Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/737 E. 2023/1257 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/737 Esas 2023/1257 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/737
KARAR NO : 2023/1257

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ :ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/11/2020
NUMARASI : 2020/293 Esas 2020/617 Karar
DAVACI :
VEKİLLERİ
DAVALILAR :
DAVA : Yargılamanın iadesi
DAVA TARİHİ : 14/03/2018
KARAR TARİHİ : 28/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/09/2023

Taraflar arasındaki yargılamanın iadesine ilişkin davasının yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçelerle davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın azil edildiği halde Ankara 63.Noterliğince tanzim edilen 11/05/2012 gün ve 12024 yevmiye no’lu azilli vekaletname ile Ankara 35.Noterliğince düzenlenen 21/03/2016 tarih ve 8150 yevmiye no’lu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile davacının şirketini dava dışı …’e devrettiğini, …’in de Ankara 35.Noterliğinin 31/03/2016 tarih ve 9406 yevmiye no’lu vekalet ile …’ı vekil tayin ettiğini, Ankara 35.Noterliğinden düzenlenen 10/05/2016 tarih ve 13206 yevmiye no’lu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile …’e ait hissenin bu kez davalı …’a devrinin yapıldığını, şirket devir sözleşmelerinin azilli vekaletname ile yapıldığından 6102 sayılı TTK’nın 595.maddesi gereğince öngörülen şekil şartlarına uyulmadan yapılması üzerine yoklukla malul olduğunu, aynı zamanda muvazaalı olduğunu, davalılar ile birlikte … ve eşi avukat … ili Ankara 35.Noteri… hakkında bilerek ve isteyerek iş ve el birliğiyle davacı şirketini davalı …’a intikal ettirmiş olmaları nedeniyle Ankara 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/811 esas sayılı dosyasında iptal, tescil ve maddi tazminat davası açıldığını, Avukat …’in Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/676 esas sayılı dava dosyasında davalı …’ın müvekkili …’un imzasını taklit etmek suretiyle hukuki sorumluluk ve sonuç doğuran işlemler yaptığını ve sahtecilik suçunu işlediğini beyan ettiği için 16/08/2017 tarihli davacının davadan feragat ve talimat dilekçesindeki imzanın davacı …’a ait olup olmadığının net olarak ortaya konulamadığını, müvekkilinin feragatnamedeki imzanın kendisine ait olmadığını beyan ettiğini ve bu konuda henüz bilirkişi incelemesi yapılmadığını, yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda 16/08/2017 tarihli davada feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olduğunun anlaşılması halinde işbu dilekçenin davacıdan hata, hile, ikrar, korkutma ve kanuna karşı hile ile alınmış olması nedeniyle iptaline karar verilmesi gerektiğini, davadan feragatin yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına geldiğini, bir haktan feragat için haklı ve makul bir sebebin olması gerektiğini, olayda davacının davasından feragat etmesi için hiçbir haklı ve makul bir sebebin bulunmadığını, irade bozukluğu hallerinde feragat veya kabulün iptalinin istenebileceğini, bir davadan feragatin geçerli olması için hukuki ilişkinin taraflarının iradelerinin fesada uğramaması gerektiğini, olayda da davacı kanunda öngörülen esaslı yanılmaya düşürüldüğü için davadan feragat dilekçesi ile bağlı olmadığını belirterek yargılamanın yenilenmesi taleplerinin kabulü ile azilnameye rağmen yapılan hisse devrinin iptaline ve davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar, dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğine rağmen davaya cevap vermemişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı yan Avukat …’in Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/676 esas sayılı dava dosyasında davalı …’ın müvekkili …’un imzasını taklit etmek suretiyle hukuki sorumluluk ve sonuç doğuran işlemler yaptığını ve sahtecilik suçunu işlediğini beyan ettiği için 16/08/2017 tarihli davacının davadan feragat ve talimat dilekçesindeki imzanın davacı …’a ait olup olmadığının net olarak ortaya konulamadığını, müvekkilinin feragatnamedeki imzanın kendisine ait olmadığını beyan ettiğini ve bu konuda henüz bilirkişi incelemesi yapılmadığını, yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda 16/08/2017 tarihli davada feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olduğunun anlaşılması halinde işbu dilekçenin davacıdan hata, hile, ikrar, korkutma ve kanuna karşı hile ile alınmış olması nedeniyle iptaline karar verilmesi gerektiğini, davadan feragatin yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına geldiğini, bir haktan feragat için haklı ve makul bir sebebin olması gerektiğini, olayda davacının davasından feragat etmesi için hiçbir haklı ve makul bir sebebin bulunmadığını, irade bozukluğu hallerinde feragat veya kabulün iptalinin istenebileceğini, bir davadan feragatin geçerli olması için hukuki ilişkinin taraflarının iradelerinin fesada uğramaması gerektiğini, olayda da davacı kanunda öngörülen esaslı yanılmaya düşüldüğü için davadan feragat dilekçesi ile bağlı olmadığını ve 6100 sayılı HMK nun 375/1-h maddesi gereği yargılamanın yenilenmesi taleplerinin bulunduğunu belirtmiş olup, davacı vekilinin son celse mahkeme huzurunda vermiş olduğu sözlü beyanlarında bahse konu feragat istemli mahkemeye sunulan evrak altındaki imzanın davacıya ait olduğunun yapılan savcılık soruşturmasında ortaya çıktığını belirttiğinin sabit olduğu, diğer yandan bilindiği üzere davadan feragat edilmesi ile dava konusu uyuşmazlığın sona ereceği, mahkemece henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmemiş olsa bile, davacının feragatten dönemeyeceği, bununla bağlı olduğu, ancak davacının feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebileceği veya feragatin feshi için ayrı bir dava açabileceğinden (bkz. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2014/17034 esas ve 2014/18969 karar sayılı, 29.09.2014 tarihli ilamı) hareketle davacının yukarıda özetlenen talep konusu itirazlarının 6100 sayılı HMK nun 375/1-h maddesindeki ”lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması” hali arasında sayılmasının mümkün olmadığı, davacının mahkemeye verdiği feragat istemli 16/08/2017 tarihli evrakın davalılar tarafından hata, hile, ikrar, korkutma ve kanuna karşı hile ile alınmış olunduğuna yönelik itirazı için ayrı bir dava açılmasının mümkün olduğu, bu itirazın Kanunda tahdidi olarak yer bulan yargılamanın iadesi sebepleri arasında yer almadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; somut olaydaki hilenin genel anlamda tanımlanan hileden daha geniş bir çerçevede yorumlanması gerektiğini, olayda davacının davalıları vekaletten azlettiğini gizleyerek azil nedeniyle geçersiz olan vekaletname ile bilerek ve isteyerek davacının sahibi olduğu şirketi bedavadan üzerilerine geçirme işlemlerinin hile ve muvazaaya dayanmakta olup aynı zamanda sahtelikle de malul olduğunu, ilk derece mahkemesi’nin hükmüne esas aldığı Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 29.09.2014 tarih, 201417034 Esas ve 2014/18969 Sayılı Kararında: aynen ” Davacı, feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilir veya feragatin feshi için ayrı bir dava açılabilir” denildiği halde Mahkemece ( feragatin feshi için ayrı bir dava açılabilir ) biçiminde anlam yüklemek suretiyle hile sebebiyle yargılamanın iadesi davasının usulden reddine dair kararının anılan Yargıtay kararına uygun olmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.1983 tarih, 1980/2802 Esas, 1983/1047 Karar sayılı kararına göre: (mülga) HUMK’nın 76. Maddesi gereğince hakim tarafların hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, Türk Kanunlarını re’sen uygulamakla yükümlü olduğunu, kesin bir tavsif mümkün olmaz ise, o takdirde yukarıda anılan içtihadı birleştirme kararındaki ilke doğrultusunda davacının yararına olan hükme dayandığının kabul edilmesi gerektiğini, davacı …’un Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/676 Esas sayılı dava dosyasındaki 16.08.2017 tarihli davadan feragat dilekçesinin taraf vekillerinin iş ve el birliği ve Ankara 35. Noteri’nin iştirakiyle azilli vekaletnameyle yaptığı şirket devir sözleşmelerinin geçerli kılmak amacıyla davacıya karşı yaptıkları hilenin etkisi ile alındığı dosya kapsamıyla belirgin olduğunu, 04.06.1958 tarih, 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.1983 tarih, 1980/2802 Esas 1983/1047 Karar sayılı kararları gereğince hakların telahuku için aynı isteğin kanundaki iyi ayrı hükme göre de haklı görülmesi şartının olayda mevcut olması nedeniyle mahkemece 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33. Maddesi hükmünce 375/1-h ve 311 maddelerinde davacı lehine olanı uygulaması gerektiğini, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 311. Maddesindeki ” irade bozukluğu” hata, hile ve ikrahı da kapsadığından aynı davada ileri sürülebileceğini, aynı davadan maksat usul hükümlerine göre Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08.09.2017 tarih, 2016/676 Esas ve 2017/508 Karar sayılı kararının iptali ile yeniden yargılama yapılarak esas hakkında davanın kabulüne karar verilmesi isteğini kapsayan feragatin hile nedeniyle yargılamanın iadesi için açılan Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/194 Esas sayılı davası olduğuna göre iş bu davanın aynı davada ileri sürüldüğünün kabulünün gerektiğini, olayda davadan feragatin taraf vekillerinin davacıya karşı yaptıkları hile ve aldatmaları ile elde edildiğinin ortada olduğunu, çünkü davacının Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/676 Esasında kayıtlı şirket kaydının iptaliyle kendi adına tesciline ilişkin davadan feragat etmesi için haklı ve makul bir sebep olmadığı gibi davalılların da davacının davasından haklı ve makul bir sebeple feragat ettiğini iddia ve ispat etmediklerini, hal böyle iken ilk derece mahkemesinin feragatteki hile durumunu göz ardı ederek davanın usulden reddine karar vermek suretiyle davacının Anayasa 36. maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkıyla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. Maddesinde öngörülen hukuki dinlenilmek hakkının ihlal edildiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, 6100 sayıl HMK nun 374. vd. maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Yargılamanın yenilenmesi, bazı ağır yargılama hatalarından ve noksanlarından dolayı, maddi anlamda kesin hükmün sona ermesini ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt V, s. 5165).
Belirtmek gerekir ki, karar kesinleşmiş olsa dahi bazı yargısal hatalar çok ağır olabilir, toplum vicdanını derin bir şekilde zedeleyebilir ve hukuk düzenine duyulan güveni ortadan kaldırabilir. Bu ağır ve kabulü zor hataların karar kesinleştikten sonra anlaşılması hâlinde dahi, kararı ayakta tutmaya çalışmak, kesinleşmenin amaçladığı hukuki güvenliği zedeleyecek, hukuk barışını bozacak, adalet hissine dokunacaktır. Yargılama sırasında meydana gelen hatalar ve eksiklikler çok ağır ise bu tür kararlara karşı olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın iadesi (veya yargılamanın yenilenmesi ya da iade-i muhakeme) yolu kabul edilmiştir (Özekes, M.: Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2323, 2324).
Yargılamanın iadesi sebepleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 375. maddesinde (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun m. 445) sınırlı olarak sayılmıştır. Bunun dışındaki bir sebepten dolayı, yargılamanın iadesi yoluna gidilemez. Bir başka deyişle, maddede sayılan yargılamanın iadesi sebepleri kıyas yolu ile genişletilemez (Kuru, s. 5171).
6100 sayılı HMK’nın “Yargılamanın iadesi” başlıklı 374.maddesinde, yargılamanın iadesi kesin olarak verilen veya kesinleşmiş hükümlere karşı istenilebileceği düzenlenmiş olup, bir karar henüz kesinleşmemiş ise 6100 sayılı HMK’nın 375. maddesinde sayılan sebeplerden biri mevcut olsa bile, hüküm kesinleşmeden önce yargılamanın iadesi yoluna gidilmesi mümkün değildir.
6100 sayılı HMK’nın “Yargılamanın İadesi Sebepleri” başlıklı 375. maddesinde ise, yargılamanın iadesi sebepleri;
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması, olarak belirtilmiştir.
Dosya kapsamından, ilk derece mahkemesinin 2016/676 esas sayılı dosyasında davacı …’un 22/08/2012 tarihinde … Şirketi’ni 100 tam hissesini 50.000,00 TL karşılığında aldığını, şirketin tek yetkilisi ve sahibi olduğunu, şirketin daha önce ortağı olan … ve …’a iş takibi amacıyla geniş yetkiler içeren vekaletnameler verdiğini, söz konusu vekaletnamede şirketin devir yetkisinin de bulunduğunu, Yenimahalle 2. Noterliğinin 09/03/2016 tarih ve 3675 yevmiye sayılı azilnamesi ile vekaleten ve tüm yetkilerden azledildiğini, davalıların azilnameden haberdar olduklarında paniğe kapılıp müvekkilin iş yaptığı şirketlere de müvekkil adına ve imzasını taklit etmek suretiyle senet vermek gafletine düştüklerini, şirketi Mart ayında devretmiş olmalarına rağmen 2016 Nisan ayında şirket hesabına senetler düzenleyip o tarihte şirketin yetkilisi olmasına karşın müvekkilin imzasını taklit ettiklerini, davalıların kötü niyetlerinin açıkça göründüğünü, şirket hisselerinin 3. kişilere devrinin önlenmesi amacıyla teminatsız olarak tedbir konulmasını, hisse devrinin iptaline ve müvekkil adına tesciline karar verilmesini talep ve dava edildiği, davanın … ve …’a karşı açıldığı, mahkemece davacının feragat talebi üzerine davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, tarafların süresinde kanun yoluna başvurmadığından kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı yanca, yapılan yargılamada feragatin davalılar tarafından hata, hile, ikrah, korku ve kanuna karşı hile ile alınmış olduğu ileri sürülerek yargılamanın iadesi talebinde bulunulmuş ise de, ileri sürülen iade sebeplerinin HMK’nun 375.maddesi kapsamında bulunmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesince yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 269,85 TL harçtan peşin alınan 139,60 TL harcın mahsubu ile bakiye 130,25 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 28/09/2023

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.