Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2023/1349 E. 2023/1377 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2023/1349 Esas 2023/1377 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1349
KARAR NO : 2023/1377

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

TARİHİ : 06/07/2023
NUMARASI : 2023/379 Esas 2023/542 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVA : Şirketin İhyası
DAVA TARİHİ : 26/05/2023
KARAR TARİHİ : 11/10/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/10/2023

Taraflar arasındaki şirketin ihyasına ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 16/03/1993 kuruluş tarihli, 93625 ticaret sicil numaralı … unvanlı şirketin %50 hisseye karşılık olacak şekilde ortağı olduğunu, müvekkilinin ortağı olduğu şirketin davalı Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından Türk Ticaret Kanunu Geçici 7. Madde uyarınca ticaret sicilinden re’sen silindiğini, müvekkilinin %50 hisseye karşılık gelecek şekilde ortağı olduğu … Şirketine ait olan ve ekte tapu senedi sunulan … Parsel numaralı taşınmazın halen bahsi geçen şirket adına kayıtlı olduğunu, Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğünce şirketin ticaret sicilden re’sen terkini yapılırken anılan taşınmazın tasfiyesinin yapılmadığını, bu sebeple şirket ortağı olan müvekkilinin ve diğer ortak/ ortakların bu taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunamadığını iddia ederek …’nin ihyasına, davacının tasfiye memuru olarak atanmasına, mahkeme aksi kanaatte ise mahkemece uygun görülen bir tasfiye memurunun atanmasına, anılan şirket adına kayıtlı bahsi geçen taşınmazın tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müdürlükleri nezdinde kayıtlı bulunan …’nin 23/01/2014 tarihinde resen terkin edildiğini, şirketin müdürlüklerine bildirilen adresine kapatılma nedenine ilişkin tebligat çıkarıldığını, yetersiz adres notuyla iade olduğunu, ihtarın ayrıca 07/10/2013 tarih 8420 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiğini, şirketin son adresine tebligat yapıldığından, tebligat ulaşmasa dahi yapılan ilanın TK uyarınca yapılmış bir tebligat sayılacağından yapılan ihtarın hukuka uygun olduğunu, 2 ay içinde bildirimde bulunmadığı takdirde münfesih sayılacağı ilanen bildirilen şirketin, süresi içinde başvuruda bulunmadığı, bu nedenle 28/01/2014 tarih, 8495 sayılı TTSG’de yapılan ilan ile sicilden resen terkin edildiğini belirterek; davanın süre yönünden usulden reddine, ek tasfiyeye karar verilmesi halinde TTK m. 547/2 uyarınca tasfiye memuru atanmasına, müdürlüklerine açılan davada yasal hasım olduklarından tarafları aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmemesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; ihyası istenen şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi kapsamında kaldığından bahisle davalı sicil müdürlüğünce ihtarname hazırlandığı ve ihtarnamenin …’nin kayıtlı adresine gönderildiği, taşınmış olduğundan tebliğ edilemediği, tebliğ edilemeyen ihtarın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlandığı, ancak ihyası istenen şirket yetkilisine herhangi bir tebligat çıkarılmadığı, oysa ki TTK Geçici 7/4-a maddesi uyarınca şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilere de ihtar gönderilmesinin zorunlu olduğu, davada Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce bu gereğe uygun hareket edilmediği dolayısı ile terkin işleminin yasada belirtilen usule uygun olmadığı gibi, resen terkin sebebi olarak “5174 sayılı kanuna göre odaca kaydı silinenler” gösterildiği, oda kaydı silinmesinin kanunda belirtilen terkin sebepleri arasında bulunmadığı, yasaya uygun olmayan terkin işleminin iptali ile şirketin ihyasına karar verilmesi durumunda ayrıca tasfiye memuru atanmasının gerekmediği, Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün terkin işlemini usulüne uygun olarak yapmadığından kusurlu olduğu gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hak düşürücü sürenin geçirilmesi sebebiyle davanın reddi gerektiğini, şirketin terkin tarihinde derdest davalarının, alacak ve borçlarının, üzerine kayıtlı taşınır ve taşınmazların müdürlük tarafından bilinmesinin mümkün olmadığın, müdürlüğün işbu davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, dava konusu şirketin Geçici 7. maddedeki prosedüre uygun olarak hukuka uygun bir şekilde kapatıldığını, … Şirketinin müdürlüğe bildirilen son adresine ihtarın tebliğe çıkarıldığını, taşındığından bila tebliğ olduğunu, ihtarın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiğini, şirketin adres değişikliğini tescil zorunluluğunu yerine getirmediğini, bu konudaki sorumluluğun şirket yetkililerine ait olduğunu, şirketin son adresine tebligat yapıldığından, tebligat ulaşmasa dahi yapılan ilanın Tebligat Kanunu uyarınca yapılmış bir tebligat sayılacağını, yapılan ihtarın hukuka uygun olduğunu, dava konusu şirketin Geçici 7. maddesindeki prosedüre uygun olarak hukuka uygun bir şekilde kapandığını, müdürlüğün tescile dair verilen kararlara karşı açılan davalarda yasadan doğan zorunlu hasım durumunda bulunduğunu, yapılacak yargılamada zorunlu hasım olma nedeniyle yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacaklarını, şirkete tasfiye memuru atanması gerektiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, TTK Geçici 7. madde hükmü uyarınca terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ticaret sicil kayıtları, tapu kayıtları vs deliller dosya arasında mevcuttur.
Bilindiği üzere 6102 Sayılı TTK’nın geçici 7. maddesinde anonim ve limited şirketlerin hangi şartlarda sicilden resen terkin edileceği düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrası uyarınca 1.7.2015 tarihine kadar sayılan halleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır. Madde hükmüne göre anonim şirketler, 559 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince sermayelerini öngörülen tutara çıkarmamış bulunmaları, 6102 Sayılı TTK’nın yürürlük tarihinden önce veya 1.7.2015 tarihine kadar münfesih olmaları, aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantılarının yapılamaması, TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış olmakla birlikte genel kurulun toplanamaması sebebiyle ara bilançoların ve kati bilançonun genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin edilememeleri sebepleriyle resen terkin edilebilirler. Anılan maddenin 4. fıkrasına göre; Ticaret sicil müdürlüklerince kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanır. Yapılacak ihtar, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderilir. İlan, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinden itibaren otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat yerine geçer. Bu şirketler tasfiye memuru bildirdikleri takdirde maddede gösterilecek usulde tasfiye edilecek olup, ihtara rağmen tasfiye memuru bildirmeyen şirketlerin unvanı ise ticaret sicilinden re’sen silinir. Ancak, devam eden davası bulunan şirketler için bu madde hükmü uygulanmayacağı gibi sicilden kaydı silinen şirket alacaklıları ile hukuki menfaati bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak, şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilirler.
Davacı ihyası istenen şirketin ortağı olup, şirketin tasfiye edilmeden sicilden terkin edildiğini ileri sürerek işbu davayı açmıştır. Şirketin terkin tarihi olan 23.01.2014 tarihi ile dava tarihi 26/05/2023 tarihi arasında yasal 5 yıllık hak düşürücü süre geçmekle birlikte davacı ortak, şirketin tasfiye edilmemiş mal varlığının bulunduğunu ileri sürdüğüne ve dava konusu tasfiye edilmediği bildirilen bir adet taşınmaz dosyadaki tapu kayıtlarına göre halen ihyası istenen şirket adına tescilli olduğuna göre, tasfiye için 10 yıllık sürede dava açılabilecektir. Nitekim Yargıtay 11. HD’nin emsal nitelikteki 09.05.2022 tarihli 2022/2407 Esas- 2022/3671Karar, 23.03.2022 tarihli ve 2022/248 Esas-2022/2303Karar ve 23.03.2022 tarih ve 2021/5869 Esas- 2022/2253 Karar sayılı kararları da bu yöndedir. O halde, ihyası istenen şirket adına kayıtlı henüz tasfiye edilmemiş bir adet taşınmaz bulunduğu anlaşılmış olup davanın açıldığı tarih itibarıyla 10 yıllık hak düşürücü süre dolmadığından dava süresi içindedir.
Somut olaya gelince, münfesih şirketin 5174 sayılı kanuna göre odadan kaydı silinmesi sebebi ile 23/01/2014 tarihinde geçici 7. madde uyarınca re’sen ticaret sicil kaydının silindiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafça münfesih olan şirket adına bir adet taşınmaz bulunduğundan bahisle şirketin ihyası istemine ilişkin olarak işbu dava açılmıştır.İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden celp edilen kayıtların incelenmesinde şirketin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7.maddesi gereğince 18/05/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Kanunu gereğince kaydının 23/01/2014 tarihinde silindiği, anlaşılmaktadır.
5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İle Odalar Ve Borsalar Kanunun 10.maddesinde ” Odalara kayıt zorunluluğu bulunanlar, durumlarında meydana gelen ve Türk Ticaret Kanununa göre tescil ve ilânı gereken her türlü değişikliği, gerçekleşmesinden itibaren bir ay içinde, kayıtlı oldukları odalara bildirmek zorundadır. Ticaret siciline tescili zorunlu olup da yasal şekil ve sürede tescil ettirilmemiş olan bir hususu haber alan ilgili oda, bu yasal zorunluluğu yerine getirmeyenlerin durumlarını gerekli sicil değişikliklerinin yapılması için ilgili ticaret sicil memurluğuna bildirir. Ticaret sicil memurluğu, bu bildirim üzerine gerekli işlemleri yapmakla yükümlüdür.
İçinde bulunulan yıldan önceki iki yıldan itibaren adresleri ve durumları tespit edilemeyenler ile bu süre zarfında aidat ödemeyen üyelerin isimleri, oda yönetim kurulu kararıyla, meslek grupları ve seçmen listelerinden silinir; aidat tahakkukları durdurulur. Bu fıkra hükmünün gereğinin her yılın ocak ayı içinde yerine getirilmesinden oda yönetim kurulu sorumludur. ” hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıdaki fıkrada anılan oda yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren iki yıl içinde, ilgilinin üyesi bulunduğu odaya müracaatla adres ve durumunu bildirmemesi halinde, oda yönetim kurulunun teklifi ve meclis kararıyla ticaret sicil kaydının re’sen silinmesi için ticaret sicil memurluğuna ihbarda bulunulur. İhbarı takip eden ayın ilk günü itibarıyla oda kaydı silinmiş sayılır. Bu süre içerisinde durumunu bildiren üyelerin aidat tahakkukları başlatılır. Ancak bu durumda olanlar tüm aidat borçlarını ödemedikçe seçmen listelerine tekrar kaydedilemezler.
Ticaret sicilinden re’sen veya işin bırakılması halinde üyenin talebi üzerine kayıt silinmesine ilişkin ilânlar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ücretsiz olarak yayımlanır.” hükmünü içermektedir.
30.12.2012 gün ve 28513 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ” Münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin” Tebliğ’in 1. Maddesinin d bendi ” 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 10 ve 32 nci maddelerine göre adreslerinin ve durumlarının tespit edilememesi nedeniyle ilgili odadaki üyelikleri askıya alınan ve oda yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren iki yıl sonunda oda kaydı silinerek, sicil kaydı silinmek üzere Müdürlüklere bildirilen şirketler ve kooperatifler.” ifadesi ile kanunda olmayan bir hali tebliğ ile düzenlemiştir.
TTK’nın geçici 7. Maddesinde “1/7/2015 tarihine kadar aşağıdaki hâlleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesi, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır” denilmek sureti ile ancak kanun metninde sayılan halleri tespit edilen şirketin tasfiyesi TTK hükümlerine uyulmaksızın anılan maddedeki usule göre tasfeyi edileceği belirtilmiştir. Diğer bir anlatımla bu madde belirtilen sınırlı hallere mühhasıran özel bir tasfiye yöntemi getirilmiştir. Bu nedenle tadadi nitelikteki (numerus clausus) bu haller dışındaki durumlarda geçici 7. Maddeye göre değil TTK veya ilgili kanunlardaki tasfiye usulünü uygun tasfiye yapılacaktır. Maddenin geçici ve istisnai oluşu göz önüne alındığında anılan maddeki sayılan hallerin tadadi olduğu ve genişletilmeye tabi tututalamayacağı veya genişletici yorumda bulunulamayacağı açıktır. Kanunun istisnai tasfiye usulüne (geçici 7. Maddeye göre) tabi olacağını belirtmediği bir hal ikincil bir düzenleme ile de olsa geçici 7. madde kapsamına alınamaz. HGK’nın 14/06/2017 tarih ve 2017/4-1358 esas, 2017/1193 karar sayılı kararında ” …Diğer taraftan normlar hiyerarşisi dikkate alındığında daha alt basamakta yer alan ve tamamen idarenin düzenleyici tasarrufu niteliğinde olan yönetmelikle, daha üst basamakta bulunan ve yasama organı tarafından objektif, soyut ve genel nitelikte bir yasama tasarrufu niteliğinde bulunan kanuna aykırı düzenleme getirilmesi mümkün değildir. Yönetmelik kaynağını kanundan alır ve ancak kanunun uygulanmasını gösterir. Kanunda bulunmayan bir düzenlemenin, yönetmelikle ihdası ve bu yolla kanunun önüne geçen bir uygulamanın benimsenmesi hukukun genel teorisine de aykırıdır” denilmek sureti ile yönetmeliğin kanunla çelişen hükümlerinin değil kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
Özetle ikincil düzenlemeler dayandıkları kanun maddelerine aykırı olamaz ve çelişen hallerde ikincil düzenleme hükümleri dikkate alınmaz ve kanun hükümleri uygulanır. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 201/714 esas 2018/254 karar, Yargıtay 11. HD 24/09/2018 gün ve 2018/2834-5605 e-k sayılı, 24/03/2022 gün ve 20221/6686 Esas 2022/2403 Karar Sayılı ilamı).
Doktrinde de bu çelişkiye dikkat çekilerek tebliğdeki düzenlemenin kanuni dayanağının bulunmadığı ve kanundaki sayımın sınırlı olduğu vurgulanmıştır. (Murat Kaderoğlu Anonim Şirketlerin İnfisahı, sayfa 350-351, dipnot 251 atfı Çalışkan s. 200; Şengül Al Kılıç, Anonim Şirketlerde Tasfiyeden Dönme, sayfa 168 dipnot 418-aynı yöndeki atıf Karaman Coşgun s.316,) O halde, geçici 7. maddede tadadi olarak sayılan silinme sebepleri arasında yer almayan ihyası istenen şirketin oda kaydının silinmesine dayanılarak davalı sicil tarafından söz konusu terkin işleminin gerçekleştirilmesi anılan yasa maddesine açıkça aykırıdır. Kaldı ki geçici 7. maddenin 2. fıkrasına göre de hakkında icra takibi bulunan şirketler hakkında bu madde uygulanamaz. Nitekim somut olayda da, ihyası istenen şirket adına kayıklı … plakalı araç bulunduğundan, davalı sicil tarafından geçici 7/2. maddeye aykırı olarak ihya istemine konu şirketin terkinine karar verilmesi de doğru değildir.
Öte yandan davalı sicil müdürlüğü geçici 7. maddeye göre tesis ettiği işleme gerekçe olarak oda kaydının silinmesini göstermiş ve işlemlerini de bu çerçevede yapmıştır. Yapılan işlemler geçici 7. Maddenin 4/a fıkrasındaki usule göre de yerine getirilmemiş, silinme işlemi nedeniyle şirketi temsilcisine ihtar gönderilmemiştir. Açıklanan bu nedenlerle esasen ihyası istenen şirketin sicilden terkin koşulları oluşmadığı halde TTK’nın 7. maddesine aykırı olarak davalı sicil terkin işlemini gerçekleştirmiş olduğundan mahkemece davanın kabulü ile şirketin araç ile sınırlı olmamak üzere ihyasına karar verilmesi ve tasfiyeye tabi tutulmasına gerek bulunmadığından tasfiye memuru atanmasına da gerek bulunmamaktadır. Ayrıca, davalı sicil tarafından TTK’nın geçici 7.maddesinde sayılmayan 5174 sayılı oda kaydının silinmesi sebebine dayalı olarak dava konusu şirketin ticaret sicilinden re’sen terkini anılan yasa maddesine açıkça aykırı olduğu gibi terkin işlemleri aynı maddenin 4/a maddesindeki usule aykırı olarak gerçekleştirilmiştir. Bu durumda davanın açılmasına sebebiyet veren ve yargılama sonunda haksız olduğu anlaşılan davalı sicil aleyhine yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 269,85 TL harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Yargılama giderlerinin yatıran taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/10/2023

Başkan- Üye – Üye – Zabıt Katibi-

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.