Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/8 E. 2023/71 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/8 Esas 2023/71 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/8
KARAR NO : 2023/71

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/10/2020
NUMARASI : 2017/51 Esas 2020/474 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20.01.2017
KARAR TARİHİ : 09/02/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/02/2023

Taraflar arasındaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu …. Şti. arasında akdedilen Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmeleri ve Bankacılık Hizmetleri Sözleşmeleri kapsamında borçlu şirkete Kredili Ticari Mevduat Hesabı kullandırıldığını, 13.02.2008 tarihli Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesini davalı …’ın müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, borcun ödenmemesi üzerine, hesabın kat edildiği ve borcun muaccel hale geldiği hususunda, noter aracılığıyla borçlu şirketi ile birlikte kefillere de ihtarname keşide edildiğini, ancak davalı kefilin beyan ettiği adrese gönderilen ihtarnamenin davalıya tebliğ edilemediğini, müşterinin sözleşme hükümlerine göre adres değişikliğini bankaya bildirme zorunluluğunun bulunduğunu, bu nedenle sözleşmede belirtilen adrese gönderilen ihtarname tebliğ edilemese dahi, sözleşme hükümlerine göre tebliğ edilmiş sayılacağını, ihtarnameye rağmen ödeme yapılmadığından, kredi alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine davalı kefilin haksız itirazı üzerine icra takibinin durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline ve takibin devamına,% 20 icra inkar tazminatına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalıya dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edildiği halde davalı süresinde cevap dilekçesi sunmamış, davalı vekili süresinden sonra vermiş olduğu beyan dilekçesinde ise; dava dışı asıl borçlu şirketin yetkilisi sıfatıyla genel kredi sözleşmesini kefil olarak imzaladığını, artık asıl borçlu şirketin yetkilisi olmadığını, dava dışı asıl borçlu şirketin hissedarlarını ve yetkilisinin başkaları olduğunu savunarak davanın reddine, %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; itirazın iptali istemiyle açılan davada, davacı ile davalı banka arasında dava dışı asıl borçlu … Şti’nin borcunu kefil olarak 2008 yılında yapılan sözleşme ile üstlendiği, bu sözleşmeden kaynaklı borcun tasfiye edilerek kapatıldığı, dava dışı asıl borçlu … Şti ile 2013 yılında imzalanan yeni genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla…’ın imzaladıkları, davalı … yerine …’ın kefil olduğu, dosyaya alınan ticaret sicil gazetesi görüntülerinden de 12.02.2013 tarihinde davalının hisselerini …’a devrettiği, devirden kısa bir süre sonra davalı bankaya gidilerek yeni bir sözleşme yapıldığı, bu nedenle davalıyı yeni kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan kredilerden sorumlu tutma imkanının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; alınan bilirkişi raporlarında dava konusu kredinin 13.02.2008 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığı ve bu sözleşmede davalının kefil olarak imzasının bulunduğunun belirlendiğini, 2008 yılına ait genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredinin kapatılmadığını, nitekim son iki bilirkişi raporunda da kredinin davalının kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu 13.02.2008 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığının ve bu kredinin kapatılmadığının açıkça belirlendiğini, kullanılan kredilerden birinin kapatılmasının ve kefilin şirket ortaklığından ayrılmasının sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, mahkemece yorum yapılmak suretiyle hükme esas alınan bilirkişi raporlarının aksine davanın reddine karar verildiğini ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararların kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzalayan davalıdan, ödenmeyen kredi alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. Maddesi uyarınca iptali istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu Ankara 13. İcra Müdürlüğü’nün 2016/21409 Esas sayılı ilamsız icra takip dosyasında; alacaklı banka tarafından borçlular …. Şti, … ve … aleyhine sözleşme/sözleşmeler, hesap özetleri ve ihtarnamelere dayalı olarak 09.11.2016 tarihinde 4204-0326L01-0590109-83025161 no’lu kredi için 8.512,54 TL asıl alacak, 291,06 TL işlemiş %30,24 Temerrüt faizi (29.09.2016-09.11.2016), 14,55 TL %5 BSMV ve 283,60 TL masraf olmak üzere toplam 9.101,75 TL toplam alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine davalı borçlu vekilinin ödeme emrine yasal süresi içinde borca ve ferilerine itiraz ettiği, itiraz üzerine icra takibinin durduğu görülmüştür.
İlk derece mahkemesince bankacılık işlemleri konusunda uzman bilirkişi … tarafından düzenlenen 25.04.2018 tarihli bilirkişi kök ve 28.08.2018 tarihli ek raporda; T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin E. 2011/5684 K. 2012/13371 T. 14.9.2012 sayılı kararı ile, “asıl borçlu ile yeni bir sözleşme yapılarak yeni sözleşme kapsamında kullandırılan krediler nedeniyle, artık imzası bulunmayan kefillerin sorumluluğuna gidilemeyeceği” hükme bağlandığından ve Hesap Kat İhtarnamesinde belirtilen muaccel hale gelmiş kredinin, davalı …’ın müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunmadığı son akdedilen kredi sözleşmesinin tarihi olan 20.02.2013’den sonra kullandırıldığı anlaşıldığından, davalı …’ın dava konusu krediden dolayı sorumluluğunun bulunmadığı, belirtilmiştir. görüş ve kanaatine varılmıştır.
Davacı banka vekilinin itirazı üzerine bu defa bankacılık işlemleri konusunda uzman başka bir bilirkişi olan … tarafından düzenlenen 30/10/2018 tarihli raporda özetle, dosya içerisinde bulunan hesap ekstresinden, sözleşme kapsamında dava dışı asıl borçlu şirkete sözleşme ile aynı tarihte 13.02.2008 tarihinde 590109 no’lu kredili mevduat hesabı açıldığı, hesabın 29.09.2006 tarihinde 8.487,71 TL anapara, 49,69 TL faiz ve 27,31 TL BSMV/KKDF olmak üzere toplam 8.564,71 TL üzerinden kat edilerek Ankara 43. Noterliği’nin 05.10.2016 tarihli kat ihtarının keşide edildiği, dava konusu takipte talep edilen alacağın işbu kredi işleminden kaynaklandığı, davalıya kat ihtarının tebliğ edilemeyip iade edildiği, kat tarihi itibarıyla işlemiş akdi faiz ve buna ilişkin gider vergisi kapitalize edildiğinde kat tarihi itibarıyla davacı banka alacağının 8.487,71 TL anapara, 49,69 TL faiz, 27,31 TL BSMV/KKDF olmak üzere toplam 8.564,71 TL alacağı bulunduğu, davacı bankanın dava dışı asıl borçlu firmadan takip tarihi itibarıyla 8.512,64 TL asıl alacak, %24,24 temerrüt faizi oranı üzerinden 233,20 TL işlemiş faiz alacağı, 11,66 TL BSMV toplam 8.809,57 Tl alacağı bulunduğu, davalı kefilden ise 8.512,64 TL asıl alacak, 233,20 TL işlemiş faiz ve 11,66 TL BSMV olmak üzere toplam 8.757,50 TL talep edebileceği, davalının söz konusu borçtan kefalet limiti (65.000 TL) dahilinde sorumlu olduğu, davacı bankanın takip talebinde ayrıca talep etmiş olduğu 283,60 TL tutarındaki masrafa ilişkin belgeleri Sayın Mahkeme’ye İbraz etmesi halinde söz konusu tutarı da kefalet limiti dahilinde davalıdan talep edebileceği, aynı bilirkişi tarafından düzenlenen 25.03.2019 tarihli ek raporda ise; davalı kefile kat ihtarnamesinin 10.10.2016 tarihinde tebliğ edildiği, ihtarname ile davalıya verilen atıfet süresinin 18.10.2016 tarihinde dolduğu ve bu tarihte davalının temerrüde düştüğü, davalının takip tarihi itibarıyla 8.512,54 TL asıl alacak, 267,85 TL işlemiş faiz, 13,39 TL BSMV olmak üzere toplam 8.793,78 TL kredi borcu bulunduğu, belirtilmiştir.
İlk derece mahkemesince taraf vekillerinin itirazları ile önceki raporların değerlendirilmesi için bankacılık işlemleri konusunda uzman yeni bir bilirkişi … tarafından düzenlenen 23.07.2019 tarihli raporda özetle; 13.02.2008 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinin ve taraflarca akdedilen 2009,2010 ve 2011 yıllarındaki limit arttırım sözleşmelerinde aynı zamanda Davalı …’ın imzası bulunmayan 20.02.2013 tarihli 10.000 TL tutarındaki Genel Kredi Sözleşmesi süresiz olarak imzalandığı, dava konusu kredinin yapılan incelemeye istinaden 13.02.2008 tarihli dava dışı borçlu ….Şti. ye akdedilen sözleşemeye istinaden açıldığı, her ne kadar sözleşme süresiz olsa ise de, sözleşmeyi sona erdiren hallerin somut olayda gerçekleştiği, şöyle ki 13.02.2008 tarihli imzalanan Genel Kredi Sözleşmese istinaden dava dışı borçlu ….Şti.ye tahsis edilmiş bulunan kredi limitinin, davalı …’ın 20.02.2013 tarihinde imzalanan sözleşmede imzası bulunamaması aynı zamanda …’ın 15 Şubat 2013 Sayılı … numaralı Ticaret Sicil Gazetesi Hisse Devri ve Yetki İptali konu başlıklı ilanı ile …’a yeni ortak olacak şekilde hisselerini devretmesi ve bu durumun kamuya alenen açık bir ilan olan Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlaması ayrıca banka tarafından 20.02.2013 tarihli sözleşmede de yeni ortaklardan imza alınması suretiyle yeni ortağın artık davalı banka tarafından da bilindiğini gösterdiği, bu sebeple borç kaynağı kredinin süresiz akdedilen 13.02.2008 tarihinde imzalanan Genel Kredi Sözleşmesine istinaden kullandırılmış olduğu, ancak 15.02.2013 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde ortaklıktan ayrılması, 20.02.2013 tarihinde banka ve dava dışı borçlu şirket yetkililerince imzalanan sözleşmede de imzası bulunmaması sebebiyle davalı …’ın dava konusu krediden sorumluluğunun olmadığı, belirlenmiştir.
Davacı banka ile dava dışı asıl borçlu …. Şti. Arasında imzalanan 13.02.2008 tarihinde 10.000,00 TL meblağlı genel kredi sözleşmesini davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, limit artırım sözleşmeleri ile kredi limitinin 08.07.2009 tarihinde 55.000,00 TL artırılarak 65.000,00 TL’ye, 11.12.2009 tarihinde 25.000,00 TL artırılarak 90.000,00 TL ye ve son olarak 22.12.2010 tarihinde 10.000,00 TL artırılarak 100.000,00 TY’ye çıkarıldığı, davalının müteselsil kefil sıfatıyla tüm limit artırım sözleşmelerinde imzasının bulunduğu, dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı banka arasında 20.02.2013 tarihinde imzalanan 10.000,00 TL kredi limitli genel kredi sözleşmesinde davalının kefil olarak imzasının bulunmadığı, dava dışı asıl borçlu şirkete kullandırılan kredili mevduat alacağının tahsili için dava dışı asıl borçlu ile aralarında davalının da bulunduğu kefillere keşide olunan Ankara 43. Noterliği’nin 05.10.2016 tarihli kat ihtarnamesinde kredi hesabının 29.09.2016 tarihinde kat edildiği belirtilerek … no’lu kredili ticari mevduat hesabından doğan kredi alacağı 8.487,71 TL asıl alacak, 49,69 TL faiz, 27,31 TL BSMV olmak üzere toplam 8.564,71 TL’nin kat ihtarının tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödenmesinin talep edildiği, kat ihtarının dava dışı asıl borçlu şirketin genel kredi sözleşmesinde bildirdiği adresine ve davalı kefile tebliğ edilemeyip 10.10.2016 tarihinde iade edildiği, anlaşılmıştır.
Dava konusu ilamsız icra takibinde talep olunan kredili ticari mevduat hesabından doğan alacağın dayanağı olan davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesinin imzalandığı 13.02.2008 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 496. Maddesi gereğince kefalet sözleşmesi yazılı olarak düzenlenmiş olup kefil olunan kefalet miktarı belirli olduğundan davalının kefaleti şeklen geçerlidir.
Uyuşmazlık, takip konusu kredili ticari mevduat hesabından doğan kredi alacağının davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı genel kredi sözleşmesinden doğup doğmadığı, şayet davalının imzaladığı kredi sözleşmesinden doğuyorsa dava konusu icra takip tarihi itibarıyla davalının sorumlu tutulabileceği kredi asıl alacak ve fer’ilerinin miktarı noktalarında toplanmaktadır.
Davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu 13.02.2008 tarihli genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin “kredinin işleyişi, geri ödemeye ilişkin müşterinin yükümlülükleri” başlıklı 29/e maddesinde; “Müşteri, bankaca kendisine açılan vadesiz Ticari Mevduat Hesabının ve tahsis edilen kredinin aşağıda belirtilen şartlar çerçevesinde işleyeceğini ve geri ödemelerini yapacağını kabul ve taahhüt eder. Bankaca Kredili Ticari Mevduat Hesabı adı altında müşteriye açılan hesap, müşterinin vadesiz ticari mevduat hesabı ile bağlantılı olduğundan, banka müşterisinin kredi borcunu, hesabından gün sonlarında tahsil edecek olup, hesabına yatırılan parayı, gelen havale bedelini anıda kredi borcuna mahsup etmeye de yetkilidir. Kredi faizi aylık olarak ve her ayın 2. İş gününde tahakkuk edip muaccel hale gelir ve derhal hesaptan tahsil edilir. Faiz borcu ferileri ile birlikte gününde ödenmeyen hesapların borç bakiyesi, bankaca yapılacak ihbarda daha kısa süre saptanmamış ise en geç faiz tahakkuk tarihini izleyen 30. Günün sonunda Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarılacaktır” hükmü yer almaktadır. Nitekim ilk derece mahkemesince usul ve yöntemine uygun olarak alınan Dairemizce objektif, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bankacılık işlemleri konusunda uzman bilirkişi … tarafından düzenlenen 25.04.2018 tarihli kök ve özellikle davacı banka vekilinin itirazı üzerine aynı bilirkişiden alınan 28.08.2018 tarihli ek raporda da belirlendiği üzere, anılan genel kredi sözleşmesinin 29/e bendindeki düzenlemeye göre kredili ticari mevduat hesabından kaynaklanan bir borç ödenmediği takdirde ve müşterinin diğer hesaplarında para bulunmadığı takdirde Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarılması gerektiği, takip konusu kredinin işleyiş şekline göre ay sonunda borç ödenmezse hesabın kat edilmesi gerekirken bu yapılmayıp davalı kefilin imzasının bulunmadığı sözleşme kapsamında yeni bir kredi kullandırılması halinde eski kefilin sorumluluğunun sona erdiği, bu nedenle davacı banka vekilinin itirazının aksine kredi kullandırım tarihi 22.12.2010 tarihli sözleşme olmadığı, davacı bankanın yeni kefil … ile 20.02.2013 tarihinde yeni bir kredi sözleşmesi imzaladığı ve kredi hesabının 05.10.2016 tarihinde kat edildiği, bu sebeple borç kaynağı kredinin davalının kefil sıfatıyla imzasının bulunmadığı 20.02.2013 tarihli kredi sözleşmesinden sonra kullandırıldığı davalının dava konusu krediden sorumluluğunun bulunmadığı belirlenmiştir. Şu halde takip konusu kredili ticari mevduat hesabından doğan kredinin, davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu 13.02.2008 tarihli genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesinin 29/e maddesinde belirtilen işleyiş şekli ve bilirkişi tarafından düzenlenen ek rapor gözetildiğinde, her ne kadar dava ve takip konusu kredili ticari mevduat hesabının davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı işbu sözleşme tarihinde, yani 13.02.2008 tarihinde açılmış olsa da, dava dışı asıl borçlu şirkete söz konusu kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılmayıp davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunmadığı 20.02.2013 tarihli kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığının bilirkişi raporuna dayalı olarak kabulü ile davalının takip konusu kredi alacağından müteselsil kefil olarak sorumlu tutulamayacağının gerekçesiyle ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde kullandırılan kredinin hangi GKS’ye dayalı olarak kullandırıldığını ispat yükünün davacı bankada olduğu gözetildiğinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdiği itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İstinafa başvuran davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği istinafa başvurusunda haksız çıkan davacı taraftan alınması gereken 179,90 TL TL istinaf maktu karar harcından başlangıçta alınan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 125,5 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan giderlerin kendisi üzerinde bırakılmasına, varsa kullanılmayan gider avansının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi.09/02/2023

Başkan – Üye – Üye Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.