Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/518 E. 2022/563 K. 25.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/518 Esas 2022/563 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/518
KARAR NO : 2022/563

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/10/2017
NUMARASI : 2013/846 Esas 2017/799 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 26/12/2013
KARAR TARİHİ : 25/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/04/2022

Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu icra takibine esas, davalı bankanın lehtarı, keşidecisi dava dışı … Proje İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. Olan 11/12/2007 tanzim, 08.05.2013 vade tarihli 20.000,00 TL bedelli bonoya kefil olarak müvekkilinin eklendiğini, müvekkilinin senet metninde yer alan asıl borçlu ..Ltd. Şti’deki hisselerini 29.08.2012 tarihinde devrettiğini, bir banka tarafından akdi bir ilişki olmaksızın keyfi bir biçimde senet tanzimine hem TTK’nın hem de Bankacılık mevzuatının izin vermediğini, davalı bankacı söz konusu senedin hangi amaçla alındığının müvekkiline bildirilmediği teminat amacıyla müvekkilinin davalı banka nezdinde hesabının bulunduğu 2007 yılında alınan bononun aradan 8 yıl geçtikten sonra üzerindeki vade ve rakamsal değişiklikler nedeniyle bono vasfını yitiren bir evrakı takibe koymasının hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin davalı banka ile arasında herhangi bir kredi ilişkisinin bulunmadığını sadece davalı bankada mevduat hesabının bulunduğunu, vade tarihinin keşide tarihinden 6 yıl sonra olarak düzenlenmesinin de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu durumun vade tarihinin sonradan eklendiğini gösterdiğini, bu durumda senet vasfını kaybettiğini, tanzim tarihi itibarıyla kullanılan para biriminin yeni Türk Lirası olduğunu, dolayısıyla bu hususların icra takibine konu senette tahrifat yapıldığını ortaya koyduğunu, banka kayıtlarının incelenmesi sonucunda senedin teminat senedi olarak verildiğinin ortaya çıkacağını ileri sürerek icra takibine konu bononun tahrifat nedeniyle bono vasfını yitirdiğine, davaya konu bononun munzam/teminat amacı ile alındığının tespitine, müvekkilinin şirketi devretmesine rağmen davalı banka tarafından usulsüz işlemler nedeniyle 6 yıl sonra kullanılan teminat senedinden doğan şahsi kefaletinin şirket borçları nedeniyle davalı banka tarafından yeniden teminat alınmadan ve keyfi biçimde kullanılması çerçevesinde, müvekkilinin davalı bankaya herhangi bir borcu olunmadığının tespitine, asıl alacak miktarının %20 sinden az olmamak kaydı ile davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap süresinden sonra verdiği beyan dilekçesinde özetle; Ankara 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2013/716 Esas sayılı dava dosyasında dava konusu senetteki imza ve yazıların davacı eli ürünü olduğunun tespit edildiğini, senedin teminat senedi olmadığını, bu senedin dava dışı ..Ltd. Şti. Tarafından müvekkiline kredinin geri dönüşümünde kullanılmak ve borcu ödemek üzere verildiğini, bononun teminat vasfında olduğuna dair taraflar arasında yazılı bir anlaşma bulunmadığını, dava dilekçesinde ileri sürülen Yeni TL cinsinden senet tanziminin bono vasfını etkileyen zorunlu bir unsur olmadığını savunarak davanın reddine, %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; dava konusu icra takibine esas bono sebebiyle borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılan davada davacının dava konusu bonoda aval veren olarak yer aldığı, 6762 Sayılı TTK’nın 690 (6102 Sayılı TTK 778) maddesi uyarınca TTK’nın 701. Maddesi hükmünün bonolarda da uygulanacağı, senede ve şekle ait bir noksan bulunmadığından dava konusu senet ile ilgili dava dışı keşideci ve lehtar arasındaki temel borç ilişkisinin iş bu davada değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle 6762 Sayılı TTK 614 (6102 Sayılı TTK 702/2) madde hükmü de nazara alınarak davanın reddine, İİK’nın 72/2-3 md kapsamında verilmiş ve uygulanmış bir ihtiyati tedbir kararı bulunmadığından davalının yasal koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafından süresinde cevap dilekçesi verilmediğini, müvekkilinin senette asıl borçlu olarak yer alan ..Ltd. Şti’deki hisselerini 29.08.2012 tarihinde …’a devrettiğini, banka tarafından akdi bir hukuki ilişki olmaksızın, keyfi biçimde senet müşterilerinden senet alınmasının TTK ve Bankacılık mevzuatı kapsamında yasal olmadığını, ayrıca takip dayanağı senedin hangi amaçla ve ne için düzenlendiğinin de takip dosyasından anlaşılamadığını, davalı bankaca ne amaçla senedin alındığının belirsiz olduğunu, müvekkilinin davalı banka nezdinde hesabının bulunduğu 2007 yılında alınan dayanak bononun aradan 6 yıl geçtikten sonra üzerindeki vade ve rakamsal değişiklikler nedeniyle bono vasfını yitiren bir evrak olmasına rağmen takibe koymasının da hukuka aykırı olduğunu, dayanak kambiyo senedinin, munzam senet olarak tanımlanan mevduat veya kredi sözleşmeleri çerçevesinde teminat gayesi ile alınan bir senet olduğunu, müvekkilinin şirket ortağı olduğu dönem ile şirketi devrettikten sonraki dönemde davalı banka ile hiçbir kredi anlaşmasının bulunmadığını, davalı bankanın, hisse devri sonrasında kredi sözleşmesi yaptığı/yapacağı kişilerin de şahsi kefaletlerini ayrıca alması gerekmekte iken 6 yıl önce düzenlenerek taminat olarak dosyaya sunulan bir bonoyla müvekkilinin ortağı dahi olmadığı bir şirket üzerinden şahsi kefaletine yol açacak bir borç ilişkisinin yasa, uyul ve hakkaniyete aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda yapılan tespitlerin göz ardı edildiğini, raporda senedin ve genel kredi sözleşmesinin aynı tarihte 11.12.2007 tarihinde düzenlendiğinin belirtildiğini, davalı bankanın kredi sözleşmesine ve kredi dokümanlarına istinaden alacak talep etmesi gerekirken bonoya dayalı olarak takip yapamayacağını, dava tarihi itibarıyla sorumluluk tutarının 9.364,21 TL olduğu ve dava tarihinden sonra toplam 17.021,00 TL tahsilatın da dikkate alınması gerektiğinin belirlendiğini, mahkemenin davanın kabulüne karar vermesi gerekirken yasaya aykırı bir şekilde davanın reddine karar verdiğini ileri sürerek açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili davacı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davacının avalist sıfatıyla imzaladığı bonoya dayalı olarak davadan önce başlatılan icra takip dosyası sebebiyle İİK’nın 72/3. Maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7056 Esas sayılı İcra Dosyasında alacaklı … Bankası AŞ tarafından borçlular … Proje İnş. Ltd. Şti. … aleyhine 11.12.2007 tanzim ve 08.05.2013 vade tarihli 20.000,00 TL miktarlı bonoya dayalı olarak 14.05.2013 tarihinde 20.000,00 TL asıl alacak ve ferileri ile birlikte toplam 20.105,21 TL alacağın tahsili için kambiyo senetlerine özgü takip başlattığı, görülmüştür.
İcra takibine dayanak 11.12.2007 tanzim, 08.05.2013 vade tarihli lehtarının … Bankası AŞ, keşidecisinin … Proje İnş. San.ve Tic. Ltd. Şti., avalistin … olduğu, 20.000,00 TL bedelli bono olduğu anlaşılmıştır.
Bir örneği dosyada bulunan davalı banka ile dava dışı … Proje İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. Arasında 11.12.2007 tarihinde imzalanan 20.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesini davacı … müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır.
İlk derece mahkemesince yargılama sırasında bankacılık işlemleri konusunda uzman bilirkişi … tarafından düzenlenen 01.06.2015 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davacının dava dışı şirkette gerçekleşen hisse devrine bağlı olarak müvekkilinin genel kredi sözleşmesi ile bono kapsamındaki sorumluluğunu sona erdirmediği, davalı bankanın dava dışı ..Ltd. Şti’ne 31.07.2012 tarihinde 10 adet çek yaprağı vermek suretiyle gayrinakdi kredi tanımlandığı, işbu gayrinakdi kredi sözleşmesine konu olan çekler için 14.05.2013 takip tarihi itibarıyla 3 adet çekin karşılıksız çıkması nedeniyle çek hamillerine yasal yükümlülük kapsamında davalı bankanın davalı bankanın yaptığı ödeme sebebiyle 3.535,89 TL borçlu olduğu, karşılıksız işlemi gören 4 adet çek için 5.000 TL yi davalı bankada açılacak bir hesaba depo etmesi, 26.12.2013 dava tarihi itibarıyla ise üç adet çek için çek hamillerine davalı bankanın yasal yükümlülük kapsamında yaptığı ödemelerden ötürü 3.789,84 TL borçlu olduğu, işbu borcun 3.535,89 TL’lik bölümü üzerinden takip tarihinden itibaren avans faizi ödemesi, ayrıca karşılıksız işlemi gören 4 adet çek için 5.000,00 TL yi davalı bankada açılacak bir hesaba depo etmesi gerektiği belirtilmiş, aynı bilirkişiden alınan 13.01.2017 tarihli ek raporda; dava dışı ..Ltd. Şti.’nin davacının şirketteki hissesini devretmeden önce kullandırılmaya başlanan gayrinakdi çek kredisinden ve şirket kredi kartından davaya konu bono sebebiyle 14.05.2013 takip tarihi itibarıyla 12.343,23 TL nakit ve 5.000 TL teminat alacağı olmak üzere toplam 17.343,23 TL, 26.12.2013 dava tarihi itibarıyla 13.195,88 TL nakit ve 5.000 TL teminat alacağı olmak üzere toplam 18.195,88 TL sorumluluğunun bulunduğu, davacının şirket ortaklığından ayrılmasının bankaya karşı kabul ettiği yükümlülüklerini sona erdiren bir işlem olmadığı, davacının davaya konu takip borcuna mahsuben davalı banka avukatına elden 05.05.2014 ila 20.05.2015 tarihleri arasında toplam 17.021,00 TL ödemede bulunduğu, davalının genel kredi sözleşmesindeki limit kadar teminat senedi almasının hayatın olağan akışına uygun olduğu tespit edilmiştir.
Bankacılık işlemleri konusunda uzman … tarafından düzenlenen 11.09.2017 tarihli raporda özetle; davalı bankanın bonoya istinaden takip yapamayacağı, kredi sözleşmesi, hesap hareketi tabloları gibi belgelere istinaden takipte bulunabileceği, genel kredi sözleşmesinin 3.1. Maddesinde depo talebine dair bir hüküm teşkil etmediği, bu sebeple bankanın çek deposu talebinde haklı olmadığı, mahkemece çek yaprakları yasal ödeme miktarları ile ilgili depo talebinde haklı olduğu takdir edildiğinde davalı bankanın icra takip ve dava tarihi itibarıyla 5.000 TL depo alacağının bulunduğu, davalı bankanın şirket kredi kartı alacağı ile ilgili dava dışı asıl borçlunun borcunun icra takip tarihi itibarıyla toplam 8.755,04 TL dava tarihi itibarıyla toplam 9.364,21 TL olduğu davacı kefilin sorumluluğunun dava dışı şirketin borcu kadar olduğu, dava tarihinden sonra toplam 17.021,00 TL tahsilatın da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
Uyuşmazlık, dava konusu senedin tazmin tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan para birimi “YTL” cinsinden düzenlenmemiş olması ve teminat amacıyla verilmiş olması sebebiyle kambiyo vasfının bulunup bulunmadığı, senedin vadesini sonradan eklendiği, söz konusu senedin kredi ilişkisi çerçevesinde bono keşidecisi şirket tarafından teminat amacıyla verilip verilmediği, bonoda avalist olarak yer alan davacının, keşideci şirketteki hissesini devretmiş olması sebebiyle bonodan dolayı sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Somut olayda, dava konusu kambiyo senetlerine özgü icra takibine esas bononun yasal zorunlu unsurları taşıdığına göre, TTK’nın 702/2. Maddesi gereği şekle ait noksandan söz edilemeyecektir. Bu durumda davacı aval veren TTK’nın 778. Maddesinde yapılan atıfla bonolarda da uygulanan aynı yasa’nın 724/1. Maddesi gereği davalı hamile karşı müteselsil borçlu sıfatıyla sorumlu olacaktır.
Öte yandan, davacı aval veren, bono vadesinin tanzim tarihinden 6 yıl sonrasına ait olduğunu, bononun boş olarak tanzim edildiğini de ileri sürmüştür. Gerçekten de davacı tarafından bononun ön yüzüne imza atılarak senedin davalı bankaya boş olarak verildiği dosya kapsamıyla sabittir. Ne var ki tanzim tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 592. Maddesine (6102 sy. TTK’nın 680. maddesi) göre tedavül anında doldurulmuş olmak koşuluyla boş bono düzenlenebileceği kabul edilmiş olmakla, takip tarihi itibarıyla da bononun yasal tüm unsurları yer aldığına göre davacı vekilinin bu yöndeki iddialarına da itibar edilmemiştir.
TTK 702/2 maddesindeki şekle ait noksanda başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir. Halbuki avalın temin ettiği borcun ödendiği ileri sürme hakkını düşürmez. Zira 700. mad. “poliçe bedelinin ödenmesi aval suretiyle tamamına veya kısmen teminat altına alınabilir”, TTK 702/1 maddesinin Aval veren kişi kimin için taahhüt altına girmiş ise aynen onun gibi sorunlu olur” hükümlerine göre avalist bedelinin ödenmesini temin ettiğine göre ödenecek bir bedel yoksa sorumluluğu da sona erecektir.
Sayın … da bu durumu; “Bundan başka öyle bazı durumlardar vardır ki lehime aval verilen şahsın bunları avalist edebilmesi, aval verilen şahsın bunları dermeyan edebilmesi, aval verenin ise aynı imkana sahip bulunmaması işin mahiyetine uymaz; mantığına ters düşer. Mesela lehine aval verilenin borcu ödemiş bulunması, borcun takas edilmesi vs gibi. Böyle durumlarda avalın borcunun devam etmesi çelişki yaratır. Zira bütün bu durumlarda borcun ödendiği, takas olunduğu, borcunun ibra edildiği vs defi olarak ileri sürülemediği takdirde, aval veren ödemek zorunda kalacak fakat ödediği meblağı aval verdiği şahıstan talep edebilecektir. Avalın kabul eden lehine verildiği durumlarda bu hak önem taşır.(Fırat Özkan,Kıymetli evrak hukuku, Turhan kitabevi 2.Baskı sayfa 818-819).
Diğer taraftan, davacı vekili söz konusu senedin kredi ilişkisi çerçevesinde bono keşidecisi şirket tarafından teminat amacıyla verildiğini de ileri sürmüştür. Davalı bankaca sunulan belgelerden senetin GKS evrakı içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yargılama sırasında bankacılık işlemleri konusunda uzman bilirkişi … tarafından düzenlenen Dairemizce dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan, objektif bilirkişi raporuna göre; davacının avalisti, dava dışı ..Ltd. Şti’in keşidecisi olduğu dava ve takip konusu 20.000,00 TL bedelli bono sebebiyle, işbu bononun dava dışı anılan şirketçe teminat olarak verildiği ve davacının da aynı zamanda kefil sıfatıyla imzaladığı genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan kredi sebebiyle dava tarihi 26.12.2013 itibarıyla 13.195,88 TL nakdi kredi borcunun bulunduğu belirlendiğine göre, takip dayanağı bono bedeli 20.000,00 TL’nin tamamı üzerinden başlatılan takipte davacının avalist sıfatıyla imzaladığı bononun teminat olarak verildiği söz konusu bilirkişi raporu ile belirlenen kredi borcu miktarı 13.195,88 TL’nin mahsubu halinde davacının 6.804,12 TL borcunun bulunmadığı anlaşılmış olmakla davacının açmış olduğu menfi tespit davasının bu sebeple kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Bilirkişi raporundaki alacak tutarları faiz oranları ile tarihler baz alınarak toplam 12 kalemde yapılan 17,021,00 TL ödemeden sonra dahi borç kaldığı ve istirdatı gereken bir tutar olmadığı anlaşılmakla istirdat hükmü kurulmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin öteki istinaf sebeplerinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin kısmen kabulü ile duruşma açılmasına gerek görülmeksizin HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak, menfi tespit davasının kısmen kabulü ile davacı avalistin takip dayanağı bonoda 6.804,12 TL borçlu olmadığının tespitine, davalı bankanın icra takibini haksız ve kötü niyetli olarak yaptığı ispatlanamadığından davacının kötü niyet tazminatı isteminin İİK’nın 72/5. Maddesindeki koşullar oluşmadığından reddine dair davanın esası hakkında yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-İstinafa başvuran davacı vekilinin öteki istinaf sebeplerinin esastan reddine, istinaf başvurusunun kısmen KABULÜNE,
2-Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/10/2017 tarihli ve 2013/846 Esas-2017/799 Karar sayılı Kararının HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
B) 1- Menfi tespit davasının KISMEN KABULÜNE,
Davacının 11.12.2007 tanzim, 08.05.2013 vade tarihli 20.000,00 TL bedelli bonoya dayalı başlatılan dava konusu Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7056 Esas sayılı İcra Dosyasında davacının dava tarihi itibariyle 6.804,12 TL davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE,
Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
İİK’nın 72/5. Maddesi koşulları oluşmadığından davacının kötü niyet tazminatı isteminin reddine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 464,79 TL nispi karar harcından başlangıçta alınan 341,55 TL’nin mahsubu ile bakiye 123,24 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Yargılamada vekil ile temsil olunan davacı yararına davada kabul edilen miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 13/2 maddeleri gereği belirlenen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4-Yargılamada vekil ile temsil olunan davalı yararına davada reddolunan miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 13/2 maddeleri gereği belirlenen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 24,30 TL başvurma harcı, 341,55 TL nispi karar harcı ve 3,75 TL vekalet harcı toplamı 369,6 TL’nin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan tebligat ve posta, bilirkişi gideri olmak üzere toplam 759,00 TL yargılama giderinin davanın red/kabul oranına göre 258,22 TL’lik kısmının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yatırılıp kullanılmayan 150,00 TL avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
8-Kullanılmayan 153,20 TL gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
C-) 1-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
2-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru 37,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 135,10 TL istinaf giderinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy çokluğu ile karar verildi.25/04/2022

Başkan – … Üye – Üye – … Zabıt Katibi – …

(karşı oy)

KARŞI OY

Dava, davacının avalist sıfatıyla imzaladığı bonoya dayalı olarak davadan önce başlatılan icra takip dosyası sebebiyle İİK’nın 72/3. Maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Sayın heyetle görüş farklılığı esasen, davacının avalist, dava dışı ..Ltd. Şti’nin keşideci sıfatıyla imzaladığı dava ve takip konusu bonoda, davacı-avalistin, dava dışı keşideci şirket ile davalı bono lehtarı arasındaki şahsi def’i niteliğindeki dava dışı anılan keşideci şirketin davalı bankadan genel kredi sözleşmesine istinaden kullandığı kredinin teminatı olarak verildiği iddiasını ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davacının icra takibine dayanak bonoyu imzaladığı 11.12.2007 tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 613/3. Maddesine (6102 sy. TTK’nın 701/3. Maddesi) göre muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılacağından, davacı bonoda aval veren konumundadır. Yine gerek icra takibine esas bononun tanzim edildiği 11.12.2007 tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 614/2. gerekse dava tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 702/2. Maddesinde “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Şu halde aval veren ancak senette şekle ait bir noksan bulunması, eş deyişle senedin zorunlu unsurlarının bulunmaması halinde sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu hükümden hareketle senette zorunlu unsurların bulunması halinde, aval veren, keşideci ile lehtar arasındaki ilişkiden kaynaklanan def’ileri ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. (Bkz. Yrg. 19. HD’nin 02.02.2016 tarih ve 2015/6123 Esas, 2016/1373 Karar sayılı kararı, 28.09.2017 tarih 2016/20662 Esas-2017/6398 Karar, 03.06.2020 tarih, 2017/5433 Esas-2020/781 Karar sayılı kararı da bu yöndedir.)
Diğer taraftan, davacı aval verenin sorumluluğu, fer’i nitelikteki kefalete göre asli ve bağımsız nitelikte olduğu gibi kefil asıl borçlunun alacaklıya karşı ileri sürebileceği şahsi def’ileri ileri sürebilecek iken yukarıda belirtilen TTK’nın 702/2. Maddesine göre aval veren hamile karşı hamil ile keşideci arasındaki şahsi defileri ileri süremeyecektir. Bu durumda dava dışı asıl borçlu ..Ltd. Şti. İle davalı lehtar banka arasındaki kredi sözleşmesinden bağımsız olarak davacı, aleyhine başlatılan dava konusu kambiyo senetlerine özgü icra takibinde borcun sebebi olarak gösterilen bonoda aval veren konumunda bonoyu imzaladığına göre, TTK’nın 724/1. Maddesine göre asli ve bağımsız bir taahhüt altına girmiş olmakla davalı hamile karşı müteselsil borçlu sıfatıyla borçlu olduğunun kabulü ile ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. O halde davacı vekilinin istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. Maddesi gereği esastan reddi gerektiği görüşünde olduğumdan sayın heyetin aksi yöndeki kararına katılmıyorum.25/04/2022

Üye-…

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.