Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/618 E. 2022/1041 K. 14.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/618 Esas 2022/1041 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/618
KARAR NO : 2022/1041

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/01/2022
NUMARASI : 2021/220 Esas 2022/24 Karar
DAVACI :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 12/04/2021
KARAR TARİHİ : 14/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/09/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafları … ile davalılar …, …, …, … olan “ortaklık ön anlaşması” başlıklı sözleşme kapsamında davacı şirketin kurulduğunu, ne var ki davalıların, anılan sözleşmenin “şirket hisselerinin devri” başlıklı kısmında yer alan şirket ortaklarının 10 yıllık süreçte ortaklıktan ayrılamayacağı hükmüne rağmen şirket hisselerini bu süre dolmadan devrettiklerini, sözleşmenin “yeni işletmenin hukuki yapısı ve usul” başlıklı hükmünde sermaye miktarının 50 kilogram has altın olarak kararlaştırıldığını, “şirket hisselerinin devri” başlıklı hükmünde sermaye paylarının %15’lik oranını cezai şart olarak şirkete bırakacaklarını kabul ettiklerini, davalıların bu cezai şart oranını da 36 eşit taksitte ödeyeceklerini sözleşme hükmü ile de taahhüt etmelerine rağmen bugüne kadar tüm şifahi uyarılara ve ihtarlara rağmen cezai şart karşılığı olan 7.500 gram has altının müvekkiline ödemediğini belirterek her bir davalı için 10.000 TL olmak üzere 40.000 TL karşılığı has altının aynen ödenmesini talep ve dava ettiği etmiştir.
CEVAP
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, şirket defter ve kayıtları incelendiğinde davacının ortaklıktan ayrılma sürecinde herhangibir alacağının veya cezai şart talebinin olmadığı gibi böyle bir alacağın bulunmadığını, kabul anlamına gelmemekle beraber bahsi geçen ön protokolün geçerli olduğu düşünülse bile şirket genel kurulunda dahi ortaklıktan ayrılma sonrasında herhangibir cezai şart yada alacak kaydının genel kurul tutanaklarında da yer almadığını, ayrılan ortakların hiçbir borç altına girmeksizin ortaklıktan ayrıldıklarını, kalan ortağın da ihtirazı kayıt sunmadığını, ortaklar arasında bu hususta fikir birliği olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalılar …, … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkillerinin paylarının diğer kurucu ortaklardan yönetim kurulu üyesi tarafından herhangibir ihtirazı kayıt sunulmaksızın devralındığını, şirketin tek kişlilik ortaklık halinde geldiğini, 2017-2018-2019 genel kurullarında yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini, ibra edilen dönem kayıtlarının da davacı iddiaları ile örtüşmediğini, davacı şirket kayıtlarında cezai şarta dair bir kayıt bulunmadığını, dava dilekçesinde delil olarak gösterilen ancak dilekçe ekinde sunulmayan, akabinde HMK’nun 318 ve 139 maddeleri gereğince gönderilen tebligata karşın dahi davacı şirket tarafından sunulmayan belgelerin yargılama sürecinde dikkate alınmaması gerektiğini, davacı şirketin cezai şart olarak temellendirdiği iddiaya ilişkin bir delil sunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı vekili tarafından dava dilekçesinde davanın dava dışı … ile davalılar arasında imzalandığı iddia olunan şirket kurulumuna dair ve davalıların davacı şirkette sahip oldukları hisseleri 10 yıl boyunca devretmeyeceklerine ilişkin taahhütlerini ihlal etmeleri halinde 7.500 gram has altının şirkete ödeneceğine dair cezai şart içeren ve ek olarak belirtilen bir sözleşmeye dayandırıldığı anlaşılmakta ise de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde bu sözleşme sunulmadığı gibi mahkememizce ön inceleme duruşmasına davet aşamasında yapılan ihtar sonrasında dahi sunulmadığı, davalılar tarafından ise davacı tarafından dayanılan sözleşme kabul edilmediği, mevcut hukuki durum karşısında davacı tarafından davanın dayandırıldığı sözleşmenin süresinde usulüne uygun olarak dosyaya sunulmaması ile o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağından davalılar yönünden usuli kazanılmış hak doğmuş olup davacıya anılan sözleşmenin sunulması bakımından ön inceleme duruşmasında yeniden süre verilmesinin mümkün olmadığı, mevcut dosya kapsamına göre ise davacı tarafından davası ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Ön inceleme duruşmasına davet aşamasında kendilerine herhangi bir ihtar yapılmadığını, bu ihtaratın yapılması halinde yanında bulunan sözleşme suretinin ön inceleme aşamasında dosyaya hemen sunma imkanlarının bulunduğunu,
Davaya konu sözleşme suretinin defalarca sunulmuş ve davalılar tarafından da varlığı kabul edilmiş bir sözleşme olduğunu, dava dilekçesinde sözleşme örneğinin sunulduğunu, davalıların da cevap dilekçesinde sözleşmenin varlığını kabul ettiklerini, ve zaman aşımı itirazında bulunduklarını, bir an için dava dilekçe ekinde sunulmadığı kabul edilse bile 29/04/2021 tarihli delil dilekçesinde de sözleşmenin delil olarak yer aldığının belirtildiğini, mahkemece tarafınca sunulan işbu delilin üç kez belirtilmesine rağmen göz ardı edilerek usul ve yasaya aykırı karar verildiğini, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin emsal içtihatına göre verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, HMK’nın 145.maddesi gereğince söz konusu delilin sunulmasının hukuki dinlenme hakkının bir tabi sonucu olduğunu, mahkemece taraflarına kesin süre verilmeden davayı uzatma amacı taşımama koşulu söz konusu olmasına rağmen bu sürenin taraflarına verilmediğini, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesine karşı vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; pay sahipleri sözleşmesine dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/02/2022 tarih ve 2021/(22)9-518 Esas 2022/153 Karar sayılı ilamında;
“….115. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesinin gerekçesinde şöyle denilmektedir: “Uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğu bilinmektedir. Maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğu kural olarak benimsenmiştir. Fakat iki istisna kabul edilmiştir. Yeni delil sunulması talebi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya delilin süresinde sunulmaması ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanıyorsa, hâkim gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebilir. Bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesi, hukukî dinlenme hakkının tabiî bir sonucudur”.
116. Kanun koyucunun, belli şartların varlığı hâlinde, taraflara yargılamanın daha sonraki aşamalarında delil ileri sürebilmeleri için istisnai bir düzenleme getirmesinin gerekçesi, adil yargılanma hakkının bir unsurunu oluşturan “hukukî dinlenilme hakkı”dır (Yılmaz, s.3032).
117. Basit yargılama usulünde, davacının dava dilekçesinde, davalının ise dava dilekçesinin kendisine tebliği üzerine iki haftalık süre içerisinde vereceği cevap dilekçesinde iddiasının ya da savunmasının dayanağı olan maddi vakıaları ispatta kullanacağı tüm delilleri, her bir delili maddi vakıalarla da ilişkilendirmek suretiyle göstermesi gerekir.
118. Nitekim bu husus HMK’da “Delillerin ikamesi” başlığını taşıyan 318. maddesinde; “(1) Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.” şeklinde düzenlenmiştir.
119. Basit yargılama usulünde dilekçeler teatisi aşaması; dava dilekçesi ve onun karşılığını oluşturan cevap dilekçesi ile sınırlıdır. Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit ve seri bir yargılama usulüdür.
120. Basit yargılama usulünde, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri bulunmamaktadır (HMK, m. 317/3). Dolayısıyla delillerin gösterilmesiyle ilgili olarak ikinci dilekçeler bağlamında yapılan açıklamalar, basit yargılama usulü açısından geçerli değildir. Ancak HMK’nın 322. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; ön inceleme ve tahkikat aşamalarında yeni delil gösterilmesi hususunda yazılı yargılama usulü dikkate alınarak yapılan açıklamalar, basit yargılama usulünde de aynen geçerlilik taşımaktadır.
121. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 322. madde yollamasıyla uygulanması mümkün olan HMK’nın 145. maddesindeki koşulların bulunması hâlinde, sonradan gösterilen delillerin basit yargılama usulünde de incelenmesi mümkündür.
122. Yine, basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK, m. 319).
123. Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanacağı; 15. maddesinde ise bu Kanunda açıklık olmayan hâllerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 450. maddesi ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu yürürlükten kaldıran HMK, 447/1. maddesi uyarınca diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanun’daki basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerin uygulanacağını düzenlemiş, aynı Kanun’un 316 vd. maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
124. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun sistematiği içinde tahkikat aşamasına geçilmezden evvel, tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple HMK’nın 145. maddesinde belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması hâlinde bu deliller dikkate alınmamalıdır.
125. Bu aşamada temyiz incelemesinin kapsamıyla ilgili açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.
126. 01.10.2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmiş ve anılan Kanun’un 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak, kanun koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
127. Bu bağlamda HMK’nın Geçici 3. maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. 
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” düzenlemesi gereğince, inceleme konusu dosya bakımından temyiz yoluyla ilgili olarak 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun uygulanması gerektiği açıktır. Ancak burada uygulanacak hükümlerin, 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz incelemesine konu olan hükümlerinin olduğu unutulmamalıdır.
128. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. madde hükmü dikkate alındığında; “Mahkemei Temyiz aşağıda beyan olunan esbaptan dolayı temyiz olunan hükmü nakzeder.
1 – Kanunun ve iki taraf beynindeki mukavelenin yanlış tatbik edilmiş olması.
2 – Mahkemenin davayı rüyete vazifedar bulunmaması,
3 – İki tarafı ve sebebi müttehit bir dava hakkında yekdiğerine mütenakız kararlar verilmesi,
4 – Usulü muhakemeye muhalefet edilmesi,
5 – Meselei maddiyenin takdirinde hata edilmesi,
6 – İki taraftan birinin davasını ispat için serdettiği delillerin sebebi kanuniye müstenit olmıyarak kabul edilmemesi,
Usulü muhakemeye muhalefetten dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi mahkemeye ait vazaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve işbu kusur ve hatanın lahik olan hükmü tağyir edecek derecede bulunmasına veya müddei, yahut müddeaaleyh tarafından usulü muhakemenin tağyir ve ihlal olunduğunu ispat edecek derecede itiraz olunup da mahkemede tetkik edilmemiş olmasına mütevakkıftır.” durumları bozma sebepleri olarak sayılmıştır.
129. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Bu nedenle temyiz sadece hukukun yanlış uygulanmış olduğu sebebine dayanabilir. Temyiz talebinde yeni vakıalar ileri sürülürse, bunların Yargıtayca incelenmesi caiz olmadığından Yargıtay sadece hukukun yanlış uygulanmış olup olmadığını incelemekle yetinir.
130. Kural olarak temyiz incelemesinde daha önce ileri sürülmeyen yeni vakıaların ve delillerin ileri sürülmesi mümkün değildir. Delillerle ilgili her türlü kararı verecek mahkeme hüküm mahkemesi, yani ilk derece mahkemesidir. Temyiz incelemesinde ise tahkikat yapılmayıp, dava dosyasına usulüne uygun girmiş olan delillerin, ispat yükü çerçevesinde ilk derece mahkemesince değerlendirilmesinin isabetli yapılıp yapılmadığına bakılmaktadır.
131. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; davacı vekili, müvekkilinin elektrik bakım onarım teknisyeni olarak çalıştığını ileri sürerek ödenmeyen işçilik alacaklarının davalılardan tahsili talebiyle 14.05.2014 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
132. Mahkemece 16.05.2014 tarihli tensip tutanağının (8) numaralı bendi ile “Tarafların HMK’nun 318.maddesi gereğince dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, tarafların varsa tanıklarının adı ve soyadını, tebliğe elverişli adreslerini ve tanıklarını hangi konuda dinleteceklerini içeren listeyi mahkememize sunmak; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek, ayrıca gerekli masrafları vermek zorunda olduklarına,”, (9) numaralı bendinde “Tarafların dilekçelerinde gösterdiği ancak henüz sunmadıkları belgeleri sunmak veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi için gerekli açıklamayı yapmak için HMK’nun 140/5.maddesi gereğince ancak ön inceleme aşamasında iki haftalık kesin süre verileceğine, aksi takdirde bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına,” ilişkin ara kararlar kurulmuş ve dava dilekçesi ile tensip tutanağı davalı …’a 28.05.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
133. Davalı vekili yasal süresi içinde sunduğu cevap dilekçesinde “…Yapmış olduğumuz araştırma sonucu davacının talep ettiği ihbar tazminatının kendisine ödendiği anlaşılmıştır.” şeklinde savunma yaptıktan sonra mahkemece davalı vekilinin hazır olduğu 03.10.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında davalıya eksik delillerini bildirmek üzere süre verilmiştir.
134. Davalı tarafından bahsedilen ödemeye ilişkin herhangi bir delil ibraz edilmediğinden ihbar tazminatı hesabına yönelik mahsup işlemi yapılmadan hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda mahkemece karar verilmiştir. Bu kararı temyiz eden davalı … vekili, temyiz dilekçesinde ihbar tazminatının davacıya ödendiğini tekrar ileri sürerek bu defa temyiz dilekçesi ekine dekont sureti ekleyerek kararın bozulmasını istemiştir.
135. Uyuşmazlık bakımından çözümlenmesi gereken husus; kararın temyizi aşamasında ilk defa sunulan 30.04.2014 tarihinde tazminat ödemesi açıklaması ile 1.347,30TL miktar içeren dekont suretinin delil olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği (bu belgeye değer verilip verilmeyeceği) noktasında toplanmaktadır.
136. Yukarıda belirtilen kanuni düzenlemeler dikkate alındığında; temyiz aşamasında ilk defa sunulan dekont suretinin yargılamanın başından beri davalının elinde bulunduğu, bu durumun davalı vekilinin cevap dilekçesindeki “…3-Yapmış olduğumuz araştırma sonucu davacının talep ettiği ihbar tazminatının kendisine ödendiği anlaşılmıştır.” şeklindeki savunmasından anlaşıldığı, bu belgenin temyiz aşamasına kadar sunulamama nedeni açıklanmadığı gibi, bu delilin de aslında yargılama sırasında davalının elinde bulunup sonradan oluşturulmadığı, davalının sonradan delil gösterilebilmesi için HMK’nın 145. maddesinde belirtilen istisnai hâllerin mevcudiyetini de ileri sürmediği anlaşılmaktadır.
137. Gerçekten de uyuşmazlık hakkında, bu işlemin dayandığı veya onu ortadan kaldıran belge ya baştan beri vardır ya da yoktur. Böyle bir belge varsa, belgeyi bilen davalının buna rağmen bu belgeden söz etmemesi ya da sunmaması, ona etkin hak arama imkânı tanınmamasından değil, kendi ihmalinden kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da, bu belgenin sonradan sunulması davayı uzatacak ve bu suretle davanın kısa sürede çözümlenmesini engelleyecektir.
138. Öte yandan, davacının sunulan bu delile içerik olarak karşı çıkması sunulduğu tarih itibariyle mümkün olmayıp, aksi yorumla HMK’nın temel ilkelerinden uzaklaşan bir yola girilmemelidir. Şöyle ki; bu belgedeki ödemenin yapılmadığı, ya da dava konusu edilen alacak kalemleri dışında bir başka alacağa ilişkin olduğunu iddia etmesi hâlinde yeni baştan tahkikat işlemlerinin yapılması gerekeceğinden, bu durum yargılamayı uzatacak ve HMK’nın aşamalar sistemini bertaraf edecektir. Ne var ki, yeniden yargılama temyizde söz konusu olamaz ve temyiz incelemesinde tahkikat yapılamaz. Dolayısıyla, bu delil davanın en başından beri var olduğu hâlde yargılama aşamasında ileri sürmeyen davalının, kararın temyizi aşamasında yeni delil dosyaya sunarak bu delil doğrultusunda değerlendirme yapılmasını talep etmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü hukuk yargılamasının temel ilke ve esasları ile bağdaşmaz.
139. Hâl böyle olunca direnme kararı onanmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (III-A),
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (III-B),
(3) numaralı uyuşmazlık yönünden davalı … vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,”, karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıdaki belirtilen içtihatı ile birlikte somut olaya gelince; davacı yanca 12/04/2021 tarihli dava dilekçesi ile “Ortaklık Ön Anlaşması” başlıklı sözleşmenin şirket hisselerinin devrine yönelik hükümleri gereğince şirket ortaklarının 10 yıllık süreçte ortaklıktan ayrılamayacağı hükmüne rağmen davalıların şirket hisselerinin bu süre dolmadan devrettiğinden sözleşmenin aynı bendinde düzenlenen cezai şartın davalılardan tahsiline yönelik olarak işbu davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince 15/04/2021 tarihli tensip tutanağının 2 no’lu ara kararı gereğince “İş bu tensip tutanağın bir örneğinin davacılar vekiline duruşma günü ile birlikte tebliğe çıkartılmasına, davetiyeye HMK 150. madde gereği usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan tarafların duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verileceği, HMK 320. maddesi gereği tarafların sulhe teşvik edileceği, gerekli hazırlığı yapmaları ve 139. madde uyarınca davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmaları veya başka yerden getirilecek belgelerin getirilebilmesi için gerekli açıklamaları yapmaları aksi halde bu delile bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı” hususunun şerh verilmesine,” ilişkin ara karar kurulmuş olup, söz konusu ara karar ve ön inceleme duruşma günü davacı vekiline 03/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, verilen cevap dilekçesi ile davanın reddinin istendiği, 21/09/2021 tarihli ön inceleme duruşmasının taraf vekillerinin mazeretleri de gözetilerek 18/01/2022 tarihine bırakıldığı, 18/01/2022 tarihinde ön inceleme duruşmasının yapıldığı, davacı vekilinin bu duruşmada “delillerimizi sunmuştuk, ek delil sunmak üzere süre istiyoruz, eksikler giderilsin, dosya bilirkişiye verilsin” yönünde beyanda bulunduğu, ilk derece mahkemesince aynı celsede tahkikat aşamasına geçilerek davanın dayanağı olan sözleşme dosyaya sunulmadığından ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş, bu kez verilen karar davacı yanca istinaf edilmiş, istinaf dilekçesinden sonra verilen 17/05/2022 havale tarihli istinaf incelemesinin öne alınması ve ek beyanların sunulmasına ilişin beyan dilekçesi ile birlikte davanın dayanağı olan 18/01/2016 tarihli … Ortaklık Anlaşması ile Ortaklık Ön Anlaşmasının bir örneği sunulmuştur.
Dosya kapsamının incelenmesinde, davacı yanın dava dilekçesinin ekinde onaylı vekaletname sureti, arabuluculuk son tutanağı, ihtarlar ve sözleşme suretinin bulunduğu beyan edilmiş olmasına rağmen dosya kapsamında vekaletname örneği, ihtarname örnekleri, arabuluculuk son tutanağının bulunduğu, sözleşme örneklerinin bulunmadığı, UYAP üzerinden yapılan kontrolde de dava dilekçesine sözleşme örneklerinin eklenmediği, yalnızca ihtarnamelerin eklendiği, ilk derece mahkemesince davacı yana elinde bulunan delilleri ön inceleme duruşma tarihi olan 21/09/2021 tarihine kadar sunulması için tensip tutanağının tebliğ edildiği, 21/09/2021 tarihli ön inceleme duruşmasının mazeret nedeniyle 18/01/2022 tarihine ertelendiği, bu tarihte yapılan ön inceleme duruşmasında da davanın dayanağı olan sözleşmelerin dosyaya sunulmadığı gibi davacı yanca istinaf aşamasında istinaf incelemesinin öne alınması ve ek beyanlarını içerir dilekçe ile söz konusu sözleşmeleri dosyaya sunduğu dosya kapsamıyla sabittir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun içtihatında da açıkça belirtildiği üzere davaya konusu davanın dayanağı olan her iki sözleşmenin yargılamanın başından beri davacının elinde bulunduğu aşamalardaki davacı yanın tüm yazılı ve sözlü beyanlarından anlaşılmaktadır. Davanın dayanağı olan sözleşmelerinin istinaf aşamasına kadar sunulamama nedeni olarak davacı yanca kendilerine bu yönde kesin süre verilmediği iddia edilmiş ise de, ilk derece mahkemesince ön inceleme duruşmasına davet tebligatında tensip tutanağının davacı vekiline tebliğ edildiği, tensip tutanağının 2 no’lu ara kararında açıkça davacı yana elinde bulunan delilleri sunması için süre verildiği, verilen süre içerisinde delinin sunulmaması halinde ise bu delile dayanma hakkından vazgeçmiş sayılacağı hususunun açıkça şerh edildiği, bu hale göre davaya konu sözleşmelerin davacı elinde bulunduğu sabit olup, bu sözleşmelerin sunulmamasının kendisine hak arama imkanı tanınmamasından değil de kendi ihmalinden kaynaklandığı, davaya konu sözleşmelerin sonradan sunulması durumunun da davayı uzatacak ve davanın kısa bir sürede çözümlenmesini engelleyecek mahiyette olduğu gibi söz konusu sözleşmelerin davalı yanca kabul görmediği anlaşıldığından açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 700,00 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 691,30 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.14/09/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.