Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/665 E. 2023/528 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/665 Esas 2023/528 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/665
KARAR NO : 2023/528

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/12/2020
NUMARASI : 2016/335 Esas 2020/723Karar
DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 09/10/2017
KARAR TARİHİ : 06/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 05/05/2023

Taraflar arasındaki menfi tespit, hisse devrinin iptali, istirdat istemine ilişkin asıl davanın, menfi tespit istemine ilişkin birleşen davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davada davacıların davalı …’a yönelik davasında davacı … yönünden hisse devrinin iptali talebinin aktif husumet yokluğundan usulden reddine, diğer davacıların hisse devrinin iptali talebinin reddine, davacıların davalı …’a yönelik menfi tespit talebi konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, davacıların davalı …’a yönelik ödenen bonoların istirdatı talebinin reddine, birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı asıl davada davacılar vekili ile birleşen davada davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Asıl dava davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalıların dava dışı …. A.Ş’deki hisselerini devraldıklarını, bu devirle birlikte şirketin mülkiyetinde bulunan olan taşınmazlar üzerindeki şirket hak ve hisselerini de aynı oranda iktisap ettiklerini, bu hisselerini dava dışı üçüncü kişilere bedeli karşılığında devrettiklerini, davacıların hisselerinin devrinden sonra şirket bünyesinde bulunan fabrika niteliğindeki yapının büyük bölümünün şirket adına kayıtlı parseller üzerinde değil üçüncü kişilere ait parseller üzerinde kaldığı, şirket mülkiyetindeki parsellerde fabrikanın kaldığı bölüm dışında üçüncü kişilerin mülkiyet hakkına da söz konusu yapıdan kaynaklı tecavüzün bulunduğunun şirket hisselerini en son devralan dava dışı üçüncü kişinin müvekkillerine ihtarname göndermesiyle öğrenildiğini, müvekkillerinin davalılara ihtarname keşide ederek hisse devrinden kaynaklı davalılar lehine keşide edilen kambiyo senetlerinin müvekkillerine iade edilmesi, yapılan ödemelerden kaynaklı fazla tutarın müvekkillerine iadesi, mağduriyetlerinin giderilmesinin istendiğini, davalıların ise hisse devri nedeniyle keşide edilen bonoların ödenmesi için müvekkilleri aleyhine ihtarname keşide ettiğini, davalıların anılan şirkette bulunan hisseleri müvekkillerine devrederken şirket mülkiyetinde olan taşınmaz üzerindeki fabrikanın büyük bölümünün dava dışı üçüncü kişilerin mülkiyetine tecavüz ettiklerini belirtmediklerini, hisse devir bedeli belirlenirken fabrikanın bulunduğu arazinin fabrikaya ait olduğu düşüncesiyle hareket edildiğini, müvekkilleri yanıltılmasaydı hisseleri iktisap etme niyetlerinin olmayacağını, gabin hükümlerini içerir mahiyette ayıplı satış bulunduğunu, devralınan şirket hisseleri karşılığı belirlenen tutarın fahiş olup, şirket sermayesiyle orantılandığında fazla olduğunun ortaya çıkacağını, davalılar … ve …’ya 4 adet bononun karşılığı olarak dava dışı kooperatifte bulunan iki adet taşınmaz hissesinin bu davalılara devredildiğini, davalılar … ve …’nun gabin hükümleri gözetildiğinde sebepsiz zenginleştiğini, bu davalılar yönünden şirket hisse devir işleminin iptalini talep etmediklerini ancak yapılan malen ödemenin fahiş olduğunu belirterek davalı … ile akdedilen şirket hisse devir işleminin iptaline, davalı … yararına hisse devri nedeniyle tanzim edilen 13 adet bono nedeniyle şimdilik 30.000,00 TL üzerinden borçlu olunmadığının tespitine, ödenen 150.000,00 TL bedelli bono nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL’sinin davacı …’tan tahsiline, davalılar … ve … yönünden şirket hisse devri nedeniyle malen yapılan ödeme fahiş olduğundan şimdilik 10.000,00 TL’nin anılan davalılardan davalılara iki adet taşınmazın devir tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen dava davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ile dava dışı …’ün müvekkilinin hissedarları iken pay devir sözleşmesi ile davalının hisselerini dava dışı …’e devrettiğini, bu devir karşılığında sözleşmede belirtilen 14 adet senedin müvekkili ve dava dışı … tarafından imzalanarak davalıya teslim edildiğini, 30/05/2015 tarihli 150.000,00 TL bedelli senedin ödendiğini, 30/06/2015 ve 30/07/2015 vadeli senetler süresinde ödenmediğinden bahisle icra takibine konulduğunu, takibin kesinleşmesinden sonra tarafların protokol çerçevesinde anlaşmaya vardıklarını, protokol uyarınca takibin işlemsiz bırakılması ve talep halinde takipten feragat edileceğinin kararlaştırıldığını, protokol uyarınca davalıdan talepte bulunulmasına rağmen icra dosyasından feragat edilmediğini, protokol şartlarının yerine getirildiğini, protokolde adı geçen şahısların davacı şirket ortaklığına dahil edildiğini, ortaklık pay defterine kayıt edilerek noterce tasdik edildiğini, takip dayanağı senedin bedelsiz kaldığını, buna rağmen davalının takibe devam ederek müvekkiline ait sahada bulunan makineler üzerine makineleri haczettirerek yediemine teslimini sağladığını belirterek müvekkilinin icra takibine konu 150.000,00 TL bedelli senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, %20 oranında kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Asıl dava davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların dava dışı üçüncü kişi tarafından kendilerine ihtarname gönderilmesi nedeniyle mağdur olduklarını anladıklarını belirttikleri üçüncü kişinin davacı … ve …’ün kızları, …’ün kardeşi … olduğunu, bahsedilen üçüncü kişi tarafından davacılar aleyhine bu nedenle herhangi bir dava açılmadığını, davacıların uğradığı hiç bir zarar bulunmadığını, davacıların bu davayı açmakta hukuki yararlarının olmadığını, kısmi dava açılamayacağını, davacıların müvekkilinden devraldıkları hisseleri dava dışı üçüncü kişilere devrettiğini, devrettikleri kişi kızları/kardeşi de olsa hisselerin başka bir kişi üzerinde bulunduğunu, buna rağmen müvekkiliyle gerçekleştirilen hisse devir işleminin iptalini istemelerinin hukuken mümkün olmadığını, halen dava dışı …’ün şirket hisselerinin vekaletname ile babası … tarafından yönetildiğini, müvekkilinin ise sözleşme ile hisselerini davacılar … ve …’e devrettiğini, müvekkilinin davacıları yanıltmadığını, taraflar arasında şirket bünyesinde fabrika olduğuna ilişkin konuşma dahi geçmediğini, devir sözleşmesinde buna ilişkin hiç bir ibare bulunmadığını, davacıların ne davalıdan ne de diğer hissedarlardan devraldıkları hisselere karşılık herhangi bir ödeme yapmadıklarını, şirket hisselerini bedelsiz olarak elde ettiklerini, davalının devrettiği hisse bedelini halen tahsil edemediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Asıl dava diğer davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı şirkette müvekkili …’ya ait payların davacı …’e, müvekkili …’ya ait payların davacı …’e devredildiğini, söz konusu hisselere karşılık 4 adet senet alındığını, senetlerden birinin icra takibine konulduğunu, takibin icra hukuk mahkemesince kooperatif hisselerinin devri neticesinde alacağın sona erdiği gerekçesiyle iptal edildiğini, kararın kesinleştiğini, kooperatif hisse devrinin yapıldığını ancak müvekkili …’ya tapuda devir yapılmadığını, hisselerin tapuda tescil gerçeklese dahi tapu kayıtlarında çok sayıda haciz olması nedeniyle alacaklarının garantisi niteliğini taşıyan taşınmazların devralınması suretiyle tahsil kabiliyeti bulunmadığını, müvekkillerinin şirket hisse devrine karşılık olarak senet bedelleri olan 699.910,00 TL’yi alamadıkları gibi, teminat olan gayrimenkullerin tapusunu da devralamadıklarını, alacaklarını tahsil edemediklerini, müvekkillerinin davacılara taşınmaz devri yapmayıp şirket hisse devri yaptığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Birleşen dava davalı cevap dilekçesinde özetle; davaya konu bonoya ilişkin icra dosyasının temlik edildiğini, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, aynı konuda daha önce açılmış dava bulunduğunu, davacı şirket ve yetkililerinin taraflar arasında imzalanan protokole uymayarak müvekkilini zarara uğrattığını, müvekkilinin toplam 1.650.000,00 TL bedelli bonoları keşidecilere iade ettiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, asıl davada davacı …’ün şirket hisselerinin devrine ilişkin sözleşmelerde taraf olmadığı, sadece hisse devir bedeline ilişkin düzenlenen bir kısım bonolarda borçlu sıfatıyla imzasının bulunduğu, bu kapsamda hisse devrinin iptali talebi yönünden aktif husumetin bulunmadığı, asıl davada davacı … ve …’ün davalılardan aldıkları şirket hisselerini devrettikleri üçüncü kişinin davacı … ve …’ün kızı davacı …’ün kardeşi olduğu anlaşılan dava dışı … olduğu, dava dilekçesinde sözü edilen üçüncü kişinin keşide ettiği ihtarnamenin ise …. A.Ş. adına şirket yetkilisi … tarafından davacılara keşide edildiği, anılan ihtarnamede şirket hisse devrinden kaynaklı zararın tazmin edilmesinin istenildiği, davacılar … ve …’ün davalılardan devir aldıkları şirket hisselerini dava dışı …’e devretmiş olduklarından söz konusu son devir işleminin geçerliliğini koruduğu, davacılar ile davalılar arasındaki hisse devrinin iptali talebinde davacıların hukuki yararının bulunmadığı, öte yandan davacıların şirkete ait taşınmazlar üzerinde bulunan yapının başka parsele tecavüzlü olduğu belirtilerek ayıplı satış yapıldığının iddia edildiği, sözleşmelerin taşınmaz satışına ilişkin olmadığı, pay devir sözleşmeleri olduğu, bedelin belirlenmesinde ticari işletmenin bütünlüğü ilkesi ile hisse senetlerinin bölünmezliği ilkesinin esas alındığı, şirket malvarlığındaki bir taşınmaz üzerindeki yapının başka parsele tecavüzlü olması hali nedeniyle pay devrinin ayıplı kabul edilemeyeceği gibi şirkete ait taşınmazın tarla vasıflı olup üzerinde basit sökülebilir teneke ve profilden yapılan deposunun mevcut olduğu, mimari projesinin bulunmadığı, bu kapsamda basit sökülebilir yapının bir kısmının başka parsel üzerinde bulunması halinde dahi şirket hissesinin satım bedeline etki edecek seviyede bir maddi değerinin varlığından da söz edilemeyeceği, bu yönü ile davacı iddialarının yerinde olmadığı, davacılar … ve …’ün davalılardan satın aldıkları …. A.Ş. hisselerini aynı aileden olan …’e devrettikleri, davacı …’ün ortaklık pay defterinde devreden … ve devralan …’ün her ikisinin vekilliğini üstlenmiş olduğu, şirketin mal varlığı ve bilançosundan haberdar olmadıklarından söz edilemeyeceği, aksi iddianın TMK’nun 2. maddesine aykırılık teşkil ettiği, TBK’nun 28. maddesinde düzenlenen aşırı yararlanmadan söz edilebilmek için iddia edenin müzayaka halinde bulunması tecrübesizliği yada düşüncesizliği gibi bir durumun varlığının kanıtlanması gerektiği, uyuşmazlıkta sunulan deliller çerçevesinde aşırı yararlanmanın koşullarının oluşmadığının tespit edildiği, hisse devir bedeline ilişkin düzenlenen ve davacı tarafça ödenen bono bedelleri yönünden davacıların istirdat taleplerini ispatlayamadığı, yargılama aşamasında sunulan protokol gereğince hisse devir bedeli olarak verilen ve menfi tespit talebine konu olan bonoların davalı … tarafından davacıya iade edilmesi nedeniyle bu bonolar yönünden menfi tespit talebinin konusuz kaldığı, davacılar … ve …’ün davalı … ve …’dan satın aldıkları şirket hisselerine karşılık verilen bono bedellerinin teminatı olan kooperatif hisselerine ilişkin tapu kayıtlarının tetkikinde davalılar adına kayıtlı olmadıklarının görüldüğü, şirket hisselerinin satım bedeli olan bono bedellerinin istenebilir olduğunun anlaşıldığı, birleşen davada keşidecisi davacı şirket ve dava dışı … olan bononun icra takibine konu edildiği, protokolün 7. Maddesinde davalı … tarafından davacı aleyhine başlatılan 2 adet icra takibinin işlemsiz bırakılacağı, tarafların talep etmesi halinde takiplerden feragat edileceği, 8. maddesinde ise davacı, dava dışı …, …, …, … tarafından davalı … aleyhine açılan tüm davalardan feragat edileceğinin taraflarca kabul edildiği, davacıların protokol gereğince açılan asıl davadan feragat etmedikleri, kendi edimini yerine getirmeyen tarafın karşı tarafın edimini yerine getirmesini isteyemeyeceğinden bu yönüyle birleşen davada davacının menfi tespit talebinin yerinde olmadığı, dava dilekçesinde sözü edilen bedelsizlik iddiasının sunulan deliller kapsamında kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl davada davacıların davalı …’a yönelik davasında davacı … yönünden hisse devrinin iptali talebinin aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, diğer davacıların hisse devrinin iptali talebinin reddine, asıl davada davacıların davalı …’a yönelik davasında her biri 08.12.2014 keşide tarihli olan 30.11.2015 vadeli 120.600,00 TL bedelli, 30.12.2015 vadeli 137.200,00 TL bedelli, 30.01.2016 vadeli 150.000,00 TL bedelli, 28.02.2016 vadeli 150.000,00 TL bedelli, 30.03.2016 vadeli 150.000,00 TL bedelli, 30.04.2016 vadeli 150.000,00 TL bedelli ve 30.05.2016 vadeli 12.800,00 TL bedelli bonolar yönünden menfi tespit talebi konusuz kaldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, asıl davada davacıların davalı …’a yönelik ödenen bono bedellerinin istirdadı talebinin reddine, asıl davada davacıların davalılar … ve …’ya yönelik davasının reddine, birleşen davanın reddine, kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl dava davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın dayanağı olan ivazlar arasındaki aşırı dengesizliğin varlığı ya da yokluğu hususunda gerekli araştırmanın yapılmadığını, müvekkillerinin şirketi iktisap etme gayelerinin şirket aktifinde bulunan taşınmazların varlığı olduğunu, devraldıkları şirket ve şirket aktifine bağlı taşınmazların maden sahası içerisinde olması gerekirken taahhüt edilenin aksine gerek koordinat gerekse fiziki konumunun maden sahası dışına taştığını, üçüncü kişilere ait taşınmazlara tecavüz halinde olduğunun şirket devrinden sonra taşınmazlar yönünden kredi çekilmek istenmesi ve müvekkillerinin hisselerini devrettiği dava dışı şirketin ihtar göndermesi ile öğrendiklerini, devredenlerin gerçeği gizleme gayesi ile hareket edip, şirkete bağlı taşınmazların maden sahası dışında başka parsellere tecavüz ettiği gerçeğini gizlediklerini, şirketin bilançosunda da bu durumu gizleyerek hareket ettiklerini, şirket bilançosunun dahi bilirkişi tarafından incelenmediğini, müvekkillerin bu şirketi alma gayesinin taşınmazların bulunduğu maden sahasını işletebilme iradesi olduğunu, ilgili Belediye Başkanlığı tarafından yapıya yönelik iskan ruhsatı verdiğini, devirden sonra yapının bulunduğu sahada imar uygulaması dahi bulunmadığının anlaşıldığını, müvekkillerin iradelerinin sakatlanarak gabin hükümlerine aykırı devir gerçekleştirildiğini, bu hususun tespitinin ancak taşınmazların maden sahasının içerisinde kalıp kalmadığı yönünde yerinde yaptırılacak keşif ile mümkün olduğunu, konuya ilişkin itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını, bilirkişilerin de bu konuda bir değerlendirme yapmadığını, yapının tecavüzde olup olmadığına ilişkin keşif yapılmadığını, devralınan şirketin ilgili belediyeden ticari faaliyetine ilişkin ruhsatının bulunması, yapıya iskan verilmesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Burdur Çevre Müdürlüğünde maden sahasının ve tesisin ayrı ayrı ÇED raporunun bulunmasının müvekkillerinin bu şirketi almalarında en büyük neden olduğunu, devralınan şirkette müvekkili … ile davalı …’ın bir süre şirket yönetiminde beraber çalıştığını, davalı …’ın telkinleri ile bu şirketin devrinin müvekkillerine yapılarak davalı …’ın şirket hissedarlığından ayrıldığını, şirketin davalılar tarafından düşük miktarlara devralınıp fahiş bir tutarla müvekkillerine devredildiğini, müvekkillerinin hisse devir bedelini belirlerken şirketin bünyesinde bulunan fabrikanın bulunduğu arazinin fabrikaya ait olduğu düşüncesi ile hareket ederek fiyat belirlemesi yaptığını, fabrika binasının şirkete ait parseller üzerinde değil de büyük bir bölümünün başkasına ait parseller üzerinde kaldığını bilmeleri halinde müvekkillerinin bu hisse devrini gerçekleştirmeyeceğini, davalılar … ve … yönünden iki adet kooperatif hissenini şirket devri yönünden verilen taşınmazlar olduğunu, taşınmazların da bu davalılar tarafından kooperatif üyeliği devralınarak davalıların malik pozisyonuna geldiğini, mahkemece hatalı bir şekilde anılan davalıların mülkiyet durumunun tapu müdürlüğü nezdinde sorgulandığını, dava dışı kooperatiften anılan davalıların üyelik durumunun araştırılmadığını, anılan davalılara verilen kooperatif üyeliğinin müvekkilleri yanıltılarak müvekkillerine devredilen şirket karşılığı verildiğini, şirket devrinden kaynaklı ödemenin bir bölümünün anılan davalılara kooperatif üyeliğinin sağlanması sureti ile gerçekleştirildiğini, hissedarlardan …’ün akrabaları olan diğer hissedarlardan aldığı vekaletler ile şirketin işleyişinde pozisyon almış olması, hisse devrinin iradeyi sakatlayan nedenler mucibince yapıldığı gerçeğini değiştiremeyeceğini, müvekkillerini bu şirket hissesini devralmaya iten saikin şirketin aktif taşınmaz mal varlığı ve bu taşınmaz mal varlığının maden sahası koordinatları içerisinde kaldığı düşüncesi olduğunu, bilirkişilerin müvekkillerinin devir alma saikini irdelemediğini, ÇED raporunun ve GSM izninin alındığını, ticari faaliyetin gerekliliği olan belediye çalışma izninin olduğu durumu karşısında müvekkillerinin şirket devrini yaparken hiçbir şekilde şüpheye düşmeyerek fabrikanın koordinatını zemine uygulama ihtiyacı duymadığını, taşınmaz üzerine kurulu fabrikanın komşu parsele tecavüz ettiğini, devredenlerin kötü niyetli olarak bu devri gerçekleştiklerini, davalı … tarafından müvekkili …’e keşide edilen ihtarlarda şirket bünyesinde devralınan taşınmazlarda herhangi bir problemin olmadığı, fabrikanın başka parsellere taşmadığının kötü niyetli olarak beyan edildiğini, devirden sonra öğrenildiği üzere davalı … tarafından 400.000,00 TL bedel ile iktisap edilmiş bir hissenin müvekkillerine yaklaşık 5-6 ay sonra 1.800.000,00 TL tutarla devredildiğini, diğer davalılar tarafından 300.000,00 TL bedel ile iktisap edilmiş bir hissenin yine müvekkillerine 700.000,00 TL tutarla devredildiğini, gabin durumunun ortada olduğunu, bilirkişilerin davalı hisselerinin davalılarca ne kadar bedel ile hangi tarihte alındığı, ne kadar bedel ile müvekkillerine hangi tarihte devredildiği hususlarının irdelenmediğini, raporun somut gerçeği yansıtmadığını, taraflar arasında yargılama devam ederken tanzim olunan protokolün hatalı yorumlandığını, davalı … … protokolün 6. ve 7. maddelerinde kendisine düşen edimi yerimi getirdikten sonra 8. madde de müvekkillerine yüklenen edimin karşı edim olarak yerine getirilip sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini, mahkemece protokolde davalı … yönünden 6 ve 7. maddelerde edimlerin tamamı yerine getirilmeden müvekkili yönünden 8. maddedeki edimin yerine getirilmediği gerekçesiyle takibe konu bonolardan ikisi için menfi tespit taleplerinin reddedildiğini, protokol bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve protokol maddelerinin sırasına bakıldığında 6 ve 7. maddelerin davalı tarafından yerine getirilmediğinden 8. maddenin ifasının müvekkilinden beklenmesinin sözleşmenin edim sırasına aykırılık teşkil ettiğini, davalı anılan 2 adet bonoyu da müvekkillerine iade etseydi davalılar aleyhine açılan davaların müvekkilleri tarafından geri alınabileceğini, protokol uyarınca müvekkillerine iade edilen bonolar yönünden karar verilemesine yer olmadığına dair karar verildiğini, bu bono bedelleri yönünden ise müvekkilleri aleyhine vekalet ücretine hükmedildiğini, tarafların yargılama sırasında uzlaştıklarını, iade edilecek senetler yönünden açılan dava ve takiplerden dolayı yargılama gideri ve vekalet ücretlerini talep etmeyeceklerinin protokolde kararlaştırıldığını, mahkemece protokol hükmüne aykırı olarak yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedildiğini, davanın menfi tespit davası olup, takibe konu icra dosyasında bulunan bonolarda müvekkili …’ün borçlu konumunda bulunduğunu, yargılama devam ederken taraflar arasında akdedilen protokoldeki edimlerini eksik ifa eden davalı … yönünden takibe devam edilen iki bono yönünden de borçlu olunmadığının tespiti gerektiğini, davalılar … ve … yönünden şirket hisse devirlerinden kaynaklı kendilerine yapılan malen ödemenin ( kooperatif hisse devirleri) bu davalılar yönünden sebepsiz zenginleşmeye yol açtığını, davalı …’a şirket hisse devri nedeniyle yapılan ödemelerden kaynaklı sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde yapılan ödemelerin müvekkillerine iadesi gerektiğini, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilen bonolar dikkate alınarak mahkemece bu bono bedelleri üzerinden hesap ve takdir edilen ve hüküm altına alınan vekalet ücreti tutarlarının kaldırılması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Birleşen dava davacı vekili istinaf dilekçesi özetle; taraflar arasında imzalanan protokol uyarınca müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiğini, protokolde adı geçen şahısların müvekkilinin ortaklığına dahil edildiğini, ortaklar ve paylarının şirketin karar defteri ile şirket ortaklık pay defterine kayıt edilerek defterlerin noter tarafından tasdik edildiğini, davalıya da faks yoluyla takipten vazgeçmesi için talepte bulunulduğunu, davalının icra takibinden feragat etmediğini, davalının protokol uyarınca icra takibinden feragat etmediği gibi müvekkiline ait menkulleri haczettirip muhafaza altına aldırdığını, muhafaza altına alınan menkullerin müvekkili şirketin devamlılığını sağlanması için zorunlu olan makineler olduğunu, davalının kötü niyetli davranışları nedeniyle müvekkilinin ekonomik olarak yıprandığını, iş alanında zor durumda bırakıldığını, icra takibindeki senedin bedelsiz kaldığını, müvekkilinin borçlu olmadığını ispatlamak için menfi tespit davası açtığını, mahkemenin ret gerekçesinin anlaşılamadığını, davalının icra takibine devam emesi nedeniyle davanın açıldığını, müvekkili şirketin asıl davadan feragat etmesinin olanaksız olduğunu, asıl davada davacıların …, …, … olduğunu, müvekkilinin davalıya karşı feragat edebileceği bir davasının bulunmadığını, müvekkilinin protokol ile üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini, müvekkilinin davalı …’tan protokol gereği icra takibinden feragat etmesini beklemesinde hayatın olağan akışına aykırı bir durum bulunmadığını, icra dosyasına konu edilen senedin bedelsiz kaldığını, taraflar arasında imzalanan protokole karşı kötü niyetli hareket edildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, birleşen davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Asıl dava; anonim şirket hisse devrinin iptali, hisse devri nedeniyle verilen senetler nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti, ödenen senet bedelinin istirdatı, birleşen dava; anonim şirket hisse devri nedeniyle verilen senede dayalı takip nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Birleşen davada davacı şirketin ticaret sicil kaydı, birleşen dava konusu Ankara 22. İcra Müdürlüğünün 2016/9421 sayılı takip dosyası, Ankara 27. İcra Müdürlüğünün 2016/10872 sayılı takip dosyası sureti, 13/06/2017 tarihli protokol, davacılar …, … ve birleşen dosya davacısı şirket tarafından davalıya gönderilen 19/07/2017 tarihli ihtarname sureti, pay devir sözleşmesi, pay devri ve temlik sözleşmesi, davalı … tarafından davacı …’e ve …’e gönderilen ihtarname sureti, davacı şirket ortaklar kurulu kararı, davacı şirket pay defteri, Kemer ve Yenimahalle Tapu Sicil Müdürlüğü müzekkere cevapları, Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/293 Esas 2015/579 Karar sayılı karar sureti, birleşen dosya davacısı şirket adına dava dışı … tarafından davacılara gönderilen ihtarname sureti, kooperatif hisse devir senedi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/33138 sr. sayılı dosyasının Uyap’tan gelen sureti, Kemer Belediyesi müzekkere cevabı, alacak temlik sözleşmesi, yargılama aşamasında iade edilen bono suretleri, hesap uzmanı, inşaat mühendisi ve mali müşavirden alınan 17/09/2019 tarihli kök, 16/09/2020 tarihli ek rapor dosya içerisinde yer almaktadır.
Birleşen dava konusu Ankara 22. İcra Müdürlüğünün 2016/9421 sayılı takip dosyası ile alacaklı … tarafından borçlular … … A.Ş. ve … aleyhine senetten kaynaklı toplam 162.249,80 TL alacağın tahsili talebiyle icra takibi başlatıldığı, takip alacaklısı … tarafından 04/08/2017 tarihinde alacağın devri sözleşmesi ile dava dışı …’e temlik edildiği, alacağın temliki sözleşmesinin takip borçlusu davacı … ve birleşen dosya davacısı şirkete icra müdürlüğünce 16/11/2017 tarihli muhtıra ile bildirildiği dosya içeriğiyle sabittir.
Anılan icra takibine dayanak senet incelendiğinde, 08/12/2014 tanzim tarihli 30/07/2015 vade tarihli 150.000,00 TL bedelli senedin borçlusunun ….A.Ş., avalistinin …, lehtarının ise …, ihdas nedeninin ise malen olduğu görülmüştür.
Ankara 27. İcra Müdürlüğünün 2016/10872 sayılı takip dosyası ile, alacaklı … tarafından borçlular … … A.Ş. ve … aleyhine senetten kaynaklı toplam 162.384,25 TL alacağın tahsili talebiyle icra takibi başlatıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
Anılan icra takibine dayanak senet incelendiğinde, 08/12/2014 tanzim tarihli 30/06/2015 vade tarihli 150.000,00 TL bedelli senedin borçlusunun ….A.Ş., avalistinin …, lehtarının ise …, ihdas nedeninin ise malen olduğu görülmüştür.
Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/293 Esas 2015/579 Karar sayılı kararı ile davacılar …, … ve … tarafından … aleyhine şikayet talebi ile açılan davada 07/07/2015 tarihli karar ile taraflar arasındaki 01/09/2014 tarihli hisse devir sözleşmesinde hisse devir bedeli için bonolar verildiği, devir alanların sözleşmenin garantisi olarak kooperatifteki iki adet bağımsız villa hissesini devrettiği, taşınmazlar alacaklıya devredildikten sonra artık bonoların hükmünü yitireceği, sözleşmeye göre alacak talebinde bulunulacağı, bonoların şarta bağlı olarak düzenlendiği gerekçesiyle Ankara 27. İcra Müdürlüğünün 2016/10872 sayılı takip dosyasında borca itirazın kabulüyle takibin iptaline karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dava tarihinden sonra yargılama aşamasında asıl ve birleşen dosya davacıları, davalı …, dava dışı … arasında 13/06/2017 tarihli protokol akdedilmiş olup, anılan protokolde davacı şirketin %45,75 hissesinin dava dışı…’e devredileceği, hisse devrinden sonra …’ta bulunan 1.650.000,00 TL bedelli bonoların hisse devir bedeline karşılık olarak bono borçlusu olan davacı şirket ile asıl dosya davacılarına iade edileceği, …’ın davacı şirket ve davacı … aleyhine başlattığı iki adet icra takibinin işlemsiz bırakılacağı, tarafların talep etmesi halinde icra takiplerinden feragat edileceği, davacılar tarafından davalı aleyhine açılan tüm davalardan feragat edileceği kararlaştırılmıştır.
Davacılar …, … ve birleşen dosya davacısı şirket vekili tarafından davalı …’a gönderilen 19/07/2017 tarihli ihtarname ile, taraflar arasında akdedilen 13/06/2017 tarihli protokol gereğince icra takibinden bir iş günü içerisinde feragat edilmesi talep edilmiştir.
Pay devir sözleşmesinin devreden davalı … ile devralan davacılar … ve …’e vekaleten davacı … imzalı, 01/12/2014 tarihli olarak adi yazılı şekilde akdedildiği, anılan sözleşme ile davalı …’ın birleşen dosyada davacı olan şirketteki hisselerinin 1.800.000,00 TL bedelle davacılar … ve …’e devrinin kararlaştırıldığı, hisse devir bedeli karşılığında anılan davacılar tarafından 14 adet bononun davalıya verildiğinin belirtildiği görülmüştür.
Pay devri ve temlik sözleşmesinde, devredenler davalı … ve … ile devralan davacılar … ve … imzalı, 01/09/2014 tarihli olarak adi yazılı şekilde akdedildiği, anılan sözleşme ile davalı …’nun birleşen dosyada davacı olan şirketteki hisselerini davacı …’e, davalı …’nun birleşen dosyada davacı olan şirketteki hisselerini davacı …’e devrinin kararlaştırıldığı, hisse devir bedeli karşılığında anılan davacılar tarafından 4 adet bononun anılan davalılara verildiği, devralanların edimlerinin ifasının garantisi amacıyla kooperatifteki iki adet kooperatif hissesini devredenler adına temlik edeceği, bonolar ödenmezse garanti amacıyla devredilen taşınmazların rayiç değerinin mevcut alacaklara mahsup edildikten sonra bakiyesi için alacak talebinde bulunulacağı, bonolar ödendiğinde garanti amacıyla verilen temliklerin hükmünü kaybedeceği ve kooperatif hisse paylarının tekrar eski sahiplerine iade edileceğinin kararlaştırıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
Dava konusu hisseleri devredilen birleşen dosyada davacı şirketin 01/07/2014 tarihli ortaklar kurulu kararıyla 3 yıl süreyle davacı …, davalı … ve …’nun yönetim kuruluna seçildiği, 10/07/2014 tarihli yönetim kurulu kararıyla davacı …’ün yönetim kurulu başkanı olduğu anlaşılmıştır.
30/09/2014 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilanından ve şirket ticaret sicil dosyasından, davacı …’ün 1 yıllığına yönetim kurulu başkanı, davacı …’ün ise 1 yıllığına yönetim kurulu üyesi olduğu, 03/08/2015 tarihli ilandan ise dava dışı …’ün 3 yıllığına yönetim kurulu üyesi seçildiği, anılan üyenin davacı …’e şirket iş ve işlemleri için vekaletname verdiği görülmüştür.
Davacı şirket pay defterinden hali hazırda şirketin tek ortağının … olduğu anlaşılmıştır.
Birleşen dosya davacısı şirket adına dava dışı … tarafından davacılara gönderilen 15/02/2016 tarihli ihtarname ile devredilen şirket hisseleri mukabilinde taşınmazlar üzerindeki şirket hak ve hisselerinin de devredildiğini, ancak şirket bünyesindeki fabrika niteliğindeki yapının büyük bölümünün üçüncü kişilere ait parseller üzerinde kaldığı, hisse devri sırasında fabrika binasının şirket mülkiyetindeki taşınmazlar üzerinde olduğu belirtilmesine rağmen gerçeğin böyle olmadığı, bu durumdan kaynaklı uğranılan zararın 7 gün içinde tazmin edilmesi talep edilmiştir.
Kooperatif hisse devir senedinde devredenin davacı …, devralanın davalı … olup, 02/09/2014 tarihli adi yazılı devir senediyle anılan davacının … … numara ile kayıtlı bulunan kooperatif hissesinin 395.565,00 TL bedel karşılığı … A.Ş. hisse devir protokolü gereği teminaten devredildiği görülmüştür.
Diğer bir kooperatif hisse devir senedinde ise, devredenin davacı …, devralanın davalı … olup, 02/09/2014 tarihli adi yazılı devir senediyle anılan davacının … … numara ile kayıtlı bulunan kooperatif hissesinin 304.345,00 TL bedel karşılığı … A.Ş. hisse devir protokolü gereği teminaten devredildiği görülmüştür.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/33138 sr. sayılı dosyası ile, davalı …’ın şikayeti üzerine davacılar …, …, … ve dava dışı … hakkında dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçundan ceza soruşturması başlatıldığı, yapılan soruşturma neticesinde şüpheliler hakkında takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
Kemer Belediyesine yazılan müzekkereye verilen 05/10/2017 tarihli cevapta, dava dilekçesinde iddia edilen taşınmazda davacı … A.Ş.’ye ait basit, sökülebilir, tenekeden ve basit profillerden yapılan deposunun mevcut olduğu, mimari projesi ve imar planı bulunmadığı için taşınmazın imar durumunun bulunmadığı bildirilmiştir.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi heyeti kök raporunda, davacının gabin iddiasını tevsik edici bir kayıt bulunmadığı, … A.Ş.’nin maliki olduğu taşınmaza ilişkin üçüncü kişilerce hak iddiasında bulunulmasının ayıplı satış olarak değerlendirilemeyeceği, davacıların hisseleri alırken şirketin aktif ve pasifini inceleme sorumluluğu bulunduğu, iki adet senet dışındaki senetlerin yargılama aşamasında iade edildiği, davanın konusuz kaldığı, hisse devrinin iptalini gerektirecek somut veri olmaması ve davacının gabin iddiasını tevsik edici bir kayıt sunulmadığından menfi tespit talebinin de yerinde olmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Alınan ek raporda, kök rapordaki görüş tekrar edildikten sonra birleşen davada davacının protokole göre asıl davadan feragat etmeyerek kendi edimini yerine getirmediğinden davalının aynı protokole dayalı olarak takibe konu senetlerden dolayı menfi tespit talebinin yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
Davacılar vekili 17/05/2016 tarihli açıklama dilekçesinde 6 adet senette borçlu davacı şirket olduğundan bu davada 6 adet senede ilişkin menfi tespit taleplerinin olmadığını, 7 adet ve toplam 870.600,00 TL bedelli senet nedeniyle menfi tespit talep ettiklerini bildirmiştir.
Yargılama sırasında davacılar vekili sunduğu 05/12/2017 tarihli açıklama dilekçesinde ise asıl davada davacı …’ün davalı …’tan 01/12/2014 tarihinde aldığı şirket hisse devir işleminin iptali, ödenen 150.000,00 TL senet bedelinin davalı …’tan tahsili, 30/07/2015 vade tarihli 150.000,00 TL bedelli senet yönünden borçlu olunmadığının tespitini talep ettiklerini, 11 adet bono davadan sonra iade edildiğinden bu kısım yönünden davanın konusuz kaldığını, davacıların davalı … ve …’ya yönelik davasında hisse devri nedeniyle verilen toplam 700.000,00 TL bedelli 4 adet senedin davacı … tarafından iki adet kooperatif hisse devriyle ödendiğinden 700.000,00 TL’nin hisse devir tarihinden itibaren anılan davalılardan alınarak davacı …’e verilmesine, 700.000,00 TL bono yönünden davacılar … ve …’ün borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ettiklerini bildirmiştir.
Yargılama aşamasında menfi tespit talebine konu eksik harç ikmal edilmiştir.
Davacı yan asıl davada davalıların … A.Ş.’deki hisselerini devraldıklarını, devir bedeli karşılığında senet ve kooperatif hissesi devrettiklerini, devir işlemi yapıldıktan sonra hisselerini devraldıkları şirketin fabrikasının bir kısmının başka bir parsele tecavüzlü olduğunu öğrendiklerini, bu durumun hisselerin devir bedelini etkileyeceğini, davalıların şirket hisselerini devraldıktan kısa bir süre sonra kendilerine daha yüksek miktarlı devir bedeli karşılığında devrettiğini, gabinin söz konusu olduğunu, verilen senetlerin bedelsiz kaldığını, ödenen senet bedelinin istirdatı gerektiğini, davalı … ile akdedilen hisse devir sözleşmesinin iptali gerektiğini, davalılar … ve … yönünden ise malen yapılan ödemenin fahiş olması nedeniyle alacak haklarının doğduğunu iddia etmiş, birleşen davada ise davalı ile … arasında pay devir sözleşmesi imzalandığını, bu devir karşılığında sözleşmede belirtilen senetlerin davacı şirket ve diğer borçlu … tarafından imzalanarak davalıya verildiğini, davalının senede dayalı olarak icra takibi başlattığını, taraflar arasında akdedilen protokole rağmen davalının icra takibinden feragat etmediğini, takibe konu senedin bedelsiz kaldığını iddia etmiştir. Asıl ve birleşen davada davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlenen gerekçe ile asıl davada davacıların davalı …’a yönelik davasında davacı … yönünden hisse devrinin iptali talebinin aktif husumet yokluğundan usulden reddine, diğer davacıların hisse devrinin iptali talebinin reddine, davacıların davalı …’a yönelik menfi tespit talebi konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, davacıların davalı …’a yönelik ödenen bonoların istirdatı talebinin reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında davacılar … ve … ile davalı … arasında … A.Ş.’nin hisselerinin devrine ilişkin pay devir sözleşmesi imzalandığı, davacı … ile davalı …, davacı … ile davalı … arasında … A.Ş.’nin hisselerinin devrine ilişkin pay devir sözleşmesi imzalandığı, her iki sözleşmede de anılan davacıların hisse devir bedeli karşılığında anılan davalılara senetler verdiği, davacı … ile davalı …, davacı … ile davalı … arasında akdedilen pay devri ve temlik sözleşmesinde ayrıca garanti başlığı ile iki adet kooperatif hissesinin şirket hisselerini devredenler adına temlik edileceği, senetler ödenmediği takdirde devredilen taşınmazların rayiç değerinin mevcut alacaklara mahsup edildikten sonra bakiyesi için alacak talebinde bulunulacağı, senetler ödendiği takdirde ise kooperatif hisse paylarının tekrar eski sahiplerine iade edileceğinin kararlaştırıldığı, anılan sözleşme kapsamında davacı …’ün davalı …’ya, davacı …’ün davalı …’ya kooperatif hisselerinin devrine ilişkin devir senedi imzaladıkları hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Asıl davada uyuşmazlık, hisse devrinin iptali koşullarının oluşup oluşmadığı, hisse devir bedeli karşılığı verilen senetler nedeniyle davacıların davalılara borçlu olup olmadığı, borçlu değil iseler istirdatı gereken bir miktar bulunup bulunmadığı, kooperatif hisselerinin devrine ilişkin devir senedi sonucu kooperatif hisselerinin devrinin gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise şirketin fabrika binasının üçüncü kişi parseline taşması nedeniyle hisse devrinin bedelinin daha düşük olması gerekip gerekmediği, daha düşük ise davacıların kooperatif hissesini devrettikleri davalılardan talep edebilecekleri alacak miktarı, birleşen davada ise uyuşmazlık, takibe konu senedin bedelsiz olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Asıl davada davacılar vekilinin istinaf itirazı incelendiğinde, asıl davada davalılar … ve … aleyhine açılan davada mahkemece, anılan davalıların, davacılar … ve … tarafından devredildiği bildirilen taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarında malik olarak yer almamaları nedeniyle anılan davalıların hisse devir bedeline ilişkin senet bedellerinin talep edebilecekleri gerekçesiyle anılan davalılara yönelik davanın reddine karar verilmiştir. Davanın anılan davalılar yönünden ret gerekçesi talebe uygun ve talebi karşılar nitelikte değildir.
Ayrıca yukarıda açıklandığı üzere davacılar … ve … tarafından dava konusu 01/09/2014 tarihli pay devri ve temlik sözleşmesi gereğince sözleşmede garanti olduğu belirtilen iki adet kooperatif hissesinin 02/09/2014 tarihinde davacı … tarafından davalı …’ya, davacı … tarafından ise davalı …’ya devrine ilişkin … kooperatif hisse devir senedi imzalanmıştır.
Davacılar … ve … tarafından davalılar … ve …’ya hisse devir bedeli nedeniyle devredilen taşınmaz mülkiyeti değil, kooperatif hissesinin devridir. Açıklanan bu durum karşısında kooperatif hisselerinin kayıtlı bulunduğu taşınmazların bu aşamada davalılar adına tapuda kayıtlı bulunması mümkün olmayıp, kooperatif hisselerinin kooperatif hisse devir senedi nedeniyle anılan davacılar tarafından anılan davalılara devredilip devredilmediği ancak hisseleri devredilen … Kooperatifinin kayıtları ile tespit edilebilecektir.
Bu durumda mahkemece, asıl davada davacılar … ve … tarafından davalılar … ve …’ya hisse devir bedeli nedeniyle 02/09/2014 tarihli kooperatif hisse devir senetleriyle devredilen kooperatif hisselerinin anılan davacılar tarafından anılan davalılara devredilip devredilmediğinin hisseleri devredilen dava dışı … Kooperatifinin kayıtları üzerinde yapılacak inceleme ya da anılan kooperatifi yazılacak müzekkere ile tespit edilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yanılgılı gerekçe ve HMK’nun 353/1-a.6.maddesi kapsamında uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmayarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması niteliğindedir.
Birleşen davada davacı vekilinin istinaf itirazları öncelikle kamu düzenine aykırılık yönünden incelendiğinde, davada taraf ehliyeti, bir davada davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyetidir. Davada taraf ehliyeti, medeni hukuktaki hak ehliyetinin, medeni usul hukuku alanındaki uzantısını oluşturur. Gerçekten, kimlerin taraf ehliyetine sahip bulunduğu Türk Medeni Kanunu’na göre belirlenir (TMK’nun md. 8, 48). HMK’nun 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir. Hak ehliyeti bulunan her gerçek (TMK’nun md. 8) ve tüzel (TMK’nun md. 48) kişi davada taraf ehliyetine de sahiptir. TMK anlamındaki hak ehliyetinden maksat, hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetidir. Hak sahibi olmaya ve borç altına girebilmeye ehil olanlara kişi denir. Kişi olabilmek, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olabilmek için tek başına yeterlidir. Medeni Hukuk anlamındaki kişiden maksat, gerçek kişiler ile tüzel kişilerdir. Dava, gerçek ya da tüzel kişi adına yahut gerçek ya da tüzel kişiye karşı açılır. Gerçek kişiler, sağ ve tam doğdukları anda, hak ehliyetine ve dolayısıyla bu andan itibaren davada taraf ehliyetine sahip olurlar (TMK’nun md. 28; HMK’nun md. 50). Cenin de ileride sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olur (TMK’nun md. 28/II;md. 582/I). Tüzel kişiler de, hak ehliyetini haiz oldukları andan itibaren (TMK’nun md. 48) davada taraf ehliyetini de haiz olurlar. Burada sözü edilen tüzel kişilerden maksat, özel hukuk tüzel kişileridir. Özel hukuk tüzel kişileri ise dernekler, vakıflar, sendikalar ve ticaret ortaklıklarıdır. Dava, özel hukuk tüzel kişisi adına yahut özel hukuk tüzel kişisine karşı açılır (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, C 1, Ankara 2016, sh 485 vd.; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, s. 243 vd.).
Davada taraf ehliyeti, taraflara ilişkin dava şartları arasında yer alır (HMK’nun md. 114/I-d). Dolayısıyla, davanın her aşamasında mahkemece re’sen araştırılabileceği gibi taraflar da davanın her aşamasında taraf ehliyetinin bulunmadığı hususunu ileri sürebilirler. Taraf ehliyeti, dava şartlarından olduğu için ilke olarak taraf ehliyetinin yokluğunun tespiti halinde dava şartı noksanlığından ötürü mahkemenin davayı usulden reddetmesi gerekir (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 485 vd.; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı Ankara 2016, s: 250).
Kural olarak, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin, dava takip yetkisi de vardır; davayı açanın dava takip yetkisine de sahip olması gerekir. Ancak bazı istisnai durumlarda, davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti mevcut bulunmasına karşın, bu kişinin dava takip yetkisi mevcut olmayabilir. Örneğin, hakkında iflas kararı verilen kişinin (müflisin), iflas masasına giren mallar üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlanır ve müflisin her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olur (İİK’nun md. 191). İflas masasının yasal temsilcisi (kanuni mümessili) olan iflas idaresi (İİK’nun md. 227), tasarruf yetkisini kullanır ve müflisin taraf olduğu takiplerde (İİK’nun md. 193) ve hukuk davalarında (İİK’nun md. 194), istisnai durumlar hariç, davayı takip yetkisi iflas idaresine ait olur. Bu nedenle, müflisin bu hukuk davalarında (taraf ehliyeti ve dava ehliyeti mevcut olmasına rağmen) davayı takip yetkisi bulunmamaktadır. Dava takip yetkisi, bu yetkiye sahip olanın usuli işlemleri yapma ve talep sonucu hakkında hüküm elde etme ehliyeti (yetkisi) anlamına gelir. Bu anlamı ile davada sıfattan farklıdır. Çünkü sıfat maddi hukuka ilişkindir. Dava takip yetkisi ise şeklidir ve usule ilişkindir. Bu yetkinin bulunması gereken davalarda yetkiye sahip olmayanın açtığı dava, dava şartı yokluğundan dolayı usulden reddedilir. Çünkü davayı takip yetkisi HMK’nun 114/1-e maddesi uyarınca dava şartları arasında sayılmıştır. Dava şartları yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilir (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 257-258).
Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi HMK’nun 114. maddesinde dava şartları arasında sayıldığından, HMK’nun 115/1. maddesi uyarınca yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu husustaki dava şartlarının gözetilmemesi halinde istinaf yargılaması evresinde, taraflara ilişkin yukarıda yer alan dava şartlarından birinin noksanlığı tespit edilmişse (ki dava şartları kamu düzeninden olduğu için, taraflar ileri sürmemiş olsa bile Bölge Adliye Mahkemesi bunun HMK’nun 115. maddesinin 1. fıkrası ve 355. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca re’sen gözetmek zorundadır) dosya üzerinde ilk derece mahkemesinin kararının esastan incelenmesine geçilmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verilir (HMK’nun md. 353). Temyiz evresinde yukarıda belirtilen dava şartlarından birinin eksikliği tespit edilmişse, bu durumda, Yargıtayca verilecek olan karar, Bölge Adliye Mahkemesinin kararının HMK’nun 371. maddesinin (b) bendi uyarınca bozulması kararıdır (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 486,497,512).
Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, s: 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, s. 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 s.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, s.173 vd.).
Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK’nun md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, s. 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, 2013/13- 439 E. 2013/1595 K. sayılı kararı ile 25/11/2015 tarih 2014/1-1019 E. 2015/2687 K.sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesine gelince; birleşen dava icra takibine konu senedin bedelsiz olması nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin olarak açılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere birleşen dava konusu Ankara 22. İcra Müdürlüğünün 2016/9421 Sayılı takip dosyasında, takip konusu alacak, alacaklı davalı … tarafından birleşen dava tarihinden önce 04/08/2017 tarihinde dava dışı …’e temlik edilmiş, anılan temlik icra müdürlüğünce birleşen dava tarihi olan 09/10/2017 tarihinden sonra, 16/11/2017 tarihinde takip borçlusu davacı … ile birleşen dosya davacısına muhtıra ile bildirilmiştir.
Açıklanan bu husus karşısında birleşen davada dava tarihinden önce, davalı …’ın dava konusu olan icra takip dosyasında alacaklı sıfatı sona ermiştir. Davalının icra takip dosyasında alacaklı sıfatının sona erme tarihi dava tarihinden önce ise de, takip borçlusu olan birleşen dosya davacısına alacağın temliki birleşen dava tarihinden sonra bildirilmiştir.
TBK’nun 183. maddesinde kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklının borçlunun rızasını aramadan alacağını üçüncü bir kişiye devredebileceği, HMK’nun 125/1. maddesinde ise davanın açılmasından sonra davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmesi halinde davacının isterse devreden tarafla olan davasından vazgeçerek dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davasına devam edeceği, bu takdirde davanın davacı lehine sonuçlanması halinde dava konusu devreden ve devalanın yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olduğu, isterse devreden taraf hakkında davasını tazminat davasına dönüştüreceği hükme bağlanmıştır.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, birleşen davaya konu icra takip dosyasında temlik nedeniyle alacaklı görünen …’in açılan davada taraf olarak bulunmasına imkan tanınıp, davalı …’ın açılan davada taraf sıfatı bulunup bulunmadığı irdelenerek, TBK’nun 183. maddesi ile HMK’nun 125/1. maddesi gereğince dava konusunun devri nedeniyle davacıya tanınan seçimlik haklar hatırlatılmak suretiyle sonucuna göre hüküm kurulmasından ibaret olup, kamu düzenine aykırılık teşkil eden bu husus re’sen gözetilmiştir (Emsal Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 17/02/2015 tarih 2014/16495 Esas 2015/2088 Karar sayılı ilamı).
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin asıl davada davacıların davalı … ve …’ya yönelik karar gerekçesi ve davanın reddi kararı HMK’nun 353/1-a.6.maddesi kapsamında uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmayarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması niteliğinde olduğundan asıl dosya davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, birleşen davada davanın reddine yönelik kararında kamu düzenine aykırılık gözetilerek isabet görülmediğinden birleşen dosya davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının asıl ve birleşen dava yönünden kaldırılmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kararın kaldırma gerekçeleri gözetilerek asıl davada davacılar vekili ile birleşen davada davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Asıl davada davacılar vekili ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6, 355. maddeleri gereğince KISMEN KABULÜNE,
2-Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/12/2020 tarih ve 2016/335 Esas 2020/723 Karar sayılı kararının asıl ve birleşen dava yönünden, kamu düzenine aykırılık da gözetilerek KALDIRILMASINA, kararın kaldırma gerekçeleri gözetilerek asıl davada davacılar vekili ve birleşen davada davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-Asıl davada davacılar tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde asıl davada davacılara iadesine,
5-Birleşen davada davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde birleşen davada davacıya iadesine,
6-Asıl davada davacılar ve birleşen davada davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından asıl davada davacılar ve birleşen davada davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/(1)-a.6 ve 362/(1)-g. maddeleri uyarıca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 06/04/2023

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.