Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/1328 E. 2022/1159 K. 04.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/1328 Esas 2022/1159 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1328
KARAR NO : 2022/1159

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/06/2018
NUMARASI : 2014/61 Esas 2018/455 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 05/11/2013
KARAR TARİHİ : 04/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/10/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemizce karar verildiği, verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda dosya Dairemize gönderilmiş ve celse açılmak suretiyle gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın … no’lu hesabından 11/11/2008 tarihinde bilgisi dışında sahte imza ile başka bir hesaba 588.627,00 TL havale edildiğini, müvekkilinin bilgisi bulunmadığı gibi imzanın müvekkiline ait olmadığını, bu işlemden dolayı müvekkilinin zarara uğradığını, banka ile yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamadığını, bu havaleyi çok uzun bir zaman sonra öğrenmiş olduğunu, boşandığı eşinin tehditlerinden korktuğunu ve sahte imza ile ilgili yaptığı şikayet üzerine soruşturma açıldığı gerekçesiyle işleyecek avans faizi ile birlikte aktarılan paranın müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın hukuka ve maddi gerçekliğe aykırı olduğunu, paranın yüklü bir miktar olması nedeniyle kişinin bu durumu bilmemesinin mümkün olmadığını, hesap ekstresinden ve davacının anlatımından davacının ödenmesini istediği 588.627,00 TL tutarındaki nakit paranın davacıya ait olmadığını, sadece bu paranın çok kısa bir süre için şeklen davacı adına açılmış olan ancak yapılan işlemlerden ve davacının beyanlarından anlaşıldığı üzere boşanmadan önce ticaretle uğraşan eski eşiyle birlikte kullanmakta olduğu hesaba aktarıldığının anlaşıldığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacının davalı bankadaki hesabından davacının bilgisi ve izni olmadan dava dışı eşi tarafından paranın başka hesaplara havale edildiğinden dolayı zarara uğradığı iddiasıyla bankadan faiziyle birlikte tahsili istemiyle dava açtığı, celp edilen kayıtlar, ceza dosyası, hesap hareketleri, bilirkişi raporları hep birlikte değerlendirildiğinde dava konusu hesabın davacıya ait olduğu, 11/11/2008 tarihinde bu hesaptan davacının eşi tarafından müşterek çocuklarının hesabına dava konusu paranın havale edildiği, bu hesaba değişik tarihlerde paralar yatırılarak çekildiği, hesaptaki paranın değişik tarihlerde üçüncü şahıslara havale edildiği, bu paranın davacının hesabına dönmediği, havale işlemindeki dayanak belgedeki imzanın davacıya ait olmadığı, işlemin davacının daha sonra boşandığı eşi tarafından yapıldığı ceza mahkemesindeki beyan ve mahkeme gerekçesinde sabit olduğu, taraflar arasındaki ihtilafın davacının hesabından eski eşi tarafından yapılan bu havaleden davacının bilgi ve rızasının veya sonradan muvafakatının olup olmadığı, güven kurumu olan bankanın işlem yapan kişinin kimliği ile hesap sahibinin kimliğini karşılaştırması ve bu dikkat ve özeni göstererek işlem yapması gerekli olup, dikkat ve özeni göstermediği takdirde meydana gelen zarardan sorumlu olacağı, 11/11/2008 tarihinde yapılmış olan davaya konu havale işleminin yüksek meblağda olduğu, bu işlemden sonra davacının hesabına kiracıların kira parası yatırdıkları, faturalarının ödendiği, davacının 17/12/2009 ve 10/06/2010 tarihlerinde hesaptan mevcut biriken paraları çektiği ve 31/12/2013 tarihinde de hesabı tamamen kapattığı, dolayısıyla bu işlemleri yapan davacının davaya konu işlemin yapıldığı 2008 yılından davanın açıldığı 2013 yılına kadar 5 yıl içerisinde işlemden haberdar olmamasının mümkün olmadığı, işlemlere icazet verdiği ve işlemleri benimsediği anlamına geldiğinden bilgisi, rızası ya da icazeti dışında meydana gelmiş bir işlem ve oluşmuş bir zarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın … Şubesi’ndeki hesabından bilgisi ve rızası dışında 11/11/2008 tarihinde 588.627,00 TL başka bir hesaba havale edildiğini, havale talebindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, davalı bankanın tam kusurlu olduğunu, davalı bankanın kendisine yüklenen objektif dikkat ve özen yükümlülüğü ile sadakat yükümlülüğüne uygun davrandığı, gereken her türlü özeni göstermesine rağmen havale talimatının sahte olduğunu tespit edemediği, bu nedenle söz konusu talimatı yerine getirmekte bir kusuru olmadığına ilişkin bir delil sunamadığını, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/04/2016 tarih ve 2016/132 Esas 2016/152 Karar sayılı kararında somut olaydaki hukuka aykırılık durumunu açıkça tespit ettiğini, grafoloji bilirkişi raporunda 11/11/2008 tarihli hesaplar arası virman talebi üzerindeki atılı bulunan imzanın müvekkiline ait olmadığı ve sahte olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin büyük bir zarara uğradığını, havale işlemi nedeniyle davalı bankayla yapılan görüşmelerden ve yapılan ihtarnamelerden hiçbir sonuç alınamadığını, bu konuda müvekkilinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, 17/01/2014 tarihli kolluk ifadesinde havaleyi kendisinin açıkça yaptığını söylediğini, ancak şikayet üzerine Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/132 Esas sayılı dosyası üzerinden açılan kamu davasının yargılaması sonunda suç teşkil eden bir eylem gördüğünü, ancak suç teşkil eden eylemin evlilik birliği içerisinde gerçekleştiği gerekçesiyle sanığın beraatine karar verildiğini, ağır ceza mahkemesi kararının temyizi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderildiğini, bu Dairenin 2018/3388 Esas sayısını aldığını, tacir olan davalı bankanın söz konusu havale işleminden tam kusurlu olduğunu, bankanın müşteri veya temsilcisi tarafından verilen yazılı havale talimatlarının, kimlik ve imza kontrolünü yapıp teyit ettikten sonra havale talimatını yerine getirmesi gerektiğini, davalı bankanın görevini yerine getirmediğini, müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davalı bankanın basiretli tacir gibi davranmadığını, bu nedenle bankanın tam kusurlu olduğunu, TBK’nın 570. ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16/01/2012 tarih ve 2010/7548 Esas 2012/160 Karar sayılı emsal kararının bu doğrultuda olduğunu, iki kişilik bilirkişi raporundaki hukukçu bilirkişinin hukuken tartışmasız şekilde bankanın havale işleminden sorumlu olduğunu belirttiğini, davacının eski eşi …’ın çocuklarına ve eşine yönelik suç teşkil eden kötü tutum ve davranışlarda bulunduğunu, müvekkilinin eski eşi …’ın müvekkiline ait hasaptan davaya konu işlem dışında da bilgisi ve rızısı dışında işlemler gerçekleştirdiğini, gerek davalı gerekse ihbar olunan yargılama boyunca sadece eksik yazılan ve avukatsız olarak alındığı için müvekkilin talebine rağmen tamamlanmayan müvekkiline ait kolluk ifadesinde sanki müvekkilin hesabındaki paradan haberdar olmadığı şeklinde sunduklarını, müvekkilin hesabın açıldığı tarihin çok eski olduğundan tam meblağı hatırlayamadığını, açarken yatırdığı miktarın 20.000,00 TL – 30.000,00 TL civarında olduğunu beyan etmesine rağmen kolluktaki zabıtta hesabında 20.000,00 TL 30.000,00 TL olduğu şeklinde eksik yazıldığını, müvekkilinin eski eşi … tarafından çekilen meblağın 500.000,00 TL olduğunu belirtmesine rağmen zabıtta hesabındaki parayı bilemediği şeklinde eksik yazıldığını, bu nedenlerle ve re’sen göz önünde tutulacak sebeplerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf başvurusuna karşı vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davacının rızası dışında sahte imza ile davacının hesabından başka hesaba havale yapıldığı iddiasına dayalı havale sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Gölbaşı (Ankara) Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 02/10/2012 tarih ve 2012/734 Esas 2012/804 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacı … … tarafından davalı … aleyhine 13/09/2012 tarihinde şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açtığı, yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, tarafların müşterek çocukları … …, … … ve … …’ın velayetlerinin davacı … …’a verilmesine karar verildiği, bu kararın temyiz edilmemesi ve temyizden feragat dilekçesi verilmesi üzerine 02/10/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Aile Nüfus Kayıt örneğinden, davacı … … ve …’ın çocuğu … …’ın 26/07/2002 doğumlu olduğu görülmüştür.
Grafoloji ve Sahtecilik Uzmanı … tarafından düzenlenen 17/03/2017 tarihli raporda özetle; … Anonim Şirketi … Şubesince virman talep eden firma / kişi … …, virman yapılacağı firma / kişi … … olarak düzenlenmiş olan 11/11/2008 tarihli hesaplar arası virman talepli yazıdaki … … adına atılan imzanın … …’ın dosyalardaki mevcut huzurda alınmış ve samimi mukayese imzalarıyla yapılan kıyaslamada … …’ın eli mahsulü olduğunun kabulünün mümkün olmadığı bildirilmiştir.
Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07/04/2016 tarih ve 2016/132 Esas 2016/152 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; katılan … …, sanık …, suçun ise 11/11/2008 tarihinde özel belgede sahtecilik, bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılmak suretiyle dolandırıcılık olduğu, yapılan yargılama sonunda sanığın hesap sahibinin vekaleti ve izni olmadan başkasının hesabından havale yaparak çekmesinin suç oluştuğu, ancak sanığın o esnada hesap sahibi ile evli olması, çekilen paranın müşterek çocukların hesabına aktarıldığı ve daha sonra buradan çekildiği, bunun suç oluşturmadığı, tarafların evli olmaları nedeniyle tamamen hukuki mahiyet arz ettiği, suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verildiği,
Ankara 8. Aile Mahkemesinin 15/04/2013 tarih ve 2013/241 D. İş Esas 2013/247 Karar sayılı kararında, şüpheliler … ile … …’ın 6284 Sayılı Kanun uyarınca müşteki … …’a 2 ay süre ile şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama ve korkuya yönelik söz ve davranışta bulunmama konusunda şüpheliler … ile … … hakkında tedbir kararı verildiği,
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/11/2012 tarih ve 2012/359 Esas 2012/376 Karar sayılı kararında, sanık … hakkında eşi … …’a karşı 18/07/2012 tarihinde nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de atılı suçun takibinin şikayete tabi olması, müştekinin sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçmiş olması nedeniyle sanık hakkındaki bu kamu davasının düşürülmesine; sanık …’ın eşi … …’a karşı basit etkili eylemden dolayı ise hapis cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesinin 06/06/2013 tarih ve 2013/254 Esas 2013/360 Karar sayılı kararında, sanık …’ın … …’a yönelik 13/04/2013 tarihinde telefonla kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan dolayı cezalandırılmasını gerektirir her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verildiği, bu kararın 09/07/2013 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
… tarafından düzenlenen 18/09/2017 tarihinde UYAP’a taranan raporda; Bankacı Hukukçu …’e göre; davacının hesabından 588.627,00 TL müşterek çocuğun hesabına aktırıldığı, müşterek çocuğun hesabına ayrıca yine 11/11/2008 tarihinde dava dışı … … adına kayıtlı… no’lu hesaptan 102.875,00 TL yatırıldığı, ayrıca 11/11/2008 tarihine yukarıdaki iki havaleye ek olarak 0,108916 TL’lik 2.754.600 adet yatırım fono satışı karşılığında 300.143,97 TL, 290,34 TL vergi kesintisine tabi tutularak yatırıldığı, yukarıdaki işlemler ve zaman içerisinde faiz geliri elde edinilmesi sonucunda müşterek çocuğun hesabındaki tutardan 1.000.000,00 TL’yi geçtiği, 20/01/2009 tarihinde dosyadaki mevcut belgelerden ihbar olunan …’ın kardeşi olduğu anlaşılan dava dışı … …’a 500,00 TL, 02/02/2009 tarihinde …’a 300.000,00 TL, 03/03/2009 tarihinde … … açıklamasıyla 228.000,00 TL ödeme yapıldığı, davacının hesabından çıkan 588.627,00 TL’nin müşterek çocuğunun hesabına aktarıldıktan ve hesabına yatırılan diğer meblağlarla karıştıktan sonra kime ödendiğinin tespit edilmesinin mümkün olmadığı, ilgili ceza mahkemesinin kararında yer alan yorum çerçevesinde davalı bankanın davacıya ödeme yapması halinde yaptığı tutarın davacının çocuğundan geri alacağı, böyle bir kabulün yukarıda açıklanan işlemlerin mahiyetine uygun düşmeyeceği, sonuç olarak davaya konu 588.627,00 TL’nin ihbar olunan … ile müşterek çocukları olan … …’ın hesabına aktarıldığı, bu hesapta 3 ay süre ile faiz geliri ile değerlendirildiği, havale miktarının kaçırılması yahut ikmal edilmesi gibi bir amaç bulunmadığı, aile birliğine ait mal varlığının yönetilmesi kapsamında gerçekleştirildiği, bu nedenle davacının zararından söz edilemeyeceği, tazminat sorununun doğmayacağı şeklinde iken; Hukukçu …’a göre ise, davacıya ait banka hesabında bulunan paranın davacı tarafından verilen bir yetkisi ve iradesi olmaksızın başka bir üçüncü kişinin hesabına havale edildiği, bu bankanın söz konusu havale işlemini yaparken işlem yapan kişinin bütün kimlik bilgileri ile hesap sahibinin kimlik bilgilerini karşılaştırarak işlem yapmasının bir zorunlululuk olduğu, buna aykırı davranışın bankanın açık ve ağır kusurunun bulunduğunu gösterdiği, banka hesaplarının kişisel hesaplar olması nedeniyle kişilik haklarına sıkı sıkıya bağlı olması dikkate alındığında havale yapılan ve davacıya ait olmayan hesabın kime ait olduğunun artık bir öneminin olmayacağı, Türk aile hukukunda aile birliği ortak malı şeklinde bir kavramın bulunmadığı, davalı bankanın usulsüz işlemi nedeniyle davacının zarar gördüğü, davacının özel bir zararının olduğunu ispat etmesi gerekmediği, taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın akdi ilişkiden kaynaklandığından TBK’nın 146. maddesi uyarınca 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu, işlem üzerinden uzunca bir süre geçmesine rağmen davacının talep hakkını ileri sürmediğinden böyle bir talepte bulunmayacağı iddiasının yerinde olmadığı biçiminde görüş bildirmiştir.
… ile Bankacı … … tarafından düzenlenen 09/02/2018 tarihinde UYAP’a taranan ek raporda Bankacı Hukukçu … ve Bankacı … …’a göre; davaya konu 588.627,00 TL’nin davacının çocuklarının hesabına gönderildiği, davacının savcılık ifadesinde parasının olduğunu dahi bilemediğini belirttiği, davaya konu 588.627,00 TL müşterek çocukları adına açılan hesaba gönderildiğini, bu hesabı kendi adına açılmış bir hesap gibi düşünülmesi mümkün olduğu, çünkü hesap üzerinde davacının tek başına tasarruf yetkisinin olduğunu, söz konusu tutarın davacının kendi hesabından yine davacının kendisinin tam anlamıyla tasarrufta bulunacağı bir hesaba aktarıldığından bankanın sorumlu olduğunun düşünülemeyeceği, çünkü önceki kök raporda belirtildiği üzere hesaptaki paranın velayet altındaki çocuk adına işlem yapılmak üzere çekildiği, bankadaki para sahte imza ile yine davacının tasarrufunda bulunan bir hesaba aktarıldığından davacının zararının olduğunun söylenemeyeceği, davacının zimmi rızasıyla paranın aktarılmış olmasının kuvvetle muhtemel olduğu, aksi halde büyük sayılabilecek tutarda bir paranın vadesiz hesapta uzun zaman bekletilmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, 2008 yılındaki bir işlemin üzerinden bunca zaman geçtikten sonra talepte bulunulmuş olmasının düşündürücü olduğu, aktarılan paranın davacının eşi …’ın birlikte tasarrufta bulunacakları bir hesap olması nedeniyle virman yapılan paranın davacının tasarrufunda kalmaya devam ettiği, davacının herhangi bir zararı olduğu yönünde hiçbir kanaat oluşmadığı, davaya konu paranın davacının hesabı ya da şahsına ödendiğine ilişkin dosyada mevcut bilgi bulunmadığı, işlemin haksız fiil olduğu düşünülürse temerrüt tarihinin paranın aktarıldığı 11/11/2008 tarihinde oluştuğu, diğer taraftan sözleşmeye aykırılık hali mevcut olduğu kabul edilmesi halinde dava tarihinden önce davalı bankadan dava konusu paranın ödenmesi noter ihtarı veya benzeri belge ile talep edildiği tespit edilemediğinden bu durumda temerrüt tarihinin 24/04/2014 dava tarihi olacağı şeklinde iken, Hukukçu …’a göre ise; kök rapordaki görüşünü belirttiği üzere davalı bankanın güven kurumu olması hasebiyle müşterisi adına açılmış olan hesaplar üzerinde işlem güvenliğini sağlaması hem hukuki hem ahlaki yükümlülük altında olduğunu, bankanın kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, meydana gelen her türlü zarardan bankanın sorumlu kabul edilmesi gerektiğini, bankalar her türlü önlemi aldığını ispat etmemesi halinde tüm zararlardan sorumlu olacağı, davacının davalı banka şubesindeki paranın yetkili olmayan bir kişi tarafından çekildiğinden sorumlu olduğu, üçüncü kişinin aile üyelerinden biri olması sorumluluğunu kaldırmayacağı, bankanın eyleminin haksız fiil teşkil ettiği, bu nedenle davacının hesabından para çekildiği tarihin temerrüt tarihi olduğu, davalı bankanın davacının hesabından çekilen paradan sorumlu olduğu biçiminde görüş belirtmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi, belge, grafoloji bilirkişi raporu, denetime ve hüküm kurmaya elverişli kök ve ek rapordaki bilirkişi …’ın görüşünden; Davacının davalı bankanın … Şubesi’ndeki şahsi hesabından davacının bilgisi dışında davacının eşi … tarafından sahte imza ile tarafların müşterek çocukları … …’ın davalı bankanın … Şubesi’ndeki hesabına 11/11/2008 tarihinde 588.627,00 TL havale edildiği, daha sonra küçük çocuk … …’ın hesabındaki paranın değişik tarihlerde üçüncü şahıslara havale edilerek paranın banka hesabında çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Havale işlemindeki dayanak belgedeki imzanın davacıya ait olmadığı da grafoloji raporu ile belirlenmiştir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine; Dairemizin 09/07/2020 gün 2018/2468 Esas 2020/696 karar sayılı kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 588.627,00 TL’nin 11/11/2008 ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine yönelik olarak verilen kararına karşı davalı vekilince temyiz yoluna başvurulması üzerine Dairemiz kararı ;
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 01/06/2022 gün 2020/7483 Esas 2022/4273 karar sayılı bozma ilamında özetle; “…Dava, davacının rızası dışında sahte imza ile hesabından başka hesaba havale yapıldığı iddiasına dayalı zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı banka nezdinde bulunan davacı hesabından 11/11/2008 tarihli talimatı ile … … adına havale yapılmış olup, talimat altındaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. Havale işleminin davacının daha sonra boşandığı eşi … tarafından yapıldığı da sabittir. Davacı yan, belgede sahtecilik iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında verdiği beyanında, hesabında bu miktarda para olduğunu bilmediğini bu durumu daha sonra öğrendiğini ifade etmiş; ancak 03/12/2014 tarihli beyanında ise hesapta parayı çocuklarının eğitimi için biriktirdiğini belirtmiştir.
Havale işleminin yapıldığı hesap davacı ile …’ın reşit olnayan müşterek çocukları … …’a ait olup, … …’ın hesabındaki paranın vadeli hesapta değerlendirildiği, havale miktarının kaçırılması ya da ikmal edilmesinin söz konusu olmadığı, paranın yine davacının tasarrufunda bulunan başka bir hesaba aktarıldığı, bu durumda davacının zarara uğramasından söz edilemeyeceği ve zarar iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf isteminin kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…”, gerekçesi ile bozulmuştur.
DİRENME GEREKÇESİ;

Öncelikle ilk kararımızda da belirtildiği üzere davacının hesabından çekilen paranın yatırıldığı hesap küçük adına açılmış ise de EFT tarihi ile aynı tarihte eş tarafından açılmıştır. Hesapta da davacının herhangi bir işlemi bulunmamaktadır. Davacı bu hesaptan bilgisi olduğunu kabul etmediğine göre davacıya ait parasının sırf oğlunun hesabına aktarıldığı saptaması zarar doğduğu gerçekliğin ortadan kaldırmamakta, zarar ile illiyet bağınını koparmamaktadır. Zira özetlenen hesap hareketlerine göre küçüğün hesabı eş tarafından kullanılmış ve ödemeler yapılmıştır. Hesap hareketleri özetinden görüldüğü üzere hesaptan para çekimi ile başka hesaplara aktarılarak zararın giderilme imkanı da ortadan kaldırılmıştır.
Davacının bilgisi bulunmayan hesabın, eş tarafından küçük adına açılması hukuki olarak velayete tabi olsa bile davacı velayet hakkına dayalı haklarını ve yetkilerini kullanma imkanı bulamamış, eş bu hesabı kendi işlerini lehine yürütüp işletmiştir. Öte yandan davacının hesaptaki parasının velayeti altındaki küçük hesabına aktarılması ile iki hesap üzerinde de davacının aynı hukuki haklara sahip olduğu anlamını taşımaz. Küçük mallarına ilişkin rejim TMK 357 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davacının velayeten olan hakları aynı zamanda borç ve yükümlülükleri barındırır. Bu nedenle davacının kendi hesabı ile küçük adına açılan hesabın (ki davacının bu hesaptan bilgisi bulunmamaktadır.) aynı derecede davacının hukuki kontrolü altında olduğu söylenemez. Dolayısı ile küçük adına hesap açılması ve nemalandırılması açılan hesaptan bilgisi olmayan davacının haklarına etkisi olamaz. (Ki zaten hesap eş tarafından çeşitli hesap hareketleri ile boşaltılmıştır) Bu gerekçelerle bozmadaki görüşe iştirak edilmeyerek direnme kararı verilmiştir.
Sonuç itibarı ile davacı hesabından aktarılan para, davacının bilgisi olmadığı hesaba aktarılarak ve oradan da çeşitli hesap hareketleri ile davacının bilgisi olmaksızın başka hesaplara gönderilerek para yok edildiğinden davacının zararı oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Hukuk Genel Kurulu 19/12/2019 gün ve 2017/11-131 2019/1935 karar sayılı ilamında ” …Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) 99/2. ve 100/3. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 115/3. ve 116/3.) maddeleri gereğince, özel kanun ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluğunu kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20/2. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 18/2.) maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Ancak bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir (Yılmaz, Süleyman; Hukuki Açıdan İnternet Bankacılığı, Ankara, 2010, s. 152).”
Bankaların kusur sorumluluğunun esasları belirtilmiştir.
Davacının şiddetli geçimsizlik nedeniyle 13/09/2012 tarihinde eşi … aleyhine açtığı boşanma davası sonucu 02/10/2012 tarihinde tarafların boşanmalarına karar verildiği, mahkemelerce 15/04/2013 tarihinde davacının eski eşi … hakkında eşine şiddet ve tehditte bulunmaması konusunda tedbir kararı verildiği, 18/07/2012 tarihinde de eşine yönelik basit etkili eylemden dolayı hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, öte yandan davacının şikayeti üzerine açılan nitelikli cinsel saldırıcı suçuna ilişkin davada şikayetten vazgeçme ile kamu davasının düşürülmesine karar verildiği dosyadaki süreçlere ilişkin evraktan anlaşılmaktadır. Davacı tarafından yapıldığı iddia olunan ancak işlemlerin sıhhati sorgulanmayan işlemlerin bu süreçte yapıldığı gözetilmelidir. Davacının eşi ile aralarındaki sorunların niteliği çokluğu ve süreci gözetildiğinde davacının bu süreçte bankaya karşı hak talebinde bulunmaması yapılan işlemlere icazet verdiği anlamına gelmeyecektir. Öte yandan ilk derece mahkemesince hesabın 31/12/2013 tarihinde kapatılması gerekçe yapılmış ise de hesap kapatma eldeki davadan sonra (Dava tarihi 05/11/2013) yapıldığından icazete dayanak yapılamaz.
Davacı, şikayeti üzerine poliste verdiği ifadedeki tutarları kabul etmediğine ve banka hesabına gelen paranın artık hesap sahibinin tasarrufuna geçen para olması niteliğine göre bankanın bu savunmasına itibar edilmemiştir.
Öte yandan davacının hesabına yatan para artık davacının tasarrufuna geçtiğinden bankanın bu paranın kaynağını savunma konusu yapması mümkün değildir. Bu iddia ancak paranın kendisine ait olduğunu iddia edecek taraf ile davacı arasındaki davada dinlenebilir.
Dairenin bozma gerekçesi “…Dava, davacının rızası dışında sahte imza ile hesabından başka hesaba havale yapıldığı iddiasına dayalı zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı banka nezdinde bulunan davacı hesabından 11/11/2008 tarihli talimatı ile … … adına havale yapılmış olup, talimat altındaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. Havale işleminin davacının daha sonra boşandığı eşi … tarafından yapıldığı da sabittir. Davacı yan, belgede sahtecilik iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında verdiği beyanında, hesabında bu miktarda para olduğunu bilmediğini bu durumu daha sonra öğrendiğini ifade etmiş; ancak 03/12/2014 tarihli beyanında ise hesapta parayı çocuklarının eğitimi için biriktirdiğini belirtmiştir.
Havale işleminin yapıldığı hesap davacı ile …’ın reşit olnayan müşterek çocukları … …’a ait olup, … …’ın hesabındaki paranın vadeli hesapta değerlendirildiği, havale miktarının kaçırılması ya da ikmal edilmesinin söz konusu olmadığı, paranın yine davacının tasarrufunda bulunan başka bir hesaba aktarıldığı, bu durumda davacının zarara uğramasından söz edilemeyeceği ve zarar iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf isteminin kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…”dayanmaktadır. Buna göre yukarıda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında davacının hesabından eski eşi tarafından sahte imza ile yapılan EFT’ye e icazet verdiği söylenemez. Davacının paranın aktarıldığı oğluna ait hesaptan bilgisi olmadığı, eş tarafından EFT ile aynı tarihte küçük adına hesap açıldığı ve eşin iş hesapları için kullanıldığına dair hesap hareketleri gözetildiğinde ve bu hareketler neticesinde de bu hesabın boşaltıldığı saptandığından anlatılan süreç sonucunda davacının gerçek anlamda zarara uğradığı kanısına varılmıştır. O halde HGK kararında da işaret edildiği üzere güven kurumu olan banka mevduat sahiplerine karşı en ufak kusurundan bile sorumlu olduğundan sahtecilikle davacının hesabından çıkartılan tutardan sorumlu tutulmalıdır.
Davaya konu havale tarihi 11/11/2008 ve dava tarihinin de 05/11/2013 olduğu dikkate alındığında zaman aşımı süresinin dolmamıştır.
Açıklanan gerekçelerle güven kurumu olan davalı banka, basiretli tacir gibi davranmayarak davacının hesabından yaplan Eft işlemi sırasında gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek sahte işlem sonucu davacının hesabından davacının bilgisi dışında para çıkışına sebep olduğundan davacının hesabından aktarılan paradan sorumlu tutularak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulüne, ilk derece mahkeme kararın kaldırılmasına, davanın kabulüne, 588.627,00 TL’nin 11/11/2008 ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine dair Dairemiz kararımızda direnilmesine karar verilmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Dairemizin 09/07/2020 gün ve 2018/2468 Esas 2020/696 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
B)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1).b.2 maddesi uyarınca ESASTAN KABULÜNE,
2-Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/06/2018 tarih ve 2014/61 Esas 2018/455 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın KABULÜ ile 588.627,00 TL’nin 11/11/2008 ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Alınması gereken 40.209,11 TL harçtan peşin yatırılan 10.052,30 TL harç ile bakiye 30.156,81 TL harcın ikmal edildiği anlaşıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
5- Davacı tarafından yatırılan 10.052,30 TL peşin harç ve 24,30 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 10.076,60 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 439,80 TL posta tebligat gideri ve 2.650,00 TL bilirkişi ücreti yargılama gideri olmak üzere toplam 3.089,80 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından peşin yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
8-Davacı kendisini bir vekille temsil ettirmiş olduğundan istinaf karar tarihi yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 46.481,35 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
C)1-Davacı tarafça yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan 75,83 TL posta tebligat gideri ve 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı olmak üzere toplam 173,93 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.04/10/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.