Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/1788 E. 2022/1670 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/1788 Esas 2022/1670 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1788
KARAR NO : 2022/1670

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/09/2017
NUMARASI : 2016/27 Esas 2017/652 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLLERİ :
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 25/02/2016
KARAR TARİHİ : 20/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/01/2023

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması sonucunda dosyaya Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda duruşma açılmak suretiyle dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin yatırılan paraların istenildiği her an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 65.730,00 DM yatırdığını, ancak talep etmesine rağmen yatırdığı parayı geri alamadığını ileri sürerek, haksız fiil hükümleri gereğince paranın yatırıldığı tarihden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın usul ve esastan reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, kesin hükme ilişkin dava şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk dava ile işbu dava arasında konu, sebep, talep, miktar ve taraflar yönünden farklı olduğunu, işbu davada ilk davadan farklı kayıt ve deliller ortaya koyduklarını, kesin hükümden sonra ortaya çıkan vakıalara dayanarak yeni bir dava açılması halinde iki davanın dava sebeplerinin aynı olduğunun söylenemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince açılan davada yapılan yargılama sonunda 11/09/2017 tarih 2016/27 Esas 2017/652 Karar sayılı karar ile davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 14/03/2019 tarih 2018/16 Esas 2019/308 Karar sayılı kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın 6.500,00 TL’lik değere tekabül eden Euro miktarı yönünden kesin hüküm, geri kalan miktarı yönünden ise zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Anılan karara karşı davacı vekili ve katılma yoluyla davalılar vekili tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18/02/2020 tarih 2019/2845 Esas 2020/1643 Karar sayılı karar ile 7194 sayılı Kanun uyarınca tarafların iddia ve savunmalarının SPK’nın 16. maddesi ve bu yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere bozulduğu, bozma kararı üzerine duruşma açılarak yapılan inceleme sonunda Dairemizin 28/12/2020 tarih 2020/531 Esas 2020/1397 Karar sayılı kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun yasa nedeniyle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 3332 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı davalılar vekilinin temyiz yoluna başvurması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12/09/2022 tarih ve 2021/2933 Esas 2022/5718 Karar sayılı kararı ile;
“… Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince uyulan bozma ilamı sonrasında yapılan yargılamada uyuşmazlığa 3332 sayılı Yasa’nın geçici 4. maddesinin uygulanması gerektiğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak dava ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Ancak, HMK’nın 114/1-ı-i maddleri uyarınca, aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması ve aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması dava şartları olarak belirlenmiştir. HMK’nın 115/1-2. maddeleri uyarınca, mahkemeler dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmak zorundadır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilecektir. Öte yandan mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. HMK 303/1 maddesi ise bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerektiğini hüküm altına almıştır. Bu durumda, dava şartlarından olan kesin hüküm itirazının öncelikle incelenmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince 05.12.2019 tarihinde 7194 sayılı Yasa’nın 41. maddesiyle 3332 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 4. maddesi kapsamında değerlendirme yapılarak künyesi verilen kanun maddesine öncelik tanınması doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozularak dosya Dairemize gönderilmiş olup, Dairemizce usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yapılan incelemede, Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06/10/2010 tarih, 2009/147 Esas 2010/504 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … tarafından davalı … A.Ş. (eski ünvanı …A.Ş.), …, … olduğu, işbu davada davacının …, davalıların … (eski ünvanı: … A.Ş., …Ticaret A.Ş. iken şirketlerin birleştirilmesi üzerine … A.Ş. ve en son ünvan değişikliği ile … oldu) ve … olduğu, ilk davanın 24/12/2008 tarihinde açıldığı, davada şirket ortağı olunmadığının tespiti ile davalılara verilen 23.081,00 DM’nin karşılığı olan 46.162,00 YTL’nin şimdilik 6.500,00 YTL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsilinin talep edildiği, yapılan yargılama sonunda davacının davalı …Ticaret A.Ş. ortağı olması olması ve ayrıca davalı gerçek kişilerin TTK’nın 336. madde kapsamında sorumluluklarının bulunup bulunmadığının keşif ve bilirkişi incelemesi ile belirlenebilecek olması, davacının bilirkişi ücretlerini yatırmaması nedeniyle bu taleplerinden vazgeçmiş sayılması ve iddialarını kanıtlayıcı bir delil ortaya koyamaması nedenleriyle davanın … A.Ş. yönünden husumetten, diğer davalılar yönünden ise davanın ispat edilememesi nedeniyle esastan reddine karar verildiği, işbu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11/10/2013 tarih ve 2013/5991 Esas 2013/18149 Karar sayılı kararı ile davacı tarafın temyiz talebinin reddedilerek onandığı, onama ilamına karşı karar düzeltme yoluna gidilmeksizin kararın 17/12/2013 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, eldeki dava ile mahkemece kesin hüküm oluşturduğu kabul edilen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06/10/2010 tarih 2009/147 Esas 2010/504 Karar sayılı dava dosyasındaki tarafları istinafa gelen dosya davacısı ile davalılarıdır. Davacı aynı iddialara dayalı olarak 23.081,00 DM’nin karşılığı olan 46.162,00 TL’nin şimdilik 6.500,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, ilk derece mahkemesince davalı … A.Ş. hakkında davanın husumet yönünden reddine, davalı … A.Ş., … ve … yönünden ise ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Eldeki davada aynı iddialara dayalı olarak geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmadığını beyanla ve bu beyanla çelişir şekilde ortaklık payı dışında tahsil edilen 20.000,00 Euro’nun ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir. İlk dava ile ikinci davanın tarafları, dava sebebi ve dayanılan vakıa (29/02/2010 tarihli 840 hisseli 65.730,00 DM bedelli ortaklık durum belgesi) aynıdır. İlk dava 6.500,00 TL’lik kısmi dava, ikinci dava ise 65.730,00 DM karşılığı 20.000,00 Euro’luktur. Bu durumda eldeki davadaki 6.500,00 TL’lik değere tekabül eden 1.662,40 Euro yönünden ilk mahkeme kararı kesin hüküm teşkil etmektedir.
İşbu davada dava değeri 20.000,00 Euro’dur. Yukarıda açıklandığı üzere davalılar yönünden 6.500,00 TL’lik değere tekabül eden 1.662,40 Euro’luk kısma ilişkin kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerekmiştir.
Davalılar hakkındaki bakiye 18.337,60 Euro’luk davaya ilişkin değerlendirme yapılmasına gelindiğinde; Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Halka Açık Ortaklık Statüsünün Kazanılması” başlıklı 16/1.maddesinde (Değişik birinci cümle: 28/11/2017-7061/109 md.) Payları borsada işlem gören ortaklıklar ile kitle fonlaması suretiyle halktan para toplayan ortaklıklar hariç olmak üzere pay sahibi sayısı beş yüzü aşan anonim ortaklıkların payları halka arz olunmuş sayılacağı, bu ortaklıkların halka açık ortaklık hükümlerine de tabi olacağı,
2. fıkrasında ise; payları borsada işlem görmeyen anonim ortaklıkların, halka açık ortaklık statüsünü kazandıktan sonra en geç iki yıl içinde paylarının işlem görmesi için borsaya başvurmak zorunda olacağı, aksi durumda, Kurulun, bu payların borsada işlem görmesi veya ortaklığın halka açık ortaklık statüsünden çıkarılması için, ortaklığın talebini aramaksızın gerekli kararları alacağı düzenlemesi yer almaktadır.
İstinaf aşamasında yürürlüğe giren 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41. maddesinde, 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna geçici madde eklenmiş olup, geçici 4. Maddesinde ise; 31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü aracın, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunacağı, bu ortaklıklara yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edileceği ve ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılacağı, bu payların kaydileştirilmemiş olmasının ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığının da iddia edilemeyeceği, birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceği ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılacağı hükmü düzenlenmiştir.
07/12/2019 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yasa kapsamında Dairemizce Sermaye Piyasası Kurulu’na yazılan yazıya verilen cevaba göre; davalı şirketin Sermaye Piyasası Kurulu’nun 21/11/1996 tarih ve 50/1475 sayılı kararı ile şirket payları sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayıldığı, 23/11/2012 tarihinde ise şirketin paylarının borsada işlem görmeye başladığı şirketin 31/12/2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayılan ancak borsada işlem gören şirketler kapsamına girdiği belirtilmiştir.
Bu hale göre davalı şirketin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında kaldığı ve davacının da artık 18.337,60 Euro talebi yönünden davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiği anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun Yasa nedeniyle kabulü ile davalı şirket hakkında bakiye 18.337,60 Euro yönünden açılan davada ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, açılan davada 3332 Sayılı Yasaya eklenen Geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan davacı yukarıda anılan yasa kapsamında (18.337,60 Euro talep yönünden) davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiğinden davalı şirket yöneticisi olan davalı …’in yönetici sıfatıyla sorumluluğundan da söz edilemeyeceğinden davalı … hakkında açılan davada da anılan yasa kapsamında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık ve yasa nedeniyle kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş, istinaf incelemesi sırasında açılan duruşma bozma ilamı gereği olduğundan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/03/2021 tarih ve 2021/2-96 Esas 2021/205 Karar sayılı emsal içtihadı gözetilerek taraflar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık ve yasa nedeniyle KABULÜNE,
2-Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/09/2017 tarih ve 2016/27 Esas 2017/652 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
B)1-Davanın 6.500,00 TL’lik değere tekabül eden 1.662,40 Euro kısmı yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Bakiye 18.337,60 Euro yönünden açılan davada 3332 sayılı yasanın geçici 4. maddesi gereğince KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Alınması gerekli olan 80,70 TL harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından fazla yatırılan 1.022,51 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan 29,20 TL başvuru harcı, 54,40 TL peşin harç, 141,60 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 225,50 TL yargılama giderinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
5-İstinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
6-İstinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince, davanın reddedilen kısmı yönünden takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
7-Artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde yatırana iadesine,
C)1-Davacı tarafından yatırılan 31,40 TL istinaf karar harcı ile 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından istinaf aşamasında posta ve tebligat gideri olarak yapılan 149,20 TL yargılama giderinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
3-Davalı şirket tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Bozma ilamı sonrasında Dairemizce açılan duruşma nedeniyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, taraf vekillerinin yokluğunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 20/12/2022

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.