Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/1456 E. 2023/426 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/1456 Esas 2023/426 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1456
KARAR NO : 2023/426

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :15/04/2022
NUMARASI : 2021/131 Esas 2022/285 Karar
DAVACI :
DAVALILAR :
DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
DAVA TARİHİ : 03/03/2021
KARAR TARİHİ : 22/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/03/2023

Taraflar arasındaki itirazın iptaline ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Şubesi ile …. A.Ş. Arasında 31.12.2015 tarihli 500.000,00 TL bedelli olarak akdedilen genel kredi sözleşmesine davalıların müteselsil kefil olduklarını, müvekkilinin dava dışı banka ile görüşerek 112.000,00 TL’lık alacak kısmını Ankara 32. Noterliğinin 07.09.2020 tarih … yevmiye numaralı temlikname ile temlik aldığını, alacaklı sıfatını haiz olan müvekkili adına Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2020/8180 E. Sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını, davalıların borçtan sorumlu olmalarına rağmen kötü niyetli bir şekilde borca itiraz ettiklerini, dava şartı olarak arabuluculuk kurumuna – başvuruda – bulunulmasına rağmen anlaşma sağlanamadığını iddia ederek borçluların Ankara 8.İcra Müdürlüğünün 2020/8180 E. sayılı dosyasında borçluların itirazlarının iptaline, %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 11/05/2021 tarihli dilekçesinde; icra dosyasındaki alacağın 66.000,00-TL’lık kısmının dava dışı kişiden tahsil edildiğini, davanın 66.000,00-TL’lık kısmından feragat ettiklerini, 46.000,00-TL ana para, faizi, vekalet ücreti ve masrafları için dava ve takibin devam ettiğini bildirmiştir.
CEVAP
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; bir kişi veya kurumun ancak fiziken varlığı kesin olan alacaklar için temlik verebileceğini, temliknamelerde temlik veren sıfatı ile yer alan … Şubesinden temliknamelerin düzenlendiği tarihlerde asıl borçlu ve kefillerden hiçbir alacağının kalmadığını, banka vekilinin temliknamelerden 5-7 ay önce icra dosyalarına haricen tahsil bildirimlerini yaptığını, temlikname düzenlendiği tarihlerde bankanın temlik edebileceği bir alacağı bulunmadığını, dolayısıyla temlik eden bankanın temlikname düzenleme suretiyle alacak temlik etme hakkının da bulunmadığını, icra takibine dayanak temliknamenin hukuka aykırı düzenlenmiş olduğunu, bahse konu temlikname ile kötü niyetli olarak başlatılan takibine itiraz edildiğini bildirerek davanın reddi ile %20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle : bankanın alacağına en yüksek oran ve tutarlı ödemeyi yaptığını, bankanın davacı ve dava dışı 3. şahıs …’ye aynı temliknameyi tekrar düzenleyip ikinci bir hukuksuzluk yaratıldığını, davacıya haksız menfaat sağladığını, banka tarafından davacı ve dava dışı … ile … lehine verilen temliknamelerin asıl borç-kefalet ilişkisini aşar mahiyette düzenlendiğini, kefil veya ödeme yapan sıfatı bulunmayan davacının TBK 587 hükümleri uyarınca da alacaklı olmadığını bildirerek davanın reddini ile %20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; her ne kadar davacı vekili 03/03/2021 tarihli dava dilekçesi ile iş bu davayı açmış olsa da, dosyaya sunulan vekaletnameye göre feragat yetkisi bulunan davacı vekilinin 11/05/2021 tarihli dilekçesi ile açmış oldukları davanın 66.000,00-TL’lık kısmından feragat ettikleri, feragatın hüküm kesinleşmeden her zaman yapılabileceği gibi feragat beyanının kesin hükmün hukuki neticelerini doğurduğu ve feragat beyanının işin niteliğine göre kamu düzenine aykırı olmadıkça geçerli bulunduğu, feragatın sonuç doğurması için karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı, dava dışı bankanın temlik tarihi olan 07/09/2020 tarihi itibariyle genel kredi sözleşmesi gereğince davalılardan herhangi bir alacağının kalmadığı, bu nedenle alacağın temliki sözleşmesinin de geçersiz olduğu gerekçeleriyle davanın 66.000,00 TL yönünden feragat nedeniyle reddine,46.000,00 TL yönünden ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunun geçerli olmadığını, kredi veren dava dışı bankanın ağır kusurunun müvekkilini mağdur ettiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; feragat edilen 66.000 TL’lik miktar yönünden AAÜT’nin 6.maddesi gereğince müvekkilleri lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken mahkemece bu yönde ve kötü niyet tazminatı taleplerine ilişkin bir hüküm kurulmadığını bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; dava dışı banka ile davacı arasındaki alacağın temliki sözlemesine dayanarak davacı tarafından davalılar aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Genel kredi sözleşmesi, taraflar arasındaki ihtarnameler, alacağın temliki sözleşmeleri, icra dosyaları, dava dışı … Bankasının cevabi yazıları, bilirkişi raporu vs deliller dosya arasında mevcuttur.
Ankara 8. icra Müdürlüğü’nün 2020/8180 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … tarafından …, …Anonim Şirketi ve dava dışı … Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi aleyhine 07/09/2020 tarihli Alacak Temlik Sözleşmesine istinaden 112.000,00-TL asıl alacak ve 662,79-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 112.662,79-TL üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibin davalıların süresinde itirazı üzerine durduğu, eldeki itirazın iptali davasının İİK.nun 67.maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı görülmüştür.
Ankara 32. Noterliğinin 26/06/2020 tarih ve … yevmiye nolu Alacak Temlik Sözleşmesi’nin incelenmesinde; temlik edenin … Bankası A.Ş.,temlik alanların … ve … olup, temlik borçlularının …. A.Ş. , Ses ve …. A.Ş., … olduğu, Ankara 4. İcra Müdürlüğünün 2018/4137 ve 2018/4221 esas sayılı dosyalarına konu olan 162.000,00 TL’den TBK’nun 183.maddesi gereğince 112.000,00 TL’sinin …’e, 50.000,00 TL’sinin …’ye temlik edildiği anlaşılmıştır.
Ankara 32. Noterliğinin 07.09.2020 tarih ve … yevmiye nolu Alacak Temlik Sözleşmesi’nin incelenmesinde; temlik edenin … Bankası A.Ş.,temlik alanların … ve … olup, temlik borçlularının …. A.Ş., Ses ve …. A.Ş., … olduğu, Ankara 4. İcra Müdürlüğünün 2018/4137 ve 2018/4221 esas sayılı dosyalarına konu olan 162.000,00 TL’den TBK’nun 183.maddesi gereğince 112.000,00 TL’sinin …’e, 50.000,00 TL’sinin …’ye temlik edildiği anlaşılmıştır.
08/02/2022 tarihli bankacı bilirkişi …’den aldırılan bilirkişi raporunda özetle; davaya konu olayda: dava dışı Banka ile dava dışı … …A.Ş. arasında akdedilen Genel Kredi Sözleşmesine davalıların müteselsil kefaletlerinin bulunduğu, ödenmediği için İcra takip süreci başlatılan alacağa mahsuben; 18.165,00 Tlik kısmı ipotek borçlusu …, 108.000,00 TL’lik kısmı dava dışı müteselsil kefil …, 127.516,11 TU’lik kısmı davalı müteselsil kefil …, 50.000,00 TU’lik kısmı dava dışı …, 7.784,18 TU’lik kısmı dava dışı müteselsil kefil … tarafından takip dosyası haricinde ödendiği, bu suretle 08.01.2020 itibariyle dava dışı Bankanın takip alacağı tamamen tahsil ve tasfiye edildiği, dava dışı Banka tarafından dava dosyasına yapılan beyanda da bu durum açıkça kabul edildiği, dava dışı Banka tarafından, 08.01.2020 tarihinde tahsil edildiği, dolayısıyla hiçbir alacağı kalmamış olan Ankara 4.lcra Müdürlüğünün E: 2018/4221 ve Ankara 4.İcra Müdürlüğünün E: 2018/4137 sayılı dosyalarından olan alacağını, Ankara 32. Noterliğinin 26.06.2020 tarihli … yevmiye nolu temlikname ile dava dışı …’e 112.000,00 TL ve …’ye 50.000,00 TL tutarında temlik ettiği, ardından aynı dosyalardan olan alacağının 112.000.,00 TL’lik kısmını …’e, 50.000,00 TL’lik kısmını ise …’ye temlik ettiğine dair Ankara 32. Noterliğinin 07.09.2020 tarih … sayılı yeni bir temlikname verdiği, davacı … ise, . Ankara 32. Noterliğinin 07.09.2020 tarih … sayılı temliknameyi dayanak yaparak davaya konu Ankara 8.İora Müdürlüğünün 2020/8180 esas sayılı dosyası üzerinden 112.000,00 TL tahsil talepli olarak icra takibi başlattığı, yukarıda kısaca özetlenen süreç dikkate alındığında, dava dışı Banka dava dışı borçlu … .“A.Ş. şirketinden olan alacaklarını 08.01.2020 tarihinde tamamen tahsil ve tasfiye etmiş olduğu için gerek ilk temlikin yapıldığı 26.06.2020 gerekse İkinci temlikin yapıldığı 07.09.2020 tarihi itibariyle, Ankara 4.İcra Müdürlüğünün E: 2018/4221 ve Ankara 4.İcra Müdürlüğünün E: 2018/4137 esas sayılı dosyalarından dolayı temlike konu edebileceği bir alacağının bulunmadığı, dava dışı Banka tarafından 26.06.2020 tarihinde …’e 112.000,00 TL üzerinden temlik vermiş olup bu temlik geçerli kabul edildiği takdirde dahi temlike dayalı alacağı olan 112.000,00 TL’nin temlik alacaklısı … tarafından davacı …’e temlik edilmesi gerekirken, bu gereklilik dikkate alınmadan, dava dışı Banka tarafından 07.09.2020 tarihinde, daha önce …’e temlik edilmiş olan 112.000,00 TL bu kez davacı …’e temlik edilmiştir. Bu bağlamda, gerek dava dışı Bankanın temlike konu edebilecek nitelikte bir alacağının bulunmaması gerekse daha önce …’e temlik edilmiş olması nedeniyle ikinci kez temlike konu edilemeyecek olması nedenleriyle, 07.09.2020 tarihli … yevmiye nolu temlikname ile geçerli bir temlik yapıldığından söz etmenin mümkün olmadığı, davalı tarafların dava dışı Banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında akdedilen kredi sözleşmesine müteselsil kefil sıfatı ile taraf oldukları, dava dışı Banka tarafından başlatılan icra takibinde haricen yapılan ödemenin 127.516,11 TL ile en yüksek meblağlı kısmı davalı kefil … tarafından yapıldığı, bilindiği üzere, müteselsil kefiller arasındaki teselsül ilişkisinde, her bir kefil kendi payına düşün kısımdan fazla miktarda ödediği kısım için diğer kefillere rücu hakkına sahip olup bu hak “kanuni halefiyet’ müessesesinden kaynaklandığı, dolayısıyla, kefilin bu hakkını kullanabilmesi için ayrıca davacı Banka tarafından bir temlik yapılmasına gerek bulunmadığı, bu bağlamda değerlendirildiğinde, borca karşılık en yüksek ödemeyi yapan davalı …’tan rücuen talep edilebilecek bir tutarın da bulunmadığı, temlik tarihi 07.09.2020 itibariyle dava dışı Bankanın temlike konu edebileceği bir alacağı bulunmamasına karşın 07.09.2020 tarih … yevmiye nolu temlik sözleşmesi düzenlenmek suretiyle davacı …’in 112.000,00 TL üzerinden temliken alacaklı hale getirildiği, bu nedenle davaya konu icra takibine dayanak 07.09.2020 tarih … yevmiye nolu temlik sözleşmesinin geçersizliğine karar verilmesinin Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu, söz konusu temlik sözleşmesinin geçersiz olduğuna karar verilmesi halinde, bu temlik sözleşmesine dayalı olarak davacı tarafından başlatılan icra takibinde davalılardan talep edilebilecek bir tutar bulunmadığının kabulünün gerekeceği bildirilmiştir.
Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22/04/2021 tarih 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; dosyamız davalısı … tarafından dosyamız davacısı … ile dava dışı … ve … Bankasına karşı Ankara 8. İcra Müdürlüğü’nün 2020/8180 ve Ankara 30. İcra Müdürlüğünün 2020/9140 dosyalarındaki takiplerin ve 07.09.2020 tarihli ve … yevmiye nolu temlik sözleşmesinin iptali istemiyle açtığı davada mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda 15/03/2023 tarih 2021/1378 Esas 2023/368 Karar sayılı karar ile davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kötüniyet tazminatının davalılar … ve …’den tahsiline kesin olarak karar verildiği görülmüştür.
Dosya kapsamından, davalı … Şubesi ile dava dışı …. A.Ş. arasında 31.12.2015 tarihli 500.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşme kapsamında kullanılan kredilerin kredi borçlusu şirket tarafından zamanında ödenmemesi üzerine dava dışı banka ferileri ile toplam 267.956,67 TL alacağın tahsili için asıl borçlu … Sistem San. ve Tic.A.Ş. ve müşterek müteselsil kefiller olan …, …, …. A.Ş., … aleyhinde Ankara 4. İcra Müdürlüğünün E:2018/4221 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlattığı ve Ankara 4. İcra Müdürlüğünün E:2018/4137 sayılı dosyasında da aynı alacağın tahsili amacıyla banka tarafından kredi kullanan şirket lehine ipotek veren … ve borçlu şirket aleyhine tahsilde tekerrür olmaması kaydıyla, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlattığı, dava dışı alacaklı … Bankası A.Ş. Ankara 4. İcra Müdürlüğünün E:2018/4221 sayılı dosyasında 13.01.2020 tarihinde, Ankara 4. İcra Müdürlüğünün E:2018/4137 sayılı dosyasında 10.01.2021 tarihinde borcun haricen tahsil edildiğini bildirerek tüm hacizlerin fekki ve dosyanın işlemden kaldırılmasını talep ettiği, dava dışı bankaya yazılan yazı cevabına göre de kefil … tarafından 112.000 TL, … tarafından 50.000 TL, … tarafından 18.165,00 TL, davacı tarafından 127.516 TL, … 7.368,18 TL ödeme yapıldığı ve söz konusu kredi sözleşmesinden kaynaklı borcun 08/01/2020 tarihinde tamamen tahsil ve tasfiye edilerek kapatılmış olduğunun belirtildiği, dava dışı banka tarafından Ankara 32. Noterliğinin 07.09.2020 tarih ve … yevmiye nolu alacak temlik sözleşmesi ile Ankara 4. İcra Müdürlüğünün E:2018/4221 ve Ankara 4. İcra Müdürlüğünün E:2018/4137 sayılı dosyalarında 162.000 TL alacak davacı … ve …’ye temlik edildiği, davacı … tarafından söz konusu temlik sözleşmesine dayanılarak eldeki davanın konusunu teşkil eden Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2020/8180 Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin davalıların itirazı üzerine durması nedeniyle 03/03/2021 tarihinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı, dosyamız davalısı … tarafından da Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı dosyasında 16/11/2020 tarihinde dosyamız davacısı … ile dava dışı … ve … Bankasına karşı Ankara 8. İcra Müdürlüğü’nün 2020/8180 ve Ankara 30. İcra Müdürlüğünün 2020/9140 dosyalarındaki takiplerin ve 07.09.2020 tarihli ve … yevmiye nolu temlik sözleşmesinin iptali istemiyle açtığı davada mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda 15/03/2023 tarih 2021/1378 Esas 2023/368 Karar sayılı karar ile davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kötüniyet tazminatının davalılar … ve …’den tahsiline kesin olarak karar verildiği görülmüştür.
Bu durumda tarafları ve konusu dosyamız tarafları ve konusuyla aynı olan Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı dosyasının eldeki dava yönünden kesin hüküm ve kesin delil teşkil edip etmediğini öncelikle incelenmesi gereklidir.
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Somut olaya gelince; dosyamız davacısı … tarafından Ankara 32. Noterliğinin 07/09/2020 tarih … yevmiye nolu temlik sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2020/8180 Esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibe … ve …Anonim Şirketi’nin itirazları üzerine işbu itirazın iptali davası açıldığı, dosyamız davalısı … tarafından davacı … ile dava dışı … ve … Bankası’na karşı eldeki itirazın iptali davasının konusunu teşkil eden Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2020/8180 Esas sayılı icra dosyası ve söz konusu icra takibinin dayanağını teşkil eden Ankara 32. Noterliğinin 07/09/2020 tarih … yevmiye nolu temlik sözleşmesi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ve iptalleri talebiyle Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı kararıyla, icra takibinin dayanağını teşkil eden temlik sözleşmesine konu alacağın haricen tahsil edildiği, takip dosyalarından ötürü herhangi bir alacağın kalmadığı, bu nedenle temlik sözleşmesinin geçerli olmadığı gerekçesiyle söz konusu temlik sözleşmesi ve Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2020/8180 Esas sayılı dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, temlik sözleşmesinin davacı yönünden iptaline karar verildiği, eldeki davanın konusunun Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/04/2021 tarih ve 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı kararı ile davalı … ‘un borçlu olmadığına karar verilen ve iptal edilen Ankara 8.İcra Müdürlüğü’nün 2020/8180 esas sayılı ilamsız takip dosyasına vaki itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, böylelikle Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/587 Esas s2021/252 Karar sayılı dosyasında menfi tespit talebine konu edilen icra takibi ile takip dayanağı temlik sözleşmesinin dosyamızda itirazın iptali istemine konu edilen takip dosyası ile aynı olduğu, yine Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde dosyamız davacısı … ile dosyamız davalısı …’un davacı ve davalı konumunda oldukları, bu durumda Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/04/2021 tarih ve 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı dava dosyasının dava konusunun ve taraflarından … ve …’un aynı olduğu, menfi tespit davasında dosyamız davacısı …’in itirazın iptali davasının konusunu teşkil eden icra dosyasına dayanak temlik sözleşmesinin geçersiz olması nedeniyle herhangi bir alacağının bulunmadığı kabul edildiği anlaşılmakla, davacı … tarafından davalı …’a karşı açılan eldeki itirazın iptali davasının kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davalı …Anonim Şirketi yönünden yapılan değerlendirmede ise;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.09.2020 tarih ve 2017/2-2297 Esas 2020/672 Karar sayılı ilamında; “….24.İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m.187/1). Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m.
199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
25. Kesin delil kavramı ise; şartlarını, hükümlerini ve sonuçlarını kanunun belirlediği ve bu şartların mevcut olması hâlinde hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Kesin delile HMK’nın gerekçesinde yazdığı şekilde kanuni delil de denmektedir. İddia edilen vakıanın ispatı için kanunda kesin delil öngörülmüşse, hâkim başka delil inceleyemeyeceği gibi iddia edilen vakıa kesin delille ispatlandığı takdirde hâkim o vakıanın doğruluğunu kabul etmek ve uygun karar vermek zorundadır.
26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İlamların ve remi senetlerin ispat gücü” başlıklı 204/1 maddesinin “İlamlar ile düzenleme şeklinde ki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar” hükmüyle, mahkeme ilamlarının sahte olduğu ispat olununcaya kadar kesin delil oluşturacağı açıkça kabul edilmiştir.
27. Kesin deliller; ikrar (HMK m. 188), senet (HMK m. 200 vd), yemin (HMK m. 225 vd) ve kesin hüküm (HMK m. 303 ve 204/1) olmak üzere dört tane olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. sayılı kararında yaptığı tartışmada “….Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar, senet, yemin ve kesin hükümdür,…” şeklindeki gerekçeyle kabul edilmiştir.
28. Ermenek Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 21.12.2010 tarihli ve 2010/1126 E. ve 2010/993 K. sayılı kararının incelenmesinde; kadın eş tarafından 23.08.2010 tarihinde erkek eş aleyhine TMK’nın 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davasının açılmış, yapılan yargılama sonucunda “…davacının, davalı ve ailesi tarafından darbedilmesi sonucu evden ayrılarak babasının evinde yaşamaya başladığı, herhangi bir gelirinin bulunmadığı, ailesinin yardımı ile geçimini sağladığı,…” şeklindeki gerekçe ile kadının ayrı yaşamada haklı olduğunun kabulü ile dava kısmen kabul edilmiş, tarafların temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 28.03.2011 tarihli, 2011/2910 E. ve 2011/4964 K. sayılı ilamı ile düzeltilerek onanmış ve tarafların karar düzeltme isteminde bulunmaması üzerine 06.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir.
29. Böylelikle; Ermenek Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 2010/1126 E. ve 2010/993 K. sayılı kararı ile eldeki dosyada, davacı-karşı davalı olarak yer alan erkeğin, davalı-karşı davacı olarak yer alan kadına “fiziksel şiddet uyguladığı” tespit edilmiş olup, hüküm Yargıtayın onama ilamı ile kesinleşmiştir.
30. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de devlet için hukuki güvenlik sağlamaktır. HMK’nın 303. maddesine göre kesin hüküm hakkında; “1- Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 2- Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder,…” şeklindeki düzenlemeyle, şekli anlamda kesinlik (yani o hükme karşı artık başvurulabilecek bir olağan kanun yolunun kalmaması ya da baştan beri hiç olmaması), maddi anlamda kesinliğin ön şartı olarak kabul edilmiştir. Maddenin devamında ise; bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesini, her iki davanın da taraflarının, dava sebeplerinin ve son olarak dava konularının aynı olması şeklinde belirlenen üç şarta bağlamıştır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil). Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. ve 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir.
31. Kesin hükmün kesin delil teşkil etmesi ise; yine başka bir olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-287 E., 2010/305 K. sayılı kararında tartışılmış ve anılan kararda “…Taraf ve maddi sebep birliği olan ilk davadaki, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı yönündeki tespit kısmı, sonraki davada kesin delil oluşturur. Bu tespit, maddi olay bakımından kesinleşmiş olur. Bu hususun bir daha incelenmesi HUMK.nun 237.madde hükmü karşısında olanaklı değildir (Aynı yönde Prof Dr. Baki Kuru age. c. V, s. 5067 vd; YHGK 19.06.2002 gün ve 2002/2-484 E., 2002/544 K. sayılı ilamı). Hal böyle olunca, aynı taraflar arasında 160.000 YTL bedelli genel kredi sözleşmesinin geçerli olmadığı konusunda kesin hüküm oluştuğunun kabulü gerekir. Artık kesinleşen kararın içerisine girilerek; aynı hususlar yeni açılan bir davada yeniden tartışma konusu yapılamaz….” şeklinde gerekçeyle, bir davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada birinci davada kesin hükme bağlanmış olan talep (HMK m.303/2) hakkında, kesin delil teşkil edeceği açıklanmıştır. Kararın içeriğinde atıf yapılan kararla da “…aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukuki ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu birinci davadakinden farklı olsa bile, birinci davada verilmiş olan kesin hüküm iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında ikinci davada kesin delil teşkil,…” edeceği açıklanmıştır.
32. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; kadın eş tarafından, karşılıklı boşanma davalarından önce erkek eş aleyhine bağımsız tedbir nafakası davasında fiziksel şiddet vakıası kanıtlanarak ayrı yaşamada haklı olduğu sonucuna varılmış ve hüküm kesinleşmiştir. Tarafların bu dava tarihinden sonra bir araya gelmedikleri ve ortak hayatın yeniden kurulmadığı, sonrasında tarafların karşılıklı boşanma davası açtıkları, kadın eşin aynen bağımsız tedbir nafakası davasında olduğu gibi eldeki dava dosyasında da fiziksel şiddet vakıasına dayandığı, boşanma ile bağımsız tedbir nafakası dava konularının birbirinden farklı olmasına rağmen, her iki davanın temelinin de taraflar arasındaki evlilik birliğine dayalı hukuki ilişkiden kaynaklandığı, yukarıda da açıkça vurgulandığı üzere, aynı taraflar arasında, aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan “kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin” tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, hâkimin kesin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı, bu şekilde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorunda olduğu, kadın tarafından kanıtlanan fiziksel şiddet olgusunun ise kadının kişilik hakları arasında yer alan bedensel bütünlüğünü zedeleyici nitelikte olup, kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gözetilmeksizin yerel mahkemece fiziksel şiddet iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği, direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
34. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ” olduğundan direnme kararı bozulmuştur.
Yukarıda açıklandığı üzere Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22/04/2021 tarih 2020/587 Esas 2021/252 karar sayılı dosyasında açılan menfi tespit davasında dosyamız davacısı …’in , eldeki davanın konusunu teşkil eden Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2020/8180 Esas sayılı takip dosyasında takibin dayanağını teşkil eden Ankara 32. Noterliğinin 07/09/2020 tarih ve … yevmiye nolu temlik sözleşmesinin geçersiz olması nedeniyle alacaklı olmadığı sonucuna varılmış ve hüküm kesinleşmiştir. Bu itibarla, dosyamız davacısı … tarafından aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebepten ötürü açılan Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/587 Esas 2021/252 Karar sayılı kararı kesinleşmiş olmakla kesin hüküm nedeniyle temlik sözleşmesinin geçersiz olduğu ve bu nedenle davacının davalı şirketten de alacaklı olmadığına ilişkin kesin delil kabul edilmesi gerekmektedir. Kesin delilin de tarafları ve hâkimi bağlamasından ötürü artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesi zorunludur. Bu nedenle Hâkimin kesin delili takdir yetkisi bulunmadığından Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22/04/2021 tarih 2020/587 Esas 2021/252 karar sayılı kararı ile ispatlanan hususları doğru kabul etmek zorunluluğu bulunduğundan davalı …Anonim Şirketi’ne karşı açılan davanın da kesin delil nedeniyle reddi gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni gözetilerek kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir.
Davacı vekili 11/05/2021 tarihli dilekçesinde; icra dosyasındaki alacağın 66.000,00-TL’lık kısmının dava dışı kişiden tahsil edildiğini, davanın 66.000,00-TL’lık kısmından feragat ettiklerini, 46.000,00-TL ana para, faizi, vekalet ücreti ve masrafları için dava ve takibin devam ettiğini bildirmiştir.
İlk derece mahkemesince davacı vekilinin feragat beyanı gözetilerek 66.000 TL’lik kısım yönünden davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiş, davalılar vekili lehlerine feragat edilen miktar üzerinden lehlerine avukatlık ücretine ve yargılama giderine hükmedilmemesini istinaf konusu yapmıştır.
Davacı vekilinin 11/05/2021 tarihli feragat beyanının ön inceleme tutanağı imzalanmadan önce sunulduğu anlaşılmaktadır.
Dosyada mevcut ibraz edilen Ankara 40. Noterliği’nin 06/10/2020 tarih ve … yevmiye numaralı vekaletnamesinde davacı vekilinin davadan feragate ilişkin özel yetkisinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin üçüncü kısmında konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen hukuki yardımlara ödenecek ücretin hangi miktar için hangi oran üzerinden hesaplama yapılacağı açıkça düzenlenmiştir. İş bu davanın konusu da 112.000 TL alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı yanca söz konusu miktarın 66.000 TL’lik kısmı yönünden davadan feragat edilmiştir. Bu durumda, davanın konusu para alacağı niteliğinde olduğundan verilecek karar ile birlikte hüküm altına alınacak vekalet ücreti de dava değeri üzerinden tarifenin üçüncü kısmına göre hesaplanacak, taraflar arasındaki 66.000 TL’lik kısma yönelik anlaşmazlık ön inceleme tutanağı imzalanmadan davacının davadan feragat etmesi nedeniyle giderildiğinden AAÜT’nin 6. maddesi uyarınca tarife hükmüne göre belirlenen ücretin yarısına hükmedilecektir. Hal böyle olunca mahkemece 66.000 TL’lik kısım yönünden davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine yargılama sırasında vekille temsil edilen davalılar yararına, feragat edilen miktar olan 66.000 TL üzerinden AAÜT hükümleri gereğince hesaplanan 10.560,00 TL nispi vekalet ücretinin yarısı olan 5.280 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken davalılar lehine bu miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Davalılar vekilinin kötü niyet tazminatına yönelik istinaf itirazlarına gelince; kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için borçlu aleyhine başlatılan icra takibinin haksız olmasının yanı sıra kötü niyetli olarak başlatılması gerekir. Bir başka anlatımla alacaklının alacaklı olmadığını bilerek borçlular aleyhine icra takibi başlatması gerekir. Somut olayda ise, davacının kefil sıfatıyla borçlu olduğu takip dosyalarının davalıların da kabulünde olduğu üzere 13/01/2020 tarihi itibariyle ödenerek kapatıldığı, mevcut ve geçerli bir alacak bulunmadığından TBK’nun 183 ve devamı maddeleri gereğince alacağın temliğinin de söz konusu olamayacağı halde davalılarca önce 26/06/2020 tarihli, sonra ise 07/09/2020 tarihli Alacağın Temliği Sözleşmeleri düzenlenmek suretiyle haksız ve kötü niyetli olarak takip başlattıkları anlaşıldığından kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekli olmakla, aynı uyuşmazlığa ilişkin olarak Dairemizin 2021/1378 Esas 2023/368 Karar sayılı dosyasında davalı … yararına hükmedilen kötü niyet tazminatı ile tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı şirket yararına kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekmiş, yine aynı nedenle davalı …’un kötü niyet tazminatı talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
Tüm bu nedenlerle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kamu düzeni de gözetilerek kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kamu düzeni de gözetilerek KABULÜNE,
2-Ankara 12. Asliye Ticaret 15/04/2022 Tarih 2021/131 Esas 2022/285 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
B)1-Davacının davasının 11/05/2021 tarihli dilekçesi kapsamında 66.000,00TL yönünden feragat nedeniyle REDDİNE,
2-46.000,00TL ana para, faizi, vekalet ücreti ve masrafları yönünden açılan davada,
a-… hakkındaki davanın kesin hüküm nedeniyle reddine,
b-Davalı şirkete karşı açılan davanın kesin delil nedeniyle REDDİNE,
3-Davalı …’un kötüniyet tazminatı talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
4-Davalı şirketin kötüniyet tazminatı talebinin kabulü ile, Dairemizin 2021/1378 Esas sayılı dosyasında hükmedilen kötüniyet tazminatı ile tahsilde tekerrür olmamak üzere, dava konusu 112.000 TL’nin %20 oranından hesaplanan 22.400 TL kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
C) 1-Alınması gerekli olan 179,90 TL harçtan 776,98 TL peşin harç ile icra dosyasına yatırılan 567,80 TL mahsubu ile fazla alınan 1.164,88‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince kabul edilen tutar (46.000,00 TL) üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince feragat edilen tutar (66.000,00 TL) üzerinden hesaplanan 5.280,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
6- Davalılar tarafından ilk derece aşamasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde yatırana iadesine,
D)1-Davacı taraftan istinaf karar harcı olarak alınan 80,70 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafça istinaf aşamasında yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
E)1-Davalılar taraftan istinaf karar harcı olarak alınan 80,70 TL harcın talep halinde davalılara iadesine,
2-Davalılar tarafça istinaf aşamasında yapılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
3- Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan 50,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 22/03/2023

Başkan- Üye – Üye – Zabıt Katibi