Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2018/2489 E. 2021/1119 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/05/2018
ESAS-KARAR NO :…

DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 24/06/2021
YAZILDIĞI TARİH :06/07/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; 15/02/2011 tanzim tarihli ve 850.000 USD tutarında bono ile alacağın teminatı olarak verilen 19/03/2015 keşide tarihli 1.600.000,00TL bedelli çeke dayanarak dava dışı … Ltd Şti ve … aleyhine Ankara 32. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını ve takibin kesinleştiğini, yapılan araştırmada … Ltd Şti’nin piyasaya bir hayli borçlandığının ve sadece hukuken mevcut tabela şirketi haline geldiğinin saptandığını, şirket yetkilisi ve aynı zamanda diğer borçlu olan …’ün ise kayıtlı bir adresinin olmadığı, sahibi olduğu şirketlerdeki hisselerini muvazaalı olarak yanında çalışanlara devrettiği ve davalı şirket üzerinden işlerini yürüttüğünün belirlendiğini, icra takibinin kesinleşmesi üzerine borçlu şirketle aynı şirketler topluluğunda yer alan … Ltd Şti’nin bulunduğu adrese hacze gidildiğini, haciz sırasında borçlu şirkete ait evrakların bulunduğunu, İİK m. 96, 97 ve 99 gereğince haciz işlemi yapıldığını, bu arada … haczedilenlerin … Ltd Şti’ye ait olduğunu, borçlu … ile bir ilgisi olmadığını ileri sürerek istihkak iddiasında bulunduğunu, haczedilen malların hazır bulunan … Ltd Şti yetkilisi …’ya yedi emin olarak teslim edildiğini, 09/06/2015 tarihli haciz esnasında borçlu … tarafından da istihkak iddiasında bulunulduğunu, istihkak iddiaları üzerine icra müdürlüğünce takibin devam edip etmeyeceği hususunda karar verilmek üzere dosyanın İcra Tetkik Mercii Hakimliğine gönderildiğini, İcra Hakimliğince takibin devamına karar verildiğini, gerek … Ltd Şti’nde haczedilen menkul mallar, gerekse borçlu …’ün evinde yapılan hacizlerin müvekkili alacağının cüzi bir kısmını karşıladığını, bu nedenle alacağın tahsili için TTK’nun 209. maddesi gereğince borçlular ile aynı grupta yer alan ve halen faal olarak çalışan … Ltd Şti aleyhine icra takibi yapıldığını, itiraz üzerine takibin durduğunu belirterek TTK’nun 209. maddesine dayanarak Ankara 32. İcra Müdürlüğü’nün …. E. sayılı icra takip dosyasına vaki itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkilinin davacı ile dava dışı borçlular arasında gerçekte bir borç ilişkisinin bulunmadığını, düzenlenen bono ve çekin geçersiz olduğunu, borçlular ile davalı şirket ve yetkilisi … arasında hiçbir organik bağın bulunmadığını, dava dışı borçlu …’ün yüksek cirolar yapıldığı bir dönemde … Ltd Şti’ deki ortağı … ile birlikte aldıkları ortak bir karar neticesinde şirketteki hisselerini devrettiğini, ancak bu durumun davacı yanca işlerin bozulması ve borçların ödenemez hale gelmesi ile birlikte hisselerin devredilmiş gibi gösterilmeye çalışıldığını, iddiaların asılsız olduğunu, 2010 yılında … tarafından yapılan sinyalizasyon projesi ihalesini … … San. ve Tic AŞ tarafından kazanıldığını, … firmasının almış olduğu ihaleyi %60 hissesi … ve %40 hissesi H. …’e ait olan … Ltd Şti ile yürütmeye karar verdiğini, %50 hissesi … ve %50 hissesi H. …’e ait olan … Ltd Şti’de, … Ltd Şti’nin alt taşeronu olarak bu proje kapsamında kendi nam ve hesabına işler yürütmeye başladığını, … Şirketi’nin kuruluş tarihinin 30/03/2010 olduğunu, … şirketi tarafından sözleşmenin zarureti nedeniyle işin tek bir adresten yürütülmesi gerektiğini ve hemde kuruluş aşamasında masraftan kaçınmak adına ilk kuruluş tarihi itibariyle … ve … firması ile aynı adresi kullandığını, durumun ticaret sicil kayıtlarıyla da sabit olduğunu, davacı tarafından sunulan belgelerin iş ilişkisinin bir parçası olduğunu, iddia edildiği gibi bir hakim şirket durumunun söz konusu olmadığını, hakim şirketin varlığından, sorumluluktan bahsedilebilmesi için şirket içi ilişkinin varlığı yanında bir mal alım satımının varlığının da gerektiğini, oysa ki dava dışı borçlu şirket ile müvekkili şirket arasında TTK’nun 195. vd maddeleri ışığında bu tür bir ilişki ve dolayısıyla da hakim şirket olgusunun gerçekleşmediğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; benimsenen bilirkişi raporunda kayıtlar üzerinde yapılan tespitler doğrultusunda: Davalı …… Ltd Şti ile dava dışı borçlu …… Ltd Şti’nin ve dava dışı borçlu …’ün ortak olduğu …… Ltd Şti ile … Ltd Şti’nin birbirleri ile mal ve hizmet alımı yaptıkları, aralarında cari hesap ilişkisi bulunduğu, adı geçen şirketlerin kuruluşundan ve hisselerinin devralınmasından/ devredilmesinden sonra da sevk ve idarenin dava dışı borçlu … tarafından yapıldığı, davalı ve dava dışı şirketlerin iş ve işlemlerinin iç içe geçtiği, aralarında organik bağ bulunduğu kanaatine varılmış ise de TTK m.209’un doğrudan uygulama alanı bulabileceği sonucuna ulaşılamayacağı, 209. maddenin uygulanabilmesi için TTK. 195. maddede sıralanan ve şartların birlikte var olduğunun ispatının gerektiği, davacı tarafından davalı şirketin hakim şirket dava dışı …… Ltd Şti’nin ise bağlı şirket konumunda olduğu ve ayrıca davalı şirketin toplumda veya tüketicide güven veren bir düzeyde itibara sahip olduğu ve bu anlamda davacıya karşı güven veren düzeyde bir itibar yarattığı hususunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmediğini, mahkemece alınan ilk raporda her iki şirketin aynı şirket olduğu yönünde güven duygusu oluştuğu, bu nedenle davalı şirketin dava dışı … Ltd. Şti. nin borcundan sorumlu olduğunun tespit edildiğini alınan ikinci 26.10.2017 tarihli bilirkişi raporunda ise davalı ile dava dışı … …Ltd.Ş.’nin aynı şirketler grubunda yer aldığını, her iki şirketin sevk ve idaresinin dava dışı … tarafından yapıldığını, sonuç olarak anılan şirketlerin iş ve işlemlerinin iç içe geçtiğini, aralarında organik bağ bulunduğunu ancak şirketlerin hiç birisinin diğerine karşı hakim şirket olmadığının tespit edildiğini, her iki raporda da şirketlerin aynı şirket olduğu ve aynı kişiye ait olduğu görüşünün belirtildiğini, buna rağmen davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddine rağmen müvekkil lehine kötü niyet tazminatına karar verilmemesinin hatalı olduğunu bildirerek %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; davacının dava dışı kişi ve şirketten kambiyo senedi ve çeke dayalı alacağının tahsilini TTK 209. maddesi kapsamında hakim ortak sıfatıyla talep edip edemeyeceği hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; TTK’nun 209. maddesi kapsamında alacağın tahsili istemli başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
I-)Davacı vekilinin istinaf istemi üzerine yapılan inceleme sonucunda:
Şirketler topluluğuna güvenden doğan sorumluluk kavramı 6102 Sayılı TTK ile hukukumuza girmiştir. TTK 209.maddesi, güvenden doğan sorumluluk başlığını taşımakta olup, maddede ” hakim şirket, topluluk itibarını, topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaştığı hallerde, bu itibarın kullanılmasının uyandırdığı güvenden sorumludur.” hükmün amacı bir şirketler topluluğu söz konusu olduğunda ve topluluk bağlamında hakim şirketin, toplumda veya daha dar bir çevre olan tüketicide yarattığı güveni kullandığı takdirde, bu kullanmanın sonuçlarının sorumluluk bağlamında yüklenilmesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır zira bağlı şirketler çoğu kez mensubu oldukları şirketler topluluğunun adının şirket kırtasiyesinde ilan ve özellikle reklamlarda zikretmekte bu yolla kendilerini müşteri bağlamakta ve ticari menfaat sağlamaktalar.
Adı anılan şirketler toplululuğunun toplumda yüksek itibari haiz olduğu durumlarda bu kazanç oldukça yüksek olabilmektedir. Kullanılan topluluk adına güvenerek üçüncü kişilerin bağlı şirkete yönelmesinin ve bağlı şirketin pazar payının yükseltilmesi temelinde, o topluğunun üyesi olan şirketi dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerin ve kamuya açıklanan tablo ve belgelerinin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve her şeyi gereği gibi olduğu inanç ve güveni vardır, itibarın kullanılması için somut olaya göre belirlenir. Kullanılma için adının zikredilmesi, topluluk logosunun kullanılması şart değildir. Tablo, bilgi, kalite vesair, güvene uymuyor ise adının kullanılmasının sesini çıkarmayan hakim şirket sonuçtan sorumlu olmalıdır. Bu sebeple sorumluluğunun merkez şartı itibarın kullanılmasıdır. Kullanma yoksa sadece topluluğa mensubiyet sorumluluğu doğurmaz, tüm şirketler topluluğu hükmün kapsamında değildir, bir topluluğun kapsama girebilmesi için itibarının topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaşmış olması gerekir. Bu da somut olaya göre belirlenir. Bu durumda sorumluluk doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Zarar görenle kendisine güvenilen hakim şirket arasında akdi ilişki bulunmamaktadır. Bu sorumluluk türü haksız fiil sorumluluğu ile sözleşmeye dayalı sorumluluk arasında bir sorumluluk olarak da kabul edilmektedir. Sorumluluk tayininde kanunun bu düzenlemedeki esas amacı olan dürüstlük kuralını uygun davranılıp davranılmadığı, bağlı şirketin işlem yapan müşterilerde, tüketicilerde beklenti, güven uyandırıp uyandırılmadığı ve bu güvene aykırı davranılıp davranılmadığı belirleyici olacaktır. Güvenden doğan sorumluluğun ön şartı bir şirketler topluluğunun varlığıdır. TTK 195.maddede şirketler topluluğu tanımlanmıştır. Bir veya birden fazla şirketin bir hakim şirkete doğrudan veya dolaylı olarak yasada ön görülen kontrol ölçüsüne veya bir sözleşmeye göre bağlandığı, hakim şirketle birlikte oluşturulan topluluğu ifade etmektedir.
Şirketler topluluğunun hakiminin bir şirket değil, bir teşebbüs olduğu hallerde de bu madde kapsamında bir topluluk hali vardır. Dolayısıyla bağlı şirketin kullandığı güven hakim teşebbüsün itibari ise 203. Madde hükümleri bu halde de geçerli olacaktır. Şirketler topluluğundan güven sorumluluğu, temelde MK.2. maddesi’nin uygulamalarının TTK 209 ile netleştirilmiş bir bakıma şirketler hukukunun tabiatına uygun olarak önemli ölçüde de daraltılmıştır. Şirketler topluluğunda sorumlu tutulması gereken hakim şirkettir. Ortaklar hukukunda temel prensip ortaklığın bağımsızlığıdır. Bağımsızlık ortaklığın kaderini kendi idaresiyle kendisini belirlemesini ve bağımsız bir şekilde hareket etmesini gerektirir. Şirketler topluluğunda bağımsız yönetim nisbidir. Şirketler topluluğunda bağlı /yavru şirket, ekonomik açıdan şirketler topluluğunun menfaatine odaklanmakla birlikte, hukuken bağımsızlığını korur, böylelikle üçüncü kişilerle çeşitli hukuki işlemlerin kendi adına ve hesabına gerçekleştirir. Ancak yine de bağlı şirket, idaresi hakim şirketin idaresine tabi kılınan, hukuken bağımsızlığını korumakla birlikte ekonomik bağımsızlığını önemli ölçüde yitiren şirkettir. Topluluk şirketleri içinde üçüncü kişinin zararına yol açan şirket ana veya yavru hangisi olursa olsun sorumluluğunun muhatabı hakim şirket yada teşebbüstür. Ancak ilgili kişilerin hakim şirketle birlikte veya ayrıca asıl sorumlu bağlı şirketi dava etmesine engel oluşturmaz.
Güvenden sorumluluk bakımından inceleme yapıldığında, güven ve itibar kavranmalarının üzerinde durulması gerekir. Madde hükmünde yer alan güven kelimesi, günlük dilde, eski dildeki itibar ve itimat kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kanun koruyucu ise itibar ve güven kelimelerinin ayrı ayrı anlamlarda kullanmak sureti ile itibari güvenden ayrılmıştır. Böylece itimat yerine güvenin kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bir güven ilişkisinden güvenilen tarafın sıfatı “muteber ” yani itibar sahibi olmak başka bir değişle güvenilir olmak demektir. Güvenen tarafın davranışın adı ise itimat etmek yani güvenmektir. Bu durumda hükmün uygulanabilmesi için hakim şirketin ve dolayısıyla topluluğun itibarını olağan itibar seviyesini aşıp üçüncü kişiye güven terkin eden özel bir itibar düzeyini ulaşmış olması gerekir. Başka bir anlatımla topluluk itibarının yavru şirketçe kullanılarak, üçüncü kişilerden hakim şirkete karşı güven yatırılmak suretiyle, bunların yavru şirket ile hukuki ilişki kurmaya sevk edilmesi, ancak bu güvenin daha sonra hakim şirketçe doğruluk ve güven kurallarına aykırı olarak yıkılması sebebiyle haklı beklentileri boşa çıkan üçüncü kişinin uğradığı zararların giderilmesidir. Hakim şirket teknik anlamda bir sözleşme akdetmiş olmamasına ve yavru şirketle üçüncü kişi arasındaki ilişkiye yabancı olmasına rağmen, yavru şirketle üçüncü kişi arasında ilişki kurulmasına itibarı ve bunun yarattığı güven ile dolaylı da olsa müdahil olduğundan yaratılan güvenin yıkılmasından kaynaklanan zararı tazminine yükümlü kılınmıştır. Burada temelde, söz konusu topluluğun üyesi olan şirketin, dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerin ve kamu oyuna açıklanan finansal tabloların ve belgelerin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve her şeyin gereği gibi olduğu hususunda bir inanç ve güven yaratılmaktadır. İtibarın kullanıp kullanılmadığının, her somut olaya göre belirlenmesi gerekmektedir. Kullanılma için şirketler topluluğunun adının anılmış olması veya logosunun kullanılması şart değildir. Açıklanan tablolar, bilgiler ve kalite uyandırılan güvene uymuyor ise , adının kullanılmasının ses çıkarmayan hakim şirketin zararı sonuçtan sorumlu tutulması gerekmektedir . Bu nedenle sorumluluk için esaslı koşul itibarın kullanılmasıdır. İtibarın kullanılmasından söz edilebilmesi için topluluk adı, unvan, marka, logo gibi itibar unsurlarının kural olarak yavru şirket tarafından özel bir hukuki bağ içinde reklam, ilan, broşür, bülten ve yazılı ve sözlü teminatlarda kullanılmış olması gerekmektedir. Salt şirketler topluluğu içinde yer almak yada hukuksal anlamda bu bağlılığı duyurmak itibaren kullanılması niteliğinde değerlendirilmemelidir. Zira yasal mevzuat gereği yapılması gereken ilan , duyuru ve bildirimler üçüncü kişilerden güven uyandırmaya elverişli değildir. Bunun gibi göreceli olarak kısa sürmüş ve böylece belli aşamayı geçmemiş, genel bilgi edinme düzeyinde kalmış özellikle de tesadüfü sosyal temaslar sonucunda oluşmuş sempatik ilişkiler., güvenden doğan sorumluluğa gerekçe oluşturamazlar. İtibarın kullanılması ve karşı tarafta güven uyanması sonucu hakim şirketle üçüncü kişi arasında kaynağının TMK 2/1.maddesinde bulunan kanuni bir koruma ilişkisi doğmaktadır. Bu ilişki sözleşmenin tarafı olmayan ancak itibarından istifade ettiren hakim şirketin , yavru şirketin muhatapları ile olan ilişkilerinin ve borçlarının ifasını en geniş anlamda gözetmesi , üçüncü kişiyi aydınlatması ve yavru şirketin zarar verebilecek davranışları bizzat engellemesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. TTK 209.maddesi, ekonomik hayattaki tecrübesizliği, kolay inanır olmanın, düşünmeden /tartmadan, yeterince araştırmadan kişi veya mal varlığı değerleri üzerinde tasarrufta bulunmanın daha açık bir deyimle ağır kişisel özensizliğin ekonomik sonuçlarını hakim şirkete yüklemenin aracı olarak kullanılmamalıdır.
İtibarın üçüncü kişilere güven veren bir düzeye çıkmış olması gerekmektedir. Yavru şirketçe kullanılan topluluk adına güvenerek halkın veya tüketicinin bağlı şirkete yönelmesinin ve bağlı şirketin pazar payının yükseltilmesinin temelinde o topluğunun üyesi olan şirketin dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerinin ve kamuya açıklanan tablo ve belgelerin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve her şeyin gereği gibi olduğu, iş ve işlemlerde özenli davranıldığı inanç ve güveni vardır. İtibarın varlığının tespitinde bu kriterlerinin tümünün veya bir kısmının varlığı yol gösterici olabilir.
Tüketiciye güven veren düzeyin belirlenmesinde bazı kriterler incelendiğinde TTK 209.maddesine göre, itibarın kullanılması somut olaya göre belirlenir. Kullanma için adının zikredilmesi logonun kullanılması şart değildir. Tablo, bilgi, kalite vesair güvene uymuyor ise adının kullanılmasının sesini çıkarmayan hakim şirket sonuçtan sorumlu olmalıdır. Sorumluluğun merkez şartı itibarın kullanılmasıdır. Kullanma yoksa, sadece topluluğa mensubiyet sorumluğu doğurmaz. Bağlı şirket faaliyetlerinde topluluğun adını markasını logosunu, imajını kullanıyorsa, bundan bir fayda elde etmeyi istiyor ve umuyor demektir. Ayrıca topluluğun marka hukukunda bilinen adıyla tanınmış marka türlerinden biri olan iyi bilinen markaya sahip olması da bu itibarın varlığına işaret eder. Bu markanın alt markalarla desteklenen jenerik marka niteliğinde olması durumu ve sonucu değiştirmez. Marka yada logonun reklamlarda ve iş malzemelerinde kullanılması yeterlidir. Bir şirket topluluğunun bağlı şirketler ve işletmeler eliyle yürüttüğü faaliyetlerin bir ortak marka yada jenerik marka adı altında yürütülüyor olması halinde işletmenin çevresindeki kişiler bir işletme karşısında olduğunu değil bir çatı altında faaliyet gösteren birden çok işletmeden biri ile karşı karşı olduğunu düşünür.
Güvenden doğan sorumluluk hükmünden tacirler yararlanabilir mi? Bu madde hükmünde en geniş anlamda faydalanacak olan sıradan tüketicilerdir. İkinci ve belki daha ağır şartlarla yararlanabilecek grup ise TTK 18/2 gereğince basiretli davranış yükümlülüğüne tabi olan ve basiretsizliğinden bir mazeret olarak istifade edemeyecek olan tacirlerdir.
Güven veren itibarın belirli veya belirlenebilir alanda kullanılmış olması gerekir. Bundan kasıt, itibara güvenen ile bu itibarı kullanan topluluk üyesi arasında bir hukuksal ilişkinin varlığı kast edilir. Bu bankacılık işlemlerinde olduğu gibi süreklilik arz eden bir cari hesap ilişkisi olabileceği gibi satım veya iş görme sözleşmesi de olabilir yani kullanma belli bir işle ilgili olmalıdır.
Söz konusu beklenti haklı ve korumaya layık nitelikte olmalıdır. Bu kapsamda itibarın kullanılması- güvenin oluşması süreci içindeki ilişkinin, yavru şirketle, muhatabı üçüncü kişi arasındaki özel bir hukuku bağ çerçevesinde gerçekleşmiş olması da zorunludur. Özel hukuki bağ, bireylerin idari biçimde kurdukları temas çerçevesinde, birbirlerinin hukuk alanlarının ve hukuki işlemlere yönelik karar verme idarelerinin etkileme imkanına sahip olmaları, birbirlerine bu imkanı vermeleri şeklinde tarif edilebilir. Müşterinin güven beklentisi içinde zarara uğraması gerekir.
Bu açıklamalar karşısında maddi vaka değerlendirildiğinde, davalı şirket ile dava dışı … …Ltd.Ş. ile dava dışı borçlu … arasındaki organik bağ bulunduğu sabit olmakla birlikte davalı şirketin hakim şirket sıfatıyla davacıya bağlı şirketle çalışmak hususunda somut beklentinin oluşabilmesi için davacıya, hakim şirket veya şirketler topluluğunca bağlı şirketin iş ve işlemleri ile ilgili sözlü veya yazılı bir güvence verilmesinin veya bu anlama gelebilecek desteklerin verildiği, örneğin kredi mektubu veya benzer bir mektup verilmesi, yahut şirket topluluğunun kamuoyuna yönelik ilan ve reklamlarında bağlı şirketin iş ve işlemlerinde arkasında olduklarına dair bir beyan verilmediği gibi dosyada bu yönde bir kanıt ve iddia da olmadığı gibi hakim şirketin davacıyla çalışma konusunda özendirdiğine dair bir kanıtın bulunmadığının anlaşılmış olmasına göre davacının açıklanan nedenlerle istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
II-) Davalının istinaf isteminin incelenmesine gelince;
İtirazın iptali davasının reddedilmesi halinde; borçlu lehine hükmedilecek tazminatın esasa cevap süresi içinde talep edilmesi gerekir. Bu nedenle İİK’nın 67/2 maddedi gereğince davalı lehine %20 oranında tazminata hükmedilmemesinde bir usulsüzlük bulunmadığı gibi, dosya kapsamına göre davacının kötü niyetli icra takibi yaptığı sonucuna varılamayacak bulunmasına göre davalının da istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, göre ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığından taraf vekillerinin ayrı ayrı istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-a)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 35,90TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın istinaf eden davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
b)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 35,90TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf posta giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
HMK’nin 353/1-b-1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 24/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır