Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/940 E. 2023/451 K. 24.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/940 Esas 2023/451 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/940
KARAR NO : 2023/451

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/02/2021
NUMARASI : 2020/387 Esas 2021/76 Karar
DAVACI
VEKİLİ
DAVALI
VEKİLİ :
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 14/08/2020
KARAR TARİHİ : 24/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/04/2023

Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ile dava dışı üçüncü kişi arasında BCH tarım kredisi – TP/Besicilik kredisi sözleşmesi imzalandığını, borcun ödenmemesi üzerine davalı tarafından müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin müvekkilinin mernis adresine tebliğ edildiğini, müvekkilinin ise takipten daha sonra haberdar olduğunu, takip dayanağı sözleşmede müvekkilinin kefaletinin bulunmadığını, müvekkilinin kefaletinin bulunduğu sözleşmeye konu kredi borcunun ise ödenerek kefalet ilişkisinin sona erdiğini belirterek müvekkilinin takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı borçlu arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davacının sözleşmede müteselsil kefil olduğunu, başlatılan takipte davacının kefalet limiti ile sınırlı sorumlu tutulduğunu, davacının icra takibinde ödeme emrine itiraz etmediğini, davacı adına kayıtlı aracın icra takibi neticesinde ihale ile dava dışı üçüncü kişiye satıldığını, davacının ihalenin feshine yönelik bir dava açmadığını, uzun bir süre geçtikten sonra bu davayı açmasının kötüniyetli olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda takibe konu kredinin 29/09/2017 tarihli GKS kapsamında kullandırıldığı, davacının ise 30/09/2016 tarihli GKS’de kefil olduğu, icra takibinde kullandırılan krediden davacının sorumlu olmadığının tespit edildiği, banka ile kredi çeken arasında birden fazla GKS imzalanmış ise kefillerin sorumluluğunun ancak kefili oldukları GKS’den sorumlu olacakları, dava konusu icra takibinin konusunu oluşturan kredinin 29/09/2017 tarihli GKS kapsamında kullandırıldığı, davacının söz konusu GKS’ye kefil olmadığı, davalının kayıtlarında söz konusu kredinin açıkça davacının kefili olmadığı 29/09/2017 tarihli GKS’den kullanıldığı sabit olmasına rağmen davacı hakkında icra takibi yapılmasında kötüniyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, icra takip dosyası nedeni ile davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 37.156,34 TL asıl alacak üzerinden hesaplanacak %20 kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı asıl borçlu arasında 30/09/2016 tarihli ve 50.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, davacının genel kredi sözleşmesinde müteselsilen kefil olduğunu, dava dışı asıl borçlu ile müvekkili arasında 29/09/2017 tarihli ve 35.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmede dava dışı … kefil olduğunu, takip talebinde davacı kefil ve dava dışı kefil … yönünden kefalet sorumluluk limitlerinin gözetildiğini, davacının kefil olduğu genel kredi sözleşmesi nedeniyle sorumluluğunun devam ettiğini, davacının kefil olduğu genel kredi sözleşmesine dayalı kullandırılan kredilerin ödenmiş olduğu kabul edilse dahi, yeniden kredi kullandırılması halinde kefaletinin sonladırılması konusunda müvekkiline başvuruda bulunmadığı gibi ihtar da keşide etmediğini, davacının kanunların izin verdiği çerçevede dava dışı asıl borçlunun kefili olup salt asıl borçluya kullandırılan kredinin nitelik ve tipinin değişmesinin kefalet ilişkisini sona erdirmeyeceğini, müvekkili ile akdedilen genel kredi sözleşmesinin limitleri çerçevesinde asıl borçlu tarafından müvekkili ile kurulacak çeşitli nitelikteki kredi ilişkilerinin kefili olduğu peşinen kabul ettiğini, davacının limit sorumluluğunun kendisi aleyhine genişletilmediğini, bankanın ek teminat talep etme hakkına sahip olduğunu, asıl borçlu tarafından talep edilen krediye istinaden ek teminat talep ettiğini, dava dışı …’ın kefaletini de alarak kredi kullandırımı yaptığını, davacının kefaletinin müvekkili için geçerli ve muteber bir kefalet olmakla birlikte, kullandırılan krediye …’ın ek olarak kefaleti alınarak kredi kullandırımı yapılmış olduğundan bilirkişi raporundaki tespitlere katılmadıklarını, bilirkişi raporunda davacının kefaletini ihtiva eden genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin ödenip ödenmediğinin tartışılmadığını, temerrüt tarihinin tespitinde bilirkişi tarafından takvim günü hesabı esas değil, iş günü hesabının esas alındığını, anapara ve faiz yönünden fark çıkmasının nedeninin bu olduğunu, itirazlarına istinaden hesaplamaların takvim günü esas alınarak yapılması halinde ihtarname bakiyesi ve buna paralel takip çıkışının birbiri ile uyumlu olduğunun tespit edileceğini, davacının müvekkiline hesap kat ihtarından sonra kefillikten istifa dilekçesi göndermediği gibi kendisi hakkında başlatılan icra takibine süresi içinde veya gecikmiş itirazda da bulunmadığını, davacının limit dahilinde geçerli bir kefaleti olmasına karşın bilirkişi raporunda kefaletinin bulunmadığı yönünde sonuç bildirilmiş olmasının da kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin kötüniyetle hareket ettiğinin kabulünün mümkün olmadığını, kötüniyet iddiasının davacı tarafından ispatı gerektiğini, davacının bu durumum ispat edemediğini, müvekkilinin resmi kayıtlarına göre muteber kefaleti olan borçlusundan alacağının ödenmesini yasalar nezdinde talep ettiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 25. İcra Müdürlüğü’nün 2019/3080 sayılı icra takip dosyası, hesap kat ihtarnamesi, genel kredi sözleşmeleri, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 26/01/2021 tarihli rapor, Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/144 Esas 202/255 Karar sayılı karar sureti dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu Ankara 25. İcra Müdürlüğü’nün 2019/3080 sayılı icra takip dosyası ile alacaklı davalı banka tarafından, davacı ve diğer borçlular aleyhine toplam 40.982,69 TL alacağın tahsili talebi ile genel kredi sözleşmesi dayanak yapılarak ilamsız icra takibi yapıldığı anlaşılmıştır.
Takip dayanağı 30/09/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinin davalı banka ile dava dışı … arasında 50.000,00 TL limitli olarak akdedildiği, davacının aynı limit ile sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, kefaletin sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nun 583 vd. Maddelerinde yer alan şekil koşullarına uygun olduğu, davalı ile dava dışı … arasında akdedilen 29/09/2017 tarihli 35.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinde dava dışı …’ın müteselsil kefil olarak yer aldığı, davacının kefaletinin bulunmadığı görülmüştür.
Yargılama aşamasında banka kayıtları üzerinde yerinde yapılan inceleme ile alınan bilirkişi raporunda, dava dışı asıl borçlunun takip tarihi itibarıyla davalı bankaya 37.083,20 TL asıl alacak, 2.796,07 TL işlemiş faiz, 139,80 TL BSMV, 377,52 TL masraf olmak üzere toplam 40.396,59 TL borcu bulunduğu, dava konusu kredi borcunun 29/09/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırıldığı, bu sözleşmede imzası bulunmayan davacının borçtan sorumlu olmadığı tespit edilmiştir.
Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/144 Esas 202/255 Karar sayılı dosyasında …’ın davacı, …A.Ş.’nin davalı olduğu, davacının işbu dava konusu iddialarla aynı icra takip dosyası nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti talebiyle 06/03/2020 tarihinde dava açtığı, mahkemece arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiği, kararın istinaf edilmeden işbu dava tarihinden önce kesinleştiği dosya içeriğiyle sabittir.
Davacı yan, davalı tarafından aleyhine başlatılan icra takibine dayanak genel kredi sözleşmesinde kefaletinin bulunmadığını, kefil olduğu kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun ödendiğini, takip nedeniyle borçlu olmadığını iddia etmiş, davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda dava konusu icra takip dosyası ile tahsili talep edilen alacağın davacının kefalet imzasının bulunmadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, davacının bu borçtan sorumlu olmadığı, davalının kötüniyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacı lehine %20 oranında kötüniyet tazminatına karar verilmiştir.
Taraflar arasında davalı ile dava dışı asıl borçlu arasında akdedilen 30/09/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinde davalının kefaletinin bulunduğu, 29/09/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde ise kefaletinin bulunmadığı, davalının kredi borcunun ödenmediği iddiasıyla kredi hesabını kat ettiği, kredi alacağının tahsili talebiyle davacı ve dava dışı borçlular aleyhine icra takibi başlattığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davacının dava tarihi itibarıyla kefalet imzasının bulunduğu genel kredi sözleşmesi nedeniyle davalıya borçlu olup olmadığı, borçlu değil ise miktarı, davalının davacı aleyhine icra takibi başlatmakta kötüniyetli olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davalı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, davacı yan dava dilekçesinde ve aşamalarda takibe konu borcun kefalet imzasının yer almadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığını, kefaletinin bulunduğu kredi sözleşmesine konu borcun ödendiğini iddia etmiştir.
Davalı ile dava dışı asıl borçlu arasında akdedilen 30/09/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinde davacının kanunun aradığı şekil koşullarına uygun nitelikte müteselsil kefaleti bulunmakta ise de, 29/09/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde kefaleti bulunmamaktadır.
Açıklanan bu durum karşısında davacı ancak kefaletinin bulunduğu 30/09/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borcun bulunması halinde müteselsil kefil sıfatıyla borçtan sorumlu olacak, dava konusu icra takibi ile tahsili talep edilen davalı banka alacağı davacının kefaletinin bulunmadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklanıyor ise davacı kefilin sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Bir başka anlatımla, davacının bankayla akdedilen genel kredi sözleşmelerinden birinde yer alan kefaleti, kefaletinin bulunmadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borçtan da kefil sıfatıyla sorumlu olması sonucunu doğurmayacaktır.
Bu durumda yapılması gereken iş, dava konusu icra takibi ile tahsili talep edilen alacağın hangi genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığının tespitidir.
Nitekim mahkemece, yargılama aşamasında banka kayıtları üzerinde yerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporuyla dava konusu icra takibi ile tahsili talep edilen alacağın davacının kefaletinin bulunmadığı 29/09/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Alınan rapor ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli niteliktedir.
Hal böyle olunca, mahkemece yargılama aşamasında alınan ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu ile dava konusu icra takibi ile tahsili talep edilen alacağın davacının kefaletinin bulunmadığı 29/09/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığının tespit edildiği, davacının kefaletinin bulunmadığı sözleşmeden kaynaklanan borçtan sorumlu tutulamayacağı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davalı vekilinin kötüniyet tazminatına yönelik istinaf itirazına gelindiğinde, davacı dava dilekçesinde kötüniyet tazminatı talep etmiş, davanın kabulüne karar veren mahkemece davalının davacı aleyhine icra takibi başlatmakta kötüniyetli olduğu gerekçesiyle davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmiştir.
Kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için davacı borçlu aleyhine başlatılan icra takibinin haksız olmasının yanı sıra kötü niyetli olarak başlatılması gerekir. Bir başka anlatımla davalının kötüniyetli olduğunun kabul edilmesi için davalı alacaklı, alacaklı olmadığını bilerek davacı borçlu aleyhine icra takibi başlatmalıdır.
Somut olayda ise, davalının davacı aleyhine icra takibi başlatmakta haksız ise de, kötü niyetli olduğuna ilişkin davacı tarafça herhangi bir iddia ve delil sunulmadığı gibi, dava konusu icra takibinde birden fazla genel kredi sözleşmesine dayanıldığından ve davacı takip dayanağı sözleşmelerden birinde müteselsil kefil olduğundan davalının kötüniyetli olduğu kabul edilemeyecektir.
Bu durumda mahkemece, davalının davacı aleyhine icra takibi başlatmakta haksız ise de, kötüniyetli olduğu kabul edilemeyeceğinden davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Tüm bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kötüniyet tazminatı yönünden kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kötüniyet tazminatı yönünden kaldırılmasına, davanın kabulüne, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kötüniyet tazminatı yönünden KABULÜNE,
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/02/2021 tarih ve 2020/387 Esas 2021/76 Karar sayılı kararının kötüniyet tazminatı yönünden KALDIRILMASINA, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
B)1-Davanın KABULÜNE, Ankara 25. İcra Müdürlüğü’nün 2019/3080 sayılı icra takip dosyası nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
3-Alınması gereken 2.799,53 TL karar ilam harcından peşin alınan 699,89 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.099,64 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan 699,89 TL peşin harç, 54,40 TL başvurma harcı, 7,80 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 762,09 TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 42,75 TL tebligat ve posta masrafı, 800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 842,75 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı duruşmada kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
8-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısım var ise karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
C)1-Davalı tarafından yatırılan 699,75 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin davadaki haklılık durumu gözetilerek davalı üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 24/03/2023

Başkan – Üye – Üye – Zabıt Katibi

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.