Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/876 E. 2022/661 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/11/2020
NUMARASI …
DAVA :…
DAVA TARİHİ : 12/10/2016
KARAR TARİHİ : 18/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/06/2022

Taraflar arasındaki fesih istemine ilişkin asıl ve birleşen davaların yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın reddine, çıkma payı istemli davaların kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı asıl ve birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/792 Esas sayılı dosya davacıları vekili ile asıl ve birleşen dosya davalısı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirkette hissedar olduklarını, çoğunluk hissedarlarının oy hakimiyetini kötüye kullanarak şirket imkanlarını hakim hisseye tahsis ettiğini, müvekkil ortaklara yönelik husumet ve baskının yıllardır devam ettiğini, ortaklığın devamının müvekkil ortaklar yönünden çekilmez hale geldiğini, TTK’nun 531. maddesinin … Şirketlerin haklı sebeple feshine ilişkin sebeplerin gerçekleştiğini, müvekkili …’in davalı şirkette 2007 yılına kadar şirket müdürü olup, görevde olduğu sürece şirket imkanlarının hakim ortak … … ve … … kullandırılmasına engel olduğunu, müvekkil …’in görevden ayrılmasından sonra çoğunluk hissenin azlık hisseleri zarara uğratma kastıyla hareket etmeye başladığını, şirket ortağı olan ailelerin 2012 tarihinden itibaren müşterek çıkar dengesine göre hareket ettiklerini, karın büyük bölümünün yönetim kurulu ücreti olarak hakim ortaklara kullandırıldığını,şirketin mallarının başka şirketlere bedelsiz olarak kullandırıldığını, şirketin bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmesi isteminin çoğunluk oyları tarafından engellendiğini, davalı şirket yönetiminin müvekkillerinin istediği bilgi ve belgeleri ticari sır olduğunu söyleyerek vermediklerini, bilgi ve belge haklarının engellendiğini, yönetim kurulu faaliyet raporlarının şirket faaliyetlerini anlatma amacı dışına çıkarak … ailesini karalama kampanyasına dönüştüğünü, bu ifadelerin tarafların uzlaşamayacağının göstergesi olduğunu, davalı şirket yönetiminin hisseleri teslim etmemek için elinden gelen zorluğu çıkardığını, şirketin zarara uğradığını belirterek davalı şirketin haklı nedenle feshine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/792 esas sayılı dosyasında davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin haklı sebepli feshi talepli açılan davada dava tarihinden bu yana aradan geçen sürede hakim ortakların azlık ortaklara zulmü, kendilerine haksız menfaat temini ve azlığın yasal haklarını yok sayıcı eylem ve işlemlerinin aynen devam ettiğini, davalı şirkette azlık paya sahip müvekkilleri yönünden TTK’nun 531. maddesi gereğince ortaklığın devamı çekilmez hale geldiğini belirterek davalı şirketin haklı nedenle feshine, aksi kanaat halinde ise müvekkillerinin paylarının karar tarihine en yakın gerçek değeri davalı şirket tarafından ödenmek suretiyle ortaklık ilişkisinin sonlandırılmasına, hesaplanacak çıkma payı alacağının davalı şirketten alınarak hisseleri nispetinde müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/187 esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin davalı şirkete ait payların %10 azlık payına sahip olduğunu, çoğunluk paya sahip … Ailesinin genel kuruldaki oy hakimiyetini kullanarak şirket imkanlarını hakim hisseye tahsis ettiğini, keyfi ve kötü yönetimleri ile şirketi zarara uğrattıklarını, şirket ile ilgili bilgi haklarını kullanmalarına engel olduklarını, müvekkil şirkete baskı yaptıklarını, ortaklığın müvekkilleri yönünden çekilmez hale geldiğini, ücrete ve huzur hakkına ilişkin kararları, aleyhe mahkeme kararları bulunmasına rağmen yeniden genel kuruldan geçirdiğini, yönetime gelmelerinden sonra davalı şirketin imkanlarının hakim hissenin sahibi … ailesine ait şirkete kullandırıldığını belirterek TTK’nun 531. madde hükmüne göre davalı şirketin haklı nedenle feshine, aksi kanaat hasıl olursa müvekkiline ait payların en yakın gerçek değerinin tesbit edilerek müvekkil şirkete ödenmesine ve ortaklığın sonlandırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı …’in yönetimindeki dönemde şirketin sadece zarar ettiğini, davacıların yönetimden uzaklaştırılmasından sonra şirketin karlılığının ve dağıtılan karın ciddi bir artış gösterdiğini, şirket imkanlarının ve hesaplarının görevde olduğu dönemde davacı … tarafından kullanıldığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/792 esas sayılı dosyasında davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, davacının yönetim kurul ücretlerinin fazla olduğu yönündeki iddialarının mahkemelerce kabul edilmediğini, bu şekilde dava açılmasının hakkın suistimali olduğunu, azlık oy sahiplerine baskı, hakaret yada tehdit etmelerinin söz konusu olmadığını, kanunda sayılan haklı nedenlerin oluşmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/187 esas sayılı dosyasında davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bu dava nedeniyle şirketin değerinin düştüğünü, hangi azlık hakkının ihlal edildiğinin ileri sürülmesi halinde bu sorunların giderilebileceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 10 yılı aşkın süredir devam ettiği, haklı sebeple … şirketin feshine ilişkin müessesenin mehaz kanunda var olduğu halde, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununa alınmadığını, bu kanunu yürürlükten kaldıran 6102 sayılı kanunda 531. maddede yer aldığı, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkındaki Kanunun 2. Maddesinin 1. fıkra (a) bendine göre Türk Ticaret Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse onun kanun hükümlerinin uygulanacağı, 531. maddesinde haklı sebeplerin neler olacağının belirtilmediği, haklı sebeplerin gerçekleşmesi halinde şirketin feshine karar verilebileceği gibi belirlenecek çıkma payının hesaplanarak bu payın ödenmesi kaydıyla şirket ortağının çıkmasına da karar verilebileceği yada mahkemece duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başka bir çözüme hükmedilebileceği, tarafların birbirlerine karşı ileri sürdükleri iddia ve savunmalar, ceza soruşturmaları, mahkumiyet hükümleri dikkate alındığında, taraflar arasında ortaklığın yada birlikte iş yapmanın gerektirdiği güvenin ve saygının sona erdiği, uyuşmazlıkların biteceğine ilişkin bir belirti bulunmadığı, davacı tarafın paylarını satmak istemeleri karşısında davalı şirketin çoğunluk paylarını ellerinde bulunduranların da payları satın almak istedikleri, ancak tarafların payların değeri ve satış bedeli konusunda anlaşamadıkları, davacı tarafın ve davacı şirketin paydaşı …’ın davalı şirketle ilgili istemlerinin davalı şirket ve çoğunluk pay sahiplerince hiç kabul görmediği, davacı tarafın davalı şirket ile ilgili her türlü istemini dava yoluyla alma yolunu seçtiği, bu şekilde taraflar arasındaki husumet ve uyuşmazlığın yıllar içinde çözülmediği gibi derinleştiği, tarafların bir arada şirkete sahip olma ve yönetme iradesini bu süre içinde göstermedikleri, şirketin feshi için haklı sebep teşkil edecek şekilde birbirlerine husumet besledikleri, her ne kadar 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğüne ilişkin kanunun 1. maddesi hükmüne göre 531. maddesi, bu kanun yürürlüğünden önce sonuçlanmış olaylara uygulanamayacaksa da, gerek bu kanun yürürlüğü döneminde başlamış ancak bu kanunun yürürlüğü tarihinden sonra dahi sonuçlanmamış davalar, gerekse dava olmasa da tarafların birbirlerine gönderdikleri ihtarnameler ve dilekçelerde birbirleri hakkında ileri sürdükleri itham ve isnatlar, ceza soruşturmaları, gazete ilanları ve benzeri belgeler dikkate alındığında şirketin feshi için haklı neden teşkil edecek birden fazla olayın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü döneminde de gerçekleştiği, ancak davacı şirketin finansal yapısı, şirketin devamında özellikle çoğunluk hisse sahipleri ile şirket çalışanlarının ve şirket faaliyetlerinden yararlanan diğer üçüncü kişilerin menfaatlerinin şirketin devamını gerektirdiği, şirketin kendi payını satın alması yada sermaye azaltılması, şirketin bölünmesi gibi diğer çözümleri, taraflar arasındaki sorunun çözümünü uzatacağı, başka hukuksal sorunlara ve davalara neden olabileceği, davalı şirketin duran varlıklarının ve aktiflerinin tamamına yakınının gayrimenkullerden oluşması ve hisse değerinin ödenmesi için bir kısmının satışının, davalı şirketin daha sonraki iktisadi hayatını ve işletme yeteneğini büyük ölçüde etkilemeyeceği, bu nedenle fesih dışında kalan çıkma payı karşılığında davacıların çıkmasına karar verilmesinin somut olay için en uygun çözüm olduğu, davacı tarafın dayandığı hukuki mütala ve mahkememizce görüşene başvurulan bilirkişinin hukuki değerlendirmelerine itibar edilmediği, alınan bilirkişi raporu ile davacılara düşen toplam çıkma paylarının hesaplandığı gerekçesiyle davacılar … … …. A.Ş, …, …, … ve …’in davalı şirketin fesih istemlerinin reddine, çıkma paylarının ödenerek şirketten çıkmalarına karar verilmesi istemlerinin kabulüne, davacılar … için 4.279.766,40 TL, … için 4.279.766,40 TL, … için 4.279.766,40 TL, … için 4.279.766,40 TL ve … için 4.279.766,40 TL, … … … … … Şirketi için 21.398.832,00 TL çıkma payının davalı şirket tarafından adı geçen davacılara belirtilen miktarlarda ödenmesi kaydıyla bu davacıların davalı şirketten çıkarılmalarına, fazlaya ilişkin talebin reddine yönelik daha önce verilen kararın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi’nin 2019/1015 Esas, 2019/886 Karar sayılı ilamıyla “… HMK’nun 297. maddesi hükmü uyarınca hüküm kapsamında tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları veya anlaşmadıkları hususlar, deliller ve delillerin tartışılması, sabit görülen vakıalarla çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin gösterilmesi zorunludur. Birleşen davalar bağımsızlıklarını korurlar. Hal böyle olunca mahkemece herbir dava yönünden infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, infazda tereddüte yol açacak şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir. Öte yandan ilk derece mahkemesince iş bu dosya ile birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/796 esas sayılı dosyasında davacı yanın çıkma paylarının kendilerine ödenerek şirketten çıkmalarına karar verilmesinin talep edildiği belirtilmiştir. Çıkma payı alacağına yönelik açılan dava nisbi harca tabidir. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ” Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içerisinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.”, aynı kanunun 32. maddesi ise “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz.” hükmünü içermektedir. Bu durumda mahkemece eksik peşin harcın ikmali ile yargılamaya devam edilmesi gerekirken eksik harç ile davanın görülerek hüküm kurulmasında da isabet görülmemiştir. Mahkeme kararları açık, anlaşılır ve infazı kabil nitelikte olmalıdır. Mahkemece şarta bağlı hüküm kurulması infazda duraksamaya yol açacaktır. Açılan davalarda yapılan yargılama sonunda haklı sebeple … şirketin feshine ilişkin talebin reddine, asıl ve birleşen dosya davacılarının çıkma paylarını davalı şirket tarafından davacılara ödenmesi kaydıyla davacıların davalı şirketten çıkarılmalarına karar verilmiştir. Bir başka anlatımla davacıların davalı şirketten çıkarılmaları davalı şirketin davacılara çıkma payı alacaklarını ödemesi koşuluna bağlanmış olup bu durum usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesiyle asıl ve birleşen dosyaların davalısı vekilinin karara yönelik istinaf başvurusunun kamu düzeni gözetilerek kabulüne, kararın kaldırılmasına karar verildiği, davalı vekili tarafından Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/25 Esas sayılı eldeki davanın açılması yönünde verilen yönetim kurulu kararının iptali ve kayyım tayini ile ilgili dosyasının sonucunun beklenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuş ise de, dava konusunun TTK’nun 531. maddesine dayalı olup yönetim kurulu kararı verilmesinin dava şartı olmadığı, taraf teşkilinin sağlandığı ve istinaf tarafından da bu hususta bir eksiklik tespit edilmediği, anılan dosyanın bekletici mesele sayılması talebiısı yerinde görülmediği, eksik harcın tamamlandığı, istinaf ilamında belirtilen gerekçelere göre ve önceki karar gerekçelerinin birlikte değerlendirildiği gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/792 Esas sayılı dosyasında fesih istemi yerinde görülmediğinden çıkma payı istemli davanın kabulüne, davacıların davalı şirket ortaklığından çıkarılmalarına, bilirkişi tarafından belirlenen hisse rayiç değerlerine göre her biri 3.864 pay sahibi davacı … için 4.279.766,40 TL, davacı … için 4.279.766,40 TL, davacı … için 4.279.766,40 TL, davacı … için 4.279.766,40 TL ve davacı … için 4.279.766,40 TL çıkma payının davalıdan alınarak davacılara verilmesine, birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/187 Esas sayılı dosyasında fesih istemi yerinde görülmediğinden çıkma paylı istemli davanın kabulüne, davacı şirketin davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına, 19.320 pay sahibi davacı … … … A.Ş. için 21.398.832,00 TL çıkma payının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl ve birleşen dosya davalısı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın maktu harca tabi olduğunu, buna rağmen nisbi harca hükmedildiğini, dava maktu harca tabi ise de bir ay için nispi harca tabi olduğu kabul edildiğinde davacılar lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmeyeceğini, istinaf incelemesi öncesi mahkemece kurulan hüküm ile davacılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedildiğini, bu hükmün davacılar tarafından kanun yoluna götürülmeyerek kesinleştiğini, vekalet ücreti yönünden müvekkili lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunu, birleşen dosya davacısı şirketin dava ehliyetine sahip olmadığını, şirketin müvekkiline karşı çıkma davası açılmasına ilişkin alınan yönetim kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti için açılan dava sonucunda yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine hükmedildiğini, birleşen dosya davacısının elinde kalan tek mal varlığı olan müvekkili şirketteki %10’luk hissesinin şirketin önemli miktarda mal varlığı değeri olduğunu, açılan davanın şirketin önemli mal varlığı değerinin toptan satışı anlamına geldiğini, bu durumun genel kurulun devredilemez görev ve yetkilerinden olduğunu, genel kurul tarafından bu yönde alınan bir karar bulunmadığını, birleşen dosya davacısı şirketin dava ehliyeti olmadığını, yönetim kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti için açılan dava hakkında verilen kararın kesinleşmesinin bu dava yönünden bekletici mesele sayılması gerektiğini, davacıların hisselerinin rehinli olduğunu, hisse rehinlerinin kaldırılması gerektiğini, istinaf mahkemesince kararın yalnızca usule ilişkin gerekçelerle bozulduğunu, esasa ilişkin bir inceleme yapılmadığını, mahkemece ise hüküm gerekçesinin değiştirildiğini, bu hususa itiraz ettiklerini, TTK’nun 531. maddesinin yürürlüğü gerekçeye işlendiği halde hatalı hüküm kurulduğunu, kanunun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihi ile davanın açıldığı 01/02/2013 tarihi arasında 7 aylık süre bulunduğunu, taraflar arasında on yıllardır devam eden davalar olarak nitelendirme yapılmasının bu yönüyle de hatalı olduğunu, mahkemece hiçbir gerekçeye yer verilmeksizin 01/07/2012 tarihinden önceki olaylar gerekçe gösterilerek davanın kabulüne hükmedildiğini, bu durumun hukuki belirlilik ilkesine aykırı olduğunu, hakkın bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen olaylara dayanılarak fesih davası açılmasının mümkün olmadığını, kanunun yürürlük tarihinden önceki olaylarında yargılamaya dahil edildiğini, ortakların birbirine karşı şirketin ortağı olarak değil, birbirine yabancı kişilerin duymaları gereken saygıyı duymadıkları, birbirine hiç güvenmedikleri, taraflar arasında on yıllardır süren uyuşmazlıkların on yıllar daha devam edeceği hususlarından ibaret olan gerekçeyle davacı ortakların şirketten çıkarılmalarına karar verildiğini, taraflar arasındaki temel uyuşmazlığın yönetim kurulu ücretlerinin fahiş olup olmadığı, örtülü kar dağıtımı teşkil edip etmediği, taraflar arasındaki temel uyuşmazlığın dışındaki uyuşmazlıkların tali nitelikte olduğunu, davacıların iddialarının mahkemeler nezdinde kabul görmediğini, yönetim kurulu ücretlerinin yüksek olduğu düşünüldüğünde dahi bu durumun fesih için haklı neden kabul edilemeyeceğini, davacıların bu ücretlerin tamamı için dava açtığını, davacı …’in yönetimden ayrıldıktan sonra iptal davalarının davacısı olduğunu, çelişkili hareket ederek TMK’nun 2. maddesine aykırı davrandığını, davacıların kötüniyetli şekilde açtıkları ücrete ilişkin genel kurul iptal davalarının gerekçe gösterilerek çıkma talebinin kabulüne karar verildiğini, davacıların sırf ihtilaf çıkarmak için genel kurul gündemiyle ilgisi olmayan hususları dahi gündeme eklenmesi talebinde bulundukları, bu iddiaların fesih sebebi sayılamayacağını, mahkemece bilirkişi raporlarına itibar edilmediğini, aynı sonuca ulaşan raporlara aykırı kurulan hükmün gerekçelendirilmediğini, ortaklara şirket faaliyetleri hakkında en geniş şekilde bilgilendirme yapıldığını, şirketin kiraya verilen taşınmazına ilişkin kira sözleşmesinin yenilenmemesinden doğan zarara yönelik tevsik edici belge sunulmadığını, bu durumun sorumluluk davası yoluyla ileri sürülebileceğini, fesih için haklı sebep oluşturmadığını, ortaklar arasında birlikte çalışma iradesinin ortadan kalktığı yönünde mahkemede kanaat oluştuğunu, bu sebeple şirketin haklı nedenle feshedilebileceği yönündeki kanaatin kabul edilemeyeceğini, bu durumun müsebbibinin davacılar olduğunu, davacıların genel kurullarda hakaret, tehdit, darp iddialarını savcılık nezdinde ileri sürmeleri gerektiğini, genel kurul toplantılarının zorunlu olmamasına rağmen bakanlık temsilcisi gözetimi ve denetimi altında yapıldığını, davacıların önceden hazırladıkları senaryoları harekete geçirebilmek için her genel kurul öncesi bakanlığa müracaatla emniyet güçlerinden görevli gönderilmesini talep ettiklerini, görevlilerin toplantı salonuna girmediğini, şirket sahası dışında bir süre bekleyip ihbarın ve talebin yersiz olduğunu görünce alanı terk ettiğini, hiçbir genel kurul toplantısında polis nezaretine ihtiyaç duyulmadığını, davacılar ile yönetim kurulu üyeleri arasında önemli bir husumet bulunmadığını, davacıların hisselerini … ailesine fahiş fiyat ile satmak için mesnetsiz olarak suç isnat ettiğini, şirket ortakları arasında şirket kişiliğinden ayrı olarak cereyan eden tartışmanın davanın sebepleri arasına konulduğunu, hakim ortakların taraf olduğu ve cezalandırıldığı başka bir yargılama bulunmadığını, bir şirketin feshine ilişkin açılan her davada sırf bu davanın açılmış olmasından dolayı ortaklık amacının ortadan kalktığı sonucuna ulaşılamayacağını, ortakların şahsi niteliklerinin önemi bulunmadığını, şirketin tek amacının kar elde etmek olduğunu, bu amacı gerçekleştirememesi halinin kendiliğinden fesih sebebi olarak sayıldığını, sermaye şirketi olan … şirketi ortaklıktan beklenenin kar elde etmek olduğunu, birleşen dosya davacısı şirket yetkilisinin asıl davaya katılarak fesih davasının şirketin menfaatine uygun olmadığını, fesih davasının reddedilmesi talebinde bulunduğunu, müvekkilinin yanında müdahale talep ettiğini, davacı şirketin şimdiki yöneticilerinin müvekkili şirket yönetim kurulu temsilcilerine ve dolayısıyla müvekkiline husumet beslediğini, mahkemece davacı şirket yetkilisinin ikrarı göz ardı edilerek hatalı hüküm kurulduğunu, davacıların tamamen kendi kusurları ve besledikleri husumet sebebiyle açtıkları gereksiz davalar ve yaptıkları şikayetlerle ortaklık amacının ortadan kalktığı sonucuna varılacak olsa dahi bu amacın ortadan kalkmasına davacıların kendi ağır kusurlarıyla sebep olduklarını, kimsenin kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemeyeceğini, davacıların hisse senetlerini devretmelerinde hiçbir engel bulunmadığını, ilmuhaber çıkarılmış olduğunu, TTK’nun 531. madde anlamında farklı neden oluşmadığını, davacıların çoğunluk pay sahiplerini yıldırmak amacıyla ve sonucunda hisselerini yüksek bedelle çoğunluk tarafından satın alınması maksadıyla bu davayı açmalarında hukuki yarar bulunmadığını, davacının aile bireyleri arasındaki manevi bağların koptuğuna dair gerekçe … şirketin feshi için haklı neden olarak görülemeyeceğini, mahkeme gerekçesinin taraflar arasında süregelen davalara dayandırıldığını, bu davaların yalnızca açılmış olmasının başlı başına davanın kabulü için gerekçe olamayacağını, hissedarlar arasındaki sorunlar sebebiyle ortaklığa devam etmenin çekilmez hale gelmesinin TTK’nun 531. maddesi kapsamında haklı sebep olarak değerlendirilemeyeceğinin sunulan hukuki mütalaalarda belirtildiğini, sorunların tümünün esas sözleşmede gerekli değişiklikler yapılarak ya da yönetim kuruluna azlıktan bir üye atanarak veya kar dağıtımı kararlarında azınlık paylara oy imtiyazı verilerek karın tamamı ya da bir kısmının zorunlu dağıtımı hususunda ana sözleşmeye hüküm eklenerek bertaraf edilebileceğini, hükmün icra edilemez şekilde kurulduğunu, hükmün TTK’nun 379. maddesine aykırı bulunduğunu, şirketin kayıtlı sermayesi ile gerçek değeri arasında fahiş fark olduğunu, yedek akçe ayrılması gerektiğine ilişkin yasal zorunlulukların gözetilmediğini, çıkma payının fahiş hesaplandığını, maliyet yüklerinin de ayrıca gözetilmesi gerektiğini, gelir vergisi sebebiyle oluşacak adaletsizliğin göz ardı edildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın tümüyle reddine karar verilmesini istemiştir.
Asıl dosya ve birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/792 esas sayılı dosyası davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; asıl davanın reddine yönelik verilen kararın hatalı olduğunu, istinaf başvurusunun asıl davaya yönelik olarak yapıldığını, asıl davada 2005 yılından dava tarihi olan 01/02/2013 tarihine kadarki haklı fesih sebeplerine dayanıldığını, birleşen davada ise 01/02/2013 tarihinden sonraki süreçte oluşan fesih sebeplerinin dava konusu edildiğini, birleşen davanın açılmasının nedeninin ana davada haklı fesih sebebi olarak öne sürelen olgu ve olayların tamamının ve fazlasının yeni yasa döneminde de aynen devam etmesi olduğunu, mahkemece haklı sebeplerin varlığı tespit edilmesine rağmen asıl davanın reddedildiğini, gerekçeli kararda asıl davanın ret gerekçesinin açıklanmadığını, mahkemece istinaf mahkemesinin kaldırma karar kapsamı aşılarak daha önce kabul ettiği davayı reddettiğini, hem asıl davaya hem de birleşen davaya yönelik olarak nispi harç ödendiğini, mahkemece yatırılan harçların tamamı sadece birleşen dosya yönünden yatırılmış gibi kabul edilerek iade edilecek harç hesabının hatalı olarak yapıldığını, azlık ortakların fesih yerine paylarının gerçek değerden ödenmesi suretiyle şirketten çıkmak istediklerini yargılama boyunca açıkça dile getirildiğini, çıkma payı hesabında karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerin dikkate alınması gerektiğini belirterek asıl davada verilen ret kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Asıl ve birleşen dava; … şirketin haklı sebeple feshi ve çıkma payı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davalı ile dava dışı … … Şirketi arasında akdedilen kira sözleşmesi sureti, davalı şirket araçlarının dava dışı … … Şirketi çalışanlarıca kullanıldığı iddiasına dayanak trafik ceza tutanakları ve fotoğrafları, davalı şirket depo ve sahalarının ücretsiz olarak dava dışı … … Şirketi tarafından depo olarak kullanıldığına ilişkin fotoğraflar, asıl ve birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/792 Esas sayılı dosya davacıları tarafından davalı şirkete gönderilen ihtarname suretleri, davalı şirket denetçisi hakkında açılan sorumluluk davasına ilişkin bilgi ve belgeler, ceza mahkemesi kararı, davalı tarafından sunulan bila tarihli hukukçu tarafından hazırlanan hukuki mütalaa, davacılar tarafından sunulan ve hukukçu bilirkişi tarafından düzenlenen 04/11/2013 tarihli hukuki mütalaa, davacılar tarafından davalıya gönderilen ihtarname suretleri, yargılama aşamasında hukukçu, mali müşavir ve muhasebeci bilirkişi heyetinden alınan 07/11/2014 tarihli kök, 19/06/2017 tarihli birinci ek, 30/04/2018 tarihli ikinci ek rapor, talimat yoluyla inşaat mühendisi, harita mühendisi ve gayri menkul değerleme uzmanı bilirkişi heyetinden alınan 19/01/2016 tarihli bilirkişi raporu, talimat yoluyla inşaat mühendisi, harita mühendisi, ziraat mühendisi ve mülk bilirkişi heyetinden alınan 15/03/2016 tarihli bilirkişi raporu, talimat mahkemesince yapılan keşif tutanakları, davalı şirket 16/03/2013 ve 22/04/2013 tarihli genel kurul toplantı tutanakları, davacılar vekili tarafından sunulan ve hukukçu tarafından düzenlenen 15/10/2013 tarihli ek hukuki mütalaa, birleşen dosya davacısı şirket vekilince sunulan ve hukukçu tarafından düzenlenen 06/09/2019 tarihli uzman görüşü, bila tarihli iki hukukçu tarafından düzenlenen uzman görüşü, davalı şirket bilançoları dosya içerisinde yer almaktadır.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda 25/10/2018 tarih ve 2013/77 Esas 2018/793 Karar sayılı karar ile asıl ve birleşen dosya davacıların davalı şirketin fesih istemlerinin reddine, çıkma paylarının ödenerek şirketten çıkmalarına karar verilmesi taleplerinin kabulüne, davacılar … için 4.279.766,40 TL, … için 4.279.766,40 TL, … için 4.279.766,40 TL, … için 4.279.766,40 TL ve … için 4.279.766,40 TL, … … … … … Şirketi için 21.398.832,00 TL çıkma payının davalı şirket tarafından adı geçen davacılara belirtilen miktarlarda ödenmesi kaydıyla bu davacıların davalı şirketten çıkarılmalarına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Verilen karara karşı davalı vekilince, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin tashihine ilişkin ek karara karşı davalı şirket vekili ile davacı gerçek kişiler vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 07/03/2019 tarih ve 2019/1015 Esas 2019/886 Karar sayılı kararı ile yukarıda mahkeme karar gerekçesinde belirtilen gerekçelerle davalı vekilinin karara yönelik istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık gözetilerek kabulüne, kararın kamu düzenine aykırılık nedeniyle kaldırılmasına, karar kaldırıldığından ek kararın kendiliğinden kalkacak olduğu gözetilerek ek karara yönelik istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen dosya davalısı şirket 193.200 pay karşılığı sermayesi 4.830.000,00 TL olup, hisselerinin tamamının nama yazılı olduğu, asıl ve birleşen dosya davacısı gerçek kişilerin her birinin davalı şirkette %2, birleşen dosya davacısı şirketin ise davalı şirkette %10 pay sahibi olduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi kök raporunda, TTK’nun 531. maddesi yürürlüğünden önce meydana gelen olayların haklı sebep olarak ileri sürülemeyeceği, davacının TTK’nun yürürlüğünden sonra gerçekleşmiş ve haklı sebep gerekçesi olarak nitelendirilebilecek vakıaların mevcudiyetini ispat etmesi gerektiği, somut dava yönünden koşulların oluşmadığı, çoğunluğun gücünün kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlanamadığı, mahkemece aksi kanaat hasıl olması durumunda şirketin karlılığı, çoğunluk ve diğer bir grup azınlığın şirketin feshine karşı çıkması, şirketin feshinin çoğunluğun bir grup azınlığın, çalışanların ve şirketle iş yapan diğer kişilerin menfaatlerine zarar verecek olması sebebiyle haklı nedenle fesih koşullarının oluşmadığı, başka bir çözüme de karar verilemeyeceği, aksi kanaatte de azınlığın şirketten çıkarılması kararının, şirketin kendi paylarının iktisabı veya sermayenin azaltılması yöntemlerinin şirketin sermaye miktarıyla gerçek değeri arasındaki aşırı farklılık sebebiyle mümkün olmadığı yönünde kanaat bildirilmiş, alınan birinci ek raporda asıl davada davacıların her birinin çıkma payının 4.279.766,40 TL olduğu tespit edilmiş, alınan ikinci ek raporda ise asıl davaya ilişkin kök ve ek rapordaki görüş tekrar edilmiş, TTK’nun 531. maddesinin zaman yönünden yürürlüğe girmesinden önceki olayların uygulanmasının mümkün olmadığı, birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasında ileri sürülen sebeplerin çoğunun fesih için haklı sebep olmadığı, özellikle ortaklar arasında süren davaların çokluğu, kira bedellerinin bilinçli olarak artırılmayarak örtülü kazanç aktarım iddialarına yönelik bilirkişi raporları ve ortaklar arasındaki husumet, birlikte şirket kurup işletme amacının ortadan kalkmış olmasının haklı sebep olarak kabulünün mahkemenin takdirinde bulunduğu, birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasında davacı şirket ortaklarıyla davalı şirket hakim ortakları arasındaki husumetin varlığının tarafların savcılıklara yaptığı şikayet ve açtıkları davalarla sabit olduğu, şirketin amacı için birlikte hareket unsurunun ortadan kalkmasının fesih için haklı sebep olup olmadığının mahkemenin takdirinde bulunduğu, haklı sebep olarak kabul edilmesi halinde fesih yerine uygun çözümün uygulanması gerektiği, her iki grup azınlığın payının şirketin TTK’nun 379 vd. maddelerinde düzenlenen şirketin kendi paylarını serbestçe iktisap edebileceği %10’luk sınırın iki katı düzeyinde olması sebebiyle şirketin bölünmesi suretiyle sorunun giderilebileceği yönünde kanaat bildirilmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan bila tarihli hukukçu mütalaasında, asıl davada haklı nedenle fesih koşullarının oluşmadığı, 01/07/2012 tarihli yeni TTK ile … şirketin haklı nedenle feshinin düzenlendiği, bu tarihten önceki olayların dikkate alınmayacağı belirtilmiştir.
Davacılar tarafından sunulan 04/11/2013 tarihli hukukçu mütalaasında, davalı şirkette pay sahipliğinin çekilmez hale gelmesi ve pay sahipleri arasındaki husumetin hali hazırda devam ettiği, yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin yüksek ücretine ilişkin davacıların genel kurul toplantısında gündeme madde eklenmesi talebinin herhangi bir dayanak olmaksızın reddedildiği, … ailesinin aile şirketi olan … … A.Ş. lehine haksız menfaat sağlandığı, pay sahiplerinin mali haklarının ve bilgi alma haklarının ihlal edildiği, diğer sebeplerle birlikte ortaklığın haklı sebeplerle feshini sağlayabileceği, genel kurul kararları aleyhine ve ortaklar aleyhine açılan davaların haklı sebeple fesih koşullarının oluştuğu, şirketin kar ettiği, feshin elverişli çözüm olmadığı, çıkma, şirketin bölünmesi, sermaye azaltılması yoluyla davacıların davalı şirketten ayrılması gibi başka bir çözüme hükmedilebileceği belirtilmişti, 15/10/2018 tarihli ek hukuki mütalaada da, şirketin kendi paylarını iktisabında %10 sınırı bulunduğu, baskın görüşün TTK’nun 531. maddesi kapsamında pay iktisabının TTK’nun 379. maddesinin istisnasını oluşturduğu, kanuni satın alma yükümlülüğünde %10 sınırının bulunmadığı, fesih koşullarının oluştuğu, fesih yerine bölünme, çıkmanın daha kolay uygulanabileceği yönünde kanaat bildirilmiştir.
Davacı şirket tarafından sunulan ve hukukçu tarafından düzenlenen 06/09/2019 tarihli uzman görüşünde, şirketin feshi için haklı neden teşkil edecek birden fazla olayın TTK’nun yürürlüğe girdiği dönemde de gerçekleştiği yönündeki ilk derece mahkemesi kararında yer alan değerlendirmenin yerinde olduğu, mahkemece çıkma payı hesaplanmasının kabul edilebilir bir çözüm niteliğinde bulunduğu belirtilmiştir.
Davacılar tarafından ibraz edilen ve iki hukukçu tarafından düzenlenen bila tarihli uzman görüşünde, ilk kararda yer alan mahkeme gerekçesinin istinaf tarafından benimsendiği, çıkma payı ödenerek davacıların çıkmalarına karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/25 Esas sayılı dosyası ile davacı … … A.Ş. tarafından … … … aleyhine işbu istinaf incelemesine konu dosyada fesih davasının açılmasına yönelik alınan yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti talebi ile 13/01/2020 tarihinde dava açılmış, yapılan yargılama sonunda 10/09/2020 tarih 2020/475 Karar sayılı karar ile davanın kabulüne, birleşen Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/187 Esas sayılı dosyada davacı … … … … A.Ş. tarafından davalı … …. … A.Ş. aleyhine fesih ve çıkma talepli dava açılmasına ilişkin yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince yargılama aşamasında anılan dosya beklenmesine karar verilmiş ise de, 05/11/2020 tarihli celsede anılan dosyanın sonucunun beklenmesinden vazgeçilmesine karar verilmiştir.
Yukarıda anılan Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/25 Esas sayılı dosyasına ilişkin Dairemiz UYAP kayıtları üzerinde yapılan inceleme ile anılan kabul kararına karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu, Dairemizin 2020/1389 Esas sırasına kayıtlı davada yapılan inceleme sonunda 10/02/2022 tarih ve 2022/123 Karar sayılı karar ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine hükmedilmiştir. Dairemiz kararına karşı davacı vekilince temyiz yoluna başvurulması üzerine dosyanın Yargıtay’a gönderildiği, Yargıtay incelemesinin henüz tamamlanmadığı, Dairemiz kararının kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Asıl ve birleşen davalarda davacı yan … şirketin haklı sebeple fesih koşullarının oluştuğunu ileri sürmüş, davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda açıklanan gerekçelerle asıl davanın reddine, birleşen davalarda fesih istemi yerinde görülmediğinden çıkma payı istemli davanın kabulüne, davacıların tespit edilen çıkma paylarının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Taraflar arasında asıl ve birleşen dosya davacılarının davalı şirket ortağı oldukları hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmayıp, uyuşmazlık, … şirketin haklı sebeple fesih koşullarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığı, feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin oluşmasının davacılardan kaynaklanıp kaynaklanmadığı, davacılardan kaynaklanmıyor ise fesih yerine alternatif çözüm yollarının uygulanıp uygulanmayacağı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Haklı sebep TTK’nunda sadece kollektif ortaklığın feshine ilişkin 245. maddesinde, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması olarak tanımlanmış ve özellikle;
a) Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması,
b) Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi,
c) Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması,
d) Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi,
gibi hâller haklı sebepler olarak örneklenmiştir.
… şirketler yönünden kanun koyucu hangi hallerin haklı nedenle fesih sebebi sayılacağını ne tadadi ne de örnek olarak saymıştır.
Madde gerekçesinde öğreti ve uygulamaya bırakıldığı açıklanarak İsviçre Federal Mahkemesinin, genel kurulun bir çok kez kanuna aykırı bir şekilde toplantıya çağrılması, azınlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlali, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kârın düzenli olarak azalması hallerini haklı sebep olarak saydığı belirtilmiştir.
 İsviçre hukukunda; “Şirket sözleşmesinin yapıldığı sırada mevcut olan kişisel veya objektif nitelikteki esas şartlar, şirketin amacına ulaşılmasını imkânsız hale getirecek veya önemli ölçüde zorlaştıracak yahut tehlikeye düşürecek şekilde ortadan kalkmış ve şirketin devamı ortak için çekilmez hale gelmiş ise, şirketin feshi için haklı sebep vardır” (Özlem İlbaşmış Hızlısoy, … Şirketin Haklı Nedenle Feshi, Doktora Tezi, Ankara 2015, s.51-52)
İsviçre Federal Mahkemenin kararlarında;
-Şirketin sürekli kötü yönetimi,
-Şirketin belirli bir ivme ile zarar etmesi ve bir süre sonra şirketin iflasın eşiğine gelecek olması,
-Aile şirketlerinde, aile içi kavgaların veya bazı aile bireylerinin aileden dışlanması,
-Şirketin uzun yıllar kar etmemesi veya/ve kar dağıtmaması (kronik karsızlık),
-Yönetim Kulunun uzun yıllar huzur hakkı almaması,
-Şirketin amacını yerine getiremez durumda olması ve/veya uzun süre de durumun böyle devam edeceğinin anlaşılması
gibi vakıaları haklı sebep olarak benimsediğini görüyoruz (Eser Rüzgar, … Şirketin Azlık Tarafından Feshine İlişkin Dava ile İlgili İsviçre Federal Mahkemesi Kararlarının Değerlendirilmesi, TAAD, Ocak 2014, Yıl:5, S:16, s.340)
Türk yargı kararlarında ise; Haklı sebep objektif veya sübjektif olabilir. Ana öge ortaya çıkan sebebin ortaklığın yaşamasını imkânsız hale getirmesidir. Her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak iddianın haklı sebep teşkil edip etmeyeceklerinin irdelenmesi gerekir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkan kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, gibi hususlar haklı neden olarak kabul edilebilir.
Doktrinde haklı sebeple fesih için, şirketin kötü yönetilmesi, pay sahipleri arasında anlaşma ve uzlaşma imkanının kalmaması, pay sahiplerinin haksız ve keyfi olarak farklı muameleye tabi tutulmaları, şirketin amacına hizmet etmemesi, kar dağıtmayarak ortakları açlığa mahkum etmek, şirket imkanlarının çoğunluk pay sahiplerine tahsisi, çoğunluğun hakim olduğu diğer şirketlere şirket imkanlarının kaydırılması, şirket imkanlarının yanlış kullanılması ve israfı, genel kurul ve yönetim kurulunun kilitlenmesi sürekli olarak gereksiz yere toplantıya çağrılması, azlığa karşı manevi güç ve baskı uygulamak, azlığın meşru taleplerinin sürekli ret edilmesi, pay sahiplerinin şirketteki hareket kabiliyetlerinin ortadan kalması şeklinde örneklemeler” yapıldığı görülmektedir.
Doktrinde haklı sebeplerin görünüm biçimlerini “çoğunluk gücünün kötüye kullanılmasına ilişkin sebepler”, “kişisel sebepler” ve “ortaklığa ilişkin sebepler” olarak üç büyük gruba ayırdıkları ve örneğin eşitlik veya hakların sakınılarak kullanılması gibi azınlığın korunmasına ilişkin temel ilkelerin ihlalini, pay sahiplerinin mali nitelikteki ve/veya yönetime katılma haklarını ihlal eden uygulamaları, pay sahibinin kişisel uyuşmazlık çıkarmasını veya bazen onun kişiliğinde diyelim iflas, ölüm, kısıtlanma gibi gerçekleşen bazı nedenleri, ortaksal yükümlülüklerin ihlalini, pay sahiplerinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranılmasını, taraflar arasında imzalanmış bulunan pay sahipleri sözleşmesinin ihlalini, nihayet şirketin kötü yönetilmesini, amacını elde etmesinin olanaksızlaşmasını ve/veya organlarının karar alma yeteneğini yitirmesini haklı sebebe örnek olarak verdikleri gözlemlenmektedir (Ömer Teoman, Yaşayan Ticaret Hukuki Mütalaalar 15. Kitap 2012-2013, s. 294).
İlbasmış, çoğunluğun gücünü kötüye kullanması, şirketin amacına ulaşılmasının imkansızlığı, sermaye kaybı, işletme konusunu değiştirilmesi, genel kurulu ve yönetim kurlunun işlevsizliği, kötü yönetim ve kişisel nedenleri haklı sebep olarak sınıflandırıp açıklamaktadır (İlbasmış s. 69-160).
Çamoğlu ise; haklı sebep için istenilen devamlılık unsurunun bazı durumlarda gerekli olmadığını, tek bir sebebin bile bazen haklı sebep olarak kabul edilebileceğini belirterek «yöneticiler tarafından yapılan bir gümrük yolsuzluğu, milletlerarası terör listesindeki bir kişi ya da kuruluşla işbirliği veya gıda üretimi yapan bir firmanın bilinçli olarak halk sağlığına aykırı ürünler imal ettiğinin saptanmasını» örnek olarak vermiştir (Ersin Çamoğlu, … Ortaklığın Haklı Sebeple Feshinde Hakimin Takdir Yetkisi, Batider, Yıl:2015, C.XXXI, S:1, s. 7).
Azınlığın haklarının devamlılık arz edecek şekilde çoğunluk tarafından ihlal edilmesi bu suretle ortaklık ilişkisinin çekilmez hale getirilmesi yanında sahtecilik gibi, yöneticilerin suça bulaşarak ortaklığın ceza kovuşturması ile karşı karşıya bırakılması veya kayıtlarda yapılan usulsüzlüklerle vergi veya ceza kovuşturmasına uğramak gibi nedenler de Çamoğlu’nun belirttiği gibi ortaklığın feshi için tek başına sebep oluşturabilir.
… ortaklık bir sermaye ortaklığı olduğundan kural olarak pay sahiplerinin kişisel özelliklerinin ortaklığın işleyişinde rol oynamayacağı kabul edilmiştir. Bu yüzden, çok sayıda pay sahibinin bulunduğu büyük çaplı … ortaklıklarda kişisel sebepler tek başına haklı sebep teşkil etmez. Ancak aile şirketlerinde ve küçük ortaklıklarda kişi ortaklıklarıyla önemli benzerlik söz konusudur. Bu bakımdan somut olayın ve şirket tipinin özelliklerine göre, bir sermaye ortaklığı olan … ortaklıkta dahi, istinaden kişisel sebeplerin de haklı sebep sayılarak ortaklığın feshine, davacı pay sahiplerinin ortaklıktan çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verileceği kabul edilmelidir (11. HD, 02.06.2014, E:2014/3669, K:2014/10238; Yargıtay 11. HD E:2019/2942 K:2021/1647 sayılı Kararı).
Çamoğlu; iletişim kopukluğu, güven ortamını zedeleyen olgular, şiddetli geçimsizlik, ihanet gibi kişi ortaklıklarına özgü nedenlerin az ortaklı kapalı … şirketler açısından haklı sebep olarak değerlendirilebileceği görüşündedir ( … Ortaklığın Haklı Sebeple Feshinde Hakimin Takdir Yetkisi s. 8).
Nomer, şahsi ilişkilerin bir sermaye şirketi olan … ortaklıklarda fesih sebebi olarak görülmesinin mümkün olmadığı, şirket ortakları arasındaki ihtilaf ve şahsi çekişmelerin ancak şahıs şirketi olan kollektif ve komandit ortaklıklarda haklı sebep olarak nitelendirilebileceği görüşündedir (Füsun Nomer Ertan, … Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Üzerine Düşünceler, İÜHFM, C.LXXIII, S:1, s. 426).
Kaşrak, doktrin ve yargı uygulamalarını açıkladıktan sonra ; şahsi sebeplerin dışlanmasının TMK 4. madde sindeki hakimin bu kavramı doldurmasına ilişkin metoduna aykırı olduğunu, davalı şirketin yapı ve özellikleri dikkate alınarak ileri sürülen şahsi sebeplerin şirketin işleyişine etki ederek ilişkinin mevcut haliyle devamını objektif ve sürekli olarak çekilmez hale getirip getirmediğinin incelenmesi sonucunda haklı sebebin değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Esra Kaşrak, … Şirketlerin Haklı Sebeple Feshine Şahsi Sebeplerin Değerlendirmeye Alınıp Alınamayacağı Hususunun Hakimin Takdir Yetkisi Bakımından Değerlendirilmesi, Ankara …Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XXIII, Yıl:2019, S:3, s. 186).
Yargıtay’ın kararlarında vurguladığı gibi sermaye şirketi olan … ortaklıkta kural olarak pay sahipleri arasındaki ihtilafların haklı sebep oluşturması mümkün değildir. Ancak kapalı aile ortaklıklarında pay sahipleri arasındaki çekişmeler tarafların ortaklığı sürdürmelerini imkansız hale getirmiş ise haklı sebep sayılabilirler.

Hakim fesih talep eden ortağın veya ortakların menfaati ile fesih halinde zedelenmesi muhtemel bütün menfaatleri karşılaştırmalıdır.
Kanunda tanımlanmadığına göre hâkim TMK 4. maddesi çerçevesinde her somut olayda haklı sebebin varlığını takdir edecektir.
Somut olay adaleti gerçekliği ile şirketin yapısı ortaklığın işlevsel halini gözeterek vakıaların haklı sebep düzeyine ulaşıp ulaşmadığını araştırıp takdir etmelidir. Takdir hakkının sınırının kanuni dayanağın amacı ile uygun kullanılması gerekir.
Haklı nedenin tespitinde … şirketin ortaklık amacının da gözetilmesi gerekir. Bilindiği üzere … şirketler ortaklarına kâr dağıtmak amacıyla kurulmuş kâr amacını güden ortaklık türüdür. Bu nedenle sürekli zarar etme, kâr dağıtmamayı şirket politikası haline getirerek azınlığın kârdan pay alma hakkını sürekli engellemek, kâr dağıtımı yapmamak sureti ile ortaklarını kazanç elde etmesi engellenirken çoğunluğun kararı ile çoğunluğa çeşitli isimler altında ödentiler yaparak örtülü kazanç aktarımı yapmak, haklı sebep sayılabilir.
Diğer taraftan, hâkim bu değerlendirmeyi yaparken fesih davası açmanın davacı ortaklar için en son çare olup olmadığını da denetlemelidir.
Örneğin; çekişmeyi yaratan genel kurul kararı aleyhine iptal davası açma imkanı varsa veya ortaklık esas sözleşmesinde başka bir hukuki olanağın kullanılması mümkün iken bu yola gidilmeden fesih davası açılması, davanın reddini gerektirebilir.
Bu nedenle fesih davasının ikincil dava ve son çare olduğu da söylenebilir
Yasaman; Federal Mahkemenin 50 yıllık uygulamasında haklı sebeple fesih davasının en son çare olarak düşünülmesi gerektiği, azınlığın ortaklıklar hukuku çerçevesinde bütün imkanlarını kullanarak hakkını kullanması gerektiği, bütün bunlara rağmen bir sonuç alamıyorsa ortaklığın feshinin istenebileceği yolunda kararların istikrar kazandığını belirtmektedir (Hamdi Yasaman, … Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi, s. 716-717).
Haklı nedenlerle fesih davasının açılabilmesi için, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında davacı ortağın kendi eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekir. Hiç kimsenin kendi eylem ve işlemlerine dayanarak kendisi lehine sonuç çıkaramayacağı ilkesi de bunu gerektirmektedir (Yargıtay 11. HD 6/2/2014 gün ve E:2012/9510 K:2014/2041 sayılı Karar).
Her hak gibi azınlığa tanınan bu hakkın kullanılması da TMK’nun 2. maddesindeki iyi niyet esasına tabi olacaktır. Yani azınlığın bu hakkı kullanması iyi niyet kuralı çerçevesinde korunmaya değer değilse ve talep iyi niyete dayanmıyorsa mahkemece koşullar oluşsa bile (iyi niyete dayanmadığı için) fesih talebi reddedilecektir.
Buna karşılık fesih koşullarının oluşması için çoğunluk pay sahiplerinin kusurlu davranışlarının bulunması şart değildir (İlbasmış, s. 52).
Davalı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde; … şirketin haklı nedenle feshi mülga 6762 sayılı TTK’da yer almayıp, 6102 sayılı TTK’nun 531. maddesinde düzenlenmiştir. Yargıtay 11. HD’nin artık yerleşmiş içtihadına göre 6102 sayılı TTK’nun 531. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylar … şirketin feshinde haklı sebep olarak ileri sürülebilecektir (Muhalefet gerekçesinde ise en azından etkilerinin devam etmesi gerektiği savunulmaktadır).
Yargıtay 11. HD’nin 2014/3669 Esas 2014/10238 Karar sayılı ilamında; “Davacılar 28.6.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle davalarını ıslah edip 6102 sayılı TTK’nın 531. maddesi uyarınca davalı şirketin haklı nedenlerle feshine veya davacı ortakların, pay bedellerinin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerleri ödenmek suretiyle şirket ortaklığından çıkarılmalarına karar verilmesi istemişlerdir. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 3. maddesi hükmüne göre, tarafların iradelerinden bağımsız olarak, kanunla düzenlenen hukuki ilişkilere, bunlar Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olsalar bile, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Bu doğrultuda 6102 sayılı TTK‘ nun 531. maddesinin dava konusu olaya uygulanabilir olduğu tartışmasızdır.” gerekçesi ile kanunun yürürlüğünden önceki dönemdeki vakıaların haklı sebep sayılacağını belirtmiş ve bu görüşünü ısrarla tekrarlayarak içtihat haline getirmiştir (Muhalefet şerhleri mevcut olmakla birlikte).
Sayın … ve …; Eski hukuk döneminde haklı sebep oluşturacak ağırlığa ulaşmış olaylar, eğer Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihte de kendisi veya etkisi devam ediyor ve bu olaylar şirketin feshini haklı gösteriyorsa, Eski hukuk döneminde meydana gelmiş, haklı sebep ağırlığına ulaşmamış ve fakat yeni hukuk döneminde meydana gelen yeni olaylar ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde haklı sebep oluşturduğu kabul ediliyorsa, eski hukuk döneminde meydana gelen olaylara dayalı olarak da TTK m. 531’de tanınan hak kullanılabilir görüşünü savunmaktadır.
Asıl dava 6102 sayılı TTK’nun yürürlüğe girmesinden sonra 01/02/2013 tarihinde açılmıştır. Asıl davada taraflar arasındaki uyuşmazlığın 10 yılı aşkın süredir devam ettiği belirtilmiş ise de, 6102 sayılı TTK’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden önceki olaylar nitelikleri itibari ile haklı sebep olarak ileri sürülemeyecektir.
Öte yandan 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 3. maddesi hükmüne göre, tarafların iradelerinden bağımsız olarak, kanunla düzenlenen hukuki ilişkilere, bunlar Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olsalar bile, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Bu doğrultuda 6102 sayılı TTK’nun 531. maddesinin dava konusu olaya uygulanabilir olduğu tartışmasızdır.
Asıl ve birleşen dava tarihleri itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nun 531. maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.” hükmü düzenlenmiş olup, anılan hüküm uyarınca sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri ancak haklı sebeplerin varlığını kanıtlamaları halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceklerdir. Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce takdir edilecektir. Pay sahibinin hakkını sürekli ve ciddi şekilde ihlal eden durumlar, şirketin ortak amacının gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı haller haklı sebep olarak kabul edilmelidir.
Bununla birlikte haklı nedenlerle fesih davasının açılabilmesi için, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında davacı ortakların kendi eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekir. Hiç kimsenin kendi eylem ve işlemlerine dayanarak kendisi lehine sonuç çıkaramayacağı ilkesi de bunu gerektirmektedir (Emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28/03/2019 tarih ve 2017/3460 Esas 2019/2407 Karar, 13/11/2018 tarih ve 2016/14541 Esas 2018/6990 Karar sayılı ilamları)
.
Yargıtay 11. HD’nin ve İsviçre Federal Mahkemesi yerleşmiş içtihatlarında haklı nedenle fesih davasındaki son çare özelliğinin haklı sebebin oluşması aşamasında gözetilmesi yönündedir. Diğer bir anlatımla son çare olma sadece haklı nedenle fesih davasında fesih kararının son çare olduğu anlamına gelmeyecek, haklı nedenle fesih sebebi olarak ileri sürülen hususlar azınlığa tanınan başka haklar kullanılarak ortadan kaldırılarak azınlık hakları sağlanabilecek ise ileri sürülen bu hususlar fesih için haklı sebep olmayacaktır. Bu kapsamda yapılan değerlendirme ile;
Asıl ve birleşen dava dilekçeleriyle davalı şirketin genel kurullarında alınan yönetim kurulu ve denetçiler için ücret kararlarına ilişkin iptal davaları bulunduğu, yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açıldığı, şirket ortakları arasında ceza soruşturması ve davası bulunduğu, şirket ortaklarının birbirlerine saygı ve güven duymadıkları, çoğunluğun gücünü kötüye kullandığı, şirketin mallarını başka şirketlere bedelsiz olarak kullandırıldığı, davacıların bilgi ve belge alma haklarının engellendiği, şirketin keyfi ve kötü yönetildiği hususları davalı şirketin feshine gerekçe gösterilmiştir.
Bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi davacı azınlığın kanunen tanınmış olan bilgi edinme hakkı, genel kurul kararı iptal davası açma, sorumluluk davası açma ve azınlık haklarına dayanarak farklı hukuki çareler başvurma imkanı var ise ikincil ve son çare olarak fesih davası açamayacaktır. … ailesininin haklı sebep olarak ileri sürdüğü … … konteynırları için kira kaybı, sorumluluk davası ile azınlık hakkı korunabileceğinden haklı nedenle fesih gerekçesi olamaz. Zaten bu konuda açılmış bir sorumluluk davası da bulunmaktadır. Bilgi edinme hakkının kullandırılmaması, ve azınlık haklarının devamlı surette sistematik ihlal edildiğinin ispatlanamadığı gibi azınlığını hakların etkin olarak kullanmadığı gözetildiğinde de haklı nedeniyle fesih koşulu oluşmamıştır. Nitekim bilirkişi kurulu da raporlarında açıkça bu görüşü dile getirmişlerdir.
Taraflar arasında çok sayıda dava olması ve genel kurulun polise ve Bakanlık komiseri eşliğinde yapılabilmesi bilirkişi kurulunca affectio societatis (birlikte iş yapma iradesi) unsurunu kaldırdığı görüşü ise dosyadaki oluş ile uyumlu değildir. Taraflar arasındaki çok sayıda dava olmasının ve şahsi sebeplerin davalı şirketin iş yapmasına olumsuz etki yaptığı mali yönden yapılan inceleme ile saptanmamış, şirketin bilançolarına yansıyan sürekli bir zarar oluşmasına neden olmamış, davalı şirket kâr etmeye devam ederek ortaklarına kâr dağıtım kararları almıştır. Sadece bir genel kurula ilişkin polis gözetimi ise yukarıdaki saptamaya göre de şirket işleyişine etki etmemiştir. Bu nedenle bilirkişi kurulunun bu saptamasının da davalı şirketin haklı nedenle feshine gerekçe oluşturmayacağı kanısına varılmıştır.
Somut olayda da davacı azınlık ileri sürdüğü haklı nedenler arasındaki hususlardan YK üyelerinin ücretlerine ilişkin alınan genel kurul kararlarının iptali için davalar açmıştır. Aynı şekilde yöneticiler hakkında sorumluluk davası da açılmıştır. Asıl dava tarihi itibarı ile açılan davalar önceki yıllarda yönetici olan davacı ailenin almış olduğu ücret ile arasındaki fark gözetildiğinde fesih için haklı sebep oluşturmayacaktır. Birleşen davaya kadar geçen 2012-2016 arasında ise davacı azınlık bu iddialarını genel kurul kararını iptali davası açmak üzere yargı önüne taşınmıştır. Yargıtay 11. HD’nin yönetim kurulu üyelerinin ücretlerine ilişkin iptal kararlarının onanmasına vermesi salt azınlık haklarının fesih sebebi olacak derecede ihlal edildiğini de ispatlamamaktadır. Zira Yargıtay 11. HD’nin aynı olaya ilişkin bir kısım kararlarında da bu kez araştırma bozması da yapmıştır. Öte yandan davalı şirket YK üyelerinin ücretlerini iptal edilen ve kesinleşen kararlara göre yüksek oranda olduğu ( ki bu dava tarihinden sonraki bir süreçte kesinleşme vaki olmuştur) kabul edilse bile şirket kar dağıtımına devam ettiğine göre ortağın kar alma hakkını sürekli ihlal etmiş olmayıp ancak kârın tutarında azlığı sebep olabilir. Bu durumda davacının bu sebebe dayalı fesih istemi koşulu da oluşmamıştır.
Davacının kişisel sebep olarak sürdüğü bir kısım olaylar doğrudan ortaklar arasında olmadığı gibi, ortaklar arasında olsa dahi aile şirketi olmayan davalı … şirket yönünden de haklı sebep oluşturmayacaktır.
Öte yandan, birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/187 Esas sayılı dosyasında davacı şirketin davalı aleyhine haklı sebeple … şirketin feshi davasına gerekçe yaptığı vakıalara ilişkin kendisi tarafından hiçbir yasal yola müracaat etmediği gibi aksine asıl davayı açılması üzerine şirket yetkilisinin şirketin feshinin istenilmesinde ekonomik bir yarar bulunmadığı, davalı şirketin faaliyetine devam ederek kar ettiğini beyan ettikten sonra, davacıların dayandığı sebepleri tekrarlayarak fesih davası açması da ileri sürelen sebeplere ilişkin çelişkili davranış yasağı çerçevesinde değerledirilmesi de gerekir. Davacı şirket diğer davadaki gerçek kişilere ilişkin şahsi sebeplere dayanamayacağı gibi Yukarıda açıklandığı gibi davalı şirket aile şirketi olmadığından ileri sürülen şahsi sebepler de haklı nadenle fesih gerekçesi olamayacaktır.
Asıl davada 01/07/2012 tarihinden sonra gerçekleştiği ileri sürülen olaylar ile birleşen davalarda ileri sürülen diğer sebepler 6102 sayılı TTK’nun 531. maddesi uyarınca haklı neden olarak kabul edilemeyecektir. Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporları ile şirketin faaliyetine devam ettiği, kar eden şirket vasfında olduğu tespit edilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece asıl ve birleşen davalarda sermaye şirketi olan … şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluşmadığı, bu durumda davacı ortakların şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin alternatif çözüm yollarına gidilemeyeceği gözetilerek asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
Öte yandan, birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/187 Esas sayılı dosyasında davacı şirketin davalı aleyhine haklı sebeple … şirketin feshi ve çıkma talepli dava açması için genel kurul kararı, yönetim kurulu kararı alınması gerekmemektedir. Açılan dava şirketin önemli bir mal varlığının satışı niteliğinde değildir. Bu durumda davacının dava ehliyeti bulunduğundan mahkemece Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/25 Esas sayılı dosya sonucunun bekletici mesele sayılmamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davacılar (gerçek kişiler) vekilinin istinaf itirazlarına gelindiğinde ise, yukarıda açıklanan gerekçelerle somut olayda haklı fesih koşullarının oluşmadığı, bu durumda alternatif çözüm yoluna da gidilemeyeceği anlaşıldığından anılan gerekçelerle davacılar vekilinin istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle Davacılar …, …, …, … ve … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı şirket vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacılar …, …, …, … ve … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılar …, …, …, … ve …’den alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın anılan davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar …, …, …, … ve … tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
B)1-Davalı …. vekilinin istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereği KABULÜNE,
2-Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/11/2020 tarih ve 2019/422 Esas 2020/463 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-a)Asıl davanın REDDİNE,
b)Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının başlangıçta peşin alınan 24,30 TL harç ile toplam 365.438,55 TL tamamlama harcından mahsubu ile bakiye 365.382,15 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca yargılamada vekil ile temsil olunan davalı yararına takdir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
d)Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
e)Davalı tarafından posta ve tebligat gideri olarak yapılan 109,03 TL yargılama giderinin davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
f)HMK’nın 333. maddesi gereği varsa kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
4)a)Birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/187 Esas sayılı davanın REDDİNE,
b)Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının başlangıçta peşin alınan 31,40 TL harç ile 365.438,56 TL tamamlama harcından mahsubu ile bakiye 365.407,16 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı şirkete iadesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca yargılamada vekil ile temsil olunan davalı yararına takdir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacı şirketten alınarak davalıya verilmesine,
d)Davacı şirket tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
e)Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
f)HMK’nın 333. maddesi gereği varsa kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
5)a)Birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/792 Esas sayılı davanın REDDİNE,
b)Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının başlangıçta peşin alınan 29,20 TL harç ile toplam 365.438,55 TL tamamlama harcından mahsubu ile bakiye 365.387,05 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca yargılamada vekil ile temsil olunan davalı yararına takdir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
d)Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
e)Davalı tarafından daha önce istinaf başvuru harcı olarak yapılan 219,40 TL yargılama giderinin davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
f)HMK’nın 333. maddesi gereği varsa kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
C)1-Davalı vekili tarafından istinaf aşamasında yatırılan toplam 730.877,10 TL istinaf nispi karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
2-Davalı tarafından davacılar …, …, …, … ve … hakkında yapılan 324,20 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 46,38 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 370,58 TL istinaf giderinin anılan davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
3-Davalı tarafından davacı … …. hakkında yapılan 324,20 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 46,37 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 370,57 TL istinaf giderinin anılan davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/05/2022

….
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.