Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/738 E. 2023/715 K. 17.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/738 Esas 2023/715 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/738
KARAR NO : 2023/715

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/01/2021
NUMARASI : 2013/327 Esas 2021/17 Karar
DAVACI
VEKİLLERİ
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVA : Ortaklıktan Çıkma
DAVA TARİHİ : 13/05/2013
KARAR TARİHİ : 17/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/05/2023

Taraflar arasındaki kar payının tespiti ve tahsili, limited şirket ortaklığından çıkarılma, olmadığı takdirde şirketlerin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, diğer davalı gerçek kişi ile birlikte davalı şirketlerin ortağı olduğunu, yönetici durumundaki davalı gerçek kişinin müvekkilinin zararına olacak biçimde, davalı şirketlerde lehine usulsüz işlemler yaptığını, usulsüz işlemler nedeni ile müvekkilinin zararının oluştuğunu, oluşan zarardan 11.872.415,42 TL’nin tahsiline, müvekkiline düşen 2012 yılı dahil olmak üzere geçmiş yılların tüm karlarının kar payının tespitine ve tahsiline, sermayenin tenziline ve batıl sermaye arttırım kararından dolayı yoksun kalınan kar payının tespiti ve tahsiline, karın büyük bölümünün maksatlı olarak … Limited Şirketinde toplanması nedeni ile bugüne kadar yoksun kalınmış kar payının tespiti ve tahsiline, davalı gerçek kişinin şirket hesabından karşılamış olduğu ev harcamaları sebebi ile yoksun kalınan kar payının tespiti ve tahsiline, davalı gerçek kişinin şirketi temsil ve ilzama ilişkin tüm yetkilerinin dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına ve her iki şirkete kayyum atanmasına, … Ltd. Şti. ortaklar kurulu kararı ile ortaklara ödenmesine karar verilen ödeme tutarlarının davalı gerçek kişi yönünden durdurulmasına, şirketlerin banka hesaplarına, şirket adına kayıtlı araçlar üzerine ve gerçek kişinin banka hesaplarına, taşınmazlarının üzerine ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir konulmasına, davalı gerçek kişinin şirket müdürlüklerinden azline, her iki şirket ortaklığından çıkarılmasına, aksi halde her iki şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının zaman aşımına uğradığını, müvekkili …’in davacının kardeşi olması sebebiyle diğer davalı şirketlerde ortaklığını sağladığını, davacının ortak olurken hiç bir bedel ödemediğini, davacının mal alınacağına karar verme konusunda tek yetkili olduğunu, alınan mallara ilişkin ödemelerin tamamının banka aracılığıyla yapıldığını, müvekkili … tarafından gerçek mala dayanmayan faturanın alınmadığını, müvekkili şirketlerin faturalardaki satışları bakımından gelirler kontrolleri ve mali müşavirlik şirketleri tarafından yapılan incelemede ticari defter ve kayıtların noksansız olduğunun tespit edildiğini, davacıya şirketlerin temsili ile ilgili olarak ahzu kabz yetkisini de içeren vekaletnameler verildiğini, davacının maaşı haricinde ilerde doğacak kar paylaşımında mahsup edilmek üzere müvekkili tarafından davalıya her zaman ve ihtiyacı olduğunda nakdi ödemeler verildiğini, müvekkili …’e davanın yöneltilemeyeceğini, husumete itiraz ettiklerini, müvekkili şirketlerin müvekkili …’in gayret ve çabası nedeniyle başarılı işlere imza attığını ve Ankara vergi Rekortmenleri listesinde her zaman yer aldığını, şirkete ait tüm nakit varlığın şirkete ait banka hesaplarında tutulduğunu, ekonomik kriz dönemine rağmen müvekkili şirketlerin ekonomik gücünün sürekli artış gösterdiğini, şirketlere hiçbir bankadan kredi kullandırılmadığını, müvekkil ya da müvekkili tarafından idare edilen şirketlerin hiçbir zaman borçlanmadığını, müvekkili …’e yöneltilen asılsız ve mesnetsiz iddialar göz önüne alındığında davacı ile müvekkilinin ortaklığının devam etmesinin mümkün olmadığını belirterek öncelikle davanın usul ve esastan reddine, şirketlerin fesih ve tasfiyesi talebi de nazara alınarak TTK 636/3 maddesi kapsamında davacının ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davalı şirketlerin faal olup kar ettiklerinin sabit olduğu, kar payının dönemsel olarak dağıtıldığı, şirketlerin genel kurulunda alınan kar dağıtımı kararının davacı tarafından dava edilmeyerek kesinleştiği, şirket nezdinde kayıtlar üzerinde inceleme ve bilgi hakkının kullanılmasına yasal bir engel bulunmadığının yanı sıra davacının şirket müdürü tarafından sahte olarak üretildiği iddiasına dayalı evrakta sahtecilikten dolayı Cumhuriyet Savcılığına yaptığı şikayetle ilgili imzaların kendisinden sadır olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, davalı şirket ortakları davacı ve davalı arasında güven ve bağlılık ilişkisinin zedelendiği bu durumda TTK’nun 636/3 maddesindeki şirketin feshi yönünde haklı sebeplerin varlığı kabul edilse bile şirketin faal ve devamlılığının esas olduğu gözetildiğinde diğer bir alternatif çözüm olarak davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasının taraflar yönünden uygun bir çözüm olacağı, bu doğrultuda davacının kar payı da dahil ayrılma akçesinin karar tarihine en yakın tarihli olarak rayiç değerlere göre yapılan hesaplar üzerinden davanın kabulü gerektiği, TTK’nun 640. maddesi gereğince bir ortağın limited şirketten çıkarılmasına ilişkin davanın ancak şirket tarafından açılabileceğinden davacının bu yöndeki talebinin aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerektiği anlaşıldığından davalı … aleyhine açılan davanın aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, davalı şirketlerin fesih ve tasfiye istemlerinin reddi ile davacının davalı …. Şti şirket ortaklığından çıkarılmasına, 1.816.744,88 TL ortaklıktan çıkma payının 14/01/2021 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalı …. Şti’nden tahsili ile davacıya verilmesine, davacının davalı … …. Şti ortaklığından çıkarılmasına, 9.055.422,78 TL ortaklıktan çıkma payının 14/01/2021 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … …. Şti’nden tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının kabul edilen kısmının faiz başlangıç tarihi yönünden hatalı olduğunu, reddedilen kısmın ise kaldırılarak davanın tam kabulü gerektiğini, faiz başlangıç tarihinin rapor tarihi olan 31/08/2020 olması gerektiğini,
Davalıların usulsüz işlemlerinden dolayı müvekkilinin kar payı ve uğradığı zarar hakkında yeterli araştırma yapılmadan eksik incelemeye dayalı karar verildiğini, davalı şirket müdürünün usulsüz iş ve işlemlerle şirketi ve şirket ortağı olan müvekkilini zararlandırma gayreti içinde olduğunun Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/300 Esas sayılı dosyasından alınan 07/12/2020 tarihli bilirkişi raporunda ortaya konduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini ve ayrıca davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Gerekçeli kararda davacının dava dilekçesinde iddia ettiği isnatlar bakımından değerlendirme yapılmadığını, talepleri konusunda hüküm tesis edilmediğini, mahkemece mesnetsiz ve dayanaksız karar verildiğini, dava dilekçesinde yer alan taleplerle ilgili olarak deliller değerlendirilmeden hüküm tesis edildiğini, davacının dava dilekçesinin sonuç kısmında 11.872.415,42 TL’nin şirket hesaplarından çıkış tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacıya ödenmesinin talep edildiğini, mahkemece davacıya hangi şirketten hangi oranda ve hangi kalem alacak talep ettiği yönünde açıklama yapmasının istenmediğini, davanın aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davanın reddi gerekirken kabulüne yönelik kararın hatalı olduğunu, sahte fatura kullanılmadığı hususunun dosya kapsamıyla sabit olduğunu, gerçek mala dayanmayan faturanın kesinlikle kullanılmadığını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca bu konuda yapılan kovuşturmada kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, ayrıca bir kısım ortaklar kurulu kararlarının sahte olduğu yönündeki iddialar yönünden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2013/72254 esas sayılı dosyada imzaların kendisine ait olduğu ortaya çıkınca kovuşturmaya yer olmadığına yönelik karar verildiğini, bu kararın da kesinleştiğini, ayrıca şikayet konusu yapılan imalat tutanakları ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan 2016/70421 esas sayılı dosyasında yine kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğini, yapılan itirazın reddedilerek dosyanın kesinleştiğini, dava tarihine kadar şirketlerin almış olduğu sermaye artırım ve kar dağıtım kararlarının davacının imzası ve kabulüyle alındığını, bu iddiaların yerinde olmadığını, bu nedenle yöneltilen tüm suçlamaların asılsızlığı yargı kararlarıyla ortaya konulmasına rağmen davanın kabulüne karar verilmesi ve müvekkili şirketlere kusur isnat edilmeksizin dava harçları, vekalet ücretleri ve masraflardan sorumlu tutulması doğru olmadığını,
Müvekkili …’in sorumlu tutulabileceği hiçbir husus olmadığına ilişkin tüm yargı kararları beyan edilmesine rağmen sorumluluk imasında bulunulması doğru olmadığını, bilirkişilerin dayanak yaptığı Ankara 7. Vergi Mahkemesinin 2015/1581 Esas 2016/225 Karar sayılı yine aynı Dairenin 2015/1578 Esas 2016/222 Karar ve aynı Dairenin yine 2015/1577 Esas 2016/221 karar sayılı kesinleşen vergi mahkemesi kararlarının dosyaya ibraz edildiğini, kararlardan da anlaşılacağı üzere bilirkişinin dayanak yaptığı vergi denetim raporunda belirtilen kayıt dışı satışla ilgili hukuki gerekçenin ortadan kalktığını ve şirket müdürünün hukuki sorumluluğuna dair iddiaların mesnetsiz kaldığını,
Davacının ortaklıktan çıkmaya dair bir istemi olmadığı gibi, ortaklıktan çıkma payının tespiti ve kendisine ödenmesi talebi de dava dilekçesinde yer almadığını, davanın ilerleyen aşamalarında talebini ıslah etmediği hususu da gözetildiğinde alınan kararın iptali gerektiğini, davacının asıl taleple ilgili olarak fazlaya ilişkin istemin reddine hüküm kurmuş olmasına rağmen gerekçe kısmında hiçbir açıklama ve inceleme yer almadığını, ayrıca davacının şirket ortaklığından çıkarılması için haklı nedenin doğduğunu, ortaklığın devamında ortak amaç kalmadığının ortaya konduğunu, davacının tamamen ya da büyük ölçüde kendi kusurundan doğan bir sebebe dayanarak çıkma talep etmesinin mümkün olamayacağını, şirket ortaklığından çıkarılma kararının şahsın hukukuna ilgilendirilmesi nedeniyle kesinleşmedikçe infaz edilemeyeceğinden ayrılma çıkarılma kararının kesinleşme ile gerçekleşeceğini, mahkemece TTK’nun 642.maddesi gözetilmeden kararın tesis edildiğini, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/144 Esas sayılı dosyasında ve Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/157 Esas sayılı dosyasında şirket ortağı olan davacının ortaklıktan çıkarılması için ayrı davalar açıldığını, dosyaların derdest olduğunu,
İlk derece mahkemesi tarafından alınan çıkma kararının doğru olmadığı ve hukuki dayanağının olmadığı yönündeki savunmaları saklı kalmak kaydıyla hükmedilen çıkma bedelinin hatalı ve fahiş bedel tespiti içerdiğini, hükme esas alınan 09/11/2020 tarihli bilirkişi raporunun muhasebe tekniği açısından hatalar içerdiğini, dosyaya sunulan yeminli mali müşavirden alınan mali mütalaada bunun açıkça ortaya konduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen ilk bilirkişi heyetinin hesapladığı ayrılma akçesi tutarı ile bilirkişi heyetinde gerçekleşen uzman değişikliği sonrasında 3.ek raporda hesaplanan ayrılma akçesi tutarları arasında çok ciddi tutar farkları mevcut olduğunu, raporlar arası fahiş farklılık çelişkisi itirazlara rağmen giderilmediğini, müvekkili şirketin iş ortaklığı bulunduğunu, şirketin bağlı ortaklarından gelen tutarın tamamı ödenecek vergi dikkate alınmadan alacak kabul edilerek hesaplamaya dahil edildiğini, ayrıca şirkete ait gayrimenkullerin değerinin rayiç emsal taşınmazlar üzerinden güncellendiğini, demirbaşlar ve araçlara ait değerlemelerin de bilanço değerleri üzerinden değil bilirkişi heyeti tarafından haricen belirlendiğini, belirlemenin nasıl yapıldığının anlaşılamadığını, kıdem tazminatı tutarlarının ayrılma akçesinde değerlendirmeye alınmadığını,
Ayrılan ortak adına ayrılma akçesi ödemesi yapılması halinde stopaj beyan ve ödeme yükümlülüğünün (hesaplanan çıkma payı tutarlarının tamamına yakınının dağıtılmayan karlardan oluşması nedeniyle) şirketlere ait olduğunu, hüküm tesis edilirken çıkma payı alacağının net veya brüt olarak ödeneceğinin belirtilmediğini, ayrıca davalı şirketlerin davacının yapmış olduğu zarar verici şikayetleri sonucunda oluşan ciddi dava riskleri bulunduğunu, bekletici mesele yapılmasına dair itirazlarının tartışılmadığını ve değerlendirmeye alınmaksızın hüküm tesis edildiğini, dava risklerinin bekletici mesele yapılması gerektiğini, dava risklerinin bekletici mesele yapılmaması halinde kalan ortaklara yönelik telafisi imkansız zararların doğma ihtimalinin gözetilmediğini, müvekkiline atfedilecek herhangi bir kusur bulunmadığını, açılan davanın reddi yerine kabulünün hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini ve ayrıca davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; yöneticinin sorumluluğu, kâr payının tespiti ve tahsili, limited şirket ortaklığından çıkarılma, olmadığı takdirde şirketlerin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353/(1)-a.6.maddesinde de (Değişik: 22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması halinde duruşma yapılmadan karar verileceği düzenlenmiştir.
Bankacı …’dan oluşan bilirkişi heyetinden alınan 09/11/2020 tarihli üçüncü bilirkişi ek raporunda özetle; davalı şirketlerin 31/08/2020 tarihli bilançolarına göre …. Ltd. Şti’nde ki %30 payı dikkate alındığında şirketin varlıklarının toplamının 6.949.129,20 TL, borçlar toplamının 893.312,92 TL, şirketin reel öz varlığının 6.055.816,28 TL olduğu gözetildiğinde çıkma bedelinin 1.816.744,88 TL olacağı, …. Şti.’nde ki %25 payı dikkate alındığında şirketin varlıklarının toplamının 36.451.091,71 TL, borçlar toplamının 229.400,61 TL, şirketin reel öz varlığının 36.221.691,10 TL olduğu gözetildiğinde çıkma bedelinin 9.055.422,78 TL olacağı belirtilmiştir.
6102 Sayılı TTK’nun 553. maddesinde; kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticiler ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları, kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişilerin, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmayacakları, hiç kimsenin kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamayacığını; bu sorumlu olmama durumunun gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamayacağı,
6102 Sayılı TTK’nun 555/(1). maddesinde ise, şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilecekleri, düzenlenmiştir.
Düzenlemeler ile birlikte … olaya gelince; davacı yanca açılan davada yönetici konumundaki davalı gerçek kişinin davacı olan müvekkilinin zararına olacak biçimde davalı şirketlerde lehine usulsüz işlemler yapması, bu usulsüz işlemler nedeniyle müvekkilinin zararının oluştuğundan, oluşan zarardan 11.872.415,42 TL’nin davalıdan tahsiline, müvekkilinin geçmiş yıllar tüm karlarının kar payının tespitine ve tahsiline, sermayenin tenziline ve batıl sermaye artırım kararından dolayı yoksun kalınan kar payının tespiti ve tahsiline, davalı gerçek kişinin her iki şirket ortaklığından çıkarılmasına, aksi halde ise her iki şirketin fesih ve tasfiyesine yönelik olarak işbu dava açılmış olup, ilk derece mahkemesince davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına, çıkma bedelinin davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin ve davalı gerçek kişi yönünden açılan davanın aktif husumet ehliyeti nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olacaktır. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, ancak zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik göstermektedir. Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açmaktadır. Bu nedenle bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkilemektedir. Başka bir deyişle, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğuracaktır. Ancak TTK’nun 555. maddesi gereğince ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilecektir. … olayda ise, davacı ortak tarafından davalı her iki şirketin yöneticisinin müvekkilinin zararı olacak biçimde davalı şirketlerde kendi lehine usulsüz işlemler yaptığı, usulsüz işlemler nedeniyle müvekkilinin zararının bulunduğu, oluşan bu zarar miktarının 11.872.415,42 TL olduğu belirtilmek suretiyle bu bedelin tahsili talep edilmiş olmakla, talep edilen bu miktarın davacının doğrudan veya dolaylı zararı olup olmadığı yönünden ilk derece mahkemesince herhangi bir tespit yapılmadığı gibi bu taleplere yönelik istemin davalı gerçek kişiye yöneltilmiş olmasına rağmen bu talep yönünden davalı gerçek kişi yönünden herhangi bir hüküm kurulmadığı gibi bu talebin hangi gerekçeyle reddedildiği hususuna yönelik de herhangi bir gerekçe bulunmamaktadır.
Dosya kapsamında ilk derece mahkemesince bilirkişi heyetinden alınan rapor ve ek rapor alınmış ise de, alınan raporların denetim ve hüküm kurmaya elverişli olmadığı, 6102 Sayılı TTK’nun 636.maddesi gereğince mahkemece haklı fesih koşulları oluştuğunun tespiti halinde şirketin feshi yerine alternatif çözüm yolu olarak davacı şirket ortağının karar tarihine en yakın olacak şekilde payının gerçek değerinin tespit edilip ödenmesine karar verilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesince 09/11/2020 tarihli 3.bilirkişi ek raporu doğrultusunda karar verilmiş ise de, bu raporda davalı şirketlerin 31/08/2020 tarihli bilançoları dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, hesaplama yapılırken davalı şirketlerin bilançolarında yer alan menkul ve gayri menkul malları üzerinde yerinde inceleme yapılmak suretiyle herhangi bir değer tespiti yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla davalı şirketlerin bilançolarında yer alan menkul ve gayrimenkul mallar bulunmakla, karar tarihine yakın menkul ve gayrimenkullerin gerçek değerlerinin Bankacı …’dan oluşan heyetten ek rapor alınarak belirlenmesi, ayrıca davalı şirketlerin karar tarihine en yakın bilançolarının dikkate alınması suretiyle ek rapor hazırlanması, fesih ve çıkmaya ilişkin istemin ayrı ayrı değerlendirilerek haklı nedenle fesih istemini kanıtladığı takdirde bu kez davacının varsa çıkma payının tespiti yönünden ek rapor alınması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması da yerinde değildir.
HMK’nın 26.maddesinde taleple bağlılık ilkesi düzenlenmiş olup 26.maddede hakimin tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği, ancak duruma göre talep sonucunun daha azına karar verilebileceği, HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297/2.maddesinde ise, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve terdide tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yargılamanın açıklığı ilkesini kabul edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 294. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılacaktır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20/05/2019 tarih ve 2018/2385 Esas 2019/3954 Karar sayılı emsal içtihatı).
6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298. maddeleri gereğince mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da inceleme sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay’ca denetlenebilecektir.
… olayda, ilk derece mahkemesince davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına, çıkma bedelinin davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin ve davalı gerçek kişi yönünden açılan davanın aktif husumet ehliyeti nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, yukarıda da izah edildiği üzere davacı ortak tarafından davalı her iki şirketin yöneticisinin müvekkilinin zararı olacak biçimde davalı şirketlerde kendi lehine usulsüz işlemler yaptığı, usulsüz işlemler nedeniyle müvekkilinin zararının bulunduğu, oluşan bu zarar miktarının 11.872.415,42 TL olduğu belirtilmek suretiyle bu bedelin tahsili talep edilmiş olmakla, talep edilen bu miktarın davacının doğrudan veya dolaylı zararı olup olmadığı yönünden ilk derece mahkemesince herhangi bir tespit yapılmadığı gibi bu taleplere yönelik istemin davalı gerçek kişiye yöneltilmiş olmasına rağmen bu talep yönünden davalı gerçek kişi yönünden herhangi bir hüküm kurulmadığı gibi bu talebin hangi gerekçeyle reddedildiği hususuna yönelik de herhangi bir gerekçe bulunmadığından ve dosya kapsamında alınan bilirkişi heyetince sunulan 09/11/2020 tarihli ek raporun davalı her iki şirketin menkul ve gayrimenkulleri bulunmasına rağmen yerinde inceleme yapılmak suretiyle değerlerinin tespiti ile karar tarihine yakın her iki davalı şirketin bilançoları esas alınmak suretiyle değerlendirme yapılıp haklı fesih sebepleri var ise davacının alternatif çözüm yolu olarak her iki şirkette ki karar tarihine yakın çıkma bedeli tespit edilmediğinden Dairemizce denetim yapılması mümkün olmadığından taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 22/07/2020 tarih ve 7751 Sayılı Yasa’nın 35.maddesi ile değişik 353/(1)-a.6.maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince ayrı ayrı KABULÜNE,
2-Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/01/2021 tarih ve 2013/327 Esas 2021/17 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-Davacı tarafından yatırılan toplam 59,30 TL istinaf karar harçlarının istek halinde davacıya iadesine,
5-Davalılar tarafından yatırılan toplam 185.789,6‬0 TL istinaf nispi karar harçlarının istek halinde davacıya iadesine,
6-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/(1)-a.6 ve 362/(1)-g maddeleri gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda oy birliği ile kesin olmak üzere karar verildi.17/05/2023

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.