Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/523 E. 2023/349 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/523 Esas 2023/349 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/523
KARAR NO : 2023/349

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/09/2020
NUMARASI : 2019/239 Esas 2020/434 Karar
DAVACI :
VEKİLLERİ
DAVALI
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 15/09/2019
KARAR TARİHİ : 09/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/03/2023

Taraflar arasındaki rücuan alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu’nun 20. maddesi ile özelleştirme idaresine devredilen kamu iktisadi teşebbüslerinin anonim şirkete dönüştürüldüğünü, … ile 24.07.2006 tarihli işletme hakkı devir sözleşmesi imzalandığını, özelleştirmeye ilişkin sürecin 28.06.2013 tarihinde tamamlandığını, dava dışı …’ın … Müessese Müdürlüğü’nde iş akdiyle çalışırken 27.08.2002 tarihinde meydana gelen iş kazası neticesinde 03.09.2002 tarihinde vefat etmesi üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından … 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2011/289 Esas sayılı dosyasıyla açılan rücuen tazminat davası sonunda davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, mahkeme kararının Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2016/7825 Esas ve 2018/10928 Karar sayılı kararı ile onandığını, kararın kesinleşmesinden sonra Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına 04.03.2019 tarihinde 188.559,57 TL’nin ödendiğini ileri mesinin talep edilmesi üzerine, 04.03.2009 tarihinde ödeme yapıldığı, işletme hakkı devir sözleşmesinin 7.4 ve 7.6. Maddeleri gereği davalı …’ın ödenen tazminat bedelinden sorumlu olduğunu, zira dava konusu olayın 24/07/2006 tarihli İHDS’nden önceki tarihli olduğunu, tazminat konusu olayın İHDS’nin 7.1 maddesine göre …’ın sorumluluğunda bulunduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 180,000,00-TL’sinin davalı …’tan ödeme tarihi olan 04.03.2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili yargılama sırasında dava değerini 12.05.2020 tarihli dilekçe ile 188.559,57 TL üzerinden ıslah etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamamaşımına uğradığını, … ile %100 hisselerine sahip olduğu 20 elektrik dağıtım şirketi arasında dağıtım varlıklarının işletilmesine ilişkin İHDS imzalandığını, … ile … A.Ş.’leri arasında 24/07/2006 tarihinde imzalanan İHDS’nin 18.6 maddesine göre …’ın sorumluluğunun bulunmadığını, ihale şartnamesinin 22/d bendinde hisselerin devrinden sonra herhangi bir hukuki nedene dayalı olarak …’tan talepte bulunulamayacağını, (f) ve (p) bendinde alıcının sorumlu olduğunun, hisse satış sözleşmesinin 9/3 ve 9/4 maddelerinde alıcının sorumlu olacağını, davacının İHDS’nin 7.4 ve 7.6 maddelerine dayandığını ancak 18.6 uyarınca davacının …’tan bir talepte bulunamayacağının düzenlendiğini, davacının bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ve dolayısıyla faiz ve icra dosyasına ilişkin giderleri talep edemeyeceğini ve bu sebeple davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; taraflar arasında imzalanan işletme hakkı devir sözleşmesi kapsamında rücuan tazminat istemiyle açılan davada, işletme hakkı devir sözleşmesinin akdedildiği tarihten önceki dağıtım faaliyeti ile dağıtım tesisleri ve dağıtım tesislerinin işletilmesinden kaynaklanan, her türlü hukuki ve cezai sorumluluğun …’a ait olduğu, bu tarihten sonraki sorumluluğun ise hisse satış sözleşmesinin düzenlendiği tarihe kadar davacı şirkete ait olduğu, … Şirketi’nin %100 oranındaki hissesinin … Şirketi’ne satılmasına ilişkin, 28.06.2013 tarihli hisse Satış Sözleşmesinin T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile … Şirketi arasında akdedildiği, davacı… … A.Ş. hisse devir sözleşmesinin tarafı olmadığından, bu sözleşme hükümlerinin davacı şirketi bağlamayacağı, davacı şirketin ödediği miktarı davalı …’tan, işletme hakkı devir sözleşmesinin 7.4. maddesi gereğince isteminde haklı bulunduğu, taraflar arasındaki işletme hakkı devir sözleşmesinin 7.2 maddesine göre dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olarak sözleşmenin imza tarihinden sonra ortaya çıkacak idari ve hukuki ihtilafların derhal ihbarı gerekli olup, davanın sözleşmenin imza tarihinden önceki bir olaya dayalı olduğu ve rücuen alacağa dayanak davadaki uyuşmazlığın dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olmaması karşısında sözleşmenin 7.2 maddesi uyarınca davacının ihbar yükümlülüğünün bulunmadığı, her ne kadar bilirkişi raporunda davacının davalıyı davadan önce temerrüde düşürmediği bu nedenle dava tarihinden itibaren avans faiz isteyebileceği belirtilmiş ise de davacının mal varlığındaki eksilmenin ödeme tarihinde gerçekleştiği ve tarafların tacir olduğu görüldüğünden, ödeme tarihinden itibaren avans faiz işletilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 188.559,57 TL’nin 04/03/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın kısmi dava olarak açıldığı ıslah dilekçesinde belirtilmiş ise de aslında belirsiz alacak davası olarak açıldığını, oysa belirsiz alacak davası koşullarının somut olayda oluşmadığını, TBK’nın 73. Maddesi gereği davanın zamanaşımına uğradığını, rücu davasına dayanak mahkeme kararında bahsi geçen alacak türünün …’a bırakılan alacaklardan olmadığını, Hisse devri sözleşmesinin 6. Maddesinde açıkça işçi alacaklarından davacı şirketin sorumlu olduğunun açıkça belirtildiğini, dayanak davanın davacısının sözleşmenin 7. Maddesi kapsamında 3. Kişi sayılamayacağını, işletme hakkı devir sözleşmesi ile ihale şartnamesinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, ödemelerin müvekkili kurum tarafından yapılmış olması halinde mükerrer ödemenin söz konusu olacağını, devre esas bilanço düzenlemesi ile her türlü borç ve alacak işlemlerinin kesinleştiğini, dolayısıyla müvekkili kurumdan herhangi bir hak talep edilemeyeceğini, müvekkili kurumun icra takibine ilişkin giderlerden, vekalet ücretinden, karara ilişkin olarak yapılan diğer masraflardan ve faizden sorumlu olmadığını, dayanak dava davacı tarafından sözleşmenin 7/2. Maddesi gereği müvekkiline bildirilmediğinden faiz ve icra dosyasına ödenen giderlerden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, dayanak mahkeme ilamında alacağa yasal faiz ödenmesine karar verildiği halde mahkemece avans faizine hükmedilmesinin de doğru olmadığını, ıslah edilen alacağa ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken bu miktara da ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru olmadığını, müvekkili kurum aleyhine harç, yargılama giderlerine ve vekalet ücretine de hatalı hükmedildiğini ileri sürerek açıklanan ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davacı vekili, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, işletme hakkı devir sözleşmesinden kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde davalıya 188.55957 TL ödediğini belirterek davasının şimdilik 180.000,00 TL üzerinden kısmi dava olarak açtığını bildirmiş ve bu miktar üzerinden dava karar ve ilam harcının 1/4 ünü dava açarken yatırmış, yargılama sırasında da dava değerini 12.05.2020 tarihli dilekçe ile 188.559,57 TL üzerinden ıslah etmiştir. Şu halde HMK’nın 109/1. Maddesi uyarınca talep konusu niteliği itibarıyla bölünebilir olduğundan davacının kısmi dava olarak açması hukuka uygundur.
… 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 25/02/2016 tarih 2011/289 Esas 2016/80 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, davalısı… … A.Ş. olup, dava dışı …’ın … Müessese Müdürlüğü’nde iş akdiyle çalışırken 27.08.2002 tarihinde meydana gelen iş kazası neticesinde 03.09.2002 tarihinde vefat etmesi üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından … 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2011/289 Esas sayılı dosyasıyla açılan rücuen tazminat davası istemiyle 23.09.2011 tarihinde açılan davada davanın kısmen kabulüne, toplam 60.356,37 TL’nin; 2023,45 TL’sine ödeme tarihinden itibaren yasal faiz; 68,89 TL’sine 06.11.2002 tarihinden itibaren yasal faiz; 81,63 TL’sine 14.11.2002 tarihinden itibaren yasal faiz; 58.182,40 TL’sine 15.09.2003 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanarak davalıdan tahsiline, karar verildiği, kararın Yargıtay 10. HD’nin 20.12.2018 tarihli ve 2016/7825 Esas-2018/10928 Karar sayılı ilamıyla onanarak kesinleştiği, davacının 04.03.2019 tarihinde 188.559,57 TL ödediği, görülmüştür.
Sözleşme hükümleri ile birlikte somut olay ve davalı vekilinin istinaf itirazları birlikte incelendiğinde; dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından, dava dışı …’ın … Müessese Müdürlüğü’nde iş akdiyle çalışırken 27.08.2002 tarihinde meydana gelen iş kazası neticesinde 03.09.2002 tarihinde vefat etmesi üzerine davacı kurum tarafından yapılan ödemenin rücuan tazmini talebiyle… … A.Ş. aleyhine açılan davada, yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verildiği, bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, davacının kesinleşen karar nedeniyle 04.03.2019 tarihinde 188.559,57 TL ödediği, dosya içeriğiyle sabittir.
Taraflar arasında akdedildiği hususunda her hangi bir ihtilaf bulunmayan 24/07/2006 tarihli işletme hakkı devir sözleşmesinin 7.1 maddesinde; sözleşmenin imza tarihinden önce başlamış idari ve hukuki ihtilafların takip edilmesi, çözüme kavuşturulması ve bundan kaynaklanan her türlü sorumluluğun …’a ait olduğu, 7.4 ve 7.6 maddesinde de; dağıtım faaliyetinin … tarafından yürütüldüğü dönemde bu faaliyetler nedeniyle üçüncü kişiler tarafından ileri sürülecek her türlü talebin muhatabının … olduğu hükme bağlanmıştır.
Davalı vekilinin zamanaşımına ilişkin istinaf itirazının incelenmesinde; alacak taraflar arasında imzalanan işletme hakkı devir sözleşmesine dayandığından bu davada uygulanması gerekli olan zamanaşımı süresi Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca 10 yıl olup davanın da bu süre içerisinde açıldığı anlaşıldığından bu yöndeki itiraz yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarına gelindiğinde; rücu talebine konu … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 25/02/2016 tarih 2011/289 Esas 2016/80 Karar sayılı dosyasının davacısı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından… … A.Ş. Aleyhine 23.09.2011 tarihinde rücuan tazminat davası açılmıştır. Davacı… … A.Ş. ile davalı … arasındaki işletme hakkı devir sözleşmesi 24/07/2006 tarihinde imzalanmıştır. Bu durumda rücu talebine dayanak dava konusu olay 27.08.2002 olup işlem işletme hakkı devir sözleşmesinin imzalanmasından önceki tarihlidir.
Somut uyuşmazlıkta davacı tarafından yapılan ödeme işletme hakkı devir sözleşmesinin imzalandığı tarihten önceki döneme isabet eden olaya dayanmaktadır. Rücuen alacağa dayanak olan … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki (İş Mahkemesi Sıfatıyla) davanın davacısı da bu sözleşme çerçevesinde üçüncü kişi konumunda olup İHDS’nin 7.4 ve 7.6 maddeleri gereğince davacının icra takibi nedeniyle ödediği miktarı davalıdan rücuen talep ve dava hakkı bulunmaktadır. Rücuen alacağa dayanak davadaki uyuşmazlığın dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olmadığından, sözleşmenin 7.2 maddesi uyarınca davacının ihbar yükümlülüğü kapsamında rücuya dayanak davayı …’a ihbar etme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23/03/2016 tarih 2015/13510 esas 2016/3219 karar sayılı emsal içtihadı).
Öte yandan, hisse satış sözleşmesinin 9.4. maddesinde “…İşletme hakkı devir sözleşmesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla”, 22. maddesinin f bendinde “Alıcı ihale konusu hisseleri devir aldığı tarihten önceki döneme ilişkin olarak İşletme Hakkı Devir Sözleşmesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla…” hükümleri yer almaktadır. Anılan hükümler gözetildiğinde hisse satış sözleşmesi karşısında işletme hakkı devir sözleşmesinin öncelikle uygulanacağı anlaşıldığından davalı vekilinin bu hususa yönelik savunmalarına Dairemizce itibar edilmemiştir.
Davalı vekilinin açılan davada ödeme tarihinden itibaren avans faizi uygulanamayacağına yönelik itirazına gelindiğinde, rücuen tazminat talebi, başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelik tazminat niteliğinde olup, davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihinde gerçekleştiğinden ödeme gününden itibaren her iki tarafta tacir olduğundan avans faizi talep edebilir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/04/2016 tarih ve 2016/2239-2016/4044 E.-K. Sayılı emsal kararı). Buna göre ilk derece mahkemesinin kararında gerek davanın açıldığı meblağa gerekse ıslah edilen miktara ödeme tarihinden itibaren avans faizine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ayrıca, davacı tarafından rücuan alacak davasında ıslah dilekçesi ile talep olunan 188.559,57 TL’nin ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda kabulüne karar verilerek davacı tarafından dava dışı kuruma ödendiği ispatlanan 188.559,57 TL hüküm altına alınmış olmakla, bu miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 12.880,50 TL nispi karar ve ilam harcı ve AAÜT’ye göre hesaplanan 21.649,17 TL nispi vekalet ücretinde herhangi bir hata bulunmadığı gibi davacı tarafından yapılan ve dosya içerisinde belgeli olan giderler gözetilerek hüküm altına alınan yargılama gideri miktarında da herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdikleri itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği istinafa başvurusunda haksız çıkan davalı taraftan alınması gereken 12.880,50 TL istinaf nispi karar ve ilam harcından başlangıçta alınan 3.220,13 TL’nin mahsubu ile bakiye 9.660,37 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi.09/03/2023

Başkan – Üye – Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.