Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/412 E. 2023/18 K. 18.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/412 Esas 2023/18 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/412
KARAR NO : 2023/18

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

TARİHİ : 29/12/2021
NUMARASI : 2021/346 Esas 2021/903 Karar
DAVACI :
VEKİLİ
DAVALI :
DAVA : Şirketin İhyası
DAVA TARİHİ : 27/05/2021
KARAR TARİHİ : 18/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/01/2023

Taraflar arasındaki şirketin ihyasına ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket … A.Ş.’de pay sahibi olduğunu, … … A.Ş isimli şirket Ankara – … sicil numarasıyla 6 Temmuz 1993’te tescil edildiğini, Sicilden terkin edilen şirkete ait adres … olduğunu, 23/01/2014’te tarihi itibariyle resen sicilden silinmesiyle tescil ve ilan olunduğunu, müvekkilinin ortağı bulunduğu … A.Ş. Adına gayrimenkuller bulunduğunu, bahsi geçen gayrimenkullerle ilgili hukuki işlemlerin yapılabilmesi için şirketin yeniden tüzel kişilik kazanması gerekeceğini belirterek … … A.Ş.’nin şirketin ihyasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili ön inceleme duruşmasında müvekkilinin ortağı ve yetkilisi olduğu … tekstil İnşaat sanayi tesisleri anonim şirketinin ihyası için dava açtıklarını, dava dilekçesinde ismin yanlış yazılmış olabileceğini belirtmiş ve ihyası talep edilen şirketin unvanı ile ilgili ticaret sicil gazetesi suretini sunmuştur.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;şirketin 6.7.1993 yılında kurulduğunu, 26/06/2012 tarih ve 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanuna Geçici madde 7.maddesi uyarınca şirketin en son adresi “…” adresine 03/10/2013’de tebligata çıkarıldığını ve yapılan bu tebligatın “taşınmış” notuyla iade olduğunu, 07.10.2013 tarih ve… sayılı Türkiye Ticaret Sicili gazetesinde de 2 ay içerisinde bildirimde bulunmadığı takdirde resen terkin edileceği ihtarı ilan edildiğini, davanın süre yönünden reddine karar verilmesine, Ek tasfiyeye karar verilmesi halinde TTK’nin 547/2.maddesi uyarınca tasfiye memuru atanmasına, müdürlüğün açılan bu davada yasal hasım olduğundan aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmemesine karar verilmesini belirtmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; ihyası talep edilen şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. Maddesi gereğince resen ticaret sicilinden terkin edildiği, ihyası talep edilen şirket adına kayıtlı taşınmazların bulunduğu, davacının şirketin eski ortağı olması ve şirket adına taşınmazların kayıtlı olması nedeniyle dava açmakta hukuki yararının bulunduğu, TTK geçici 7/4-a maddesi gereğince Ticaret Sicil Müdürlüklerince kapsam dahilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtarın yollanması gerektiği, davalı müdürlük tarafından şirkete ihtar gönderilmiş ise de şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilere ihtar yollanmadığı bu nedenle terkin işleminin yerinde olmadığı, terkinin kanuna aykırı yapılması nedeniyle geçici 7. Madde de düzenlenen sürenin geçmesinden bahsedilemeyeceği, davalının zaman aşımı itirazının yerinde olmadığı, şirketin ihyası şartlarının oluştuğu gerekçesi ile Davanın kabulü ile, Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … Sicil Numarasında kayıtlı … Şirketi’nin, adına kayıtlı taşınmazların tasfiyesi amacıyla ihyasına, şirketin terkinden önceki son yetkilisi …’ün tasfiye memuru olarak atanmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece TTK’nın geçici 7/15. Maddesi uyarınca ihyası edilen şirketin ticaret sicilinden silinmesinden itibaren 5 yıl içerisinde talep edilebileceği, dava itibariyle 5 yıllık sürenin dolduğu,şirketin terkinin yasal prosedüre uygun olduğunu,şirketin alacak ve borçları ile davalarının müdürlüklerince bilinmesinin mümkün olmadığını,bu nedenlerle mahkemece verilen kararın kaldırılarak, 5 yıllık sürenin geçirilmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, mahkeme aksi halde şirketin 6102 sayılı TTK’nin 547. Maddesi uyarınca ek tasfiyesine karar verilmesini ve 547/2. Maddesi uyarınca tasfiye memuru atanmasını, yasal hasım olmaları nedeniyle aleyhlerine vekalet ücreti-yargılama giderlerine hükmedilmemesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; şirketin ihyası istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabı,ihyası talep olunan şirketin Ticaret Sicil kayıtları, terkinine dayanak ihtar, tebligat ve ilan suretleri dosya içerisinde yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7.maddesi gereğince; 01/07/2015 tarihine kadar sayılan halleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılacak olup anonim ve limited şirketler 559 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince sermayelerini öngörülen tutara çıkarmamış bulunmaları, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlük tarihinden önce veya 01/07/2015 tarihine kadar münfesih olmaları, Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanmış olmakla birlikte genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoların ve kati bilançonun genel kurala tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin edilememeleri sebepleriyle re’sen terkin edilebilecektir. Ticaret Sicil Müdürlüklerince kapsam dahilideki şirketlere bir ihtar gönderilecek olup bu şirketler tasfiye memuru bildirmeleri halinde maddede gösterilecek usulde tasfiye edilecek olup, ihtara rağmen tasfiye memuru bildirilmediği taktirde şirketlerin unvanı ise ticaret sicilden re’sen silineceği, ancak şirketin devam eden davasının bulunması halinde bu madde hükmünün uygulanmayacağı gibi sicilden kaydı silinen şirket alacaklıları ile hukuki menfaati bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren 5 yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını talep edebilecektir
İhyası talep olunan … Şirketi’nin sermayesini 5.000,00 TL’ye çıkarmadığı için münfesih sayılmasına rağmen TTK’nun geçici 7. maddesi uyarınca kendisine yapılan ihtar ve ilan üzerine süresi içerisinde bildirimde bulunmadığından 23/01/2014 tarihinde ticaret sicilinden resen silindiği dosya içeriğiyle sabittir.
Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, sh 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, sh 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 sh.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, sh.173 vd.).
Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, 2013/13- 439 E. 2013/1595 K. sayılı; 25/11/2015 tarih 2014/1-1019 E. 2015/2687 K.sayılı; 04/11/2021 tarih 2018/1-941 E. 2021/1342 K. sayılı; 06/10/2020 tarih 2016/9-865 E. 2020/733 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Somut olaya gelince, davacı tarafça ortağı olduğunu belirttiği … Şirketi’nin sermayesini 5.000,00 TL’ye çıkarmadığı için 23/01/2014 tarihinde ticaret sicilinden resen silinen şirketin ihyası için işbu dava açılmıştır.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında davacı vekiline müvekkilinin ihyası talep edilen şirkette ortak olup olmadığına dair beyanda bulunmak ve buna ilişkin belgeleri sunmak üzere 22.12.2021 tarihli celsede süre verildiği, davacı vekilince 28.12.2021 tarihli dilekçe ile müvekkilinin şirket ortağı olduğuna dair ticaret sicil gazetesi örneğinin sunulduğu ve mahkemece sunulan bu belgeler doğrultusunda davacının şirketin eski ortağı olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Ancak,davacı vekili tarafından yargılama aşamasında sunulan 29.12.2003 tarih ve 65 sayılı ticaret sicil gazetesine göre davacı şirketin ortağı ise de,Dairemizce dosya içine alınan 05.01.2005 tarih ve… sayılı ticaret sicil gazetesine göre davacı …’ın şirkette mevcut 10 hisseye karşılık gelen 250.000,00 TL’sini …’e devrederek şirket ortaklığından ayrıldığı anlaşılmıştır.
Dairemizce davacı vekiline müvekkilinin şirket ortağı olup olmadığına dair beyanda bulunması, ortak ise buna ilişkin belgeleri sunmak üzere muhtıra yazıldığı,muhtıranın 28.12.2022 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin beyanda bulunmadığı ve müvekkilinin ihyası istenen … Şirketi’nin ortağı olduğuna dair belgeleri sunmadığı anlaşılmıştır.
O halde bu açıklamalara göre ilk derece mahkemesince davacının ihyası istenen … Şirketi’nin eski ortağı olduğu kabul edilerek şirket adına taşınmazların olduğu bu nedenle dava açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilerek şirketin ihyasına karar verilmiş ise de, dosya kapsamında yer alan 05.01.2005 tarih ve… sayılı ticaret sicil gazetesine göre davacı …’ın şirkette mevcut 10 hisseye karşılık gelen 250.000,00 TL’sini …’e devrederek şirket ortaklığından ayrıldığı ve dava tarihi itibariyle şirketin ortağı/yetkilisi olduğunun ispatlanmadığı anlaşılmaktadır. O halde ilk derece mahkemesince öncelikle aktif husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın kabulü ile şirketin ihyasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının istinaf başvurusunun kabulü ile duruşma açılmasına gerek görülmeksizin ilk derece mahkemesince verilen karar HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği kaldırılarak davanın aktif husumet yokluğu sebebiyle reddine dair yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 99.12.2021 tarihli ve 2021/346 Esas-2021/903 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
B) 1-Davanın aktif husumet yokluğu sebebiyle REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 179,90 TL karar harcından başlangıçta peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333. Maddesi gereğince varsa kullanılmayan gider avansının kendisine iadesine,
5-Talebin niteliği gözetilerek vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
C)1-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
2-İstinaf giderlerinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 18/01/2023

Başkan- Üye – Üye Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.