Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/318 E. 2023/472 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/318 Esas 2023/472 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/318
KARAR NO : 2023/472

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/11/2021
NUMARASI : 2018/53 Esas 2021/725 Karar
DAVACI :
VEKİLİ
DAVALILAR
VEKİLİ :
DAVA : Limited Şirket Ortaklığından Çıkma, Çıkma Payı, Olmadığı
Takdirde Limited Şirketin Fesih ve Tasfiyesi
DAVA TARİHİ : 22/01/2018
KARAR TARİHİ : 29/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/04/2023

Taraflar arasındaki limited şirket ortaklığından çıkma, çıkma payı, olmadığı takdirde şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddine, davalı şirket yönünden açılan çıkma ve çıkma payına ilişkin davanın reddine, şirketin fesih ve tasfiyesi talebinin kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirkette diğer davalıyla birlikte ortak olduğunu, davalı …’in şirketi münferiden temsil yetkisi bulunduğunu, ortaklığın kurulmasından önce müvekkilinin davalı …’e borç para verdiğini, borcu ödemediğini, müvekkilinin alacağını talep etmesi üzerine davalı …’in müvekkilini ortaklığa sokmamaya, ortaklık hakkında bilgi almasını engellemeye çalıştığını, anılan davalının güveni kötüye kullandığını, ortaklığı ve müvekkilini zarara uğrattığını, şirketin faaliyetlerinden kaynaklanan hak ve alacakları zimmetine geçirdiğini, muvazaalı şekilde şirketi borçlandırarak dolaylı şekilde müvekkiline zarar vermeye çalışmakla tehdit ettiğini, şirketin kazanç ve masraflarını şirket kayıtlarına işlemediğini, vergi ve SGK mükellefiyetlerini yerine getirmediğini, şirketin faaliyetlerinden elde edilen kazançları kendi hesabına ya da çalışan hesabına havale ettirerek tahsilatları gerçekleştirdiğini, müvekkilinin talebine rağmen şirket defter ve kayıtlarını incelemeye açmadığını, şirketin faaliyetleri hakkında müvekkiline bilgi vermediğini, kar payı dağıtmadığını, şirketin mali durumunu gizlediğini, şirkete ait mali kayıtları tahrif etmeye çalıştığını, şirket müdürü davalının kendi nam ve hesabına sözleşmeler yaptığını, rekabet yasağına aykırı davrandığını belirterek müvekkilinin davalı şirket ortaklığından ayrılmasına izin verilmesine, buna bağlı olarak ayrılma akçesi ve ayrılmaya bağlı olarak şirket defter ve kayıtlarıyla sabit mali hakların kendisine ödenmesine, bunun mümkün olmaması halinde şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; somut deliller ileri sürülmediğini, müvekkili …’e husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin davacıya borcu bulunmadığını, şirket ortaklığından ayrılma için haklı sebep bulunmadığını, davacının şirkete olan esas sermaye payını koyma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davacının kendisined fesih sebebi doğduğundan dava açma hakkı bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, şirket ortaklığından çıkmaya izin verilmesi, çıkma payı istemi, olmadığı takdirde şirketin fesih ve tasfiye istemine ilişkin davanın sadece şirkete yöneltilebileceği, davalı …’in açılan davada husumet ehliyeti bulunmadığı, şirketin haklı sebeple feshi ve şirket ortaklığından çıkma için haklı sebeplerin hangi haller olduğunun kanun da sayılmadığı, şirket kuruluşundan önce doğan ve doğrudan illiyet bağı bulunmayan borç para verildiği hususunun fesih ve çıkma talebine gerekçe oluşturmayacağı, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporuyla şirketin 30/06/2018 tarihi itibarıyla faaliyetinin durdurulduğu, bu tarihe kadar faaliyeti nedeniyle 71.658,85 TL zarar ettiğinin saptandığı, şirketin stoklarının ve duran varlıklarının defter değerinden daha düşük değerlerle satılacağı, şirketin borca batık olduğunun tespit edildiği, şirketin kuruluşundan itibaren 1,5 yıllık sürede sürekli zarar ettiğinin belirlendiği, bu hususun şirketin kötü yönetilmesi, şirketin kuruluş gayesini gerçekleştirmesinin imkansız olması, şirket varlıklarının yanlış kullanılması veya istarf edilmesi sonuçlarını doğurduğu, bu hususların şirketin feshi için haklı neden oluşturduğu, davacının ilk talebinin haklı nedenle çıkma olduğu, tespit edilen hususların çıkma için haklı neden sayılacağı, bilirkişi raporundan davacının şirket kuruluşunda taahhüt ettiği sermaye borcunun 1/4’nü ödediği halde kalanını ödemediği, pay sahibinin kendi borcunu yerine getirmediği, davacının kendi edimini ifa etmeden karşı edim olan çıkma payı talebinde haklılık bulunmadığı, kaldı ki şirketin borca batık olduğu, faaliyetini terk ettiği, şirketin feshinin haklı olduğu gerekçesiyle davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, davalı … yönünden çıkma payına ilişkin açılan davanın reddine, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin açılan davanın kabulüne, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuru olarak re’sen Mali Müşavir …’in atanmasına, kararın ticaret siciline tescil ve ilanına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; esas sermaye bakiye borcunun ödenmemesinin müvekkilinin hak ettiği ayrılma payının hesaplanmasına engel teşkil etmediğini, yapılan yargılama sonunda şirket defterlerinin gerçeği yansıtmadığının anlaşıldığını, şirket müdürünün şirketin kurulduğu günden bu güne kadar şirketin gerçek kazancını gizlediğini, şirketin gerçekte borca batık olmadığını, taraflarınca sunulan sözleşmelerin davalı vekilince kabul edildiğini, ancak kendi şahsi şirketleri üzerinden yapıldığını beyan ettiğini, davalının yargı organlarını yanıltmaya yönelik beyanlarının dikkate alınmadığını, bilirkişi tarafından ikinci incelemede yeni bir durum olmadığı kanaatine varıldığını, mahkemece şirketin gerçek bilanço değerinin hesaplanmadığı dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, davalı tarafın sözleşmenin şirket adına yapıldığı, fakat … tarafından alındığı, …’nın dolandırdığı davalı şirkete 12.000,00 TL borçlu olduğunu kabul ettiğine ilişkin belgenin bilirkişi raporunda dikkate alınmadığını, anılan şahıs hakkında suç duyurusunda bulunulmadığını, şirket zararının tahsili yoluna gidilmediğini, taraflarınca sunulan sözleşmelerin mahkemece incelenmediğini, şirketin borca batık olduğuna ilişkin tespitin gerçek bilanço değerini yansıtmadığını, bu durumun sadece müvekkilinin haklarını değil, şirketin fesih ve tasfiyesi aşamasında kamu kurumları dahil tüm alacaklıların zarara uğratılmasına sebebiyet vereceğini, davalı …’in ve şirketin sigortalı çalışanlarının imzaladığı sözleşmeler ile şahsi hesaplarına gelen paraların incelenip, bunların şirketin aktifine yazılması gerektiğini, mahkemece sunulan sözleşmelerin diğer şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, ödemelerin kendi ve çalışanlarına şahıs hesaplarına yapılıp yapılmadığının araştırılmadığını, mahkemece ayrılma payının tespiti ve fesih halinde dahi gerçek bilanço değerinin tespiti gerektiğini, şirketin gerçek değerinin özel bir bilanço hazırlanması suretiyle tespiti yoluna gidilmeden sadece borca batık olduğunun kabulüyle fesih ve tasfiyesine geçilmesinin sadece müvekkilini değil, kamu kurumları da dahil tüm alacaklıların zarara uğramasına neden olduğunu, şirket faaliyetlerinin sermaye borcunun ödenme süresi dolmadan önce durdurulduğu ve ödenen bedel üzerinden hesaplama yapılması gerektiğinin dikkate alınması gerektiğini, davanın tedbir talepli ve şirketin kötü ve muvazaalı yönetimi dolayısıyla ikame edildiğini, dava dilekçesinde davalı …’in yönetim ve temsil yetkisinin yargılama sonuna kadar tedbiren kaldırılması veya şirketi borçlandırma yetkisinin sınırlandırılması, kararın ticaret sicil memurluğunda tescil ve ilanı beyanlarıyla davalı …’in azli ve yetkilerinin sınırlandırılmasının talep edildiğini, mahkemece ara karar ile taleplerinin reddedildiğinin gerekçeli kararla değerlendirilmediğini, bu husustaki davanın şirket müdürüne karşı açıldığını, husumet yönünden ret kararının hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; limited şirket ortaklığından haklı nedenle çıkma, çıkma payı alacağının tahsili, mümkün olmadığı takdirde haklı nedenle limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü müzekkere cevabı, davacının sermaye ödeme dekontu, davalı şirket kurucular beyanı, şirket ana sözleşmesi, Başkent Vergi Dairesi ile Hitit Vergi Dairesi müzekkere cevapları, satış sözleşmeleri, davalı şirket BA-BS formları, yargılama aşamasında muhasebeci ve finansman ana bilim dalı öğretim üyesi bilirkişi heyetinden alınan 31/01/2019 tarihli kök, 06/07/2021 tarihli ek rapor dosya içeresinde yer almaktadır.
Davacı vekili 30/05/2018 tarihli yazılı beyan dilekçesi ile ortaklıktan çıkma talebine bağlı olarak taahhüt edip ödediği 10.000,00 TL sermaye bedeli ile şirketin faaliyetlerinden elde ettiği gelirden şimdilik 5.000,00 TL kar payı talep ettiklerini bildirmiştir.
Mahkemece dava dilekçesinde yer alan şirket müdürü davalı …’in yönetim ve temsil yetkisinin yargılama sonuna kadar tedbiren kaldırılmasına, yahut şirketi borçlandırma yetkisinin sınırlandırılmasına, kararın ticaret sicil memurluğunda tescil ve ilanına, şirket müdürü davalı …’in şirketi muvazaalı şekilde borçlandırmasının engellenmesi için davalı şirketin mali durumunun/son mali yıla ait bilançosunun delil tespiti usulüyle tespit edilmesine, kayıt altına alınmasına ilişkin ihtiyati tedbir talebi 23/01/2018 tarihli ara karar ile reddedilmiştir.
Davacı tarafından bir kısım sermaye borcunun ödendiğine ilişkin 25/01/2017 tarihli 10.000,00 TL bedelli dekont ibraz edilmiştir.
Davacı ve davalı … davalı şirket kurucular beyanı, davacının %40, davalının %60 ortak olduğu, davacının 10.000,00 TL, davalının 15.000,00 TL sermaye borcunu ödediği, davacının sermaye taahhüdünün 40.000,00 TL, davalının ise 60.000,00 TL olduğuna yöneliktir.
Hitit Vergi Dairesi müzekkere cevabında, davalı şirketin 24/10/2018 tarihinde yapılan yoklama tespit anında faal olmadığı, adrese gidildiği, adreste bulunanların şirketin devam eden mahkeme sürecinden dolayı 30/06/2018 tarihinde fiili faaliyetine son verdiğini, bu yüzden beyannamelerin verilmediği, iş yerinde şirket ortağı …’in şahıs olarak faaliyetini sürdürdüğü bildirilmiştir.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi kök raporunda, davalı şirket ticari defterleri incelendiği, davacının 10.000,00 TL, davalının 15.000,00 TL şirket sermayesi ödediği, şirketin 30/06/2018 tarihi itibarıyla borçlarının toplamını 7.931,84 TL aştığı, eldeki stokların ve şirkete ait duran varlıkların ancak defter değerlerine eşit veya daha yüksek bedellerle satılmasının mümkün olmayacağı varsayımına göre borca batık durumda olduğu, şirketin 2018 yılının ilk altı ayında 71.658,85 TL zarar ettiği, bu zararın işletmecilik mantığına aykırı bir şekilde yönetimsel başarısızlıktan ortaya çıktığının değerlendirildiği, şirketin faaliyetine son verildiği halde şirket ortağı …’in aynı iş yerinde kendisine ait ticari faaliyetlere devam ettiği, aktif büyüklüğü 100.000,00 TL olan şirketin 2017 yılında 21.272,99 TL, 2018 yılının ilk altı ayında 71.658,85 TL zarar etmesine rağmen faaliyetine devam etmesinin ne işletmecilik mantığına göre ne de dosyada mevcut belgelere göre bir açıklamasının olmadığı, muhasebe kayıtlarına göre şirketin 30/06/2018 tarihi itibarıyla borca batık bir şirket olduğu, pozitif bir tasfiye bakiyesinin olamayacağı, dolayısıyla ortaklıktan ayrılma bedeli olarak pozitif bir değer takdir edilmesinin mümkün olmadığı tespit edilmiştir.
Alınan ek raporda, şirketin gayri faal olduğu, kök raporda esas alınan muhasebe kayıtları dışında yeni/farklı bir muhasebe kaydı bulunmadığı, yeni bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığı, dosyaya sunulan sözleşmelerin … şahıs firmasının normal ticari faaliyetlerine ilişkin olduğu, davalı şirkete ait bulunmadığı, şahıs firmasının 2011 yılından bu yana kesintisiz olarak faaliyetlerini sürdürdüğü, sözleşmeler ve liste halinde bildirilen satışların davalı şirket kayıtlarına yansımasının söz konusu olamayacağı, kapatılma öncesi şirket merkezi olarak kullanılan iş yerinde … şahıs firmasının normal ticari faaliyetini sürdürdüğü yönünde kanaat bildirilmiştir.
Davacı yan davalı şirket müdürünün ortaklığın kurulmasından önce verilen borç parayı ödemediğini, alacağın tahsilinin istenmesi üzerine şirketle ilgili bilgi almasını engellediğini, ortaklığı ve kendisini zarara uğrattığını, şirketin faaliyetlerinden kaynaklanan hak ve alacaklarını zimmetine geçirdiğini, yükümlülüklerini ise yerine getirmediğini iddia etmiş, davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlenen gerekçe ile davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, çıkma, çıkma payı davasının reddine, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir.
Taraflar arasında davacı ve davalı …’in davalı şirketin ortakları oldukları, davalı …’in, davalı şirketi münferiden temsile yetkili bulunduğu hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davacının limited şirket ortaklığından haklı nedenle çıkma koşullarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise davacının talep edebileceği çıkma payı alacağı bulunup bulunmadığı, var ise miktarı, çıkma koşulları oluşmamış ise davalı şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiye koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, işbu dava haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkma, çıkma payı alacağı, mümkün olmadığı takdirde ise limited şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesi istemiyle açılmıştır. Anılan taleplere ilişkin olarak dava ancak şirket aleyhine açılabilecektir. Bir başka anlatımla, davalı şirket müdürüne işbu davada husumet yöneltilemeyecektir.
Dava dilekçesinde yer alan şirket müdürü davalı …’in yönetim ve temsil yetkisinin yargılama sonuna kadar tedbiren kaldırılmasına, yahut şirketi borçlandırma yetkisinin sınırlandırılmasına, kararın ticaret sicil memurluğunda tescil ve ilanına, şirket müdürü davalı …’in şirketi muvazaalı şekilde borçlandırmasının engellenmesi için davalı şirketin mali durumunun/son mali yıla ait bilançosunun delil tespiti usulüyle tespit edilmesine, kayıt altına alınmasına ilişkin ihtiyati tedbir talebi mahkemece 23/01/2018 tarihli ara karar ile reddedilmiştir. Anılan talepler ihtiyati tedbir niteliğinde olduğundan davada husumetin şirkete yöneltilmesi gerektiği hususunu ortadan kaldırmayacaktır.
Hal böyle olunca, mahkemece haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkma, çıkma payı alacağı, mümkün olmadığı takdirde ise limited şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesi istemiyle açılan davada husumetin şirkete yöneltilmesi gerektiği, davalı şirket müdürüne husumet yöneltilemeyeceği gözetilerek davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan, yukarıda açıklandığı üzere işbu dava terditli talepler ileri sürülerek açılmıştır. Terditli taleplerden ilki haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkma ve çıkma payı alacağı, ikincisi ise ilk talep mümkün olmadığı takdirde limited şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda terditli taleplerden ilkinin kabulünün mümkün olduğu halde, ilk talep reddedilerek ikinci talebin kabulü yoluna gidilemeyecektir.
Bu durumda öncelikle somut olayda davacının haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkma koşullarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise çıkma payı alacağı bulunup bulunmadığı, var ise miktarı hususları üzerinde durulması gerekir.
6102 Sayılı TTK’nun 638/2. maddesinde, her ortağın, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabileceği, mahkemenin istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebileceği, anılan kanunun 636/3. maddesinde ise; haklı sebeplerin varlığı halinde, her ortağın mahkemeden şirketin feshini isteyebileceği, mahkemenin, istem yerine, davacı ortağa payın gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebileceği düzenlenmiştir.
Bilindiği üzere limited şirket ve anonim şirketlerde; şirketin haklı sebeplerle feshi ve şirket ortaklığından çıkma için haklı sebep teşkil edecek nedenlerin hangi haller olduğu hususu Türk Ticaret Kanununda sayılmamış olup, doktrinde ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal içtihatlarında “şirketin kötü yönetilmesi ve ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıklar bulunması,” “şirketin kuruluş gayesini gerçekleştirmesinin imkansız olması,” “şirket varlıklarının yanlış kullanılması veya israf edilmesi,” “azınlığa karşı fiili veya manevi güç baskı uygulanması,” “azınlığın meşru taleplerinin devamlı olarak reddedilmesi” ve pay sahiplerinin şirketteki hareket kabiliyetinin ortadan kalkması, şirketin feshi açısından haklı sebep olarak örnek olarak sayılmıştır.

Hakim her somut olayda haklı sebep bulunup bulunmadığını durumun özelliğine göre ortaklığın yapısını gözeterek takdir edecektir.
Çamoğlu’na göre haklı sebep; hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim veya dava ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek ve değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur.
Limited şirket, anonim şirkete nazaran kişisel niteliklerin de gözetildiği bir özelliğe de sahiptir. Bu anlamda ortaklar arasındaki uyumsuzluk gibi şahsi sebepler de haklı sebep olarak ileri sürülebilir.
Haklı sebep kavramı kanunda çoğul olarak belirtilmiş ise de tek bir sebep bile niteliği ve ortaya çıkardığı sorunlar gözetildiğinde şirket ortaklığından çıkma ve şirketin feshi için yeterli haklı sebep oluşturabilir.
Düzenleme ile birlikte somut olaya gelince; davacı yan davalı şirketin ortakları arasında güven ilişkisinin zedelendiği, ortaklar arasında uyuşmazlık bulunduğu, şirket faaliyetleri hakkında bilgi verilmediği, diğer ortak olan davalı şirket müdürünün şirket gelirlerini zimmetine geçirdiği iddiası ile terditli talebin ilk talebi niteliğindeki haklı sebeple şirket ortaklığından çıkmasına ve çıkma bedelinin ödenmesine yönelik taleple işbu davayı açmıştır. Dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi kök ve ek raporunda belirtildiği, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de açıklandığı üzere davacının davalı şirkette %40 hissesinin bulunduğu, şirketin kurulduğu günden raporun hazırlandığı tarihe kadarki dönemde hep zarar ettiği, şirket sermayesinin 100.000,00 TL olmasına rağmen 25.000,00 TL’sinin ödendiği, kalan kısmının ortaklarca ödenmediği, şirketin kurulduğu günden bu yana borca batık durumda olduğu, şirketin faaliyetine son verdiği, pozitif bir tasfiye bakiyesinin olamayacağı anlaşılmıştır.
Davacının 40.000,00 TL sermaye koyma borcu bulunduğu halde, 10.000,00 TL sermaye borcunu ödediği, bakiye 30.000,00 TL sermaye borcu bulunduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Bu durumda mahkemece davacının limited şirket ortaklığından çıkmaya ilişkin haklı nedenin oluştuğu, sermaye koyma borcunu tamamen yerine getirmeyen davacının limited şirket ortaklığından çıkmayı talep edebileceği, çıkma payı alacağının bulunması halinde ödediği sermaye miktarı gözetilerek çıkma payı alacağının hesaplanması gerektiği gözetilerek davacının terditli taleplerinden ilki olan haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
Kaldı ki, mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalı şirketin haklı nedenle feshine yönelik karara karşı davalı şirket vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmadığından somut olayda haklı neden koşulunun gerçekleştiği hususu da sabit hale gelmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere davacının davalı limited şirket ortaklığından haklı nedenle çıkma koşulu gerçekleşmiştir. Burada üzerinde durulması gereken diğer husus davacının çıkma payı alacağı bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi kök ve ek raporu ile vergi dairesi müzekkere cevaplarından davalı şirketin faaliyetine son verdiği, kuruluşundan bu yana her yıl artacak şekilde zarar ettiği sabittir.
Davacı tarafından ibraz edilen sözleşmeler davalı şirket tarafından akdedilen sözleşmeler olmayıp, davalı şirket müdürünün şahıs firması tarafından akdedilen sözleşmeler olduğundan davacının çıkma payı alacak miktarı yönünden sonuca etkili olmayıp, ileri sürülen bu sebepler sorumluluk davasına konu olabilir.
Çıkma payı alacağının karar tarihine en yakın tarih gözetilerek tespiti gerekmekte ise de, yargılama aşamasında alınan ve kök rapordan yaklaşık 18 ay sonra tanzim edilen bilirkişi ek raporuyla kök rapora esas alınan muhasebe kayıtları dışında yeni/farklı bir muhasebe kaydı bulunmadığı, şirketin gayri faal olduğu tespit edildiğinden Dairemizce duruşma açılarak çıkma payına ilişkin yeniden rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
Bu durumda haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkma koşulları oluşan davacının davalı şirket borca batık olup, ortaklıktan çıkmaya ilişkin talep edebileceği bir çıkma payı alacağı bulunmadığı gözetilerek davacı yanın çıkma payına yönelik açtığı davanın reddi gerekmiştir.
Davacı yanın terditli taleplerinden haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkma talebi kabul edildiğinden haklı nedenle limited şirketin fesih ve tasfiyesi koşullarına ilişkin ayrıca değerlendirme yapılması yoluna gidilmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddi yönündeki kararında bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin bu kısma yönelik istinaf başvurusunun reddine, ilk derece mahkemesinin davalı şirket yönünden açılan çıkma ve çıkma payına ilişkin davanın reddine, şirketin fesih ve tasfiyesi talebinin kabulüne yönelik olarak verilen kararında isabet görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun davalı şirket hakkında kurulan hükmü yönünden kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının davalı şirket yönünden kaldırılmasına, davacının çıkma talebinin kabulüne, fazlaya ilişkin talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun davalı şirket yönünden KABULÜNE,
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/11/2021 tarih ve 2018/53 Esas 2021/725 Karar sayılı kararının davalı şirket yönünden KALDIRILMASINA, davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
B)1-Davacının çıkma talebinin KABULÜ ile TTK’nun 638/2. maddesi gereğince davacının davalı şirket ortaklığından ÇIKMASINA,
2-Fazlaya ilişkin ayrılma akçesi talebinin reddine, davacının terditli taleplerinden ortaklıktan çıkma istemi hakkında kabul kararı verildiğinden fesih talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
3-Alınması gerekli olan 179,90 TL karar ilam harcının 35,90 TL peşin harç, 305,90 TL tamamlama harcından mahsubu ile fazla alınan 161,90 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yatırılan 179,90 TL peşin harç ve 35,90 TL başvurma harcı toplamı 215,80 TL’nin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından davalı şirket hakkında yapılan 1.000,00 TL bilirkişi ücreti, 152,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 1.152,00 TL yargılama giderinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından davalı … hakkında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yapılan 24,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı şirket tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı kendisini bir vekille temsil ettirmiş olduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı … vekille temsil olunduğundan ve karar diğer davalı yönünden kaldırıldığından ilk derece mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
10-HMK’nın 333. maddesi gereği varsa kullanılmayan istinaf gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
C)1-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 56,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 218,60 TL’nin davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında davalı … hakkında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/03/2023

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.