Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/647 E. 2023/254 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1243 Esas 2023/174 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1243
KARAR NO : 2023/174

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/11/2019
NUMARASI : 2018/860 Esas 2019/1037 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 26/11/2018
KARAR TARİHİ : 16/02/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/03/2023
Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 18/04/1968 tarihli akdedilen protokol ile davalının pazarlama teşkilatı ve elinde bulunan akaryakıt, servis istasyonlarının mülkiyetlerinin bedeli mukabilinde müvekkiline devredilmesinin kararlaştırıldığını, taraflar arasında yapılan 04/09/1974 tarihli protokol ile davalının İstanbul’da bulunan taşınmazının ileride bölge müdürlüğü yapılma ihtimali sebebiyle 18/04/1968 tarihli protokolün kapsamı dışında bırakıldığını, 08/09/1995 tarihinde akdedilen protokol ile taşınmazla ilgili olarak özel bir düzenleme yapıldığını, taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanımı müddetince yalnızca müvekkili şirketin amblemi altında ve müvekkilinin ürünlerinin satılabileceğinin kararlaştırıldığını, protokole rağmen taşınmazın davalı tarafından davacının işletmecisi olan … A.Ş’ye 10 yıl süre ile kiralandığını, kiracı … A.Ş’nin de başka bir dağıtım şirketi ile anlaşarak müvekkilinin işaret ve amblemlerini indirip, başka bir şirketin ürünlerinin satışına başlanıldığını, davalının bu eyleminin protokole aykırı olduğunu, kesinleşen mahkeme kararı ile taraflar arasındaki 08/09/1995 tarihli protokole aykırı davranışı ve davalının haksız feshi sebebiyle müvekkilinin 26/11/2008 tarihinden davanın açıldığı 26/11/2018 tarihine kadar gerçekleşen kar mahrumiyeti sebebiyle zararı karşılığı 1.000.000,00 TL alacak hakkı doğduğunu belirterek şimdilik 1.000.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu protokolün 01/07/1998 tarihinde müvekkili tarafından feshedildiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, 1995 tarihli protokol ile ilanihaye hiç bir bedel ödenmeksizin davacı ürünlerinin dava konusu akaryakıt istasyonunda satılmasının kamu kaynaklarının yabancı bir şirkete aktarılması anlamına geleceğini, protokolün 01/07/1998 tarihinde feshedilmiş olması nedeni ile makul bir süre için kar mahrumiyeti nedeni ile davacının zarara uğradığı kabul edilerek zarar tespiti yapılması gerektiğini, davacı tarafça açılan davalar neticesinde 1998-2002 yıllarına ait kar mahrumiyeti zararının karşılandığını, bu tarih aralığının makul süre olarak kabul edilebileceğini, hakkaniyet indiriminin yapılması gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, kesinleşen mahkeme kararlarında ve bu kararların denetimine ilişkin Yargıtay ilamlarında vurgulandığı üzere, taraflar arasındaki protokolün davalı tarafından feshi işleminin geçerliliğinin bulunmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin davalının tek taraflı irade beyanı ile feshedilemeyeceği, davacı şirketin sözleşme gereğince davalı şirketten sözleşmeye aykırılığa dayalı müspet zarar kapsamında kar mahrumiyetini talep edebileceği hususunun benimsenmek suretiyle hüküm tesis edilmiş olduğunun anlaşıldığı, davalı tarafından kesinleşen dava dosyalarında ileri sürülen 01/07/1998 tarihli protokolün feshine dair yazının geçerliliğinin bulunmadığı, davalı tarafça bu tarihten sonra da yeni bir fesih iradesinin ortaya konulmadığından davalının zamanaşımı savunmasına hukuki değer atfetmenin olanaklı görülmediği, davacı tarafından 15/07/2002 – 26/11/2008 tarih aralığına ilişkin olarak davalıdan daha önce bir talepte bulunulmadığı gibi, bu yönde bir davanın da açılmadığı, buna göre davalı tarafından geçen yıllara ilişkin olarak kar mahrumiyeti talep edilmeyeceğine dair haklı bir güven (beklenti) oluştuğu, aradan geçen süre sonunda eldeki dava ile bu kez 26/11/2008 – 26/11/2018 tarih aralığına ilişkin olarak taleple bulunulmasının 4721 sayılı TMK’nun 2. maddesinde anlamını bulan, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uygun davranması ilkesine aykırı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme ret gerekçesi karşısında davaya konu sözleşmeye aykırılığa dayalı müspet zarar kapsamında kar mahrumiyeti ve davaya konu olmayan sözleşmeden kaynaklanan cezai şartın birbirine karıştırıldığının anlaşıldığını, dava konusu müspet zarar kapsamında kar mahrumiyeti talebinin, yürürlükte olduğu Yargıtay kararlarıyla da sabit olan 09/09/1995 tarihli protokolün ihlali yüzünden kar kaybının giderilmesine yönelik bulunduğunu, bu talebin sözleşme kaynaklı cezai şart talebi gibi değerlendirilemeyeceğini, sözleşmeye aykırılık sebebiyle oluşan kar mahrumiyetinin belirli bir süre talep edilmemesi halinde diğer tarafta bunun istenemeyeceğine yönelik haklı bir güven oluştuğu, bu nedenle talep edilemeyeceği yönünde yasa hükmü ve Yargıtay kararı bulunmadığını, bu haktan açıkça bir feragat söz konusu olmadıkça zaman aşımı sürelerinin geçmemesi kaydıyla her zaman talep edilebileceğini, kesinleşen Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi kararıyla 03/04/2000-21/07/2000 arasında gerçekleşen kar mahrumiyeti, Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi kararıyla 20/07/2000-15/07/2002 arasında gerçekleşen kar mahrumiyeti alacağının faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verildiğini, bu davanın zaman aşımı süresi dikkate alınarak 26/11/2008-22/11/2018 tarihine kadar gerçekleşen kar mahrumiyeti alacağına ilişkin olarak açıldığını, müvekkilinin akde aykırılığın sürdüğü 15/07/2002-26/11/2008 tarihleri arasındaki dönem için kar mahrumiyeti talep etmemesinin kendi inisiyatifinde bulunduğunu, talepte bulunulmamasının müvekkilinin protokolden kaynaklanan haklardan feragat edildiği, karşı tarafta kar mahrumiyetinin istenmeyeceği yönünde haklı bir güven oluşturulduğu anlamına gelmeyeceğini, 08/09/1995 tarihli protokolün yürürlükte bulunduğunu, davalının bu protokole aykırı davranıp, akaryakıt istasyonunda müvekkilinin ürünlerinin pazarlanmasına, amblemi altında bayilik faaliyeti gösterilmesine imkan tanımadığı süre boyunca protokolün ihlali nedeniyle müvekkilinin uğradığı kar kaybını gidermek durumunda kalacağını, müvekkilinin dava konusu taşınmazdan bedelsiz yararlanmadığını, taraflar arasında akdedilen protokol ile bu taşınmazın da aralarında bulunduğu davalıya ait tüm akaryakıt istasyonlarının mülkiyetinin ödediği bedel mukabilinde müvekkiline devredildiğini, daha sonra davalının dava konusu taşınmazda bölge müdürlüğü inşa etme ihtimaline binayen dava konusu taşınmazın dava konusu protokol kapsamında çıkarıldığını, ancak buranın akaryakıt istasyonu olarak muhafaza edilmesi halinde istasyonda münhasıran müvekkilinin amblemi altında müvekkilinin ürünlerinin pazarlanacağının kararlaştırıldığını, böylece müvekkilinin dava konusu taşınmaz için kendisine mülkiyet hakkı verilmişken bu haktan karşılıksız olarak vazgeçmediğini, bölge müdürlüğü yapılana kadar burada müvekkilinin akaryakıt istasyonu işletilmesi edimi karşılığında mülkiyet hakkından vazgeçtiğini, müvekkilinin mülkiyet hakkından vazgeçmesi karşılığında davalının üstlendiği edimi taşınmazda müvekkilinin akaryakıt istasyonu işletilmesi ve müvekkilli ürünlerinin pazarlanması olduğunu, taşınmazdan müvekkilinin bedelsiz yararlanmasının söz konusu olmadığını, kesinleşen mahkeme kararıyla müvekkilinin protokol hükümlerini ihlal edici bir davranışının bulunmadığını, davalının protokol hükümlerine uygun hareket etmekle yükümlü olduğu, dürüstlük kuralının ihlal edildiği düşünülerek feshin haklı olmadığı, bu nedenle davalının müvekkilinin uğradığı kar yoksunluğundan sorumlu bulunduğunun açık ifadelerle öngörüldüğünü, davalının müvekkilini devre dışı bırakarak dava dışı … ile kira sözleşmesi imzaladığı tarihe kadar müvekkilinin davalıya herhangi bir bedel ödememesinin, böyle bir bedelinde davalı tarafından talep edilmemesinin sebebinin protokoller nedeniyle davalının üstlendiği edimleri kira sözleşmesi tarihine kadar yerine getirmesi olduğunu, taraflar arasında protokollerin bulunmaması halinde davalının bu bedelleri müvekkilinden bu güne kadar talep etmiş olması gerektiğini, taşınmazdan müvekkilinin akaryakıt istasyonunun bulunmadığı her durumda davalı açısından akde aykırılık oluşacağını, dava konusu taşınmazda müvekkilinin dışında dağıtım şirketlerinin bayiliğinin yapıldığını, dilekçeler safhası tamamlandıktan sonra deliller henüz toplanılmadan sözlü yargılamaya geçilerek eksik tahkikatla esas hakkında karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; zaman aşımı itirazının reddine yönelik kararın hatalı olduğunu, kesinleşen dava dosyalarında çelişkili değerlendirmeler yapıldığını, geçersiz fesihte sözleşme feshi beyanına rağmen sözleşmenin feshi iradesi beyanı sonuç doğurmamakta, sözleşme geçerli olmaya devam etmekte olduğunu, geçerli sözleşmenin gereği ifa edilmemesinden kaynaklanan zararların müspet zarar kavramı içinde değerlendirilmesi gerektiğini, haksız feshin sonuçlarının geçersiz fesih sonuçlarına göre farklı olduğunu, uyuşmazlığı ilk olarak karara bağlayan Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasında verilen kararın müvekkili yönünden usuli müktesep hak oluşturduğunu, kararda feshin haksız olduğu, zararların menfi zarar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tespit edildiğini, bu durumun müvekkili lehine bulunduğunu, taraflar arasında haksız fesih ilişkisinin bulunduğunun esas alınarak sonraki mahkeme kararlarıyla bu ilişkinin niteliğinin değiştirilemeyeceğinin dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiğini, taraflar arasındaki fesih beyanı haksız fesih niteliğinde olduğundan sözleşme ortadan kalkmış olup, zaman aşımı itirazının tekrar değerlendirilmesi gerektiğini, yapılan fesih işleminden itibaren 20 yıldan fazla süre geçtiğini, davanın esasa girilmeden zaman aşımı nedeniyle reddi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davalının pazarlama, teşkilat ve elinde bulunan akaryakıt ve servis istasyonuna ilişkin 08/09/1995 tarihli protokolün geçersiz feshinden kaynaklanan kar mahrumiyeti alacağının tahsili istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/401 Esas 2006/274 Karar sayılı dosyası, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/571 Esas 2002/49 Karar sayılı dosyası, davalı tarafından davacıya gönderilen 01/07/1998 tarihli fesih ihtarnamesi, 08/09/1995 tarihli protokol sureti dosya içerisinde yer almaktadır.
Taraflar arasında akdedilen 08/09/1995 tarihli protokol ile, protokol konusu tesislerin davalı tarafından akaryakıt istasyonu olarak muhafaza edilmesi halinde gayri menkulün başka bir amaçla kullanılmasına karar verilmediği takdirde, bu istasyonun işletmeciliği ister … A.Ş., ister başka bir üçüncü kişiye verilsin, istasyonda mutlak surette davacının ürünlerinin pazarlanacağı, davacının amblemi altında bayilik ve işletmecilik faaliyetinin gösterileceği, davalının istasyonda davacı dışında bir başka dağıtım kuruluşunun satılamayacağı, bayilik ve işletmecilik faaliyetinin gösterilemeyeceği hususunu kabul ve taahhüt edilmiştir.
Davalı tarafından 01/07/1998 tarihli fesih ihtarnamesi ile davacı şirkete taraflar arasında imzalanan protokoldeki taahhütlerin geçerliliğinin kalmadığı bildirilmiştir.
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/571 Esas 2002/49 Karar sayılı dosyası ile, davacı … A.Ş. tarafından, davalı … aleyhine 21/07/2000 tarihinde, işbu dosya dava dilekçesinde yer alan aynı iddialar ileri sürülerek 10 yıllık kar mahrumiyeti talep edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince hükmün onanmasına karar verildikten sonra karar düzeltme istemine başvurulması sonucu Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2003/3253 Esas 2003/4236 Karar sayılı kararı ile davacının 01/03/2000 tarihinden itibaren 10 yıllık kar mahrumiyeti talep ettiği, davacının kararı temyiz etmediği, dava tarihinden sonraki zarar bedelinin istenemeyeceği, davacının zararının fiilen başladığı tarih tespit edilerek bu tarihten dava tarihine kadar gerçekleşen zararın saptanması gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamından sonra dosya Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/449 Esas sırasına kaydı yapılmış, yapılan yargılama sonunda 2004/612 Karar sayılı kararıyla 03/04/2000-21/07/2000 tarihleri arası kar kaybı hesaplanmak suretiyle davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir. Bu karara karşı taraf vekillerince temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2005/2854 Esas 2006/2587 Karar sayılı kararı ile mahkeme kararının onanmasına hükmedilmiştir.
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/401 Esas 2006/274 Karar sayılı dosyası ile, davacı … A.Ş. tarafından, davalı … aleyhine 04/06/2003 tarihinde, işbu dosya dava dilekçesinde yer alan aynı iddialar ileri sürülerek 20/07/2000 – 15/07/2002 tarihleri arası dönem için kar mahrumiyeti olan 741.835,00 Usd’nin tahsili talep edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasında bozma ve mahkeme ilam gerekçesine göre davacının dava tarihinden sonraki zararlarını kesin hüküm nedeniyle isteyemeyeceği, bozma ilamında açıkça davacı vekilinin talebi ve kararın davacı tarafça temyiz edilmemekle dava tarihinden sonraki zarar bedelinin istenemeyeceği dikkate alınarak hüküm kurulmasının istendiği, mahkemece bozmaya uyularak karar verilmiş olmakla davalı lehine doğmuş usule ilişkin müktesep hak nedeniyle esasa girilmeden davanın reddine hükmedildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Anılan karara karşı davacı vekilince taraflar arasında uyuşmazlığa konu taşınmazın mülkiyetinin … A.Ş.’ye devredilmediği, davalıda kaldığı açıkça beyan edilmek suretiyle temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2006/12767 Esas 2008/5919 Karar sayılı kararı ile mahkeme kararı bozulmuş, bozma kararına karşı yapılan karar düzeltme istemi de reddedilmiştir. Yargıtay bozma ilamından sonra dosya Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/139 Esas sırasına kaydı yapılmış, dosya Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/401 Esas sırasına devri gerçekleşmiştir. Yapılan yargılama sonunda Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/401 Esas 2013/196 Karar sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne, 511.325,71 Usd ve 73.219,30 TL’nin davalıdan tahsiline hükmedilmiştir. Bu karara karşı taraf vekillerince temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/16302 Esas 2014/18127 Karar sayılı kararı ile mahkeme kararının onanmasına hükmedilmiştir. Yargıtay onama kararına karşı taraf vekillerinin karar düzeltme istemi reddedilerek anılan mahkeme ilamı kesinleşmiştir.
Davacı yan davalının taraflar arasında akdedilen 08/09/1995 tarihli protokolü geçersiz feshettiğini, davalının protokoldeki edimlerini yerine getirmediğini, bu nedenle kar mahrumiyeti alacağı doğduğunu iddia etmiş, davalı yan ise, 08/09/1995 tarihli protokolün 01/07/1998 tarihinde feshedildiğini, davanın zaman aşımına uğradığını, davacının kar mahrumiyeti alacağı bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında 08/09/1995 tarihli protokol imzalandığı, bu protokol kapsamında davalının ada parsel numarası ve adresi belirtilen taşınmazı akaryakıt istasyonu olarak muhafaza etmesi halinde istasyonda davacı ürünlerinin pazarlanması, davacının amblemi altında bayilik ve işletmecilik faaliyeti gösterilmesi edimlerini üstlendiği, davalının 01/07/1998 tarihinde anılan protokoldeki taahhütlerin geçerliliğinin kalmadığını davacıya bildirdiği, davalının sonraki tarihlerde protokole taşınmazda davacının ürünlerini pazarlamadığı, taşınmazda davacının amblemi dışında başka bir firmanın bayilik ve işletmeciliğinin yapıldığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davalının 01/07/1998 tarihli fesih ihtarının geçerli olup olmadığı, fesih haksız veya geçersiz fesih mi olup olmadığı, davalının 08/09/1995 tarihli protokole aykırı davranması nedeniyle davacının 26/11/2008 tarihinden dava tarihine kadar gerçekleşen kar mahrumiyeti alacağı talep edip edemeyeceği, talep edebilecek ise miktarı, alacağın zaman aşımına uğrayıp uğramadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Taraf vekillerinin istinaf itirazları incelendiğinde, kesinleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi kararıyla taraflar arasındaki 08/09/1995 tarihli protokolün davalı tarafından fesih işleminin geçersiz olduğu, protokolün davalının tek taraflı beyanıyla feshedilemeyeceği, davacının anılan protokol kapsamında davalının protokole aykırı davranışı nedeniyle müspet zarar kapsamında kar mahrumiyeti talep edebileceği hususu kesinleşmiştir. Kesinleşen karar karşısında davalının protokolün feshine yönelik işlemi geçersiz fesih niteliğinde olup, taraflar arasında akdedilen protokol ayakta olduğundan işbu davada talebe konu kar mahrumiyeti alacağına ilişkin talep hakkında zaman aşımı süresinin dolması söz konusu olmayacağından ilk derece mahkemesinin davalı yanın zaman aşımı itirazının reddinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, kesinleşen Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/449 Esas 2004/612 Karar sayılı kararıyla davacı 03/04/2000-21/07/2000 tarih aralığına ilişkin kar mahrumiyeti alacağı, Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/401 Esas 2013/196 Karar sayılı kesinleşen kararıyla da 20/07/2000-15/07/2002 tarih aralığına ilişkin kar mahrumiyeti alacağı hükme bağlanmıştır. İşbu davada ise, davacı yan 26/11/2008 tarihinden işbu dava tarihi olan 26/11/2018 tarihine kadar kar mahrumiyeti alacağı talep etmiştir. 15/07/2002 tarihinden 26/11/2008 tarihine kadar geçen süreye ilişkin kar mahrumiyetine ilişkin ise davacı yanın davalıdan herhangi bir talepte bulunmadığı, kar mahrumiyeti talep edilmeyeceğine ilişkin davacı tarafından davalı yandan haklı bir güven oluşturduğu anlaşılacaktır.
Hal böyle olunca, mahkemece 15/07/2002-26/11/2008 tarih aralığına ilişkin davacının davalıdan kar mahrumiyeti talep etmediği ve 2008 yılından 2018 yılına kadar talep etmeyerek davalı yandan kâr mahrumiyeti talep edilmeyeceğine ilişkin haklı güven oluşturduktan sonra, devamında işbu davanın açılmasının dürüstlük kuralına aykırı bulunduğu gözetilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden taraf vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 125,50 TL harç davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalıdan alınması gerekli olan 179,90 TL istinaf karar harcıdan peşin alınan 54,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 125,50 TL harç davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/02/2023

Başkan – Üye – Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.