin esasen otomasyon sistemi kurulumunun yapılmamasına dayandığı anlaşılmaktadır.
Dairemiz gerekçesinde de açıklandığı üzere 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve 27.06.2007 tarihli ve 1240 sayılı Kurul Kararı nazara alındığında “otomasyon sistemi” kurulumu yükümlülüğünün dağıtıcı lisansı sahiplerine yüklendiği açıktır.
Sayın çoğunluğun da belirtiği üzere ilk derece mahkemesince feshin haksızlığı sonucuna iki nedenle varılmış olup bunlardan ilki otomasyon sistemi kurulumuna yönelik taraflar arasında akdedilen sözleşmede düzenleme bulunmamasıdır ki, belirtilen gerekçe sistemi zorunlu kılan emredici nitelikteki 5015 sayılı Kanun hükümleri nazara alındığında doğru görülmemiştir. Bunun yanında mahkemenin diğer gerekçesi ise fesih bildiriminin otomasyon sisteminin kurulumu için son gün olarak öngörülen 30.06.2011 tarihinden önce 27.06.2011 tarihinde yapılmasının da Kanuni süresinden önce feshin yapılması nedeni ile feshin haksız olduğu yönünde olup Dairemiz sayın çoğunluğunca fesih ihbarının yapıldığı tarihte sonuç doğuracağını ancak otomasyon sistemi kurulumunun feshin ihbar edildiği tarih olan 27.06.2011 tarihinden Kanuni olarak öngörülen 30.06.2011 tarihine kadar otomasyon sistemi kurulumunun teknik olarak mümkün olup olmadığının araştırılması gerektiği, bu konudaki delillerin toplanmadığı ve değerlendirilmediği gerekçesi ile kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Sayın çoğunluk ile feshin bildirilmesinin sonuç doğuracağı zaman yönünden ayrışmaktayız. Zira fesih bildiriminin yapıldığı anda mı yoksa ulaştığı anda mı sonuç doğuracağının belirlenmesi eldeki uyuşmazlık yönünden farklı sonuçlara sebebiyet vermektedir. Bu noktada fesih bildiriminin hukuki niteliği yönünden açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.
Bir hukuki yetkiye dayanarak, bir kimsenin varması gerekli tek taraflı irade beyanıyla yeni bir hukuki durum yaratmasına veya hukuki bir ilişkiye şekil vermesine imkan veren haklara yenilik doğuran haklar denir. Diğer bir ifade ile tek taraflı bir işlemle bir başkasının hukuki durumunu, onun katılmasına gerek olmadan, değiştiren yetkilerdir. Kullanılmakla bir hakkı veya hukuki ilişkiyi ortadan kaldıran haklara ise bozucu yenilik doğuran haklar denir. Bozucu yenilik doğuran hakların en yaygın bilinen örneği “fesih bildirimi”dir.
Bozucu yenilik doğuran haklardan fesih geleceğe etkili sonuçlar doğurur. Yenilik doğuran haklar ya hak sahibinin tek taraflı irade beyanıyla ya da yenilik doğuran bir dava ile kullanılır. Ayrıca yenilik doğuran hak, hak sahibinin diğer tarafa varması gerekli tek taraflı bir irade beyanıyla kullanılır. İrade beyanının muhataba varması ile yenilik doğurucu sonuç kendiliğinden meydana gelir. Muhatabın bu beyanı kabul etmesi şart değildir (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 24, Ankara 2019, s. 66-69; Akman, Sermet / Burcuoğlu, Haluk / Altop, Atilla; Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 7, İstanbul 1993, s. 16-17).
Doktrin ve Yargıtay genel uygulamasına göre bozucu yenilik doğuran hak olan “fesih bildirimi” karşı tarafa varması gerekli irade beyanı olduğu için karşı tarafa ulaşması ile mevcut bir borç ilişkisi sona erecektir (Eren, a.g.e., s. 68; YHGK., 21.05.2019 tarih, 2015/3411 Esas, 2019/590 Karar; Y15HD., 23.01.2019 tarih, 2018/4106 Esas, 2019/323 Karar; Y15HD., 21.12.2018 tarih, 2018/4143 Esas, 2018/5232 Karar).
Açıklanan nedenlerle, sayın çoğunluğun aksine fesih bildiriminin yapıldığı tarihte değil, feshin karşı tarafa ulaştığı tarih itibariyle sonuç doğuracağının kabul edilmesi gerekmekte olduğundan somut olayın buna göre değerlendirilmesi gerekmektedir. İstinaf incelemesine konu uyuşmazlıkta davalı tarafından davacıya noter kanalı ile 27.06.2011 tarihinde düzenlenerek gönderilen “fesih bildirimi” 04.07.2011 tarihinde davacıya ulaştığı Terme Noterliği belgelerinden anlaşılmaktadır.
Fesih bildiriminin ulaştığı tarih olan 04.07.2011 itibariyle fesih sonuçlarını doğuracağı, bu durumda otomasyon sisteminin kurulumu yükümlüsü olan dağıtıcı lisansı sahibi davacı şirketin Kanunen öngörülen 30.06.2011 tarihine kadar otomasyon sistemini kurmamış olduğu hem kendi savunmalarından hem de dosya kapsamından anlaşılmakla, feshin geçerli olduğu sonucuna varılarak ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak 353/1-b-2. maddesi uyarınca düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilememiştir.
Üye 98109
e-imzalıdır