Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2018/2511 E. 2021/1214 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

…. ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİ)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/05/2018
ESAS NO : ….

DAVANIN KONUSU : Sözleşmenin İptali
KARAR TARİHİ : 01/07/2021
YAZILDIĞI TARİH : 19/07/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin davalı … …’in … acentesi olan diğer davalı …’den 08/12/2015 tarihinde … Q5 marka araç satın aldığını, kullanılmaya başlanmasını takip eden ilk 5 aylık süreçten itibaren araçta sürekli arızalar meydana geldiğini, bu arızalar nedeniyle araç ilk olarak 23/05/2016 tarihinde olmak üzere 26/07/2016, 08/08/2016 ve 24/08/2016 tarihlerinde yetkili servise onarım amacıyla götürüldüğünü, gerçekte ise bundan çok daha fazla arıza oluştuğunu, konuya ilişkin olarak davacı tarafından ihtarname keşide edildiğini, yaşanan problemlerin açıklanarak malın ayıplı olduğunu, bu sebeple sözleşmenin feshedildiğini, ve bedelin iadesinin talep edildiğinin bildirildiğini ancak cevaplarda aracın kullanım kılavuzunda açıklamaların mevcut olduğunu, aracın sürekli olarak servise giriş yapmasının araçtaki bir kusur veya ayıptan ötürü meydana gelmediğini, kullanıcı hatasından kaynaklandığını ve Garanti Belgesi Yönetmeliği’nin “Kullanım Hatası” başlıklı maddesine istinaden seçimlik hakların kullanamayacağının ifade edildiğini, müvekkili tarafından aracın şehir içinde düzenli ve kullanım kılavuzunda öngörülen kriterlere uygun kullanıldığını belirterek sözleşmeden dönme hakkı kapsamında araç bedeli olan 257.964,50 TL’nin sözleşmenin fesih tarihi olan 05/10/2016 tarihinden itibaren, 1.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren, sözleşmeden dönme nedeniyle kur farkından oluşan zararın karşılığı olarak 100,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren ÖTV oranlarındaki artış karşılığı oluşan zarar nedeniyle 100 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren aracın serviste kaldığı süreler ve arıza giderilmesine ilişkin oluşan giderler karşılığı uğranılan maddi zararın karşılığı olarak 100 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren en yüksek ticari faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı … … … ve Tic. A.Ş. vekili; dava konusu aracın tanıtma ve kullanma kılavuzuna aykırı kullanıldığını, bu nedenle davacı yanın talebinin hukuka aykırı olduğunu, eğer aracın davalıya teslimine karar verilirse müvekkil şirkete her türlü takdiydattan ari olarak teslim edilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, davacı yanın tacir olup, basiretli tacir olarak davranması gerektiği kur farkından talepte bulunamayacağını, ÖTV, KDV, MTV gibi vergilerin araç satın alan müşteriler adına tahakkuk ettiğini, müşteriler adına müvekkil/satıcı şirket tarafından vergi dairesine ödendiğini, satıcının müşteriler adına tahakkuk eden ve müşterilerin sorumluluğunda olan vergiler nedeniyle sorumlu tutulmasının düşünülemeyeceğini, maddi tazminatın ispatlanması gerektiğini ve davacı delilini sunmadan 100 TL gider için avans talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu ve talebin reddi gerektiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …Ş’. vekili ; dizel araçların uzun yol yapan sürücülere daha uygun bir araç tipi olduğunu, davacının aracının özelliklerini bilerek satın aldığını ancak bu özelliklere aykırı kullanımda bulunduğunu ve araç ile ilgili olarak alıcının yanlış tercihinin davalı müvekkile kusur olarak yansıtılmaya çalışılmasının hukuken mümkün olmadığını, araçta herhangi bir ayıp söz konusu olmadığını ve dolayısıyla seçimlik hakkın gündeme gelemeyeceğini, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda; dizel partikül filtresindeki arızanın kullanıcı hatasından kaynaklandığı, aracın ayıplı olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, davalıların savunmaları uyarınca hukuki değerlendirme yapıldığında aracın satışı anında bu yönde (aracın şehir içi kısa mesafeleri kullanımlara uygun olmadığı, sık sık dizel partiküller filtresinin dolabileceği, bunun için kullanma kılavuzunda açıklanan şekilde sürede hızda yol yapılarak filtrenin boşaltılması zorunluluğu bulunduğu vb hiçbir açıklama yapıldığı ve sözleşme şartlarının hile, desise vb hukuk hallerinden ari şekilde oluşturulduğu iddia ve ispat edilmemiş olup) gerekli açıklamalar yapılarak kabul edildiği yönünde bir sübut delili olmadığı halde doğal olarak ve kendiliğinden bu hal varmış gibi mahkemece kabul edilerek yargılamanın sürdürüldüğünü, tarafların eşit şekilde mahkemede kendilerini savunması ve ispat delillerini kullanması zorunluluğunun gözetilmediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun gerekçesiz, eksik ve son derece hatalı olup hükme esas alınamaz nitelikte olduğunu, araç üzerinde detaylı bir inceleme yapılarak, … Q5 marka ve seride yer alan araçlarda sıklıkla aynı sorunların yaşandığı iddiamıza dayanak gösterilen … kayıtlarının celbi ve gerektiğinde yerinde bilirkişi tarafından ilgili kayıtlarda inceleme yapılarak çıkartılması da sağlanmak suretiyle gerçek sorunun tespitine yönelik rapor hazırlanmasının gerekliliği açıklanmış ve eksik, hatalı, bilimsel hiçbir veriye dayanmayan, davalı savunmasını kopyala-yapıştır niteliğindeki ifadelerden ve … genel çalışma prensibinden oluşan raporun hükme esas alınamaz nitelikte olmadığına dair itirazlarının mahkemece değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık davaya konu araçtaki ayıbın üretim hatasından mı kullanıcı hatasından mı kaynaklandığı, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, ayıplı araç satışı nedeniyle sözleşmenin feshi ve araç bedeliyle birlikte uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355.madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacı vekili, davalılardan … … … A.Ş.’den satın alınan araçta, üretimden kaynaklanan ayıp olduğunu iddia ederek, sözleşmenin feshiyle, semenin iadesi ve uğradığı maddi ve manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalı satıcı firma vekili, araçtaki arızanın, gizli ayıptan kaynaklı olmayıp, aracın kullanımından kaynaklandığını, müvekkili şirketçe … olarak araçta meydana gelen zararın garanti kapsamında tamir edildiğini, sorunsuz olarak teslim edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer ithalatçı firma olan davalı vekili de davacının kullanım hatasından kaynaklandığını davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda; arızanın kullanım hatasından kaynaklandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesi ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun (TBK) 219. maddesinde düzenlenen ayıp kavramına ilişkin olarak açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
Ayıba ilişkin olarak BK’nın 219. maddesi ise:
“Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ayıp; bir malda sözleşme ve yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların yer almasıdır. Bu çerçevede ayıp kavramının içeriği belirlenirken öncelikle; sözleşme hükümlerine bakılmalıdır. Sözleşme ele alınırken bakılacak ilk husus, taraflar arasında satılan malın hangi özellikleri içermesi konusunda açık bir anlaşmanın olup olmadığıdır. Üzerinde anlaşma olmayan durumda ise, sözleşmenin yorumundan hareketle tarafların zımnen bu konuda bir anlaşma yapıp yapmadıklarına bakılacaktır. Zımni anlaşmanın dahi olmadığı durumlarda, sözleşmenin tümü dikkate alınacak ve dürüstlük kuralına göre malın taşıması gereken vasıflar belirlenecektir. Bu anlamda ayıp, malın sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da, sözleşmenin niteliği ve içeriği dikkate alındığında, malda mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde ortaya çıkacaktır.
Satılan maldaki ayıp, açık veya gizli ayıp şeklinde olabilir. Açık ayıplar, ilk bakışta görülebilen veya basit bir muayene ile anlaşılabilen ayıplardır. Buna karşılık gizli ayıplar, ilk bakışta fark edilemeyen, sonradan yapılacak detaylı bir muayene ile anlaşılan ayıplardır. Bu tür ayıplar genelde malın yapısıyla ilgili olan ve kullanılmasıyla anlaşılan ayıplardır.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, 08.12.2015 tarihinde davalılardan … ….marka …. model aracı 257.964,50 TL bedelle satın almış, aracın kullanımı sırasında motor arıza, ısıtma partikül lambasının yanması üzerine … kontrolünde, aracın partikül filtresinin dolduğu … rejenerasyonu yapılarak partikül filtresi değiştirilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılamada araçtaki şikâyetin nedeni konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayıp ihtilaf, davacının şikâyetinin kullanıcı hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı ayıbın gizli ayıp olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda da, mahkemece alınan bilirkişi kurulu raporunda; tarafından araçta meydana gelen arızanın, aracın kullanımından kaynaklandığı, kısa mesafe veya yoğun dur-kalk şeklinde kullanıldığında rejenerasyon işlemi tamamlanmadan kesilebildiği, sık sık kesilen rejenerasyon nedeniyle dizel partikül filtresinin temizleme işleminin tamamlanmadığı, sonuç olarak motor yağına yakıt karışabildiği ve motor yağ seviyesi ikazının yanabileceği, bundan doğan arıza nedeniyle araçtan gereken faydanın tam olarak elde edilemediği, araçta gizli ayıp bulunmadığı satıcı ve yetkili servise sorumluluk yüklenemeyeceği şeklinde değerlendirme yapılmış davacının bilirkişi kurulu raporuna itirazları değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmiştir.
Aracın davacı şirket tarafından ; şirketin yetkili temsilcisi tarafından özel kullanımına tahsisli olarak kullanılmak üzere alındığını kabul etmektedir. Araçtaki şikayet ve şikayetin sebebi de bellidir. Taraflar şikayetlerin sebebi konusunda da uyuşmazlık içinde değillerdir. İhtilaf araçtaki şikayetlerin ayıp olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasındadır. Zira ayıp niteliğinde kabul edilmesinin hukuki sonucu farklı olacak, ayıp kabul edilmezse sonucu faklı olacaktır. Bu nedenle öncelikle ayıp kavramı üzerinde durmak gerekmektedir. Ayıp sözlük anlamıyla; sakatlı durum; bozukluk; bir malın eksiklik, bozukluk ve sakatlık gibi hukuksal bir nedenle değerini veya maldan amaçlanan yararı giderme veya önemli biçimde azaltma durumudur. Ayıp (bozukluk) terimi satılanın, aynı çeşitten malların normal durumu ile karşılaştırıldığında, iyi niteliklerinin daha az veya kötü niteliklerinin daha çok olmasına işaret eder . Yine ayıp sözüyle bir şey de bulunmaması gereken objektif bozukluklar ve eksiklikler kast olunmaktadır. Ayıp kavramının belirlenmesinde o malda, gerek satıcının vaatleri nedeniyle gerekse mahiyeti gereği bulunması gereken “vasıflar” önemli rol oynamaktadır. Dolaysıyla ayıp salt bozukluk anlamına gelen bir kavram değildir. Arıza olmasa bile alıcının maldan beklediği faydayı azaltan durumları (özellikleri ) da ayıp sayılmalıdır.
Davaya konu araçta şirketin yetkili temsilcisinin özel olarak kullanımı için satın alınmıştır. Ancak araç davacının araçtan beklediği faydayı azaltan özelliklere sahiptir. Bu haliyle araç gizli ayıplıdır. Davalı 2 yıl garanti vermiştir. Davalılar aracın probleminin kullanıcı hatasından kaynaklandığını savunmakta ve aracın bu arızayı vermemesi için dizel araçların en az yılda 15.000 km hız yapanlarca tercih edilmesi gerektiğini yakın mesafe sürüşü yapan sürücülere dur kalk şeklinde ilerleyen yoğun trafik düşük devir ve hıza uygun olmadığını, partikül filtresinde yeterli sıcaklığa ulaşamadığını, partikülün temizlenemediğini, filtrenin kısa sürede dolduğunu ardından partikül filtresi ikaz ışığının yandığını, yüksek sürat ve devirde kullanılması gerektiğini savunmaktadır. Davalıların bu savunması davacının aracı şirket temsilcisinin şehir içinde hususi- binek araç olarak kullanmak üzere aldığı, sürekli şehir içinde kullanılacağı davalı satıcının da bilgisi dahilindedir. Davalılar aracı satan kişi olarak binek taşıtına uygun olup olmadığını bilen kişidir. Dolaysıyla davalı satıcı ve ithalatçı şirket satın alanı aracı yüksek devir ve hızda kullanmak konusunda davacıyı bu hususta uyarmak zorundadır. Davalılar aracın el kitabında bu hususun yazdığını söyleyerek bu sorumluluktan kurtulamaz. Davalılar aracın bu özelliğini davacıya ayrıca bildirdiğine ve buna rağmen davacı tarafından satın alındığına dair bir delil de sunmamıştır. Bu durum davalılarca davacıdan aracın şehir içinde kısa mesafede yoğun trafikte dur kalk şeklinde ilerleyen trafikte kullanılmaması gerektiği bu engel halinin gizlendiği anlamına da gelmektedir. Aracın bu özelliğinin davacıdan gizlenmesi nedeniyle bir yıl içinde aynı şekilde sıfır km alınan bir araçta dizel partikül filtresinin tıkanarak motor ikaz ışığının yanarak araç motorunun acil durum kullanım moduna geçerek kilitlenmesi, aracında …. Model olduğu yüksek donanım ve teknik özellikte olduğu gözetildiğinde araç satın alındığında davacının kendisinden beklediği faydayı sağlayamayacak derecede ayıplıdır.
Her ne kadar davacı bu süre içinde aracı kullanmış ise de, sık sık arızalanmış ve servise götürülmüştür. Davalılar( satıcı-ithalatçı) davacının araçtan beklediği faydayı azaltacak veya tamamen ortadan kaldıracak bu özelliğini (ayıp) davacıya satış sırasında bildirmediğinden, davacının aracın bedelini talep hakkının olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı aracı davalının belirttiği aralıklarla otoyolda ve şehirlerarası yolda kullanmamıştır. Bunun belirlenmesi için bir bilirkişi incelemesine de gerek yoktur. Bu durum davacının da kabulündedir. Davacı aracı bu şekilde belirli aralıklarla otoyolda veya şehirlerarası yolda neden kullanamadığını belirtmiştir. Davacının şehir içinde kullanmak için satın aldığı aracı kendi ihtiyarında olmayan bir durum nedeniyle hatalı kullandığının (veya kullanmadığının) kabul edilmesi mümkün değildir. Davalı bu şekilde belirli aralıklarla otoyolda veya şehirlerarası yolda 30 dakika yüksek sürat ve devirde kullanılması gereken aracı bilerek davacıya satıp, daha sonra da bunu davacının bir hatası olarak ileri süremez.
Taraflar arasındaki hukuki çekişme bu şekilde ortaya konulduktan sonra:
Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3. maddesi gerekse HMK’nın 266/1. maddesi uyarınca, hâkimin kendi bilgi ve tecrübesiyle, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan bir durumda bilirkişi incelemesine başvurulmasına gerek bulunmamaktadır. Zira hukuki konular, anlaşılabilmesi için hâkimin bilemeyeceği özel ve teknik bilgiye ihtiyaç duyulan konular değildir. Bilirkişi, davadaki hukukî meselede değil, maddi meselede görüşüne başvurulan kişidir.
HMK’nın “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266/1. maddesi; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” düzenlemesini içermektedir.
Aynı Kanun’un “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/2. maddesinde ise; “Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.” hükmüne yer verilmiş ve 282. madde ile de hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir.
Öte yandan 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3. maddesi ile “Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” şeklinde HMK’nin 266/1. maddesine benzer bir düzenleme getirilmiştir.
Bununla birlikte çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabilecektir. Ancak, mahkemenin bilirkişi raporunu noksan ve müphem bulmadığı (tam ve açık bulduğu), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanması mümkün olduğu hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. III, İstanbul 2001, s. 2761).
Ayrıca hakimin kendi bilgisi ve tecrübesi ile değerlendirebileceği bir durum için bilirkişi incelemesine başvurması usule ve usul ekonomisine uygun değildir. Ortada teknik bir incelemeyi gerektirecek bir husus bulunmadığı aracın yaşı modeli ve yüksek donanımlı olduğu gözetildiğinde satın alınma tarihinden beş ay gibi kısa süre içinde birden fazla aynı şikayetle servise giderek iş emri düzenlendiği anlaşılmakla yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek duyulmadan dosyadaki bilgi ve kapsam çerçevesinde karar vermek gerekmiştir.
Taraflar tacir olup, davacı davalılardan … … … A.Ş. tarafından ithal edilen aracı davalı ……A.Ş. ‘den satın almıştır.Aracın ayıplı olduğu ve satış sözleşmesinin iptali ile aracın iadesine ve bedelinin istirdadı koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır.( Yargıtay ….Karar 16.02.2021 tarihli emsal karar)
Araç bedeli 257.964,50 TL araç bedelinin davacının, satın almış olduğu aracı iade etmeden ödediği satış bedeli için faiz talebinde bulunamayacağı gözetilerek satışa konu aracın iade tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı tarafça ödenmiş olan davaya konu araç için ödenen özel tüketim vergisindeki artışlar nedeniyle oluşan zararın tahsili talebinin ise aracın kullanımına bağlı giderleri olup aracın da bu süreçte davacı yanca kullanıldığı sabit olduğundan bu talebin de reddine karar verilmiştir.
Davacının manevi tazminata yönelik talebine gelince: Kural olarak şirketlerin manevi tazminat talep etmesine engel hal yoktur. Ancak bu noktada önemli olan somutlaştırılmış vakıa ve delillerin ne olduğudur. Manevi tazminat isteminin yasal dayanağını dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 114/II. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 58. maddesi oluşturmaktadır. “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddenin 1. bendinde aynen “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında ir miktar para ödenmesini isteyebilir.” denilmektedir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere manevi tazminat talep edilebilmesi için kişinin şahsiyet hakkına hukuka aykırı olarak tecavüz edilmesi, manevi zarar doğması, manevi zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağı bulunması ve davalının sorumlu olmasını gerektiren bir kusurunun bulunması gerekir. BK’nın 58. maddesi kapsamında korunan değerler, şahıs varlığı değerleri yani kişilik haklarıdır. Manevi zarar, kişinin şahıs varlığında uğradığı kayıpları ifade ettiğinden manevi tazminat ancak kişilik hakkı ihlal edildiğinde istenebilir. Malvarlığı değerleri 58. madde kapsamında korunan değerlerden olmadığından, malvarlığına dahil eşyaların zarar görmesi halinde manevi tazminat istenebileceğine dair yasal bir düzenleme de bulunmadığından sözleşmeye aykırı davranış nedeniyle satıma konu aracın ayıplı imali veya malvarlığına dahil eşyaların zarar görmesi gibi hallerde kural olarak manevi tazminat talep edilemez. Ancak eşya ile hak sahibi arasında parayla ölçülemeyen duygusal bağlılık bulunması gibi istisnai hallerde eşyanın kişinin manevi kişilik değerleri arasında yer aldığı kabul edileceğinden manevi tazminat istenebilecektir. Ne var ki somut olay açısından iddia olunan üzüntünün kişilik haklarının ihlâlinden değil mal varlığı niteliğindeki araca verilen zarardan ve dolayısıyla mal varlığı hakkının ihlâlinden doğduğu, bu şartlarda ise manevi tazminat koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Kur farkından kaynaklanan zararın tazmini istemine yönünden yapılan incelemede: Davacının satın aldığı araç ithal edilen yabancı menşeili bir araç olmakla taraflar arasındaki düzenlenen fatura Türk Lirası esas alınarak düzenlenmiş, döviz karşılığı dahi gösterilmemiştir. Kur farkından kaynaklanan alacak talebinin de reddine karar verilmiştir.
Aracın tamir süresince arıza giderine dair alacağın tazmini talebi ise bu kalem alacağa dair herhangi bir delil fatura sunulmadığı görülmekle aracın davacı tarafça ilk hasardan itibaren kullanılmaya devam edilmesi, davadan sonra da davacı tarafından kullanılıyor olması karşısında dosyadaki mevcut deliller nazara alınarak bu talebin de reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
Açıklanan nedenler dikkate alındığında mahkemece davanın satış sözleşmesinin feshiyle araç satış bedelinin iadesine karar vermesi gerekirken yazılı olduğu biçimde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, HMK m. 353/1-b-2. maddesi uyarınca yeniden esas hakkında aşağıdaki biçimde karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile;
2-… 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 08/05/2018 Tarih,…. Karar sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a)Davanın KISMEN KABULÜNE KISMEN REDDİNE,
b)Davacı ile davalılardan … … A.Ş. arasında akdolunan 08/12/2015 tarihli satış sözleşmesinin FESHİNE,
c)Satış sözleşmesi gereği ödenen 257.964,50 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
d)… plakalı ….şasi numaralı aracın davalı …Ş’ye İADESİNE, aracın teslim tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesine,
e)Davacı tarafın satış bedeline faiz talebinin, manevi tazminat, manevi tazminat, kur farkı, ÖTV oranlarındaki artış nedeniyle uğradığı zarar kalemleri ile faiz talebinin, REDDİNE,
f)492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 17.621,55TL harçtan peşin alınan 4.427,59TL harcın mahsubu ile bakiye 13.193,96TL harcın davalılardan tahsiliyle hazineye gelir kaydına,
g)Davacı tarafça yargılama boyunca yapılan 29,20TL başvurma harcı, 4.427,59 peşin harç, 4,30TL vekalet harcı toplam 4.461,09.-TL yargılama harcının davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
ğ)Davacı tarafından yapılan tebligat, müzekkere, bilirkişi ve posta gideri olarak toplam 1.859,00-TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesap edilen 1.849,68TL’sinin davalılardan alınarak davacıya ödenmesine
h)Davacının yargılamada kendisini vekille temsil ettirdiği göz önüne alınarak istemlerinin kabul edilen miktarına göre istinaf karar tarihindeki AAÜT uyarınca 26.507,52TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
I)Davalı … kendini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince hesap edilen yararına 1.300,00TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,
i)Davalı …. kendini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince hesap edilen yararına 1.300,00TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,
j)HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf Harç ve Yargılama Giderleri Yönünden;
5-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan peşin harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatırana iadesine,
6-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
8-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
HMK’nin 353/1-b-2.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 01/07/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır