Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/510 E. 2022/1138 K. 30.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/510 Esas 2022/1138 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/510
KARAR NO : 2022/1138

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/09/2020
NUMARASI : 2015/123 Esas 2020/315 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVA : Tazminat (Yöneticinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/03/2015
KARAR TARİHİ : 30 /09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/10/2022

Taraflar arasındaki maddi tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin yönetim kurulu başkanlığının 28/02/2013 tarihli oluru ile hazırlanan 09/10/2014 tarihli inceleme raporunda, Genel Müdür Vekili olarak görevlendirilen davalının, kendisine hizmet sözleşmesi gereği teslim edilen mal üzerinde kendi yararına tasarrufta bulunarak, kendisine yönetim kurulu başkanlığı tarafından verilmiş yetkiyi aşan 6245 sayılı Harcırah Kanunu’na aykırı harcamalar yaparak zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunduğunun tespit edildiğini, bu nedenlerle davalının iş akdinin 14/10/2014 tarihinde tazminatsız olarak feshedildiğini, davalı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na 2014/163772 Esas numarası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, davalının hem yetkisiz yapmış olduğu harcamaları şirket kasasından tahsil ettiğini hem de yapmış olduğu tüm seyahatler için 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre harcırah aldığını, , Ticaret Sicilinde tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilerek tayin edilen müvekkili şirketin kanuni temsilcisi ve şirketi idare eden kişi olan davalının TTK’nın 553.maddesi ile 555.maddesi uyarınca müvekkili şirketin uğradığı zararın tazmin etmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.550,32 TL zararın öğrenildiği tarihten itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacı şirkette sigorta sicil numarasıyla 18/03/2009 tarihinde işe başladığını, en son 01.03.2013 tarihinden beri Yönetim Kurulu Başkan oluru ile Genel Müdür Vekili sıfatı ile çalışmaktayken hiçbir gerekçe göstermeden iş yerinin ve işinin değiştirilmek istendiğini, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi bulunduğunu, iş mahkemesinin görevli olduğunu, görevde bulunduğu sürece görevini en iyi şekilde yerine getirdiğini, müvekkilinin bu suçlamalara maruz kalmasının tek nedeninin yeni yönetimin kendisiyle çalışmak istememesi olduğunu, davacı şirkette müvekkilinin halen muhasebeci olarak çalıştığını, yapılan tayinin ve unvan indirilmesini kabul etmek istemeyen davalıya tepki olarak bu kez yaptığı harcamaları usulsüzmüşçesine göstermek yolunu seçen davacının asılsız iddialarda bulunduğunu, müvekkilinin işveren vekili sıfatını haiz olmadığını, zira Ankara 1. İş Mahkemesi’nin 2014/1727 Esas sayılı işe iade dava dosyasında; dinlenen tanık beyanlarına göre müvekkilinin işçi çıkarmak, almak, tek başına imza yetkisi dahilinde mal almak, satmak veya harcama yapmak yetkilerinin bulunmadığını, müvekkilinin şirket uygulamaları gereği Genel Müdür Vekili olarak sadece şirket merkezindeki iş ve işlemleri değil, tüm işletmelerin yönetim, eş güdüm, bütçe ve bütçe uygulamalarının denetimi, satım alma işlemlerinin kontrolü vs. sorumlu ve yetkili olduğunu, bu nedenle gerekli bilgilendirmeler yaparak veya olur alarak Ankara içindeki tesisler yanında Ankara dışındaki tesislerin hizmet kalitesini değerlendirmek, sorunları yerinde görmek vs amaçlı iş seyahatleri gerçekleştirdiğini, tüm harcamaların makbuz ve fatura karşılığında yapıldığını, yapılan tayini ve unvan indirilmesini kabul etmek istemeyen müvekkili ile yeni yönetimin kendisiyle çalışmak istememesinin bu duruma neden olduğunu, davacı tarafından isnat edilen tüm suçlamalara karşı yazılı savunmada bulunduğunu ve harcamaların her birini açıkladığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; TTK’nın 553. Maddesine dayalı olarak tazminat istemiyle açılan davada, Yargıtay 22. HD’nin ilamı ile onanarak kesinleşen Ankara 1. İş Mahkemesi’nin işe iadesi dosyasında genel müdür vekilliği görevinden bulunan davacının 4857 sayılı Yasa’nın 18/son maddesi gereğince iş güvenliği kapsamında olmadığı değerlendirilerek davanın reddine karar verildiği, yine Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin onama ile kesinleşen Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi kararına göre davalının üzerine atılı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan şikayet sonucu yapılan yargılamada delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verildiği, davacı şirkete yazılan yazıya 08/03/2016 tarihinde verilen cevapta, genel kurullarda sadece yönetim kurulu üyelerinin ibralarının yapıldığı, davalıya ait herhangi bir ibra kararının bulunmadığının bildirildiği, yargılama sırasında alınan 02/11/2015 tarihli bilirkişi raporunda; davalının davacı şirkette 01/03/2013 – 14/04/2014 tarihleri arasında Genel Müdür Vekili olarak görevlendirildiği, ayrıca Ankara 18. Noterliği’nin 05/02/2013 tarih ve … yevmiye numaralı imza sirkülerine göre, davacı şirkette şirketin en geniş anlamda temsil ve ilzamı yetkili yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcısı veya üyelerden herhangi biriyle beraber şirket unvanı altına atılacak müşterek imza yetkilisi olduğu görüldüğü, bu nedenle davalının iş ve eylemlerinden sorumlu olup olmadığının TTK’nın 553.maddesine göre incelenmesi gerektiği, davalının bilirkişi raporunda belge istenmesi gerektiği belirtilen 169,97 TL harcamayı inkar etmediği, yine 9.359,60 TL bedelli iddialar yönünden savunmasını kanıtlar delil sunamadığı, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmediği, davacı şirketin menfaatini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmediği kanaatine varıldığı, bu tutarlar yönünden davanın kısmen kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 9.529,57 TL’nin 04.03.2015 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu alacak işçi ve işveren arasında hizmet sözleşmesi gereğince özen borcuna aykırı davranıştan kaynaklanmakta olup iş mahkemesinin görevli olduğunu, dava konusu alacakla ilgili yönetim kurulunun ibra kararı verdiğini, dolayısıyla davanın konusuz kaldığını, İş Kanunu’nun Tanımlar başlıklı 2. Maddesinde işveren vekilinin; işveren vekilliği sıfatının işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmayacağını açıkça hükme bağlandığını, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisinin bulunduğunu, tazminat talebinin de iş sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılığa dayandığını, İş Kanunu’nın 1. Maddesi gereği bu davada iş mahkemelerinin görevli olduğunu, davacının açtığı işe iade davasının işveren vekili olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, İş Kanunu’nun 18. Maddesi gereği işveren vekili iş güvencesi kapsamında olmadığından işe iadesi açılamayacağının belirtildiğini, işe iade davası iş güvencesi olanlara özel bir durum olup işveren vekilinin işçi olduğu gerçeğini değiştirmediğini, davacı işçi olup iş mahkemelerinin bu davada grevli olduğunu, yapılan harcamaların TTK’nın 548. Maddesi gereği şirketin 3. Kişiler nezdinde saygınlığını sağlamak ve korumak için yapılan harcamalar olduğunu, şirketin ekonomik yapısına ve davalının pozisyonuna bakıldığında dava konusu tazminat miktarının davalının yaptığı işe göre düşük meblağlarda kaldığını ve davacının bu konuda kötü niyetli olduğunun açık olduğunu, müvekkilinin adına olurla tahsisli bir araç bulunduğunu, seyahatlerin uçakla yapılması halinde havaalanı park halinde havaalanı park giderlerinin veya havaalanı yemek ve içecek giderlerinin şirkete fatura edilmesinde yanlış bir durum bulunmadığını, seyahatlerin bazılarında sanık dışında kimi şirket yöneticileri ve çalışanların da olduğu görülmekte bu kişilere ait yemek ve yol giderleri ile ulaşımlarının sağlanması için taksi bedellerinin de müvekkil üzerinden şirkete fatura edilmesinin de doğal olduğunu, bu tarz harcamalar için yönetim kurulu kararının bulunmasına ihtiyaç bulunmadığını, müvekkilinin pozisyonu ve şirketin yapısı dikkate alındığında bahsi geçen harcama iddialarının basit ve olağan sayılabilecek, temsil yetkisi sınırı içinde kalabilecek harcamalar olduğunu, ticari hayata göre temsil için makul ölçüde olan harcamalar olduğunu, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davacı şirkette genel müdür vekili olarak görev yapan davalının davacı şirketi usulsüz harcama yaparak zarara uğrattığı iddiasıyla TTK’nın 553. Maddesi uyarınca sorumluluk davası kapsamında maddi tazminat istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ankara 1. İş Mahkemesi’nin 2014/1727 Esas 2015/862 Karar sayılı dosyası incelendiğinde; davacı … tarafından, davalı … Tic. A.Ş hakkında işe iade istemli dava açıldığı, davalı tarafın Genel Müdür Vekilliği görevinde bulunan davacının 4857 sayılı kanunun 18/son maddesi gereğince iş güvenliği kapsamında olmadığı değerlendirilerek davanın reddine karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 02/05/2016 tarihli ve 2016/9287-13007 sayılı ilamıyla onanarak kesinleştiği görülmüştür.
Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/349 Esas 2015/616 Karar sayılı dosyası incelendiğinde; davacı … Turz. Tic. A.Ş tarafından davalı/sanık … hakkında ” Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma” suçundan şikayet sonucu yapılan yargılamada, delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 24/12/2019 tarihli ve 2019/11952-15544 sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği görülmüştür.
Dosya kapsamında yer alan Ticaret Sicili Gazetesinin 30.10.2013 tarihli örneğine göre 13.05.2013 tarihinde yapılan şirket yönetim kurulu toplantısında alınan 59 no’lu kararla davalının şirket genel müdür vekili olarak tayin edilmesine ve birinci derece imza yetkisi verilmesine, imza sirkülerinin ticaret sicil gazetesinde yayımlanmasına karar verildiği, 27.05.2013 tarihinde yapılan genel kurulda alınan 61 no’lu karara göre, şirketin idare ve temsili, ilzam edilmesi, borç ve taahhüt altına sokulması, şirket adına yapılacak ödemeler ve çek düzenlemesi veya tahsil ve teminatı için bankalara verilen senetlerin cirolarının yapılması, şirketin en geniş anlamda temsil ve ilzama; yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu başkan yardımcısı, veya yönetim kurulu üyelerinden herhangi birisi ile beraber şirket genel müdürü veya şirket genel müdür yardımcısının yetkili kılınmasına ve şirket unvanı altına atacakları müşterek imza ile yapılmasına karar verildiği, Ankara 18. Noterliği’nce davalı adına davacı şirketçe düzenlenen 05.02.2013 tarihli imza sirkülerinde “..şirketin en geniş anlamda temsil ve ilzama yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu başkan yardımcısı veya yönetim kurulu üyelerinden herhangi biri ile beraber genel müdür vekilinin yetkili kılınmasına ve şirket unvanı altına atacakları imza ile yapılmasına” dair yetkili kılındığı, davacı şirketin yönetim kurulu başkanlığının 14.07.2014 tarihli yazısı ile V.H.B. Ayvalık Eğitim ve Dinlenme Tesisi’nde muhasebe görevlisi olarak görevlendirildiği, anlaşılmıştır.
Davacı şirkete yazılan yazıya 08/03/2016 tarihinde verilen cevapta, genel kurullarda sadece yönetim kurulu üyelerinin ibralarının yapıldığı, davalıya ait herhangi bir ibra kararının bulunmadığı bildirilmiş ve ilgili yıllara ait genel kurul tutanakları gönderilmiştir. Davacı şirketin 10.06.2014 tarihli ve 16.12.2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantı tutanaklarına göre yönetim kurulunun ibra edildiği, görülmüştür.
Somut olayda davalının, 01/03/2013 – 14/04/2014 tarihleri arasında Genel Müdür Vekili olarak Ankara 18. Noterliğinin 05/02/2013 tarih ve … yevmiye numaralı imza sirkülerine göre, davacı şirkette şirketin en geniş anlamda temsil ve ilzamı yetkili yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcısı veya üyelerden herhangi biriyle beraber şirket unvanı altına atılacak müşterek imza yetkilisi olarak görevlendirildiği, uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, davalının davacı anonim şirkette genel müdür vekili olduğu dönem bakımından davacı şirket ile davalı arasında İş Kanunu kapsamında kalan bir hizmet akdinin bulunup bulunmadığı, usulsüz harcama yaparak davacı şirketi zarara uğrattığı iddia edilen davalı hakkında açılan tazminat davasında iş mahkemelerinin mi yoksa davalının davacı şirketin yöneticisi olarak kabulünden hareketle TTK’nın 553. Maddesi gereği yöneticilerin sorumluluğunu düzenleyen maddeye göre asliye ticaret mahkemelerinin mi görevli olup olmadığı, şayet asliye ticaret mahkemeleri görevli ise davalının davacı şirketi kusurlu olarak zarara uğratıp uğratmadığı, dolayısıyla TTK’nın 553. Maddesi gereği şirkete karşı sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus davalı ile davacı arasında iş (hizmet) akdi bulunup bulunmadığı, dolayısıyla işbu davada iş mahkemelerinin mi yoksa asliye ticaret mahkemelerinin mi görevli olduğudur.
Bilindiği üzere 6102 sayılı Yasa’nın anonim şirketlerde yönetim devri başlıklı 367. maddede, yönetim kurulunun esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabileceği, bu iç yönergenin şirketin yönetimini düzenleyeceği, bunun için gerekli olan görevleri, tanımları, yerlerini göstereceği, özellikle kimin kime bağlı ve bilgi sunmakla yükümlü olduğunu belirleyeceği hükmüne yer verilmiştir. 368. maddesinde ise yönetim kurulunun, ticari mümessil ve ticari vekil atayabileceği, 371. maddesinde ise yönetim kurulunun ticari temsilci, ticari vekil ve diğer tacir yardımcılarını atayabilmesi ve temsil ile yönetsel yetkilerinin ve sorumluluklarına ilişkin hükümlere yer verildiği görülmüştür.
TTK’da gerek ticari temsilci gerekse ticari vekil tanımlanmamış olmakla birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 547. maddesinde ticari temsilci, 551. maddesinde de ticari vekilin tanımına yer verilmiş, her ikisi bakımından da şirketin veya şirkete dahil işletmelerin yönetiminin kısmen veya tamamen bu gibi kişilere bırakılabileceği öngörülmüştür.
Anonim şirketler bakımından kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu ise 6102 sayılı TTK’nın 553. maddesinde düzenlenmiş olup bu kişilerin kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları hükme bağlanmıştır. Söz konusu hükme göre, kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar. Keza, hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz, bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.
Yapılan bu açıklamalar ışığında eldeki uyuşmazlık incelenecek olursa; TTK’nın 4. Maddesinde ticari davalar sayılmış olup ticaret mahkemelerinin iş sahası ve hangi davalara bakacağı ise TTK’nın 5. maddesinde belirtilmiştir. Bu maddeye göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4. madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır.
İş mahkemelerinin görev alanının düzenlendiği 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde 5953 sayılı Kanun’a tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanun’a tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’na veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,… diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara ilişkin dava ve işlere bakar… Düzenleme gözetildiğinde, 6098 sayılı TBK’da hizmet sözleşmesine tabi işçilerin, işverenleri ile “iş ilişkisi” nedeniyle sözleşme ve kanundan doğan hukuk uyuşmazlıkları da iş mahkemelerinin görevi kapsamında kalmaktadır.
Eldeki davada ise ortak sıfatı bulunmayıp şirketle arasında hizmet akdi bulunan ve şirketi temsil etmek üzere çeşitli yetkiler verilmiş olup uygulamada genel müdür, genel müdür vekili, finansal müdür, ticari direktör, koordinatör, icracı müdür gibi adlandırılan yönetici vasfını haiz kişilerin görevlerini ifa ettikleri sırada şirkete, şirketin ortakları veya şirket alacaklılarına karşı zararlandırıcı eylemlerinden kaynaklanan davaların TTK’nın 553. maddesi uyarınca açılmış sorumluluk davası olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, kendisine sorumluluk davası yöneltilen davalının dosya kapsamında davacı şirketçe düzenlenen imza sirkülerine ve dosya kapsamında yer alan ticaret sicil gazetesi örneklerindeki genel müdür vekilinin görev tanımı, yönetim kurulu üyesi ile birlikte 1. Dereceden imza yetkisi verildiği limited şirkette yönetici vasfını haiz olduğunun kabulü ile yönetim yetkisini hukuka uygun kullanıp kullanmadığının, TBK’da düzenlenen hizmet akdi kurallarına göre değil TTK’nın şirketler hukuku ilkelerine ve yöneticinin sorumluluğunu düzenleyen hükümlerine göre belirlenmesi gerekecektir.
Başka bir anlatımla davacı anonim şirkette hizmet sözleşmesi ile görev yapmakta ise de icra (yönetim) yetkisi ile donatılmış kişilerin sorumluluğu, yukarıda açıklandığı gibi, TTK’da düzenlenmiş olup uyuşmazlık hizmet sözleşmesinden ve İş Kanunu’ndan doğan bir uyuşmazlık olmadığından iş mahkemeleri görevli olmayıp TTK’nın 4. ve 5. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın mutlak ticari dava niteliği gereği görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleridir. Nitekim Yargıtay 11. HD’nin yerleşik uygulaması da bu yönde olup (05.10.2015 tarih 2015/8681 E. 2015/9883 K. sayılı, 15.04.2013 tarih 2013/4580 E. 2013/7279 K. sayılı, 29.06.2012 tarih 2012/8542 E. 2012/11562 K. sayılı, 02.05.2016 tarih 2016/4264 E. 2016/4920 K. sayılı, 16.01.2017 tarih 2016/15085 E. 2017/285 K. sayılı, 03.06.2013 tarih 2013/7700 E. 2013/11490 K. sayılı, 17.02.2014 tarih 2013/12406 E. 2014/2740 K. sayılı, 25.01.2010 tarih 2008/9631 E. 2010/660 K. sayılı ilamları) ve YHGK’nun uygulaması da (07.11.2001 tarih 2001/13-1026 E. 2001/765 K. sayılı, 05.02.2003 tarih, 2003/9-82 E. 2003/65 K. sayılı ilamı ) bu yöndedir.
Diğer taraftan, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi uygulamasına göre, 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 408/1 ve 479/3-a maddelerindeki düzenleme karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gereklidir. Fakat, anılan yönteme uyulmaması davanın hemen reddi sonucunu doğurmamalıdır. Somut olayda davalı yönetici aleyhine tazminat davası açılması yönünde alınmış bir genel kurul kararının olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Böyle bir kararın varlığı HMK’nın 114/2. Maddesi anlamında özel dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Bu durum karşısında mahkemece, genel kurulda davalı hakkında dava açılması yönünde alınmış bir karar var ise ibrazının sağlanması, yoksa anılan eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa HMK’nın 54. maddesi uyarınca uygun süre verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde doğrudan işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Nitekim Yargıtay 11. HD’nin emsal nitelikteki 23.09.2020 tarihli ve 2018/5842 Esas-2020/3547 Karar sayılı, 21.06.2022 tarihli ve 2021/1700 Esas-2022/5128 Karar sayılı ve 28.06.2011 tarihli ve 2009/11701 Esas-2011/7802 Karar sayılı emsal nitelikteki kararları da bu yöndedir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin bu aşamada esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin istinaf isteminin kabulüne, duruşma açılmasına gerek görülmeksizin dava şartı eksikliğinin tamamlanması için HMK’nın 353/1-a-4. ve 353/1-a-6. maddeleri gereğince ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak dava dosyasının iadesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin yukarıda açıklanan nedenle KABULÜNE,
2-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10.09.2020 tarihli ve 2015/123 Esas-2020/315 Karar Sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yolunan başvuran davalı taraftan başlangıçta alınan istinaf nisbi karar 163,00 TL’nin istek halinde davalıya iadesine,
6-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 353/1-(a)-4. ve 353/1-(a)-6. maddeleri gereği kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.30/09/2022

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.