Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/284 E. 2023/324 K. 08.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/284 Esas 2023/324 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/284
KARAR NO : 2023/324

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 28/10/2021
NUMARASI : 2019/469 Esas 2021/687 Karar
DAVACI
VEKİLİ :
TEMLİK ALAN
VEKİLİ :
DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/09/2019
KARAR TARİHİ : 08/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :09/03/2023

Taraflar arasındaki itirazın iptaline ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile dava dışı … Şti arasında akdedilen 06/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kredi kullandırıldığını, davalı …’in sözleşmenin müşterek ve müteselsil kefili olduğunu, kredi ödemelerinin aksaması üzerine kredi borçlularına ihtarname keşide edildiğini, ihtarnameye rağmen ödeme yapılmaması üzerine icra takibi başlatıldığını, takibin itiraz üzerine durduğunu belirterek davalının Ankara 28. İcra Müdürlüğü’nün 2019/4405 E sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava ehliyeti, görev, yetki ve zamanaşımı itirazını ileri sürerek icra takibinde müvekkilinin herhangi bir sıfatının bulunmadığını, borcun kaynağı olarak gösterilen 06/02/2017 tarihinde imzalanan genel kredi sözleşmesinde müvekkilinin kefil sıfatı ile attığı herhangi bir imza bulunmadığını, davacı taraf davalının kefil sıfatı ile imzaladığı başka kredi sözleşmesini, esasen imzalamadığı diğer bir sözleşmeye dayanarak takip ve dava açmak için kullandığını, davacı tarafından keşide edilen ihtarnamede farklı kredi sözleşmelerinin ekstreleri birbirine karıştırılarak kullanıldığını, 20/12/2017 tarihli sözleşme 06/02/2017 tarihli sözleşmenin devamı niteliğinde bir sözleşme olmadığını, dava konusu edilen alacak miktarının KGF tarafından bankaya ödeneceğinden banka tarafından tahsilat yapıldığında tek kredi için iki ay tahsilata neden olacağını belirterek davanın reddini ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı banka ile dava dışı …. Şti. arasında 06/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi akdedildiği, kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek ihtarname keşide edildiği, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığı, takibe ve davaya konu banka alacağının dava dışı asıl borçlu şirkete 04/04/2017 tarihinde kullandırılan taksitli ticari krediden kaynaklandığı anlaşılmakta ise de sözleşmenin müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunan davalı …’in kefalet tarihinin 20/12/2017 olduğu ve kefalet sözleşmesinde kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri kapsamayacağı şeklindeki ibare bulunması nedeniyle davalı kefilin 04/04/2017 tarihinde kullandırılan krediden sorumlu tutulması TBK’nun 583. maddesine uygun düşmeyeceğinden açılan davanın reddine, davacı banka icra takibine girişmekte haklı değil ise de kötü niyetli olduğu kanıtlanamadığından davalı yanın tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesine özetle; takibe konu kredi, işbu genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığından davalının borçtan sorumlu olduğu açık olup davalının takibe konu borçtan sorumlu olmadığı yönündeki kararın hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davalının “kefalet, kefalet tarihinden önceki kredileri de kapsayacak mı?” kısmına hayır yazmasının işbu dava konusu genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan krediler için önemi bulunmadığını, davalının haksız ve dayanaktan yoksun iddiaları neticesinde mahkemece davanın reddine karar verilmiş olup verilen hukuka aykırı kararın kaldırılması gerektiğini, yerel mahkemece yeterli ve gerekli incelemeler yapılmaksızın tanzim edilen ve hükme esas alınamaz nitelikte olan bilirkişi raporuna istinaden hüküm kurulmuş olup yerel mahkeme hükmünün kaldırılarak haklı davalarının talepleri gibi kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalının hem ipotek borçlusu hem de kefil sıfatı ile dava konusu borçtan sorumlu olmasına rağmen yerel mahkemece bu hususlar göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, yerel mahkemece davalının borçtan sorumlu olmadığı yönündeki kararı haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davanın taraflarınca yeni bir rapor alınması talep edilmiş ve rapor kabul edilmemiş iken yerel mahkemece hukuka aykırı rapor doğrultusunda hüküm kurulduğunun açık olduğu, bu nedenle kararın kaldırılması ile gerekli inceleme ve araştırmaların yapılarak haklı davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, öncelikle tehiri icra talebimizin kabulüne, mahkeme kararının uygulanmasının istinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar geri bırakılmasını, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda, 28.10.2021 tarihli 2019/469 Esas 2021/687 Karar sayılı usul ve yasaya aykırı ilamının kaldırılmasını, yeniden yargılamanın yapılabilmesi için dosyanın yerel mahkemesine iadesi ile davalarının kabulünü, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafından davalı müvekkiline karşı açılan itirazın iptali davasında aşamalarda yaptığı savunmaların ve dosyaya eklenen bilgi ve belgeler; davacının başlattığı icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, bu anlamda açtığı davanın da reddedilmesinin gerektiğini, nitekim mahkeme de davacının taleplerinin hukuka aykırı olduğunu kabul ederek davanın reddine karar verdiğini, bu anlamda söz konusu mahkeme kararı esas bakımından hukuka uygun olduğunu, mahkemenin davayı reddetmesine rağmen davalı aleyhine vekalet ücretine hükmetmesi hukuka aykırı olduğunu, davanın reddine karar verilerek davalı müvekkilim lehine sonuçlanması nedeniyle lehlerine karşı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken lehlerine karşı vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır açıkça kötü niyetli şekilde hareket ettiği sabit olmasına ve davanın tam olarak reddine karar verilmiş olmasına rağmen davacı aleyhine kendisinin takip konusu ettiği tutarının en az %20’si oranında kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine hükmedilmesi gerekirken bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, 28/10/2021 Tarih 2019/469 esas ve 2021/687 karar sayılı kararının davalı lehine olmak üzere istinaf yoluyla kaldırılması, davacı lehine hükmedilen karşı vekalet ücretinin iptaline, lehimize karşı vekalet ücretine ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.

6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davacı Banka ile dava dışı … Şirketi arasında 06.02.2017 tarihinde 5.000.000 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği,sözleşmeye dava dışı …’in 06.02.2017 tarihi itibariyle 5.000.000 TL limitle kefaleti bulunduğu,sözleşmenin 51.sayfasında davalı …’in 10.11.2017 tarihinde 5.000.000 TL limitle kefalet imzası bulunmakla ve bu sayfada yer alan “Kefalet, kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri de kapsayacak mı ?” sorusu karşısında “EVET” yazılı olduğu; ancak, bu sayfanın iki paralel çizgi arasına “İPTAL” yazılmak suretiyle iptal edildiği,sözleşmenin 52. Sayfasında, kefalet tarihi 20.12.2017 olarak ve bu sayfada yer alan “Kefalet, kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri de kapsayacak mı ?” sorusu karşısına “HAYIR” yazılmak suretiyle … tarafından 5.000.000 kefalet limiti ile müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığı belirlenmiştir.
Davacı Banka tarafından davalı kefil hakkında Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2019/4405 esas sayılı dosyası üzerinden 20.03.2019 tarihinde başlatılan ilamsız icra takibinde;940.868,05 TL asıl alacak,8.119,82 TL işlemiş faiz,405,99 TL BSMV,716,48 TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 950.170,34 TL alacağa ilişkin icra takibi başlatıldığı ödeme emrinin davalı borçluya 02/04/2019 tarihinde tebliğ edildiği, davalının01/04/2019 tarihinde borca itiraz ettiği, itirazın 7 günlük hak düşürücü süre içerisinde yapıldığı, davacı alacaklı vekiline itirazın tebliğ edilmediği, iş bu itirazın iptali davasının, itiraz dilekçesinin alacaklı yana tebliğ tarihinden itibaren başlayacak olan 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı dosya içeriği ile sabittir.
Davacı yan genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalı borçlunun haksız olarak itiraz ettiğini iddia etmiş, davalı yan davanın reddini savunma Davacı yan genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalı borçlunun haksız olarak itiraz ettiğini iddia etmiş, davalı yan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda açıklandığı şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince karar verilmesinden sonra dava konusu alacağın davacı banka ile … AŞ arasında yapılan Beyoğlu 48.Noterliğinin 14.12.2021 tarih … yevmiye numaralı “Düzeltme Temlik Beyanı”başlıklı belge ile … AŞ tarafından temlik alındığı anlaşılmıştır.
Dava konusunun devrinin düzenlendiği HMK 125.maddesi uyarınca dava konusu mal veya hakkın hükmün verilmesi ile şekli anlamda kesinleşmesi arasındaki dönemde kesinleşmesi arasındaki dönemde devredilemesi halinde doktirinde farklı görüşler olup,doktrindeki hakim görüşe göre ,(Baki Kuru,Postacıoğlu,Bilge/Önen ) (Ayrıntılı bilgi bknz. Dava Konusunun Devri,Dr.Levent Börü Yetki Yayınları, Ankara Aralık 2012 ) İstinaf/temyiz süresi henüz geçmemiş ise,dava konusunu devralan üçüncü kişi davada taraf konumuna sahip olmadığından hükmü istinaf/temyiz edemeyeceği kabul edilmektedir.Bu görüşe göre dava konusunu devretmiş olan taraf dava sıfatı kalmamış olmasına rağmen şekli bakımından taraf durumu devam ettiğinden hükmü istinaf/temyiz edebilir. Bu görüşe göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 125’de düzenlenen dava konusunun devrinde, ilke olarak maddi taraf teorisinin esas alınmasına rağmen, doktrine ve Yargıtay’ın görüşüne göre, dava konusunu devretmiş olan tarafın, dava sıfatı kalmamış olmasına rağmen, şekli bakımdan taraf durumunun devam ettiği gerekçe gösterilerek temyiz edebilmesi mümkün değildir. Zira, Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 125’de düzenlenen sistem, davanın açılmasından sonra meydana gelen devirlerde, dava konusu malı veya hakkı devralanı (hukuki halefi), devredenden (seleften) bağımsız görmekte ve iktisap ettiği hakka veya mala ilişkin olarak, onun hakkında hüküm ifade edecek olan kesin hükmün meydana gelmesi için davanın dava konusu malı veya hakkı devralana (hukuki halefe) yönetilmesini zorunlu saymaktadır. Buna göre, davanın aktif ve pasif tarafının sadece maddi hukuk ilişkisine göre belirlendiği ve davanın tarafı olarak gösterilen kişinin maddi hukuk ilişkisinin tarafı olmadığı hallerde, davada sıfatının da bulunmadığı anlayışına dayanan maddi taraf teorisi bu sonuca maddi hukuki ilişki ile usuli hukuki ilişkinin aynı olmasından hareket ederek ulaşmaktadır. Dolayısıyla Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 125’de düzenlenen dava konusunun devri kurumunun sisteminin temelinde de bu esas mevcuttur. Bu sebeple, doktrindeki hakim görüşün aksine, istinaf süresi henüz geçmemiş olan dava konusunu devralan üçüncü kişi … Anonim Şirketi’nin hükmü istinaf etme hakkı bulunduğu Dairemizce kabul edilmiştir.
İlk derece mahkemesince bankacı bilirkişiden alınan raporda özetle, davalı tarafça 06.02.2017 tarihli sözleşmeye 20.12.2017 tarihinde kefalet verildiğini, bu nedenle davalı tarafın savunmasında dile getirdiği gibi 20.12.2017 tarihli bir sözleşme bulunmadığını, bu bağlamda, davalı tarafın aşamalarda verdiği beyanlarda yer alan 20.12.2017 tarihi ayrı bir sözleşmenin tarihi olmayıp davalının 06.12.2017 tarihli sözleşmeye kefalet verdiği tarih olduğunu, 06.02.2017 tarihli sözleşmenin 51.sayfasında davalı …’in 10.11.2017 tarihinde 5.000.000 TL limitle kefalet imzası bulunmakla ve bu sayfada yer alan “Kefalet, kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri de kapsayacak mı ?” sorusu karşısında “EVET” ibaresi yazılı olmakla birlikte, bu sayfanın iki paralel çizgi arasına “İPTAL” ibaresi yazılmak suretiyle iptal edildiğini, Akabinde, sözleşmenin 52. Sayfasında, kefalet tarihi kısmına 20;12.2017 tarihi ve bu sayfada yer alan “Kefalet, kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri de kapsayacak mı ?” sorusu karşısına “HAYIR” ibaresi yazılmak suretiyle …’in 5.000.000 limitle müteselsil kefil sıfatıyla imzasının alındığını, 06.02.2017 tarihli sözleşmenin 51. Ve 52. Sayfaları birlikte değerlendirilerek, davalı kefilin kefalet verdiği tarihin 20.12.2017 olduğu ve verilen kefaletin kefalet akdinden önceki borçları kapsamayacağı hususunda tarafların mutabık kaldığını, davalı tarafından, maliki bulunduğu … nolu depolu dükkan üzerine davacı Banka lehine 21.12.2017 tarih 63526 yevmiye numarası ile 5.000.000 TL tutarında ipotek verildiği; ipotek resmi senedinin 1. Maddesi ile ipoteğin kapsamının, -dava dışı … Şirketine açılmış veya açılacak, kullandırılmış veya kullandırılacak kredilerin ile doğmuş ve doğacak her türlü kredi ve borçlarının teminatını oluşturacak şekilde belirlendiğini, buna göre, davalı …’in, dava dışı asıl borçlu şirkete 20.12.2017 tarihinden sonra kullandırılan kredilerden “kefaleten” ve 06.02.2017 tarihli sözleşme kapsamında kullandırılan tüm kredilerden “ipotek borçlusu” sıfatıyla sorumluluğunun bulunduğunu, davaya konu olayda, 06.02.2017 tarihli sözleşmeye istinaden dava dışı asıl borçlu şirkete; 04.04.02.17 tarihinde 1.500.000,00 TL, 21.12.2017 tarihinde 1.050.000,00 TL, Tutarlarında olmak üzere (2) adet taksitli ticari kredi kullandırıldığını, takibe ve davaya konu kredi alacağının 04.04.2017 tarihinde kullandırılan 1.500.000 TL tutarlı krediden kaynaklandığını, davalının kefalet tarihinin 20.12.2017 olduğunu, 20.12.2017 tarihli kefalet akdinde, “kefaletin, kefalet tarihinden önceki borçları kapsamayacağı” hususunda tarafların mutabık kaldığını, dikkate alınarak, kefalet tarihi 20.12.2017’den önce olmak üzere 04.04.2017’de kullandırılan takibe konu krediden “ipotek borçlusu” sıfatıyla sorumluluğu bulunan davalı kefilin, “ müteselsil kefil” sıfatıyla sorumlu olup olmayacağı noktasında ortaya çıkan hukuki konudaki takdirin mahkemeye ait olduğunu, mahkemece yapılacak hukuki değerlendirmede davalının takibe konu borçtan kefaleten sorumlu olacağına kanaat getirilmesi halinde davacının davalı kefilden takip tarihine göre talep edebileceği tutarın; 933.193,39 TL olarak tespit edildiğini, davacı tarafın, temerrüt faizi oranının tespitine esas Merkez Bankası faiz bildirim fistesini dosyaya sunması kaydıyla, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren” 45 oranından işlemiş faiz talep edebileceğini, Bakanlar Kurulunun 2016/9538 sayılı Kararının 6. Madde 1. ve 4. fikraları gereğince temerrüt halinde takip işlemlerinin, KGF tarafından ödeme yapılmış olsa dahi, kredi veren kurum (olayda davacı … A.Ş.) tarafından sürdürülmesi gerektiği dikkate alınarak, Takip sürecinde KGF tarafından ödeme yapılmış olması halinde dahi, bu ödeme dikkate alınmadan takip işlemlerinin tüm borç üzerinden sürdürülmesi gerektiği kanaatine ulaşmıştır.
Davacı Banka ile dava dışı … Şirketi arasında 06.02.2017 tarihinde 5.000.000 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği kredi sözleşmenin 51.sayfasında davalı …’in 10.11.2017 tarihinde 5.000.000 TL limitle kefalet imzası bulunmakla ve bu sayfada yer alan “Kefalet, kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri de kapsayacak mı ?” sorusu karşısında “EVET” yazılı olduğu; ancak, bu sayfanın iki paralel çizgi arasına “İPTAL” yazılmak suretiyle iptal edildiği,sözleşmenin 52. Sayfasında, kefalet tarihi 20.12.2017 olarak ve bu sayfada yer alan “Kefalet, kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri de kapsayacak mı ?” sorusu karşısına “HAYIR” yazılmak suretiyle … tarafından 5.000.000 kefalet limiti ile müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığı anlaşılmıştır. Anılan tarihte yürürlükte bulunan TBK’nun 583. vd. maddesi uyarınca davalının kefaletinin geçerli olup olmadığı incelenmelidir. Kefaletin geçerliliğine ilişkin hükümler emredici hüküm niteliğinde olup, yargılamanın her aşamasında şekle ilişkin koşulun yerine getirilip getirilmediği re’sen dikkate alınacaktır.
Buna göre, kefilin sorumlu olacağı azami miktar, kefalet tarihi, belirtilmedikçe kefalet sözleşmesi geçerli olmayacağı gibi müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kefilin kefalet tarihinde evli olması halinde kural olarak mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilecektir. Bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
Tüm bu nedenlerle,davacı banka ile dava dışı …. Şti. arasında 06/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi akdedildiği, kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek ihtarname keşide edildiği, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığı, takibe ve davaya konu banka alacağının dava dışı asıl borçlu şirkete 04/04/2017 tarihinde kullandırılan taksitli ticari krediden kaynaklandığı, sözleşmenin müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunan davalı …’in kefalet tarihinin 20/12/2017 olduğu kefalet sözleşmesinde kefalet tarihinden sonraki borçlarla birlikte önceki kredileri kapsamayacağı şeklindeki ibare bulunması nedeniyle davalı kefilin 04/04/2017 tarihinde kullandırılan krediden sorumlu tutulmasının TBK’nun 583. maddesine uygun düşmeyeceğinden açılan davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararında isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf nedenlerinin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde,ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği halde hükmün 4.fıkrasında AAÜT üzerinden hesaplanan 61.766,32 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiği,davalı vekilinin 21.12.2021 tarihli tavzih istemi üzerine mahkemece istem duruşmada değerlendirilerek tavzih isteminin kabulü ile 13.01.2022 tarihli ek kararla “Mahkememizin 2019/469-2021/687 EK sayılı ve 28/10/2021 tarihli gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 4.bendinde yer alan “….davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,” cümlesinin hükümden çıkarılarak yerine “…davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,” cümlesinin yazılmasına, hükmün bu şekilde tashihine”dair karar verildiği anlaşıldığından davalı vekilin bu yöne ilişkin istinaf istemi konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.,
Davalı vekilinin kötü niyet tazminatına yönelik istinaf itirazlarına gelince, dosya kapsamında davacının icra takibi yapmakta kötü niyetli olduğuna ilişkin bilgi ve belge bulunmadığından davalı vekilinin istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın ve davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun ve davalı vekilinin kötü niyet tazminatına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin istinaf istemi konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekili ile davalı vekilinin kötü niyet tazminatına yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin vekalet ücretine ilişkin istinaf istemi konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacıdan alınması gerekli olan 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-Davalıdan alınması gerekli olan 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalının vekalet ücretine ilişkin istinaf istemi konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.08/03/2023

Başkan- Üye – Üye – Zabıt Katibi –
(Karşı oy)

KARŞI OY
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince karar verilmesinden sonra dava konusu alacağın davacı banka ile … AŞ arasında yapılan Beyoğlu 48.Noterliğinin 14.12.2021 tarih … yevmiye numaralı “Düzeltme Temlik Beyanı”başlıklı belge ile … AŞ tarafından temlik alındığı anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 125/2 maddesine göre; “Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder.”
Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanında doğal bir sonucudur. Usul hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesinde, dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usulî işlemler düzenlenmiştir. Söz konusu madde hükmüne göre; iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde diğer taraf seçim hakkını kullanmakta, dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir. Bu usul kuralının kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerektiği de açıktır.
HMK 125.madde hükmü uyarınca dava açılması ile hüküm verilmesine kadar ki dönemde dava konusunun başkasına devredilmesi bir özellik göstermez; bu halde, m.125. hükmü aynen uygulanır.
Hükmün verilmesi ile kesinleşmesi arasındaki dönemde dava konusunun başkasına devredilmesi halinde ise,
İstinaf (veya temyiz ; m.373/4) süresi henüz geçmemiş ise, dava konusunu devralan üçüncü kişi davada taraf durumunu almadığından hükmü istinaf (veya temyiz; m. 373/4) edemez.
Bu halde, dava konusunu devretmiş olan taraf ,taraf sıfatı kalmamış olmasına rağmen hükmü istinaf (veya temyiz; m.373/4) etmelidir. Çünkü, şekli bakımından taraf durumu devam etmektedir. Bu halde, hüküm, hiç istinaf ( veya temyiz; 373/4) edilmeden kesinleşirse, hüküm dava konusunu devralan üçüncü kişi hakkında da kesin hüküm (m.303) teşkil eder; çünkü üçüncü kişi dava konusunu devraldığı tarafın cüz’i halefidir.
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince hüküm verilmesinden sonra dava konusu alacağı devralmış olan ve kararı istinaf eden … AŞ’nin şekli bakımdan taraf sıfatının bulunmadığı, HMK uyarınca hükme karşı istinaf ve temyiz kanun yoluna davanın taraflarının başvurabileceği doktirindeki hakim görüşün(Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Eylül 2022 ile Postacıoğlu,Bilge/Önen )de bu şekilde olduğu anlaşıldığından hüküm verilmesinden sonra alacağı devralan … AŞ’nin istinaf kanun yoluna başvurma hakkının bulunmadığı anlaşıldığından, istinaf kanun yoluna başvurma hakkının bulunduğunu kabul eden aksi yöndeki karara katılmıyorum.

Üye –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.