Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/1820 E. 2022/1668 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/1820 Esas 2022/1668 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1820
KARAR NO : 2022/1668

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/12/2019
NUMARASI : 2019/539 Esas 2019/783 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVA : Şirket Ortağı Olunmadığının Tespiti ve Alacak
DAVA TARİHİ : 23/11/2012
KARAR TARİHİ : 20/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/01/2023

Taraflar arasındaki şirket ortağı olunmadığının tespiti ve alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalı şirket hakkında kısmen kesin hüküm nedeniyle usulden reddine, kalan kısım ve davalı … yönünden davanın zaman aşımı nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce verilen kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulması üzerine duruşma açılarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin yatırılan paraların istenildiği her an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 71.990,00 DM yatırdığını, ancak talep etmesine rağmen yatırdığı parayı geri alamadığını ileri sürerek, haksız fiil hükümleri gereğince paranın yatırıldığı tarihden itibaren işleyecek en yüksek döviz faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın süresinde açılmadığını, davacıların iddialarının yerinde olmadığını savunarak, davanın usul ve esastan reddini istemiştir.
Davalı … ve vasisine dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş ise de anılan davalı ve vasisi davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı şirket aleyhine Almanya’da aynı nitelikte ve aynı nedenlere dayalı olarak 16.872,63 Euro’ya yönelik alacak davası açtığı, açılan davanın reddine ilişkin kararın Türkiye’de tanınması için davalı şirket tarafından açılan davanın kabulüne karar verildiği ve kesinleştiği, bu miktar yönünden kesin hüküm koşullarının oluştuğu, davacının Almanya’da dava açtığı tarihte zararı ve sorumluları öğrendiği, davalının zaman aşımı def’inde bulunmasının kötü niyete dayalı olduğu yönündeki davacı savunmasına itibar edilemeyeceği, yabancı mahkemede açılan davadan iki yıl geçtikten sonra işbu davanın açıldığı, davalı … yönünden davanın tümüyle, davalı şirket yönünden ise kalan 19.935,27 Euro yönünden davanın zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle davalı şirket hakkındaki 16.872,63 Euro’ya yönelik davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine, davalı şirket hakkındaki davanın 19.935,27 Euro’luk kısmı ile diğer davalı hakkındaki davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece kesin hükme dayanak alınan yabancı mahkeme kararının taraflarının, konusunun, dava değerinin, dava mahiyetinin farklı olduğunu, bu nedenle kesin hüküm olarak kabul edilemeyeceğini, mahkemece her iki davanın konusunun aynı olup olmadığına ilişkin herhangi bir inceleme yapılmadığını, davalının zaman aşımı savunmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, kötü niyetin korunmaması ilkesiyle bağdaşmadığını, davalının zaman aşımı def’ine itibar edilemeyeceğini, mahkemece vekalet ücreti konusunda hüküm kurulurken davalı lehine biri maktu, diğeri nispi olmak üzere iki ayrı vekalet ücretine hükmedildiğini, bu durumun tarifeye aykırı olduğunu, davalı şirket lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin 7194 Sayılı Kanunun 41. maddesine aykırı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince açılan davada yapılan yargılama sonunda 04/05/2018 tarih 2012/468 Esas 2018/283 Karar sayılı karar ile davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 26/09/2019 tarih 2018/1335 Esas 2019/1092 Karar sayılı kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Anılan karar üzerine ilk derece mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda 20/12/2019 tarih 2019/539 Esas 2019/783 Karar sayılı karar ile davalı şirket hakkındaki 16.872,63 Euro yönünden davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine, davalı şirket hakkındaki 19.935,27 Euro’luk kısım ile diğer davalı hakkındaki davanın tümünün zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 13/01/2021 tarih 2020/1454 Esas 2021/64 Karar sayılı kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı davacı vekili ile davalı … A.Ş. vekilinin temyiz yoluna başvurması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12/09/2022 tarih ve 2021/2506 Esas 2022/5717 Karar sayılı kararı ile;
“….Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılmada, davalılardan … A.Ş. tarafından süresinde ve usulüne uygun olarak yapılan kesin hüküm itirazı değerlendirilmiş ve bu davalı yönünden davanın kesin hüküm sebebiyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebi üzerine ise bölge adliye mahkemesince uyuşmazlığa 3332 sayılı Yasa’nın geçici 4. maddesinin uygulanması gerektiğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak dava ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Ancak, HMK’nın 114/1-ı-i maddeleri uyarınca, aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması ve aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması dava şartları olarak belirlenmiştir. HMK’nın 115/1-2. maddeleri uyarınca, mahkemeler dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmak zorundadır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilecektir. Öte yandan mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. HMK 303/1 maddesi ise bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerektiğini hüküm altına almıştır. Bu durumda, dava şartlarından olan kesin hüküm itirazının öncelikle incelenmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince 05.12.2019 tarihinde 7194 sayılı Yasa’nın 41. maddesiyle 3332 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 4. maddesi kapsamında değerlendirme yapılarak künyesi verilen kanun maddesine öncelik tanınması doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozularak dosya Dairemize gönderilmiş olup, Dairemizce usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yapılan incelemede, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/07/2017 tarih, 2015/151 Esas 2017/534 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … tarafından Federal Almanya Cumhuriyeti Hamburg Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 327 O 281/07 esas sayılı dosyasında davalı … Anonim Şirketi aleyhine, sözleşmenin imzalandığı sırada davalı tarafından yatırdığı parayı her zaman geri ödeneceği garantisi verilmek suretiyle davalı tarafından aldatıldığını ileri sürerek davalıya 30.03.1998 tarihinde hisse bedeli karşılığı ödemiş olduğu 33.000,00 DM (16.872,63) Euro’nun iadesi isemiyle açılan davada iddia edildiği üzere hileye bağlı bir yatırımda bulunulduğu ispatlanamadığıi gibi tüm taleplerin davacının en son kar dağıtımını aldığı 2000 yılından itibaren davanın açıldığı 14.11.2006 tarihi itibarıyla zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle anılan mahkemece 21.08.2007 tarihinde davanın reddine karar verildiği, bu kararın 24.11.2008 tarihinde kesinleştiği, davalı şirket tarafından davacıya karşı anılan kararın tanınması talebine ilişkin açılan davada yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verildiği, işbu kararın istinaf edilmeksizin 12.01.2018 tarihinde kesinleştiği dosya içeriğiyle sabittir.
5718 sayılı MÖHUK’un 50/1. maddesi gereğince, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunu’nun 58. maddesi gereğince, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın, karşılıklı işlem şartı hariç, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Yine aynı Kanunun 59. maddesi gereğince yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Bu nedenle, yabancı mahkemelerden verilmiş olup da henüz Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz. Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Buna bağlı olarak tanınıp, tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk mahkemelerinde görülmesini engelleyecektir.
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, Federal Almanya Cumhuriyeti Hamburg Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 327 O 281/07 esas sayılı, davacı …’ın 16.872,63 Euro alacağının davalı … A.Ş.’den tahsili talebiyle açılan davanın reddine ilişkin yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ilişkin davalı şirket tarafından davacı aleyhine açılan davada Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/07/2017 tarih, 2015/151 Esas 2017/534 Karar sayılı kararıyla davanın kabulü ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmiş olup, işbu kararın istinaf edilmeksizin 12.01.2018 tarihinde kesinleşmiştir.
Bu durumda, Federal Almanya Cumhuriyeti Hamburg Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … numaralı dosyasına açılan ve reddedilen, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/07/2017 tarih, 2015/151 Esas 2017/534 Karar sayılı dosyasında tanınan dosyanın davacısı ile davalı şirketin konusunun, 16.872,63 Euro yönünden dava değerinin ve sebebinin eldeki işbu davanın davacısı ve davalı şirket ile, konusu ve sebebiyle aynı olduğu anlaşıldığından MÖHUK’un 59, HMK’nın 303.maddesi gereğince 16.872,63 Euro’luk kısım yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle davanın davalı şirket hakkında usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir (Emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14/05/2018 tarih ve 2017/4863 Esas 2018/3504 Karar sayılı içtihatı).
İşbu davada dava değeri 36.807,90 Euro’dur. Yukarıda açıklandığı üzere davalı şirket yönünden 16.872,63 Euro’luk kısma ilişkin kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerekmiştir. Davalı şirket hakkındaki bakiye 19.935,27 Euro ile diğer davalı … hakkında açılan 36.807,90 Euro’luk davaya ilişkin değerlendirme yapılmasına gelindiğinde;
Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Halka Açık Ortaklık Statüsünün Kazanılması” başlıklı 16/1.maddesinde (Değişik birinci cümle: 28/11/2017-7061/109 md.) Payları borsada işlem gören ortaklıklar ile kitle fonlaması suretiyle halktan para toplayan ortaklıklar hariç olmak üzere pay sahibi sayısı beş yüzü aşan anonim ortaklıkların payları halka arz olunmuş sayılacağı, bu ortaklıkların halka açık ortaklık hükümlerine de tabi olacağı,
2. fıkrasında ise; payları borsada işlem görmeyen anonim ortaklıkların, halka açık ortaklık statüsünü kazandıktan sonra en geç iki yıl içinde paylarının işlem görmesi için borsaya başvurmak zorunda olacağı, aksi durumda, Kurulun, bu payların borsada işlem görmesi veya ortaklığın halka açık ortaklık statüsünden çıkarılması için, ortaklığın talebini aramaksızın gerekli kararları alacağı düzenlemesi yer almaktadır.
İstinaf aşamasında yürürlüğe giren 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41. maddesinde, 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna geçici madde eklenmiş olup, geçici 4. Maddesinde ise; 31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü aracın, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunacağı, bu ortaklıklara yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edileceği ve ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılacağı, bu payların kaydileştirilmemiş olmasının ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığının da iddia edilemeyeceği, birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceği ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılacağı hükmü düzenlenmiştir.
07/12/2019 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yasa kapsamında Dairemizce Sermaye Piyasası Kurulu’na yazılan yazıya verilen cevaba göre; davalı şirketin Sermaye Piyasası Kurulu’nun 21/11/1996 tarih ve 50/1475 sayılı kararı ile şirket payları sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayıldığı, 23/11/2012 tarihinde ise şirketin paylarının borsada işlem görmeye başladığı şirketin 31/12/2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayılan ancak borsada işlem gören şirketler kapsamına girdiği belirtilmiştir.
Bu hale göre davalı şirketin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında kaldığı ve davacının da artık 19.935,27 Euro talebi yönünden davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiği anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun Yasa nedeniyle kabulü ile davalı şirket hakkında bakiye 19.935,27 Euro yönünden açılan davada ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, açılan davada 3332 Sayılı Yasaya eklenen Geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan davacı yukarıda anılan yasa kapsamında (19.935,27 Euro talep yönünden) davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiğinden davalı şirket yöneticisi olan davalı …’ın yönetici sıfatıyla sorumluluğundan da söz edilemeyeceğinden davalı … hakkında açılan 36.807,90 Euro’luk davada da anılan yasa kapsamında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık ve yasa nedeniyle kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık ve yasa nedeniyle KABULÜNE,
2-Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/12/2019 tarih ve 2019/539 Esas 2019/783 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
B)1-Davalı şirket hakkındaki davanın 16.872,63 Euro kısmı yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Davalı şirket hakkındaki bakiye 19.935,27 EURO ile diğer davalı … hakkında açılan 36.807,90 EURO’ luk davada 3332 sayılı yasanın geçici 4. maddesi gereğince KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalı şirketten tahsil edilerek Hazineye irat kaydına,
4-İlk derece mahkemesi karar tarihinden sonra kararda yer alan ve davacı yana iadesine karar verilen 1.223,35 TL harcın davacıya iadesi yönünde vergi dairesine müzekkere yazıldığından bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan 21,15 TL başvuru harcı, 44,40 TL peşin harç, 900,00 TL bilirkişi ücreti, 170,80 TL keşif, 216,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 1.447,15 TL yargılama giderlerinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
6-İstinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
7-İstinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince, davanın reddedilen kısmı yönünden takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
8-Artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde yatırana iadesine,
C)1-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcı ile 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından istinaf aşamasında posta ve tebligat gideri olarak yapılan 178,50 TL yargılama giderinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında açılan duruşma Yargıtay bozma ilamı sonucu karar vermek üzere kanunen açıldığı gözetilerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/03/2021 tarih ve 2021/2-96 Esas 2021/205 Karar sayılı emsal içtihatı da gözetilerek taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
4-Davalı şirket tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Dair, taraf vekillerinin yokluğunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 20/12/2022

Başkan – Üye – Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.