Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2018/2482 E. 2021/1011 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

.

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
.
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/06/2018
ESAS-KARAR NO ….

DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 17/06/2021
YAZILDIĞI TARİH : 06/07/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davalıya fatura karşılığı sattığı malların bedelini ödemediğini, alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek davalının itirazının iptaline takibin devamına, %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkilinin davalı şirket ile iddia edilen şekilde hiçbir fiili ilişkisinin olmadığını, mal ve hizmet alımının söz konusu olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davalının, alacaklı davacı ile isim benzerliği olan dava dışı … ……. Ltd Şti adlı şirket ile ticari ilişkisinin bulunduğu, her iki firmanın farklı firmalar olduğu ve davalının BA Beyannamesi verdiği 19 adet faturanın, davaya konu faturalardan farklı olduğu, temlik eden ile davalı arasındaki borç alacak ilişkisinin ve mal teslimine ilişkin belge bulunmadığı, davalıdan alacaklı olduğu iddiasıyla alacak iddiasında bulunmuş ise de, davacı tarafından tek taraflı olarak tanzim edilen fatura tek başına alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli bulunmadığı, davacı tarafından, takibe konu faturaların davalıya tesliminin kanıtlanmadığı gibi, taraflar arasındaki satım ilişkisi ve mal tesliminin de kanıtlanamadığı takibe konu faturalar irsaliyeli fatura olmasına rağmen faturaya konu malların teslim ediliğine dair faturalar üzerinde teslim alanın imzasının da bulunmadığı, davalı tarafından 2012 Aralık ayında taraflar arasında mal alımına ilişkin BA beyannamesi de verilmediği, davacının alacağının varlığını kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermek gerekmiş, takip yapmakta davacının kötü niyetli olduğu kanıtlanmadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin de reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; davaya ve takibe konu faturaların davalıya tebliğ edilmiş ve hatta faturaların davalının defterlerine işlendiğini, bu faturalarla ilgili BA formları da düzenlendiğini, davalı tarafın faturalara itiraz etmediği gibi iade de etmediğini, davacı müvekkilinin usulüne uygun olarak tuttuğu defterlerin kendi lehine delil olduğunu, ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şartlarının yerine geldiğini, ayrıca davalının ticari defter kayıtlarının sahibi aleyhine delil olacağı gözetilerek davalının defterlerinin kendi aleyhine delil olması gerektiğini, dolayısıyla davacı müvekkilin defter kayıtlarında, davalı …. hesabında dava konusu edilen 141.261,50 toplam bedelli ….. sayılı faturanın, … yevmiye maddesinde ve …. sayılı faturanın, 461 yevmiye maddesinde kayıtlı olduğu 22.012018 tanzim tarihli bilirkişi raporuyla da sabit olduğu halde bu kayıtların sahibi lehine delil olduğu gözetilmeden, davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, teslim bir hukukî işlem olduğu için, tanıkla ispat edilebileceğini, mahkemece eksik inceleme ve hatalı gerekçeyle davanın reddine karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; taraflar arasında akdi ilişki bulunup bulunmadığı ve varsa mal teslimi olgusunun kanıtlanıp kanıtlanamadığı, sonuçta da alacaklı/davacının düzenlediği faturalara dayalı alacaklı olup olmadığı hususuna ilişkindir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, faturalara dayalı alacağın tahsili için girişilen icra takibine yönelik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, taraflar arasında yazılı bir akit bulunmamaktadır. Davacı/alacaklı, 141.216,50TL bedelli açık iki adet faturaya dayanarak sözlü satış akdinin varlığı iddiasıyla, Ankara 16. İcra Müdürlüğünün…. sayılı dosyasında 14.09.2015tarihinde davalı borçlu aleyhine ilamsız takibe girişmiş ve borçlu şirket, 17.09.2015 tarihinde borçlu şirket itiraz ederek takibin durdurulmasını istemiştir.
Borca ve ferilerine itiraz üzerine takibin durmasına karar verilmiş; yasal sürede eldeki itirazın iptali istemli dava açılmıştır.
Davalı/borçlu ise fatura muhteviyatı malların şirketlerince teslim alınmadığını savunmaktadır. Satıcı/davacı/alacaklı akdi ilişkinin varlığı yanında teslim olgusunu kanıtlama yükümü altındadır.
Davacı tarafından mal satışına ilişkin düzenlenen iki adet fatura kapsamında 141.216,50 TL bedelli iki adet fatura davacının defterlerinde kayıtlı olduğu, davalının defter kayıtlarına göre bu faturaların kayıtlı olmadığı bilirkişi tarafından tespit edilmiştir.
Uyuşmazlık: Faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olması ve faturaya itiraz edilmemiş olmasının tek başına akdi ilişkiyi kanıtlayıp kanıtlayamayacağı, akdi ilişkinin varlığının yazılı delille ispatının zorunlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ispat yükü başlıklı 190. maddesinde;
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklinde düzenleme getirilmiş iken, senetle ispat zorunluluğunu düzenleyen 200. maddede;
“(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.” hükmüne yer vermiştir.
Aynı Kanun’nun Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklindedir.
İcra takibinin ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesi ise;
“(1)Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.
(2)Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.
(3)Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır..” amir hükmünü içermektedir.
Fatura, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ’nda tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu hükümler çerçevesinde, 24.12.2003 Tarih ve 25326 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2003 Tarih ve E:2001/l, K:2003/l sayılı kararında ise Fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmaktadır (Kumkale, R.:Hukuki ve Mali Yönleriyle Fatura, Ankara 2007, s:73).
İrsaliyeli Fatura ise Vergi Usul Kanunu’nun 211 Sayılı Genel Tebliği ile düzenlenmiştir. Tebliğde irsaliyeli faturanın hangi hâllerde ve kaç adet düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Faturada düzenleyenin adı, ticari unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası, malın nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı, nereye ve kime gönderildiği, müşterinin adı, ticari unvanı, adresi, var ise vergi dairesi ve hesap numarası, faturanın seri ve müteselsil sıra numarası, düzenleme tarihi saati ve anlaşmalı matbaaya ilişkin bilgilere yer verilmesi gerektiği açıklanmış; bu bilgilerin eksik olması hâlinde ise irsaliyeli faturanın hiç düzenlenmemiş sayılacağı belirtilmiştir.
Bu yasal düzenlemelerden çıkan sonuç; 6102 Sayılı TTK’nın 21. maddesine göre fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağı mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun içinde öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bir başka anlatımla, faturaya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde (mücerret) itiraz edilmemiş olması hâli, sadece o faturanın –miktar ve fiyat yönünden- münderecatını kabul anlamını taşır, yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka, daha önce teslim edilmiş olduğu anlamına gelmez; satıcının faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine teslim ettiğini ayrıca ispat etmesi zorunludur. Kısaca, ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma hâlinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belge olacaktır. Elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK’nın 21/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Eldeki davada, davalı sözleşmesel ilişkiyi, malın kendisine teslim edildiğini ve borcu inkâr etmektedir. Hâl böyle olunca, sözleşmesel ilişkiyi, malların alıcı olan davalıya teslim edildiğini ve faturanın da bu akdi ilişki nedeni ile düzenlendiğini ispat yükü davacı tarafa aittir. Davacı bu iddiasını, uyuşmazlığın miktarına göre, 6100 sayılı HMK’nın 200. Maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlamalıdır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafça sunulan irsaliyeli faturada teslim eden ve teslim alan bölümlerinde isim ve imza bulunmamaktadır. Diğer yandan, ayrıca teslime dair herhangi bir yazılı delil sunulmamıştır. Bir başka anlatımla, teslim belgeleriyle, teslimatın dava konusu mallara ilişkin olduğu hususunun tereddüte yer vermeyecek şekilde ortaya konması gerekir. Öte yandan ticari defter ve kayıtların usulüne uygun tutulmuş olması yanında defterlerde yer alan kayıtların dayanağının da usulüne uygun olması gerekmektedir. Davacının usulüne uygun tutulan ticari defterlerinde kayıtlı olan faturanın dayanağının da usulüne uygun olduğunu ispatlanmalıdır. Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, fatura düzenlenmesi ve dayanağı kanıtlanamayan bu faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olması ve faturaya itiraz edilmemiş olması tek başına akdi ilişkinin kanıtı olamaz. Bu durumda mahkemece açıklanan yönler gözetilerek yazılı olduğu şekilde kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 35,90TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın istinaf eden davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf posta giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
HMK’nin 353/1-b-1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 17/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır