Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2018/1681 E. 2021/746 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/03/2018
ESAS NO : ….
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 29/04/2021
YAZILDIĞI TARİH : 28/05/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352.maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin, davalıdan araç satış sözleşmesi ile … (eski plaka…) plakalı 2004 model … …. … Kamyonu 50.100,00 TL satış bedeli ile aldığını, kamyonun satış bedelinin daha sonra ödenmesinin kararlaştırıldığını ve davalı tarafa teminat olması amacıyla rehin sözleşmesi tanzim edildiğini, … (eski plaka…) plakalı 2004 model … Marka … Kamyonun üzerine 60.000,00TL bedelli rehin verildiğini, müvekkilinin, dava konusu bedelin 23.600,00TL’lik kısmını davalının … … … … …. hesabına rehin sözleşmesine istinaden yatırıldığı, geri kalan kısmının ise … …e ait …. seri numaralı 26.500,00TL bedelli çekin keşide edilerek davalıya verildiğini, ödemeler üzerine müvekkili tarafından davalıdan sözlü olarak araç üzerindeki rehinin kaldırılmasının beyan edildiğini, ancak davalının bu konuda hiçbir işlem yapmaması üzerine müvekkili tarafından ihtarnamenin gönderildiğini, ihtarın davalıya tebliğ edildiğini, davalının kötü niyetli olarak müvekkiline gönderdiği ihtar ile hiçbir ödeme yapılmadığını iddia ettiğini ve rehinin kaldırılamayacağını beyan ettiğini, davaya konu satış işlemi sebebiyle her türlü tazminat ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; davanın kabulü ile borçlu olmadığının tespiti ile araç üzerindeki rehinin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkili hakkındaki davayı kabul etmediklerini, davanın hukuki mesnetten uzak olduğunu, müvekkilinin… plakalı aracı, ticari ilişkisi olan davacı şirkete sattığını ve noterden devrini gerçekleştirdiğini, müvekkili ile davacı şirket arasında cari hesap ilişkisi olduğu için taraflar arasında karşılıklı güvene dayalı bir ticaretin oluştuğunu, aracın satış bedelinin 50.100,00TL gösterildiğini, 24/08/2016 tarihli Noter Satış Sözleşmesinde aracın kasko değerinin 82.882,00TL olarak belirtildiğini, müvekkilinin alacağını güvence altına almak için o gün aynı noterde 60.000,00TL rehin tesis ettiğini, müvekkilinin, cari hesabın kapatılmasını istemesi üzerine, davacı tarafın rehini kaldırmak için harekete geçtiğini ve dava açtığını, müvekkilinin, araç satımından kalan alacağını talep etmek üzere davacı şirkete gittiğinde şirket yetkilileri ve çalışanları tarafından darp edildiğini, olayın karakola da intikal ettiğini, davacı şirketin, bu olay akabinde müvekkiline ihtar çektiğini ve fatura bedelini ödediklerini, borçlarının kalmadığını ve rehnin kaldırılmasını talep ettiklerini, müvekkilinin bu ihtarı kabul etmediğini, davacı tarafın araç satımından bakiye 23.600,00TL’yi müvekkilinin hesabına ödediğini,15/01/2017 keşide tarihli 26.500,00TL çek verildiğini,borçlarının kalmadığını iddia ettiğini, bu iddiaları kabul etmediklerini,müvekkiline verilen çekin ileri tarihli olup 02/11/2016 tarihinde müvekkilinden alınan madeni yağ karşılığında verildiğini, davacı taraf aksi iddia da ise bunu yazılı belge ile ispat etmek zorunda olduğunu, müvekkilinin, cari hesabından kaynaklanan alacağı karşılığı verilen çekin, kötü niyetli olarak kullanıldığını ve araç borcuna karşılık verildiği ve rehnin kalkması gerektiği iddiası ile davaya konu edildiğini belirterek davanın reddi ile dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, davacı tarafça taraflar arasındaki araç satış sözleşmesinin teminatı olarak araç üzerine 60.000,00.-TL tutarında rehin konulduğu, esasen satıştan ötürü borcun 50.100,00.-TL olduğu iddia edilmiş ise de, sözkonusu rehnin araç satışından kaynaklandığının ve borcun ödendiğinin davacı yanca ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, taraflar arasındaki araç satış bedelinin daha sonra ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalı tarafa teminat olması bakımından rehin sözleşmesi tanzim edildiğini, aracın satış bedelinin 50.100,00.-TL olduğunu, davalı tarafından düzenlenen faturadan da bu durumun anlaşıldığını, sözkonusu araç bedelinin bir kısmının banka havalesi, bir kısmının ise çekle ödendiğini, taraflar arasında 2014 yılından bu yana ticari ilişki bulunmadığını, bu hususun araştırılması isteğinin mahkemece kabul edilmediğini, davanın menfi tespit davası olduğunu, dosyaya delil olarak sunulan banka havalesi dekontundan ödemenin rehne ilişkin olduğunun açıkça anlaşıldığını, bu durumda davacının kısmen borçlu olmadığı kısmın belirtilmesi gerekirken davanın tamamen reddinin doğru olmadığını belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, davacının taraflar arasındaki hukuki ilişkide borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, borçlu olmadığının tespiti ile rehnin kaldırılması istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Somut olayda taraflar arasında araç satışı sözleşmesi akdedildiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Yine dosya kapsamında yer alan 24.08.2016 tarihinde taraflar arasında akdedilen rehin sözleşmesinden de araç satış bedelini teminat altına almak maksadı ile araç üzerine rehin şerhi işlenmiştir.
Taraflar arasındaki ihtilaf araç satış bedeli ile davacının araç satışı nedeni ile borçlu olup olmadığı noktasındadır. Davacı yan araç satış bedelinin 50.100,00.-TL olduğunu, davalı yan ise bu satış nedeni ile 60.000,00.-TL alacaklı olduklarını iddia etmiştir.
Satış bedeline ilişkin uyuşmazlık bakımından, resmi araç satış sözleşmesinde her ne kadar satış bedeli olarak 50.100,00.-TL gösterilmiş ise de, tarafların iradelerinin bu olmadığı, az yukarıda belirtilen 24.08.2016 tarihli rehin sözleşmesi içeriğinden anlaşılmaktadır. Zira rehin sözleşmesinde rehin veren davacı araç satış sözleşmesi nedeni ile 60.000,00.-TL borcuna karşılık olarak rehin şerhi işlenmesine rıza gösterdiğine göre araç satışından ötürü borcunun 60.000,00.-TL olduğunun kabulü gerekmektedir.
Taraflar arasındaki diğer uyuşmazlık konusunda ise her iki yanın dayandığı doyyaya kazandırılan deliller incelendiğinde, özellikle davacı yanın ödeme olarak 26.500,00.-TL tutarında …. …. seri numaralı çeke ve 17.11.2016 tarihli 23.600,00.-TL tutarlı banka dekontuna dayandığı anlaşılmaktadır.
Davacı yanın ödeme olarak dayandığı banka dekontunda yer alan açıklamadan ödemenin taraflar arasındaki araç satış sözleşmesinden kaynaklanan borcun ödenmesine yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir. Buna karşın ödeme olarak dayanılan çekin ise araç satışına yönelik olduğunu ortaya koyan her hangi bir delil bulunmamaktadır. Taraflar arasında araç satış sözleşmesi dışında da ticari ilişki bulunduğu nazara alındığında sözkonusu çekin araç satışından kaynaklanan borcun tasfiyesi için verildiği kabul edilemeyecektir.
Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemezse diğer tarafa yemin teklif eder. Yemin teklifini ispat yükü kendisine düşen taraf yapar. Yemin teklifine dayanan taraf bunu dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde açıkça belirtmesi gerekir. Mahkeme ancak bu halde (dava dilekçesinde veya cevap lahiyasında yemin deliline dayanıldığının bildirilmesi halinde) yemin teklifini hatırlatmakla yükümlüdür. Kendisine yemin teklif edilen taraf, yemin teklifinin kabulünden sonra, usulüne uygun biçimde (HMK m. 233) yemin eder ise, yemin teklif eden tarafın iddia ettiği vakıanın mevcut olmadığı kesin delil ile ispat edilmiş olur. Yemin teklif eden taraf, bundan sonra iddiasını ispat için başkaca delil gösteremez.
Somut olayda davacı yan araç satışından kaynaklı borcunun ödeme ile sona erdiğini ve rehnin kaldırılması talebinde bulunmuş ise de, bu iddiasını dayanmış olduğu yemin dışındaki delillerle ispat edememiştir. Yine davacının yemin deliline de dayandığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan bu nedenlerle, davacının yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile
2-… 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Karar sayılı 14/03/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA
3-HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE
4-İstinaf başvurma harcı dışında alınan peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf edene iadesine,
5-İstinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/(1).a.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 29/04/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

KARŞI OY

Sayın çoğunluk ile somut olaya ilişkin belirlemeler bakımından her hangi bir görüş ayrılığı bulunmadığından bu noktalara yer verilmemiştir.
Çoğunluk görüşü ile ayrışılan nokta, eldeki istinaf incelemesine konu olayda olduğu gibi ispat yükü kendi üzerinde olan ve diğer delilleri ile iddiasını ispat edememiş olan yanın dayanmış olduğu yemin delilinin mahkemece hatırlatılmamış olması halinde bu hususun kendisine hatırlatılmadığını istinaf sebepleri arasında dile getirmemiş olmasına karşın yemin delilinin hatırlatılması gerektiği kamu düzeni gerekçesi ile Bölge Adli Mahkemesince kararın kaldırılmasına karar verebilip veremeyeceği noktasındadır.
Savunulan görüşün açıklanması bakımdan öncelikle yargı sistemimizce benimsenen istinaf incelemesinin sınır ve kapsamı ile kamu düzeni kavramına değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
İstinaf, ilk derece mahkemesince verilen nihai kararlara karşı başvurulan bir kanun yolu olup istinafın kapsamı her ülkenin hukuk sistemine göre farklılık göstermektedir. İstinaf incelemesinin kapsamı dar veya geniş kanun yolu olarak sınıflandırılabilmektedir. Türk hukukunda kanun koyucunun daha çok dar istinaf sistemini benimsediği görülmektedir. Dar istinaf sisteminin, yeniden tahkikat yapılarak ilk derece mahkemesinin yapmış olduğu tahkikatın tekrarlanması değil hükmün denetlenmesi ve hatalarının giderilmesi modeli ile şekillendiği anlaşılmaktadır (Akkaya Tolga; Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 102-103).
Dar istinaf sisteminin kabul edildiğini gösteren önemli ölçütlerden biri olan istinafa başvuran yanın istinaf dilekçesinde “istinaf sebepleri ve gerekçesi”ne yer vermesi zorunluluğu HMK 342/2-e bendinde düzenlenmiştir. Ancak kanun koyucu HMK’de hangi hususların istinaf sebebi olabileceğini ayrıca ve açıkça düzenlememiştir.
HMK’nin 342. maddenin 3. fıkrasında istinaf dilekçesinin, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355. madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılacağı düzenlenmiştir. Kamu düzenine aykırılık bulunmadığı takdirde ise, istinaf sebep ve gerekçelerinin gösterilmemesi, HMK m. 352 uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince ön incelemede istinaf başvurusunun reddi nedeni olarak düzenlenmiştir.
Bu anlamda istinaf yargılamasının temelini istinaf dilekçesi, bu dilekçenin temelini ise, “istinaf sebep ve gerekçeleri” oluşturur. İstinaf dilekçesi adı altında sunulan bir dilekçe, içinde istinaf iradesini taşısa da, bu sadece istinaf başvurusunun yapılmış olmasını sonuçlar. İstinaf yargılamasının yönünü çizen esaslı unsur istinaf dilekçesi içindeki sebep ve gerekçelerdir (Çiftçi, Murat Özgür; Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf, 3. B., Ankara 2016, s. 215).
HMK’nin 355. maddesinde ise istinaf incelemesinin kapsamı, “istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı” olduğu yönünde belirlenmiştir. İstinaf sebebi olarak ileri sürülmeyen hususlar dikkate alınamaz. Ancak, “kamu düzenine aykırılık” görüldüğü takdirde bu durum “resen” gözetilecektir.
Kanun koyucu, istinaf yoluna başvurmak isteyen tarafları istinaf sebeplerini göstermekle yükümlü kılmıştır. İstinaf sebeplerinin en önemli etkisi, istinaf incelemesinin kapsamı konusunda ortaya çıkmaktadır. İstinaf mahkemesinin ilk derece kararını kaldırarak esas hakkındaki kararı değiştirebilmesi için bunu gerekli kılan hataların veya eksikliklerin istinaf sebepleri arasında gösterilmesi gerekir. Bu zorunluluk kamu düzenine ilişkin olanlar hariç tüm istinaf sebepleri bakımından geçerlidir.
İstinafa başvuran tarafın, istinaf sebeplerini yeterince somutlaştırması da gerekmektedir. İstinaf sebeplerini sadece şekli bir koşulu yerine getirmek amacıyla genel ifadeler kullanılmak suretiyle ileri sürülmesi yeterli değildir (Akil, Cenk; İstinaf Kavramı, Ankara 2010, s. 374). İlk derece yargılaması ve kararıyla ilgili somut hatalar veya eksiklikler belirtilmelidir. İlk derece mahkemesi kararının sadece usul ve yasaya aykırı olduğu ya da sadece delillerin yanlış ve eksik değerlendirildiğini ileri sürmek somutlaştırma açısından yetersiz kalacaktır (Akkaya, a.g.e, s. 214-215).
HMK m. 355 hükmünde istinaf incelemesinin kapsamı ileri sürülen sebeplerle sınırlı tutulmuş ise de, Kanun koyucu, kamu düzenine aykırılık teşkil eden halleri, istinaf sebepleri ile bağlılık ilkesinin istisnası olarak öngörmüştür. Diğer bir deyişle Bölge Adliye Mahkemesi resen inceleme yetkisinin sınırı “kamu düzeni” kavramı ile çizilmiştir. Bu anlamda kamu düzeni kavramına verilecek anlama göre Bölge Adliye Mahkemesinin resen inceleme yetkisi dar veya geniş olmasını sonuçlayacaktır. Kavramın geniş yorumlanması durumunda, istinafta sınırlı yargılama amacı ile düzenleme yapan kanun koyucunun hedeflediği bu amacın aşılmasına neden olacağı söylenebilir.
Buna karşın Hukuk Mahkemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda, kamu düzeni kavramının bir tanımı yapılmamıştır. Kavramın niteliği gereği herkesçe kabul edilecek ve her zaman geçerliliğini koruyacak bir tanımını yapmakta güçlük arz etmektedir. Öğretide ve yargısal içtihatlarda da yapılan tanımlar farklılık arz etmekte, zamana göre de verilen anlamda değişimler yaşanmaktadır. Kamu düzeni kavramı, doğrudan devlet düzeni ve toplumsal yapı ile ilgili olduğundan, devlet düzeni ve toplumsal yapıdaki değişimle birlikte değişmesi ve verilen anlamda da farklılık arz etmesi olağan olmakla birlikte, hukukumuzdaki tartışması çok daha ileri boyuttadır. Genel bir tanım yapmak mümkün ise de, kapsamını çizmek oldukça güçtür. Zira her hukuk dalının kendi konusu ve amacına göre yorumlanmakta ve o hukuk dalının ihtiyaçlarına göre sınırları çizilmektedir. Kamu hukuku ve özel hukukun kamu düzeni kavramını yorumlaması farklılık arzettiği gibi özel hukukun alt dalları arasında dahi kamu düzenim anlayışına dair farklılar vardır (Aktepe Arık, Sezin; “İstinaf Kanun Yolunda Kamu Düzeni Kavramı”, TBB Dergisi, Y. 2018, S. 134, s. 257-292). Buna bağlı olarak, bu konuda gerek anayasa mahkemesince verilen kararlar gerek diğer yüksek mahkemelerce verilen kararlar ciddi tartışmalara sebep olmuştur.
Anayasa mahkemesi, kamu düzeni kavramını, sıklıkla Anayasanın 13. maddesi gereğince temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını değerlendirirken ele almıştır. Bir kararında kamu düzeni hakkında, “toplumun huzur ve sükununun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilatının muhafazasına hedef tutan her şeyi ifa ettiği, başka bir deyimle cemiyetin her sahadaki düzeninin temelini teşkil eden kuralları kapsadığı sonucuna varılmaktadır” ifadesinde bulunmuştur. (Dayınlarlı, Kemal; Milli ve Milletlerarası Kamu Düzeni ve Tahkime Etkileri, Ankara 1994, s.8). Anayasa’nın 13.maddesinde, 2001 yılında yapılan değişiklikten sonra madde daha özgürlükçü bir hüviyet kazanmıştır. Anayasa’nın 13. maddesi, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerindeki sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” hükmünü içermektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 10.02.2012 tarih ve ….karar sayılı İçtihâdı Birleştirme Kararında kamu düzenini; tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak tanımlamıştır. Yine aynı kararda, kamu düzeninin çerçevesini; “Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı genel siyasete, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensip ve özel hukuka ait iyi niyet prensibine dayanan kurallara, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık” şeklinde çizmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.09.2015 tarih ve …. karar sayılı kararında, “devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlaka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır” ifadesi ile kamu düzeninin sınırlarını çizerken, İç hukukta da kamu düzenini, Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını koruyan kuralların bütünü olarak tanımlamıştır.
Yine kamu düzenini; toplumun genel çıkarlarını gözeten, uyulmasında devlet ve toplumun menfaati bulunan, kişilerin uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan kurallar bütünü olarak tanımlamak mümkündür. Kişilerin üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri, aksini kararlaştıramayacakları, emredici nitelikteki kurallardır. İç hukukta kamu düzeni, irade serbestisinin sınırlarını belirlemektedir. (Gökyayla, Cemile Demir; Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizde Kamu Düzeni, Seçkin Yayınları, Ankara 2001, s.36).
HMK’nin 355. maddesinde kamu düzenine aykırılıkların maddi ya da usul hukuku alına ilişkin olması yönünden her hangi bir ayrım yapılmamıştır. Kamu düzenine ilişkin hükümler maddi hukukta olabileceği gibi usul hukukunda da bulunmaktadır. Yargılama usulü şekli bir hukuk alanı olması nedeni ile Kanunda doğrudan ve açıkça kamu düzeni kavramını zikreden veya bu ölçütü kullanan kurallar az ise de, bir çok usul kuralının kamu düzeniyle ilgili olduğu öğreti ve Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Hangi usul kuralının kamu düzeninden olduğu hususunda çeşitli ölçütler konulabilir ise de, özellikle tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri ve uygulanmasından feragat edemeyecekleri, davanın yürütülmesi ve yargı örgütüyle ilgili kuralların genel olarak kamu düzenine ilişkin olduğu söylenebilir (Akkaya, a.g.e., s. 266-267; Konuralp, Haluk; Medeni Usul ve İcra-İflas Hukukçuları Toplantısı – VI, TBB Yayınları, Y. 2007, Ankara 2008, s. 133-150).
Yukarıda da belirtildiği gibi HMK’da istinaf sebepleri tek tek belirtilmemiştir. Bu durumda istinaf sebepleri, maddi hukuk kurallarına aykırılık (hukuki sorunun yanlış çözülmesi), usul kurallarına aykırılık (hatalı veya eksik yargılama yapılması) ve maddi sorun hakkında yanlış sonuca varılması (vakıa tespitlerindeki hatalar) olmak üzere üç grupta değerlendirilebilir. Bölge Adliye Mahkemesi maddi hukuk kurallarına aykırılık itirazları ile bağlı olmayıp resen somut olaya ilişkin hukuk kuralarını uygular. Usul kurallarına aykırılık bakımından ise mutlak istinaf nedenleri resen dikkate alınması gereken önemli ve ağır usul hatalarıdır. Bunun dışında kalan nispi nitelikteki usul kurallarına aykırılık, maddi sorun hakkında yanlış sonuca varılması ancak istinaf dilekçesinde taraflarca ileri sürülmeleri halinde incelenebilecektir (Atalı, Murat / Ermenek, İbrahim / Erdoğan, Ersin; Medeni Usul Hukuku, B. 3, Ankara 2020, s. 608-611; Akkaya, a.g.e, 262).
Bu anlamda HMK’nin 353. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinin 1 ila 6. bentlerinde düzenlenen yargılama hatalarının ağır yargılama hatası olarak görüldüğü ve Kanun koyucu tarafından anılan hataların varlığı halinde duruşma yapılmaksızın yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verebileceği düzenlenmiştir. Anılan hataların Bölge Adliye Mahkemesince resen dikkate alınması gereken usulü eksiklikler/hatalar olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak bununla birlikte, burada somut uyuşmazlık bakımından da önemi bakımından şunu vurgulamak gerekmekte yarar görülmekte olup, Bölge Adliye Mahkemesi’nin resen inceleme yetkisinin kapsamının sınırını “kamu düzeni” olarak belirlenmiştir (HMK m. 355). Bu noktada HMK m. 353/1-a-6. bendinde düzenlenen ve “uyuşmazlığın çözümünde etkili ölçüde önemli bir delilin toplanmamış olması ya da değerlendirilmemiş olması” durumu resen araştırma ilkesinin uygulandığı yargılamalarda kamu düzenine aykırılık hali oluşturacaktır. Bu bakımdan eldeki somut uyuşmazlıkta olduğu gibi taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı yargılamalarda toplanmayan delille ilgili olarak ayrıca ve açıkça istinaf sebebi yapılmamış ise kamu düzenine ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ışığında yemin delilinin hatırlatılmaması kamu düzenine aykırılık oluşturmayacağı kanısındayım.
Sonuç olarak somut uyuşmazlıkta yemin deliline dava dilekçesinde dayanmış olan yana ispat külfeti bakımından yemin delilinin hatırlatılmaması hususu kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyeceği ve ancak istinaf sebebi olarak açıkça ileri sürülmesi halinde Bölge Adliye Mahkemesince nazara alınabileceğinden, istinaf istemleri yerinde olmaması nedeni ile esastan red yerine sayın çoğunluğun yemin delilinin hatırlatılması gerektiği gerekçesi ile kararın kaldırılması yönündeki kararına iştirak edemiyorum.

Karşı Oy

e-imzalıdır