Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/407 E. 2022/850 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/407 Esas 2022/850 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/407
KARAR NO : 2022/850

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/12/2021
NUMARASI : 2018/978 Esas
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 28/12/2018

KARAR TARİHİ : 16/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/07/2022

Taraflar arasındaki anonim şirketin feshi olmadığı takdirde çıkma payının ödenerek şirket ortaklığından çıkma davası kapsamında ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik olarak verilen hükme karşı ihtiyati tedbir isteyen davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TALEP
İhtiyati tedbir isteyen davacı vekili dava dilekçesinde ve 22.09.2021 tarihli dilekçesinde özetle; aleyhine tedbir istenilen davalı şirketin %25 hissedarı olan müvekkilinin 21/04/2017 tarihinde toplanan yönetim kurulu toplantısında alınan kararla 1 yıl süreyle şirketin yönetim kurulu başkanlığına atandığına, ancak şirketin diğer ortaklarının 01.03.2018 tarihinde sahte olağanüstü genel kurul toplantısı yaparak müvekkilini yönetim kurulu başkanlığından azlettiklerini, her ne kadar toplantı tutanağında ve hazirun cetvelinde toplantı başkanı olduğu belirtilen müvekkilinin imzasına yer verilmiş ise de bu imzanın müvekkiline ait olmadığı gibi müvekkilinin esasen böyle bir toplantının varlığından dahi haberdar olmadığını ve yönetim kurulu başkanlığından azli yönünde bir iradesinin de bulunmadığını, ayrıca düzenlenen tutanak listelerinde birinde şirket ortağı …’ın 60.000 adet hisse karşılığı 1.500.000 TL’lik hissedar olarak gösterildiği halde diğerinde bu defa …’in 1.500.000 TL değerinde hissedar ortak olduğunu gösteren sahte imzalı iki ayrı toplantıya katılanlar listesi düzenlediklerini, zira hangisinin görünürde geçerli olacağına karar veremedikleri için bu yola başvurduklarını, akabinde de müvekkilinin imzasını taklit ederek düzenledikleri bu sahte evrakı noterde tasdik ettirip Ticaret Sicil Gazetesi’nde de tescil ve ilan ettirdiklerini, buradaki amacın müvekkilinin şirketteki yetkilerini elinden alıp şirketin içini boşaltmak ve müvekkilinden mal kaçırıp kar payı almasını engellemeye yönelik olduğunu, bu şekilde müvekkilinin yok hükmünde bir kararla davalı anonim şirketteki temsil ve ilzam yetkisinin, bilgi alma ve inceleme hakkının elinden alındığını, şirket yönetimin şu an sistematik olarak mal kaçırmaya, şirketi zarara sokmaya ve şirketin içini boşaltma eylemlerine devam ettiğini, şirket inşaat ağırlıklı olup, genelde kat karşılığı inşaat sözleşmeleri imzaladığını, ekte sunulan Ankara 57. Noterliği’nin 20.11.2018 Tarihli ihbarnamesinden (EK-5) görüleceği üzere, şu anki şirket yönetimi, müvekkili yönetim kurulu üyeliğinden düzmece ile azlettirdikten sonra, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile 2013 tarihinde yapımına başlanan ve şu an %95’i tamamlanan … ilçesi … Ada … Parselde kain taşınmazdaki yüklenici sıfatıyla payına düşen bağımsız bölümlerin ferağı için arsa sahiplerine ihtar çekildiğini, bu sayede bir an önce bağımsız bölümlerin ferağını alıp üçüncü kişilere muvazaalı olarak devredip şirketin içini boşalttıklarını, hatta arsa sahiplerinden satış yetkisi istenirken 3. kişiye vekalet vermelerinin de istendiğini, bunlardan birinin şirketin şu anki yönetim kurulu başkanı …, diğeri yönetim kurulu üyeliğinden azledilen … ve bir diğeri de şirketle bugüne kadar hiçbir ilgisi olmayan … isimli kişi olduğunu, bugüne kadar şirketle hiçbir ilgisi olmayan bir kişiye böylesine geniş bir yetkinin verilmesinin ortada kötüniyetli bir düzen olduğunu gösterdiğini, ayrıca şu anki şirket yönetimi tarafından … Ada … Parselde kain taşınmazdaki … Blok … numaralı bağımsız bölümün tapuda satış değeri 500.000 TL gösterildiği halde, bağımsız bölümün gerçekte 825.000 TL’ye satıldığını, dairenin gerçek değerinim de 800.000 -850.000 TL olduğunu, ancak şirket yönetiminin daireyi gerçek değerinde göstermediği için şirket kasasına resmi rakam olan 500.000 TL’nin girdiğini, geri kalan meblağın hasıraltı edildiğini ileri sürerek davalı anonim şirketin haklı nedenle feshi, olmadığı takdirde çıkma payının ödenerek şirketten çıkartılması istemiyle açılan dava kapsamında karar tarihine kadar şirketin yönetim, temsil ve ilzamı için kayyım atanması ayrıca davalı şirketin … ili … ilçesi … Ada … Parselde kain taşınmazda kat karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle payına düşecek olan bağımsız bölümler üzerine 3. Kişilere devrin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına ilişkin istem ilk derece mahkemesince 01.10.2021 tarihli ve 2018/978 Esas sayılı ara karar ile kısmen kabul edilerek HMK’nın 389 vd. Ve TTK’nın 636/4. Maddesi uyarınca davalı anonim şirkete denetim ve onay kayyumu olarak Mali Müşavir … (TC No:…), Ticaret Şirketleri konusunda uzman hukukçu … (TC No:..) ile inşaat mühendisi … (TC No: …) atanmasına, davacının fazlaya ilişkin talebin reddine, … yöneticisinin şirketle ilgili her türlü karar ve tasarruf işleminin (şirket malvarlığı üzerinde tasarruf etme, şirkete ait banka hesaplarından para çekme, kambiyo evrakı düzenleme ve şirket adına harcama yapma dahil her türlü işlemin) 25.000,00 TL üzerindeki kısmının geçerliliğinin, mahkememizce atanan kayyumlarının oybirliği yahut oyçoğunluğu ile onayına bağlanmasına, kayyumlara aylık 2.000.000 TL ücret takdirine, kayyımların denetim ve onay görevini yaparken, ortakların hak ve menfaatini ve şirket menfaatlerini gözetilmesine ve kayyım atanmasına ilişkin kararın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilmesine karar verilmiştir.
Davalı şirket vekilinin söz konusu karara 08.11.2021 tarihli dilekçe ile işbu karara itiraz ederek kayyım atanmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, davacının şirketteki sermayesinin %15i oranında teminat yatırılmasına karar verilmesine yönelik istemi ilk derece mahkemesince 16.11.2021 tarihli ara kararla kabul edilerek yaklaşık ispat koşulları çerçevesinde, 8.500.000,00 TL çıkma payı karşılığının davalının belirleyeceği, bu bedele tekabül eden … Bankasınca yaptırılan değerleme raporundaki değerler üzerinden davalıya ait taşınmazlar üstüne temlik, satış, devir yasağına ilişkin tedbir şerhi konulması ve tapuya şerhler konulduktan sonra kayyum kararının ve görevlendirmesinin kaldırılmasına, davacı tarafından kayyum tayini kararı üzerine yatırılan teminatın değiştirilen tedbir yönünden devamına, karar verilmiştir.
İTİRAZ:
İtiraz eden davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin tamamlanmış proje dışında başkaca bir faaliyeti bulunmadığını, bitirilen iş bu projede satılacak bakiye daire ve iş yerleri dışında ve kira toplamak dışında bir işi bulunmadığını, kaldı ki kayyum kararının sadece denetim amaçlı olup temsil ya da yönetim yetkilerinin devredilmediğini, davalı şirket büyük ortağının tek başına yöneticisi olduğu şirketin tam serbesti içinde borçlandıra borçlandıra sıfır noktasına indirebileceğini, devir yasaklarının da şirket borcu için hacze kabil olabileceğinden bir değeri kalmayacağı, daha önceki dilekçelerinde ileri sürdükleri iddialar karşısında değişen bir durum olmadığı halde kayyum kararından dönülmesinin mümkün olmadığını, Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin kesin kararı ile alınan tespit niteliğindeki inceleme raporu içeriğinin davalını bilanço ve kayıtları olmakla tevsik edilebilir olduğunu, taınmazlarla ilgili raporun ise Sermaye Piyasası Kurulu tarafından onaylı bağımsız bir firma olan … Gayrimenkul Değerleme AŞ tarafından verildiğini, mahkemenin, karar gereğinin açık biçimde seçimini kendilerine bıraktığı halde … Bankası değerlendirme raporunun dosyada bulunmadığını, olmayan bir rapor doğrultusunda mahkemenin karar verilmesinin muğlak, dayanaksız sonuçlar doğurabileceğini, bilirkişinin belirlendiği kaydi değerin gerçeği yansıtmadığını, hatalı belirlenen bedele göre çıkma payının çok düşük kaldığını, kaldı ki çıkma payının davalının belirleyeceği taşınmaz üzerinden teminat alınmasının kabul edilebilir olmadığını, davalı şirket yetkilisinin iyi niyetli olmadığını, kurulan tedbir kararının taraflar arasında adil bir denge kuramayacağını bildirdiğini, önceki karara geri dönülmesini, tedbir yönteminin koruyucu olmaktan uzak meblağında açıkça çok yetersiz olduğunu bildirerek itiraz etmiştir.
Davalı vekili itiraz dilekçesinde özetle; mahkemece ve savcılıkça alınan iki ayrı raporda şirketin içini boşaltılmadığını, mal kaçırma işleminin yapılmadığını, malların ucuza satılmadığını ve usulsüz ve kayıtsız işlerin olmadığının açıkça tespit edildiğini, bu nedenle şirketin 8.500.000,00TL bedelli taşınmazlarına tedbir konulmasının yerinde olmadığını, şirketin yeni başlatılan inşaatları bulunduğunu, satılan gayrimenkuller, elde edilen gelirler, gelirlerin nereye harcandığının belirlenebilir olduğunu, şirket faaliyetinin devam edilmesi için taşınmaz satışı yapmasının zorunlu olduğunu, ayrıca şirketin taraf olduğu iş kazasına ilişkin davaların bulunduğunu, şirketin düşük kira bedelleri dışında tek gelir kaynağının gayrimenkul satımı olduğu dikkate alındığından gayrimenkul satılamamasının şirketi sıkıntıya düşüreceğini, şirketin devam eden sermaye arttırım davası olduğunu, henüz kesinleşmemiş duruma göre davacının davacının güncel payının %1,47 olduğu gözetilerek öncelikle tedbirin kaldırılması, aksi durumda ise %1,47 üzerinden hesaplanan 353.068,31-TL üzerinden tedbir kararı uygulanması gerektiğini, davacının payının %25 olduğu düşünüldüğü halde ise diğer ortak …’in şirkete koyduğu 33.000.000,00-TL sermayenin iptal edileceği ve şirketin 33.000.000,00-TL borç altına gireceği, bu durumda ise bu borç düşüldüğünde şirket öz sermayesinin 2.306.831,34-TL olacağı ve bu bedel üzerinden %25 pay dikkate alınarak tedbir uygulanması gerektiğini savunarak öncelikle tedbirin kaldırılmasına, aksi takdirde tespit edilen davacı çıkma payının 353.068,31-TL kabul edilerek bu değer üzerinden taşınmazlar üzerinde tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince duruşma açılarak yapılan inceleme sonunda; davalı anonim şirketin fesih ve tasfiyesi istemiyle açılan işbu davada yönetim boşluğunun bulunduğu, müdürün azli, müdür aleyhine açılmış sorumluluk davası bulunmadığı, şirket mal varlığının dolayısıyla davacının bir ihtimal çıkma payının korunmasına yönelik mahkemenin alabileceği tedbirlerin kanuna uygun olması gerektiği, TTK’nın 531. Madde metninde ve devamında TTK 636/4 kapsamında mahkemeye gerekli tedbirleri alma yönünde bir kural da konulmadığı, Kaldı ki limited şirket yönünden verilen kayyum tayinine ilişkin kararı Yargıtay 11. H.D. 2018/4319 esas – 2019/5759 karar sayılı ilamı ile limited şirket yetkili müdürünün azli istemiyle açılan davada dahi azletmeden yetkili müdürün işlemlerinin kayyım onayına tabi kılan ihtiyati tedbir kararının yerinde görülmediği, ayrıca limited şirketler yönünden konulan TTK 636/4 düzenlemesinin, sermayenin limited şirkete oranla daha önemli olduğu anonim şirket yönünden uygulanmasının da mümkün olamayacağı anlaşılmış olmakla mahkemece verilen ara kararda değişikliğe gidilen 16/11/2021 tarihli gerekçeler çerçevesinde davacı ve davalının itirazlarının yerinde olmadığı, derdest dosya yönünden delilerin toplanmaya devam ettiği, davacının sermaye payının artımına ilişkin davanın da derdest olduğu dikkate alınarak sermaye payının korunmasına yönelik alınan tedbir kararının yerinde olduğu, itirazların reddi gerektiği gerekçesiyle davacı ve davalı vekilinin itirazlarının reddine karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEPLERİ
Aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince alınan 16/07/2021 tarihli raporda açıkça şirketin kötü yönetimi veya usulsüz işlem yapıldığına dair en ufak şüphe doğuracak bir tespit olmamasına rağmen şirket malları üzerine tedbir konulmasının doğru olmadığını, hem yerel mahkemece alınan bilirkişi raporlarında hemde savcılık aşamasında şirket kayıtlarında yapılan güncel inceleme ile şirketin içinin boşaltılmadığı, mallarının kaçırılmadığı, muvazaalı işlem yapılmadığı, ucuza gayrimenkul satışı yapılmadığı yönünde bağımsız rapor tanzim edildiğinden, bu raporlar dikkate alınarak tedbir kararı verilmesinin yerinde olmadığını, yine mahkemece alınan 24/01/2022 tarihli bilirkişi raporunda yapılan tespitler neticesinde; davalı ile davacı tarafın ortaklığının TTK 531. maddesi uyarınca sona erdirilmesi gerektiği düşünülmesi halinde şirketin tasfiyesi son çare ilkesi gereği, davacı yanın payının rapor tarihi itibariyle hesaplanması açısından; şirketin gerçek değerinin, öz varlığının, paylar toplamının değerinin 4.339.203,01 TL olacağı, sermaye artırım kararı iptal edilmesi durumda şirketin %25 pay sahibi olacak olan davacının çıkma payının 173.568,12-TL olacağı, sermaye artırım kararının iptal edilmemesi durumunda ise şirketin %1,43 pay sahibi olacak olan davacının çıkma payının 62.050,60-TL olacağının tespit edildiğini, iş bu raporun 17/07/2021 tarihli rapordan farkı sadece şirket ticari defterlerin incelenmemesi, şirket mallarının değerleri ile güncel kalan işler ve ödemelerinde hesaba dahil edilmesi ve tam olarak şirketin mevcut durumu her yönünden inceleyerek tespit edildiğini, iş bu nedenle şirketin mevcut öz varlığı yanında pasifleri yani borçları da hesaba dahil edildiğinde şirketin gerçek değerinin ortaya konulduğunu, bilirkişi raporunda davacının çıkma payı şirketin mevcut durumunda en fazla 173.568,12-TL olacağı ve sermaye artırımı davasının kabul olması durumunda diğer ortağa şirketin 33.000.000-TL daha borçlanacağının belirlendiği, ayrıca her iki bilirkişi incelemelerinde de tespit edildiği üzere geçmişe doğru yapılan tespit ve incelemeler sonucunda, ortaklardan davacı …’ın şirkete toplam 1.138.070,46 TL borcu olduğu ve bu borcun öteden beri devam edegeldiğinin de tespit edildiği gözetildiğinde davacının çıkma payı karşısında mahkemenin koymuş olduğu tedbirin orantısız olduğu açık olup davacının en iyi ihtimal ile mevcut şartlarda şirketten çıkması durumunda alacaklı değil; borçlu olduğunu ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, aksi durumda bilirkişi heyeti tarafından belirlenen çıkma payı olan 173.568,12 TL üzerinden ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı şirketin içinini boşaltıldığının sabit olduğunu, sadece 7 adet taşınmazın 29.160.000.00 TL lik tespit değerine karşı 2.650.000,00 TL gibi fahiş derecede düşük bir değerle, davalı şirketin yöneticisi … tarafından münhasıran kendine ait … Ltd. Şti. Ne satışlarının yapıldığının anlaşıldığını, 3. Şahıslarla yapılan alım satım anlaşmalarında da satış bedellerinin maliyet değerinin çok altında devirler yaparak şirketi zarara uğrattığının belgelerle kanıtlandığını, davalı şirketin tamamlanmış proje dışında başkaca bir faaliyeti bulunmadığını, bitirilen iş bu projede satılacak bakiye daire ve iş yerleri dışında ve kira toplamak dışında bir işi bulunmadığını, kaldı ki kayyum kararının sadece denetim amaçlı olup temsil ya da yönetim yetkilerinin devredilmediğini, davalı şirket büyük ortağının tek başına yöneticisi olduğu şirketin tam serbesti içinde borçlandıra borçlandıra sıfır noktasına indirebileceğini, devir yasaklarının da şirket borcu için hacze kabil olabileceğinden bir değeri kalmayacağı, daha önceki dilekçelerinde ileri sürdükleri iddialar karşısında değişen bir durum olmadığı halde kayyum kararından dönülmesinin mümkün olmadığını, Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin kesin kararı ile alınan tespit niteliğindeki inceleme raporu içeriğinin davalını bilanço ve kayıtları olmakla tevsik edilebilir olduğunu, taşınmazlarla ilgili raporun ise Sermaye Piyasası Kurulu tarafından onaylı bağımsız bir firma olan … Gayrimenkul Değerleme AŞ tarafından verildiğini, mahkemenin, karar gereğinin açık biçimde seçimini kendilerine bıraktığı halde … Bankası değerlendirme raporunun dosyada bulunmadığını, olmayan bir rapor doğrultusunda mahkemenin karar verilmesinin muğlak, dayanaksız sonuçlar doğurabileceğini, bilirkişinin belirlendiği kaydi değerin gerçeği yansıtmadığını, hatalı belirlenen bedele göre çıkma payının çok düşük kaldığını, kaldı ki çıkma payının davalının belirleyeceği taşınmaz üzerinden teminat alınmasının kabul edilebilir olmadığını, davalı şirket yetkilisinin iyi niyetli olmadığını, kurulan tedbir kararının taraflar arasında adil bir denge kuramayacağını ileri sürerek açıklanan bu nedenlerle ilk tedbir kararı olan”denetim ve onay kayyumu atanması” yolundaki karara dönülmesine, bu olmadığı takdirde davalı yanın kendi belirlediği taşınmaz değeri örneklemine uyarak şirket değerini 155.377.000,00-TL olarak belirlenerek %25 çıkma payına tekabül edecek 38.844.250,00-TL miktar üzerinden devir ve temlik yasağı getirilmesine, bu da uygun bulunmaz ise ilk derece mahkemesince belirlenen 8.500.000,00.-TL’lık çıkma payı değerinin; 2.650.000,00-TL’lik kısmının en azından davalı şirketin yöneticisinin kendi firmasına satış değeri esası bu olmakla, (Yani yine davalının beyanı doğrultusunda) ilgili 7 adet dükkanı esas alarak belirlenmesine, karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Talep, anonim şirketin feshi ve tasfiyesi, mümkün olmadığı takdirde ortaklıktan çıkartılma istemiyle açılan davada ilk derece mahkemesince tedbire itiraz yargılaması sırasında HMK’nın 395. Maddesi uyarınca değiştirilen tedbir kararına karşı taraf vekillerince yapılan itiraza ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle taraf vekillerinin itirazlarının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
HMK’nun 389/1. maddesi uyarınca, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle bir hakkın elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşacak ya da tamamen imkansız hale gelecek ise veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
HMK’nun 390/1. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilecektir.
İhtiyati tedbir kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca tarafların dava konusu ile ilgili olarak hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte geniş veya sınırlı hukuki korumadır.
Yasal düzenlemeler ışığında somut olaya gelindiğinde, ihtiyati tedbir isteyen davacı vekilinin talebi üzerine ilk derece mahkemesince 01.10.2021 tarihli ara karar ile davalı anonim şirkete denetim ve onay kayyımı tayin edilmiş olup bu karara davalı vekilinin itirazı üzerine ilk derece mahkemesince yapılan inceleme sonunda davacının şirketteki sermayesinin %15i oranında teminat yatırılmasına karar verilmesine yönelik istemi ilk derece mahkemesince 16.11.2021 tarihli ara kararla kabul edilerek yaklaşık ispat koşulları çerçevesinde, 8.500.000,00 TL çıkma payı karşılığının davalının belirleyeceği, bu bedele tekabül eden Ziraat Bankasınca yaptırılan değerleme raporundaki değerler üzerinden davalıya ait taşınmazlar üstüne temlik, satış, devir yasağına ilişkin tedbir şerhi konulması ve tapuya şerhler konulduktan sonra kayyum kararının ve görevlendirmesinin kaldırılmasına, davacı tarafından kayyum tayini kararı üzerine yatırılan teminatın ilk derece mahkemesince HMK’nın 395. Maddesi gereği değiştirilen tedbir yönünden devamına, karar verilmiş, ilk derece mahkemesince davalı tarafından gösterilen teminat üzerine değiştirilen 16.11.2021 tarihli tedbir kararına taraf vekilleri tarafından itiraz edilmesi üzerine eldeki istinaf incelemesine konu karar verilmiştir.
Her ne kadar ilk derece mahkemesince HMK’nun 394. maddesine göre yapmak zorunda olduğu itiraz yargılaması sırasında tedbir değiştirmesini HMK’nun 395. maddesine göre yaptığı belirlenmiş ise de itiraz yargılaması sırasında tedbir değişikliği HMK’nun 394. maddesine tabidir. İlk derece mahkemesince devam eden süreçe 395. maddesine göre itiraz edildiğini kabul ederek duruşmalı inceleme yapmış, bu suretle ilk itirazdaki yargılamaya ilişkin duruşma eksikliği giderilmiştir. Bu durumda HMK’nun 394. maddesi kapsamda yapılan itiraz yargılaması sonunda verilen kararlara karşı istinaf kanun yoluna açık olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde ilk derece mahkemesinin HMK’nun 394. maddesine göre itiraz yargılamasında yapacağı tedbir değişikliğini 395. maddesine dayandırarak istinaf kanun yolunun kapatılması sonucunu doğurur.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; istinafa başvuran taraf vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinde yer verdikleri itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-İstinafa başvuran taraf vekillerinin istinaf başvurularını HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği istinafa başvuran taraflardan ayrı ayrı alınması gereken 80,70 TL’şer maktu karar harcı başlangıçta peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstinafa başvuran taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendiler, üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)-f maddesi uyarınca kesin olmak üzere dosya üzerinden oy çokluğu ile karar verildi. 16/06/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …

(Karşı oy)

KARŞI OY
Sayın heyetle görüş farklılığı esasen istinaf başvurusuna konu ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK’nın 341. Maddesi gereği istinaf edilebilir bir karar olup olmadığı üzerinde toplanmaktadır.
Talep, anonim şirketin feshi ve tasfiyesi, mümkün olmadığı takdirde ortaklıktan çıkartılma istemiyle açılan davada ilk derece mahkemesince HMK’nın 395. Maddesi uyarınca değiştirilen tedbir kararına karşı taraf vekillerince yapılan itiraza ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle taraf vekillerinin itirazlarının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, HMK’nın 391/3 ve 394/5 hükümlerine göre sadece ihtiyati tedbir isteminin reddine dair kararlar ile ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen kararların istinafı mümkündür.
Diğer taraftan, 6100 sayılı HMK’nın 395/1. Maddesinde aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen veya hakkında bu tedbir kararı uygulanan kişi, mahkemece kabul edilecek teminatı gösterirse, mahkeme duruma göre tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verilebileceği, aynı yasanın 395/3. maddesinde itiraza ilişkin 394 üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrasının, kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir. Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki, bu maddede kanun yoluna başvuru imkanını düzenleyen 394. maddenin beşinci fıkrasına atıf yapılmamıştır. Görüldüğü üzere bu hükümde mahkemece kabul edilecek bir teminatın gösterilmesi halinde mahkemenin ihtiyati tedbiri değiştirebileceği veya kaldırabileceği düzenlenmiştir. Mahkemenin teminat gösterilmesi üzerine verdiği ihtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasına ilişkin kararlar hakkında kanun yoluna başvurulamaz. Zira bu kararlar ihtiyati tedbirin özüyle ilgili değildir.
Yasal düzenlemeler ışığında somut olaya gelindiğinde, ihtiyati tedbir isteyen davacı vekilinin talebi üzerine ilk derece mahkemesince 01.10.2021 tarihli ara karar ile davalı anonim şirkete denetim ve onay kayyımı tayin edilmiş olup bu karara davalı vekilinin itirazı üzerine ilk derece mahkemesince yapılan inceleme sonunda davacının şirketteki sermayesinin %15i oranında teminat yatırılmasına karar verilmesine yönelik istemi ilk derece mahkemesince 16.11.2021 tarihli ara kararla kabul edilerek yaklaşık ispat koşulları çerçevesinde, 8.500.000,00 TL çıkma payı karşılığının davalının belirleyeceği, bu bedele tekabül eden … Bankasınca yaptırılan değerleme raporundaki değerler üzerinden davalıya ait taşınmazlar üstüne temlik, satış, devir yasağına ilişkin tedbir şerhi konulması ve tapuya şerhler konulduktan sonra kayyum kararının ve görevlendirmesinin kaldırılmasına, davacı tarafından kayyum tayini kararı üzerine yatırılan teminatın HMK’nın 395. Maddesi gereği değiştirilen tedbir yönünden devamına, karar verilmiş, ilk derece mahkemesince davalı tarafından gösterilen teminat üzerine HMK’nın 395. Maddesi uyarınca değiştirilen 16.11.2021 tarihli tedbir kararına taraf vekilleri tarafından itiraz edilmesi üzerine eldeki istinaf incelemesine konu karar verilmiştir. HMK’nın 395. maddesi uyarınca teminat karşılığı tedbirin kaldırılması veya değiştirilmesi mümkün olup nitekim davalı vekilince bu yönde talepte bulunulmuş, mahkemece de talep kabul edilmiş, taraf vekillerinin itirazları üzerine ise itirazları reddolunmuştur. Şu halde Mahkemece, HMK’nın 395. maddesi uyarınca, davalının teminat göstermesi üzerine tedbir kaldırılmıştır. Taraf vekillerinin bu karara itirazları üzerine verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmaları mümkün değildir. HMK’nın 395/3. maddesinde ”İtiraza ilişkin 394’üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrası, kıyas yoluyla uygulanır” denilmiş ancak istinaf kanun yoluna ilişkin HMK’nın 394/5. maddesine yollama yapılmamıştır. Bu nedenle taraf vekillerinin istinaf istemlerinin HMK’nın 341 ve 352. Maddeleri uyarınca ayrı ayrı usulden reddine karar vermek gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum. (Bkz. aynı yönde Yargıtay 11. HD’nin 25.11.2013 tarih ve 2013/16154 Esas- 2013/21283Karar sayılı kararı da bu yöndedir.)


Üye-…
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.