Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2023/1147 Esas 2023/1345 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2023/1147
KARAR NO : 2023/1345
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/06/2023
NUMARASI : 2023/626 Esas 2023/696 Karar
DAVACI :
VASİ
DAVALI : HASIMSIZ
DAVA : Şirketin Feshi
DAVA TARİHİ : 06/06/2023
KARAR TARİHİ : 11/10/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/10/2023
Şirketin feshi istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçelerle talebin husumet yokluğu nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vasisi tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vasisi talep dilekçesinde özetle; oğlunun kısıtlılığı nedeniyle vasisi olduğunu, kimliğini bilmediği kişilerin oğlunu kandırarak adına … Şirketini kurduklarını, oğlunun ruhsal sağlığının yerinde olmadığını, şirket kurmaya ve işletmeye fiili ehliyetinin olmadığını, büyük bir mağduriyet yaşadıklarını belirterek, adı geçen şirketin feshini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; doktrin ve Yargıtay içtihatları dikkate alındığında, husumetin şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerekirken davanın …olarak açıldığı anlaşıldığından, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vasisi istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Oğlu …’ün 9465 engelli olduğunu, engelli nedeniyle tarafına Ankara Batı 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 26.12.2016 tarih ve 2016/1314 Esas 2016/1259 karar sayılı kararıyla vasilik kararı verildiğini, engelli ve kısıtlı olan oğlunu kardıran kişilerin oğlunu Yenimahalle’de Notere götürerek vekâlet alarak adına firma kurduklarını, engelli olan kısıtlanan oğlu adına firma açılmasının hukuksuz ve geçersiz olduğunu, oğlu adına şirket olduğu için vergi borcu geleceğini, adına firma olduğu için BAĞKUR borcunun geleceğini bu durumunda kendilerine mağdur edeceğini, bu hukuksuz işlemi yapan kişiyi noterden tespit ettikleri ve Ankara Batı Savcılığına suç duyurusunda bulunduklarını, soruşturmanın halen devam ettiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talebi doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; … Şirketinin feshi istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davacı vasisinin adli yardım talebinin incelenmesinde;
Mahkemece verilen karara karşı davacı vasisi tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğu ve istinaf başvuru dilekçesinde adli yardım talebinde bulunulduğu görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nın “ADLİ YARDIMDAN YARARLANACAK KİŞİLER” başlıklı 334/(1).maddesinde; “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilecekleri,
6100 sayılı HMK’nın “ADLİ YARDIM TALEBİ” başlıklı 336/(2).maddesinde; “Talepte bulunan kişinin, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorunda olduğu,
6100 sayılı HMK’nın “ADLİ YARDIM TALEBİNİN İNCELENMESİ” başlıklı 337/(1).maddesinde; “Mahkemenin, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebileceği”, düzenlemeleri yer almaktadır.
Somut olayda, adli yardım talebinde bulunan davacı vasisinin herhangi bir gelirinin bulunmadığı belirtilerek adli yardım talebinde bulunulduğu, Dairemizce UYAP üzerinden yapılan kontrolde de kısıtlı … adına kayıtlı taşınır ve taşınmaz mal bulunmadığı gibi herhangi bir gelirinin de bulunmadığı, bu hale göre davacı vasisi tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelere göre davada işbu istinafa konu dava dosyası yönünden adli yardım talebinin kabulü gerekmiştir.
Davada taraf ehliyeti, bir davada davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyetidir. Davada taraf ehliyeti, medeni hukuktaki hak ehliyetinin, medeni usul hukuku alanındaki uzantısını oluşturur. Gerçekten, kimlerin taraf ehliyetine sahip bulunduğu Türk Medeni Kanunu’na göre belirlenir. (TMK md. 8;48). HMK’nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir. Hak ehliyeti bulunan her gerçek (TMK md. 8) ve tüzel (TMK md. 48) kişi davada taraf ehliyetine de sahiptir. TMK anlamındaki hak ehliyetinden maksat, hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetidir. Hak sahibi olmaya ve borç altına girebilmeye ehil olanlara kişi denir. (TMK md. 8;md 48) Kişi olabilmek, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olabilmek için tek başına yeterlidir. Medeni Hukuk anlamındaki kişiden maksat, gerçek kişiler ile tüzel kişilerdir. Dava, gerçek ya da tüzel kişi adına yahut gerçek ya da tüzel kişiye karşı açılır. Gerçek kişiler, sağ ve tam doğdukları anda, hak ehliyetine ve dolayısıyla bu andan itibaren davada taraf ehliyetine sahip olurlar (TMK md. 28; HMK md. 50). Cenin de ileride sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olur (TMK md. 28/II;md. 582/I). Tüzel kişiler de, hak ehliyetini haiz oldukları andan itibaren (TMK md. 48) davada taraf ehliyetini de haiz olurlar. Burada sözü edilen tüzel kişilerden maksat, özel hukuk tüzel kişileridir. Özel hukuk tüzel kişileri ise dernekler, vakıflar, sendikalar ve ticaret ortaklıklarıdır. Dava, özel hukuk tüzel kişisi adına yahut özel hukuk tüzel kişisine karşı açılır. (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 485 vd.; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 243 vd.)
Davada taraf ehliyeti, taraflara ilişkin dava şartları arasında yer alır (HMK md. 114/I-d). Dolayısıyla, davanın her aşamasında mahkemece re’sen araştırılabileceği gibi taraflar da davanın her aşamasında taraf ehliyetinin bulunmadığı hususunu ileri sürebilirler. Taraf ehliyeti, dava şartlarından olduğu için ilke olarak taraf ehliyetinin yokluğunun tespiti halinde dava şartı noksanlığından ötürü mahkemenin davayı usulden reddetmesi gerekir. (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 485 vd.; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 250).
Kural olarak, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin, dava takip yetkisi de vardır; davayı açanın dava takip yetkisine de sahip olması gerekir. Ancak bazı istisnai durumlarda, davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti mevcut bulunmasına karşın, bu kişinin dava takip yetkisi mevcut olmayabilir. Örneğin, hakkında iflas kararı verilen kişinin (müflisin), iflas masasına giren mallar üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlanır ve müflisin her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olur (İİK md. 191). İflas masasının yasal temsilcisi (kanuni mümessili) olan iflas idaresi (İİK md. 227), tasarruf yetkisini kullanır ve müflisin taraf olduğu takiplerde (İİK md. 193) ve hukuk davalarında (İİK md. 194), istisnai durumlar hariç, davayı takip yetkisi iflas idaresine ait olur. Bu nedenle, müflisin bu hukuk davalarında (taraf ehliyeti ve dava ehliyeti mevcut olmasına rağmen) davayı takip yetkisi bulunmamaktadır. Dava takip yetkisi, bu yetkiye sahip olanın usuli işlemleri yapma ve talep sonucu hakkında hüküm elde etme ehliyeti (yetkisi) anlamına gelir. Bu anlamı ile davada sıfattan farklıdır. Çünkü sıfat maddi hukuka ilişkindir. Dava takip yetkisi ise şeklidir ve usule ilişkindir. Bu yetkinin bulunması gereken davalarda yetkiye sahip olmayanın açtığı dava, dava şartı yokluğundan dolayı usulden reddedilir. Çünkü davayı takip yetkisi HMK’nun 114/1-e maddesi uyarınca dava şartları arasında sayılmıştır. Dava şartları yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilir. (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 257-258).
Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi HMK’nun 114. maddesinde dava şartları arasında sayıldığından, HMK’nun 115/1. maddesi uyarınca yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu husustaki dava şartlarının gözetilmemesi halinde istinaf yargılaması evresinde, taraflara ilişkin yukarıda yer alan dava şartlarından birinin noksanlığı tespit edilmişse (ki dava şartları kamu düzeninden olduğu için, taraflar ileri sürmemiş olsa bile Bölge Adliye Mahkemesi bunun HMK’nun 115. maddesinin 1. fıkrası ve 355. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca re’sen gözetmek zorundadır) dosya üzerinde ilk derece mahkemesinin kararının esastan incelenmesine geçilmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verilir (HMK md. 353). Temyiz evresinde yukarıda belirtilen dava şartlarından birinin eksikliği tespit edilmişse, bu durumda, Yargıtayca verilecek olan karar, Bölge Adliye Mahkemesinin kararının HMK’nun 371. maddesinin (b) bendi uyarınca bozulması kararıdır.(Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 486,497,512).
Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, sh 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, sh 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 sh.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, sh.173 vd.).
Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, 2013/13- 439 E. 2013/1595 K. sayılı kararı ile 25/11/2015 tarih 2014/1-1019 E. 2015/2687 K.sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Somut olaya gelince, davacı yanca velayeti altında bulunan oğlu …’ün ortağı olduğu limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine yönelik olarak açılmış bulunan işbu davada husumetin şirkete yöneltilmesi gerekmekte olup, davacı yanca dava dilekçesinde şirketin fesih ve tasfiyesinin istenmesine rağmen şirkete husumet yöneltilmediği gibi yargılama sırasında da 6100 Sayılı HMK’nun 124.maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinden ötürü irade taraf değişikliğine yönelik herhangi bir talebi de bulunmadığından ilk derece mahkemesince açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine yönelik kararı usul ve yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin talebin husumet yokluğu nedeniyle reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vasisinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davacı vasisinin ADLİ YARDIM TALEBİNİN KABULÜNE,
2-İşbu dava ile ilgili giderlerin HMK’nın 335/(1).c maddesi uyarınca Devlet tarafından avans olarak, suç üstü ödeneğinden ödenmesine,
3-Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avansların HMK’nın 339. maddesi uyarınca dava sonunda haksız çıkan kişiden tahsil edilmesine,
4-Adli yardım kararının HMK 335/(3) maddesi uyarınca, HMK 338. madde düzenlemesi saklı kalmak koşulu ile hükmün kesinleşmesine kadar devamına,
B)1-Davacı vasisinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 269,85 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/10/2023
Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.