Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/1233 E. 2022/1441 K. 22.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2022/1233 Esas 2022/1441 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1233
KARAR NO : 2022/1441

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23.06.2020
NUMARASI : 2020/28 Esas -2020/272 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili
Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 10/01/2020
KARAR TARİHİ : 22/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/11/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın davalı şirket yönünden esastan, davalı … yönünden dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması sonucunda Dairemiz kararının Yargıtay 11. HD’nin ilamı ile bozulması üzerine duruşma açılarak, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket kurulurken şirket hisselerinin %15înin …’ye, %42,5 … ve …’a, %42,5 hissenin ise … ve …’a ait olacağının şifahen kararlaştırıldığını, ancak şirket kuruluşu sürecinde taraflar arasında görülen lüzum üzerine müvekkillerine ait hisselerden …’a ait olan kısmının … üzerinde, …’a ait hisselerin … üzerinde kalması, ilerleyen süreçte ise; müvekkillerinin paylarının talepleri halinde, kayden adlarında olan … ve … tarafından müvekkillerine teslimi konusunda anlaşmaya varıldığını, müvekkilinin davalı şirketteki hisse bedelinin gerçek değeri üzerinden ödenmesi talebinin reddedildiğini, bu yöndeki talebinin yerine getirilmesi için başvurulan arabuluculuk görüşmesi sonucunda düzenlenen 20.12.2019 tarihli son tutanakta müvekkilinin herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığı şeklinde gerçeğe aykırı beyanda bulunularak arabuluculuk görüşmesinde anlaşma sağlanamadığını, kayden davalı şirket elinde bulunan müvekkiline ait hisselerin gerçek değeri üzerinden toplam bedellerinin davalı taraftan tahsili ile müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; 2013 yılında … ve oğlu … tarafından kurulan müvekkili şirketin kuruluşundan beri bütün hisselerinin adı geçen hissedarlara ait olduğunu, müvekkili ile davacının dava dışı …AŞ’de hissedar olduklarını, anılan şirketin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla uzun yıllar şirketi idare deden davacının kendi lehine diğer hissedarlar aleyhine usulsüz işlemler gerçekleştirdiğinin 2018 yılının sonlarında öğrenilmesi üzerine davacı ve adı geçen şirket aleyhine davalar açıldığını, 21.06.2019 tarihinde davacının ve kardeşinin ….AŞ’deki hisselerini müvekkiline ve diğer hissedarlara sattığını, davacının müvekkili … aleyhine bu davayı açmadan önce arabuluculuk yoluna başvurmadığını, savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve toplanan tüm delillere göre; gerek dava dilekçesi içeriğinde, gerekse dava dilekçesi eklerinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/A maddesi hükmü uyarınca davalı … yönünden arabuluculuğa başvurulduğuna dair bir beyanın ve buna dair bir belgenin bulunmadığı, bu hali ile davalı … yönünden dava öncesinde dava şartı olan arabuluculuğa başvurma şartının yerine getirilmediği, davalı şirketin anonim şirket şeklinde kurulduğu, Ankara Ticaret Sicili Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevaba göre şirketin kuruluşunda ortaklarının dava dışı … ile davalı … olduğu, anonim şirketlerde hisse devirlerinin ve buna bağlı olarak ortaklık yapılarının tescil ve ilana tabi olmaması nedeniyle kuruluş sonrasında hisse devrinin yapılıp yapılmadığı hususunun kayıtlardan tespit edilemediği, anonim şirketlerde hisse devrinin ancak hisse sahibi kişilerin hisselerini hisse sahibi olmayan kişilere devretmesi suretiyle yapılabileceği, hisse devrinin ne şekilde yapılacağına ilişkin kanunda bir düzenlemenin bulunmadığı, hisse devrinin hisse sahibi olan kişi ile hisse sahibi olmayan kişi arasında yapılmasının gerekmesi nedeniyle davalı şirketin hisse devrine yönelik herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, kuruluş sözleşmesinde dava konusu edilen iddiaya yönelik bir hükmün yer almadığı, bu hali ile davalı şirketin hisse devrine yönelik sorumluluğunun bulunmadığı, gerekçesiyle davalı … yönünden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle, davalı şirket yönünden ise davalı şirketin sorumluluğunun bulunmaması ve ispat edilememesi reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin de davalı şirkette bulunan hisseler üzerinde hak sahibi olduğunun tespitini de içeren bir dava olduğunu, müvekkilinin öncelikle şirkette pay sahibi olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini, davada verilecek karar şirketi doğrudan doğruya etkileyeceğinden davalı şirkete davanın yöneltilmesi gerektiğini, şirket yönünden ret kararı aslında husumet yönünden ret kararı olduğu için nispi değil maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili … aleyhine açılan dava reddedildiğine göre bu dava yönünden de müvekkili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, müvekkilleri aleyhine açılan bu davada her iki davanın ret sebebinin farklı olduğunu ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle davacı tarafın istinaf sebeplerinin esastan reddine, davalı … yönünden müvekkili lehine vekalet ücretine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davacının, davalı anonim şirketteki hisselerinin gerçek bedellerinin ödenmesi istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davalı … yönünden zorunluk arabuluculuğa başvurulmamış olması sebebiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, davalı şirket yönünden davanın esastan reddine karar verilmiş, taraf vekillerinin süresinde istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Dairemizce istinaf incelemesi sonunda Dairemiz 21/10/2020 tarihli ve 2020/1101 Esas-1038 Karar sayılı kararıyla davalılar vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. Maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereğince ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davalı … hakkında açılan davanın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2..son, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/2, 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle reddine, davalı …. AŞ hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine, karar verilmiş, bu karara karşı taraf vekilleri tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. HD’nin 31.05.2022 tarihli ve 2021/72 Esas ve 2022/4253 Karar sayılı kararı ile;
“Davacının talebi her ne kadar alacak olarak görülüyor ise de, bu talebin dayanağı olarak yazılı olmayan sözleşmenin gösterildiği ve kendi pay sahipliğinin ketmedilmiş olduğu ileri sürüldüğüne göre, böyle bir davada şirket pay sahipliği tespit edilmeden alacakla ilgili istemin çözümlenmesinin mümkün olmadığı, bu durumda dava 6325 sayılı Yasa hükümlerine tabi olarak açılabilecek bir nitelik taşımadığı, o halde gerek yerel mahkemenin, gerekse Bölge Adliye Mahkemesi’nin zorunlu arabuluculuk dava şartına ilişkin gerekçelerinin yerinde olmadığı, öte yandan davalı şirket pay sahipliğinin tespiti açısından davalı şirkete husumet yöneltilmesinin de doğru olduğu, Bölge Adliye Mahkemesince bu hususlar gözardı edilerek davalı şirket açısından pasif husumetten, diğer davalı açısından ise 6325 sayılı Kanun delaletiyle 6100 sayılı Kanun’un 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle” Dairemiz kaldırma kararı bozulmuştur.
Bozma ilamı taraf vekillerine usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davacı vekili uyma kararı verilmesini istemiştir.
Dairemizce önceki kararımızda direnilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.
DİRENME GEREKÇESİ
Dava, davacının kayden ortağı olarak görünmediği davalı anonim şirketin ortakları arasında yapılan şifahi anlaşmaya göre ortağı olduğunu iddia ederek hissesine isabet eden pay bedelinin, hisselerinin kayden üzerinde göründüğünü iddia ettiği davalı anonim şirketin ortağı … ile davalı anonim şirketten tahsilini talep etmiştir. Davacı dava dilekçesinde gerek ortağı olduğunu ileri sürdüğü anonim şirkete gerekse de hisselerinin kayden üzerinde göründüğünü iddia ettiği şirket ortağı olan …’a davasını yöneltirken şirketin ortağı olduğunun tespitine yönelik dava dilekçesinde açıkça bir talepte bulunmamış, doğrudan pay bedeli alacağının ödenmesine yönelik eda davası açmıştır. Bu durumda HMK’nın 26. maddesindeki taleple bağlılık kuralı gözetildiğinde, davalı anonim şirketin ortağı olduğuna dair açık bir tespit talebi içermeyip salt ortağı olduğunu ileri sürdüğü hisse oranına karşılık gelen pay bedelinin ödenmesinin talep eden davacının davasının para alacağına ilişkin bir eda davası olarak kabulü gerekmiştir.
Bozma ilamındaki “Davacının talebi her ne kadar alacak olarak görülüyor ise de, bu talebin dayanağı olarak yazılı olmayan sözleşmenin gösterildiği ve kendi pay sahipliğinin ketmedilmiş olduğu ileri sürüldüğüne göre, böyle bir davada şirket pay sahipliği tespit edilmeden alacakla ilgili istemin çözümlenmesinin mümkün olmadığı,” gerekçesi her eda davasının özünde bir hakkın varlığının tespitini de içerdiği gerçekliği karşısında tartışılmalıdır. Ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline getirilmiştir. Bu anlamda davanın konusunun bir miktar paranın ödenmesi olması yeterlidir. Ödenmesi istenilen paranın kaynağına ilişkin bir ayrım maddede ve gerekçesinde yer almamaktadır. Elbetteki ödenmesi istenilen paranın hukuk bir dayanağı olacak ve eda hükmü kurmak için dayanılan maddi vakıaların hukuki çerçevede çözümü yapılarak sonuçta bir miktar paranın ödenmesine veya ödenmemesine karar verilecektir. Talep sonucu paranın ödetilmesi istemine ilişkin olduğu gibi hüküm de ancak para alacağı hakkında olacaktır. Mahkemece HMK 26. Maddeye aykırı olarak talep olmaksızın paranın kaynağına ilişkin hukuki durum hakkında karar verilemeyeceğine göre davanın konusunun paranın kaynağı olduğunu ileri sürmek bu kavramı genişletmek olacaktır. Dava şartı arabuluculuk uygulamasında bu halin tartışmalı duruma düşürülmesi kanun koyucunun ticari davalarda getirdiği “konusu bir miktar paranın ödenmesi” ölçütünün yorumlara dayalı olarak genişletir ve her davanın içerdiği tespit bölümünün göz önüne alınmasını gerektirtirir ki kanun koyucunun dava şartı arabulucuk sistemin kurarken sadece bir miktar paranın ödenmesi koşulunu seçmesindeki basitliği karmaşık hale getirir.
Tarafların üstünde tasarruf imkanı bulunan her dava kural olarak arabuluculuğa elverişlidir. Dava şartı arabulucuk sistemi oluşturulurken kanun koyucu bu tür davalardan sadece davanın konusunu bir miktar paranin ödenmesine indirgeyerek bir kıstas belirlemiştir. Kanun koyucu paranın ödenmesi isteminin kaynağı üzerinde durmamamştır Uyuşmazlığın bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olmasını yeterli görmüştür. Kanun koyucu bilerek bu kıstası getirmiş ve bir miktar paranın ödenmesi istemini içermeyen ihtilafları kapsam dışında bırakarak tercihini yapmıştır.
Dava konusu üzerinde doktrin tartışmaları tek ve çift unsur üzerinden yapılmakta olup (Ayrıntılı bilgi bknz. Medeni Usul Hukukunda Davanın Konusu, …, oniki levha yayınları, İstanbul Aralık 2019 ) Türk hukukunda ağırlıklı görüş dava konusu ile kastedilenin talep sonucunun olduğu yönündedir. (Ayrıntılı bilgi bknz. Medeni Usul Hukukunda Davanın Konusu, …, oniki levha yayınları, İstanbul Aralık 2019 sayfa 56-57; Eda davası yönünden sayfa 290-300)
Sonuç itibarı ile kanun koyucunun düzenlemediği paranın hukuki sebebinin kıstaslar arasına dahil edilmesi dava şartı arabuluculuk sistemine ve getirilen hukuki düzenlemeye aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı verilmekle;
Davacı, davalı anonim şirket hissedarının yanı sıra davalı şirkete yöneltilen bu davanın öncelikle davalı şirkette pay sahibi olunduğunun tespitini de içerdiğinden davalı şirkete davanın yöneltilmesi gerektiğini, ayrıca davalı şirket yönünden ilk derece mahkemesince husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmiş olduğundan maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini istinaf etmiştir.
Sıfat, davaya konu sübjektif hak ile taraflar arasındaki ilişkiyi ifade eder ve yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen kişi şeklen o davanın tarafı olsa da, gerçekten davalı olma sıfatı yoksa, yani sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek kişi konumunda bulunmuyorsa, mahkemece davaya konu hakkın esası hakkında karar vermek yerine, davanın sıfat yokluğundan reddi gerekir. Bu karar, davanın dinlenemeyeceğine dair bir karar olmayıp, yine davanın esasına dair bir karardır. Böyle bir karar, sadece o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm teşkil eder. Davanın taraflarının bu sıfata (husumet) sahip olmaları dava şartı değildir, ancak hakkın özüne dair bir itiraz olduğundan, mahkemece sıfat yokluğunun yargılamanın her aşamasında ve resen gözetilmesi gerekir (KURU/ARSLAN/YILMAZ; Medeni Usul Hukuku, 24. baskı, Ankara 2013, s. 224-225).
Yukarıda yapılan açıklama ışığında somut olay değerlendirilecek olursa; davalı anonim şirket ticaret sicil kayıtlarına göre; 18.01.2013 tarihinde kurulan davalı anonim şirketin %50’şer hisseyle ortaklarının şirketin kurulundan itibaren … ve … olduğu, şirket hisselerinin nama yazılı olduğu ve şirketin 14.01.2013 tarihli ana sözleşmesinde davacının şirket hissedarı olduğuna dair bir bilginin yer almadığı, dava tarihi itibarıyla şirketin ortaklık yapısının değişmediği dosya kapsamında yer alan davalı şirketin ticaret sicili kayıtlarıyla sabittir. Şu halde bu kayıtlardan davacının anonim şirket hissedarı olmadığı gibi dava dilekçesinde davacı, davalı şirket hisselerinin kayden, davalı şirket ortağı olan … adına kayıtlı olduğunu belirttiğine göre, esasen davalı şirkette pay sahibi olmadığını zaten bilen davacının, davalı şirkete husumet yöneltmesi de yersizdir. Davacı, davalı … adına kayıtlı olan şirket hisse bedellerinin gerçek değerlerinin tahsilini talep ettiğinden davasını davalı pay sahibi olan …’a yöneltmesi yeterlidir. O halde davalı şirket yönünden davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine ve bu durumda yargılamada vekil ile temsil olunan davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 7/2. Maddesi gereği maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeksizin ilk derece mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine ve davalı lehine bildirilen dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebeplerinin kabulü gerekmiştir.
Davalı vekilinin istinafı ise davalı … aleyhine açılan davada dava şartı olan zorunlu arabuluculuğa başvurulmamış olması nedeniyle dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine dair karar verildiğini, davalı şirket aleyhine açılan dava sonucunda verilen ret kararının davalı … aleyhine açılan dava sonucunda verilen kararla ortak olmadığını, dolayısıyla müvekkili … yönünden ayrı bir vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Gerçekten de somut olayda; davalı anonim şirketteki hisselerinin gerçek bedellerinin ödenmesi istemiyle davalı anonim şirket ile davalı şirket ortağı … aleyhine açılan bu davada ilk derece mahkemesince davalı anonim şirket yönünden davanın reddine, davalı … yönünden ise 7155 sayılı Yasa ile değişik TTK’nın 5/A maddesi gereğince dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurma dava şartı gerçekleşmediğinden davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, davalı … aleyhine açılan davada davalı adına kayıtlı şirket hisselerinin gerçek değerinin ödenmesi istemiyle işbu dava açılmış olmakla 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun ile TTK’nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesiyle, TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline getirilmiş olup, aynı yasal düzenlemenin 23. maddesinde 6325 sayılı Kanuna eklenen 18/A maddesiyle, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edildiğinden, davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği gözetilerek ilk derece mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
6325 sayılı yasanın 18/A maddesinde davalıya tebligat yapılmadan davanın usulden reddine karar verileceği düzenlemesine rağmen mahkemece sehven davalı tarafa dava dilekçesinin tebliğ edilmesi ve davalının vekil görevlendirmesinin davacı aleyhine sonuç doğurmaması gerektiği gözetilerek ilk derece mahkemesince davalı lehine vekalet ücreti hükmedilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin reddi gerekmiştir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdiği itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin yukarıda açıklanan nedenlerle kısmen kabulü ile duruşma yapılmasına gerek görülmeksizin, HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereği ilk derece mahkemesince davalı … yönünden verilen karar kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmasına dair önceki kararda direnilmesine karar verilmiş ve bozma kararı ile ilk karar kalktığından yeniden hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Dairemizin 21/10/2020 gün 2020/1101 Esas 2020/1038 Karar sayılı kararında direnilmesine,
A)1-İstinafa başvuran davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sy. Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri uyarınca istinafa başvuran taraftan alınması gereken 54,40 TL karar harcı başlangıçta alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-Yapılan istinaf yargılama giderlerinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına, varsa kullanılmayan gider avansının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
B)1-Davacı vekilinin istinaf sebebinin HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği KISMEN KABULÜNE,
2-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23.06.2020 tarih ve 2020/28 Esas-272 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-1) (a) Davalı … yönünden açılan davanın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A-2.son, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/2, 115/2. maddeleri uyarınca DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE,
(b) Davalı … yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle REDDİNE,
2) Alınması gereken 54,40 TL harcın dava açılışında alınan 1.814,49 TL peşin harçtan düşülmesi ile fazla yatırıldığı anlaşılan 1.760,09 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana İADESİNE,
3)6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A-13. maddesi uyarınca 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin DAVACIDAN ALINARAK HAZİNEYE GELİR KAYDEDİLMESİNE,
4)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5)Davalı … ..AŞ yargılamada vekil ile temsil edildiği anlaşıldığından yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/2. Maddesi uyarınca tayin ve takdir olunan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6)Davalı … yönünden 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereği davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7)Davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansının HMK’nin 333. maddesi uyarınca karar kesinleştikten sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi dikkate alınarak davacıya iadesine,
C)1-İstinafa başvuran davacı tarafa karar kesinleştiğinde ve talep halinde 54,40 TL istinaf maktu karar harcının iadesine,
2-İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf başvurma harcı 148,6 TL ile 27,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 176,10 TL istinaf giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, varsa kullanılmayan gider avansının istek halinde kendisine iadesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, taraf vekillerinin vekilinin yüzüne karşı HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/11/2022

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.