Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/453 E. 2023/341 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/453 Esas 2023/341 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/453
KARAR NO : 2023/341

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/10/2020
NUMARASI : 2019/271 Esas 2020/545 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLLERİ :
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 24/05/2019
KARAR TARİHİ : 09/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/03/2023

Taraflar arasındaki rücuan tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı … AŞ vekili ile katılma yolu ile davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline kasko sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan aracın, 29/04/2017 tarihinde, dava dışı … plakalı aracın karayolunun bakım onarım ve temizliğinden sorumlu davalı şirketlerin(Adi Ortaklık) gidiş istikametine göre sol şerit üzerinde çalışma yaptığı sırada çalışma alanının içine girerek sigortalı bulunan kamyon çekiciye çarpması sonucunda yaralamalı maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiğini, karayolunda çalışma yapan … Şirketi- … Anonim Şirketi adi ortaklığının gerekli önlemleri almayarak gerçekleşen kazadan sorumlu olduklarını, yapılan eksper incelemesinde sigortalı araçta 12.040,00 TL hasar tespit edildiğini, bu miktar hasar bedelinin 12/01/2018 tarihinde anlaşmalı servis … AŞ’ ne ödendiğini, müvekkili şirket tarafından ödenen hasar bedelinin kusur oranı dahilinde 3.010,00 TL’ sinin dava dışı … plakalı aracın trafik sigortacısı … AŞ’den tahsil edildiğini, bakiye alacaklarının tahsili amacı ile davalılara yapılan sulhen başvurudan bir netice alınamadığını, davacının sigortalısının haklarına halef olduğunu, arabulucuya gidilse de anlaşma sağlanamamasından kanuni halefiyete dayanılarak davanın açılması zorunluluğunun doğduğunu, fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 9.030,00 TL alacaklarının ödeme tarihinden itibaren işleyen avans faizi, ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; hizmet kusuruna ilişkin davanın idari yargının görev alanına girdiğini ve görev yönünden davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davanın iki yada daha çok motorlu aracın karıştığı kaza sonucu uğranılan hasar iddiasına değil yol bakım onarım kar ve buzla mücadele hizmet işinin gereği gibi ifa edilmediği iddiasına dayandığını, yol bakım onarım hizmetinin ifası ile görevli bulunan Karayoları Genel Müdürlüğünün hasım olarak gösterilmediğini, Karayoları Genel Müdürlüğünün ihale yolu ile firmalara devretmesinin kendi aralarındaki rücu ilişkisine sebebiyet verebileceğini, söz konusu görevlerin gereği gibi ifa edilmediği iddiasının hizmet kusuru kavramını değiştirmeyeceğini, davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesini talep ettiklerini, Trafik kazası tespit tutanağınnın tek başına aleyhe delil olma niteliğinin bulunmadığını tutanaktaki işaretlemelerde yolda çalışma yapıldığına diar levhanın mevcut olduğunu dava dışı … plakalı araç sürücüsünün virajlı yolda çok hızla seyrettiğini belirtilmek sureti ile kazanın gerçekleşmesine sürücünün tek ve asli kusurlu olarak sebebiyet verdiğini açıklandığını, yol bakım onarım çalışması levhasının gereği gibi yerleştirildiğini, bayrakçının seyir halinde olan araçlara yolda çalışma yapıldığına dair gerekli uyarıları yaptığını, yolda görüşe engel cisim olmadığını sürücülerin işaretlemelere ve bayrakçı personeli görmeme ihtimalinin olmadığını, adi ortaklık çalışanlarınca her türlü önlemin alındığını, dava dışı … plakalı araç sürücüsünün virajlı yolda görüşe engel durumunun olmadığını ve bayrakçıyı gördüğü halde hızını azaltmayarak tek ve asli kusurlu olarak hasarın gerçekleşmesine sebebiyet verdiğini, talebin zamanaşımına uğradığına savunarak davanın reddine karar verilmesini, ayrıca …Sig AŞ’ne davanın ihbar edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; 6102 sayılı TTK’ nın 1472. maddesi uyarınca, kasko poliçesi gereği 3. kişiye ödeme yapan davacının ödediği hasar bedelinin haksız fiil sorumlusu olduğu iddia edilen davalılardan rücuen tazmini istemiyle açılan davada, davacı sigorta şirketi vekili davalıların yol bakım ve onarımı yaptıkları yerde kazanın gerçekleştiği, davacı şirket nezdinde sigortalı aracın hasarlandığı, davalı tarafın kusuru nedeniyle oluşan hasarın sigortalıya ödendiğini belirterek, ödenen bedelin rücuen tazminini talep ettiği, davaya konu talep 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan trafik kazasına ilişkin sorumluluk davası olduğundan, bu tür davaların adli yargıda görüleceği öngörüldüğünden ve 3. kişiye yapılan ödemeden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği anlaşıldığından davanın esasına girildiği, denetime elverişli bilirkişi raporuna göre, davacı nezdinde sigortalı bulunan araç sürücüsünün gerçekleşen kazada kusurunun bulunmadığı, aracın hasar bedelinin sigortalıya ödendiği ve oluşan hasar bedelinden, davalı şirketin de sorumlu olduğu ve davaya konu araç ticari araç olduğu anlaşıldığından, ödeme tarihinden itibaren avans faize hükmetmek gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 7.224,24 TL’nin 12/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının yol bakım onarım kar/buzla mücadele hizmet işinin gereği gibi ifa edilmediği sebebine dayandığını, bu durumda davada idari yargı yolunun görevli olduğunu, yol bakım onarım hizmetlerinin ifası ile görevli bulunan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün işbu görevini ihale yolu ile başka şirketlere devretmesinin idari yargının görevli olduğu kuralını değiştirmeyeceğini, davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu olayın meydana geldiği 29.04.2017 tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, gerekçeli karara esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, dava dışı araç sürücüsünün müvekkili şirketlerin yerleştirdiği levhayı dikkate alacak olsa idi 60 metre öncesinde gerekli tedbirin alarak kazayı önleyebileceğini, dava dışı araç sürücüsünün hız limitlerini aştığı ve aracı kullanırken gerekli dikkat ve özeni göstermediği için işaretleme levhası 183 metre önceye de konulsa dikkate alınmayacağı ve kazaya sebebiyet vereceği, hızını kesmeyerek kazanın meydana gelmesine tek ve asli kusurlu olarak sebebiyet verdiğini, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davacı vekili katılma yolu ile istinaf dilekçesinde özetle; Çalışma sırasında gerekli önlemleri almayan davalıların asli kusurlu olduklarını oysa bilirkişi raporunda hatalı bir şekilde dava dışı aracın virajlı bir yolda hızlı gitmesine kusurun bağlandığını, yol çalışma işaretlemelerinin gerekli dikkat, özen ve mesafede olması halinde dava dışı araç sürücüsünün fren tedbirini zamanında alabileceği, kaldı ki dava konusu kazanın olduğu yerin çift yönlü ve geniş olduğu, dava dışı aracın hız sınırları içerisinde seyrettiğinin anlaşıldığı, yol çalışmasının olmaması halinde bu virajın herhangi bir savrulma olmadan geçilebileceğini, bu durumda kaza ile hız arasındaki illiyet bağının da kesilmiş olacağını ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davacı sigorta şirketi tarafından kasko sigorta poliçesine istinaden sigortalısına ödenen tazminatın TTK’nın 1472. maddesi gereği, kaza mahallinde yol yapım ve bakımından sorumlu olan davalı şirketlerden rücuan tahsili istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Dosya kapsamından; dava konusu aracın davacı sigorta şirketi nezdinde kazanın meydana geldiği 29/04/2017 tarihinde 28/11/2016 başlangıç ve 18/11/2017 bitiş tarihli Motorlu Kara Taşıtları Birleşik Kasko Sigorta Poliçesi kapsamında sigortalı bulunduğu, davacı sigorta şirketince alınan kesin ekspertiz raporuna göre araçta oluşan hasar bedelinin KDV dahil 12.040,40 TL belirlendiği, araçtaki hasar bedeli 12.040,40 TL’nin sigortalı aracın onarımını yapan …. AŞ’ye 12.01.2018 tarihinde ödendiği, anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, dava konusu rücuan tazminat istemiyle açılan davada idari yargı yolunun mu yoksa adli yargı yolunun mu görevli olduğu, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve kazanın meydana gelmesinde, kaza mahallinde yol yapım bakım çalışması gerçekleştiren davalı şirketlerin kusuru, dolayısıyla kaza sebebiyle sorumluluklarının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır. Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.”
Ayrıca, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir. (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları)
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. Yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları gözetildiğinde somut olayda uyuşmazlığın 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, hem davalının idare hem de dava dışı idare tarafından ihale ile karayolunun bakım ve onarım çalışmasının verildiği ticaret şirketlerinin davalı olması halinde, yukarıda değinilen 2018 sayılı Yasa’nın 110. Maddesi uyarınca eldeki davanın görüm ve çözüm yerinin adli yargı olduğunun kabulü gerekmiştir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 24/02/2021 tarih 2020/3951 Esas 2021/790 Karar sayılı ve 18/03/2021 tarih 2019/1107 Esas 2021/1167 Karar sayılı emsal ilamları).
Ayrıca, davalı şirket vekili tarafından cevap süresinde verilen süre uzatım dilekçesinde usulüne uygun olarak zamanaşımı def’inde bulunulmuştur. Sigortacının açtığı rücu davalarında zamanaşımı, sigorta ettirenin aynı şahıs aleyhine açabileceği davanın zamanaşımı süresine tabi olup zamanaşımı da aynı tarihte başlar. 2918 sayılı KTK’nın 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” denilmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 06/11/2019 tarih 2017/4362 Esas 2019/10247 Karar sayılı kararı). Aynı Kanunun 109/2. maddesinde ise “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri içinde geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal hükümler karşısında somut olaya gelindiğinde; dava konusu trafik kazası 29/04/2017 tarihinde meydana gelmiştir. Kaza tespit tutanağında, karayolunda çalışma yapan şirketin ise 2018 sayılı Yasa’nın 13. Maddesini ihlal ettiği, ilgili şirketin sol şerit üzerinde yapmış olduğu çalışmada işaretlemenin gerekli mesafede olmadığı, kaza anında işaretlemenin yaklaşık 60 m olduğu, ancak 110 km hız ile seyreden bir aracın yaklaşık durma mesafesinin 183 m olduğundan işaretlemenin gerekli mesafede olmadığı, belirtilmiştir. Davacı tarafından sigortalının aracını onaran … ..AŞ’ye 12/01/2018 tarihinde ödeme yapılmıştır. Bu durumda davacının en geç sigortalısına ödeme yaparak hasar ve tazminat yükümlülerini öğrendiği ödeme tarihi olan 12.01.2018 tarihinden itibaren eldeki davanın açıldığı 24.05.2019 tarihi itibarıyla iki yıllık zamanaşımı süresi dolmamıştır. O halde davalı şirket vekilinin dava tarihi itibarıyla rücuen tazminat istemine konu alacağın zamanaşımına uğradığı iddiası da yersizdir.
Rücuan tahsil istemine dayanan davada, davacı sigortacı, davalı sigortalısına ancak 3. kişinin uğradığı gerçek zarar oranında rücu edebileceğinden, mahkemece gerçek zararın tespiti gerekmekte olup bu tespitin yapılması da HMK’nın 266/1. Maddesi gereği özel ve teknik bilgiyi gerektirmektedir.
Kaza sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında; 29.04.2017 tarihinde saat 14:30 sıralarında Kütahya-Eskişehir yolunun 31.300 km’sinde Devlet karayolunda yerleşim yerinin dışında kaza mahallinde azami hız limitinin 110 km/h olduğu 2 şeritli 7 mt ve platform genişliği 10 mt olan yerde 3 mt emniyet şeritli, tehlikeli viraj ve çelik bariyer olan yolda kaza noktasına 60 m mesafede yolda çalışma levhasının konulduğu, havanın açık, vaktin gündüz, yol yüzeyi kuru, virajlı yol, düşeyde eğilimli, yatayda virajlı kazanın duran araca çarpma ile meydana geldiği, kazada yolcunun yaralandığı, 29.04.2017 tarihinde saat 14.30 sıralarında dava dışı … sevk ve idaresindeki aracı ile Kütahya ili istikametinden gelip Eskişehir istikametine seyir halinde iken söz konusu km ye geldiğinde karayolunun bakım ve onarım ve temizliğinden sorumlu şirketin gidiş istikametine göre sol şerit üzerinde çalışma yaptığını ve çalışma alanında geliş istikametine göre ters yönde duraklama halinde olan …’in sevk ve idaresindeki sigortalı araca çalışma alanına girerek kendi aracının sağ ön kısımları çarptığı, kazanın oluşumunda dava dışı araç sürücüsü …’in 2918 sayılı Yasa’nın 52/1-a maddesi kuralını ihlal ettiği, karayolunda çalışma yapan şirketin 2918 sayılı Yasa’nın 13. Maddesini ihlal ettiği, ilgili şirketin sol şerit üzerinde yaptığı çalışmada işaretlemelerin gerekli mesafede olmadığını, işaretlemenin kaza mahalline yaklaşık 60 mt olduğu, 110 km hızla seyreden aracın yaklaşık durma mesafesinin 183 mt olduğundan işaretlemelerin gerekli mesafede olmadığı, tespit edilmiş, ilk derece mahkemesince makine mühendisi ve trafik bilirkişisi …’den alınan, Dairemizce objektif, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi raporunda; 29.04.2017 tarihinde meydana gelen yaralanmalı maddi hasarlı trafik kazasında dava dışı araç karşı sürücüsü …’in asli %60 kusurlu, olay yerinde yol bakım temizlik çalışmalarını yapan firmanın tali %40 kusurlu sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğu, kaza sonrasında eksper firması tarafından hazırlanmış rapor ile sigortalı araçta malzeme ve işçilik dahil 12.040,40 TL masraf tespit edilen hasarlı malzemelerin kaza ile uyumlu ve hasar tutarının piyasa rayiçlerinde olduğu, belirlenmiştir.
Her ne kadar davalı şirket vekili, kazanın oluşumunda müvekkilinin sorumlu olmadığını ileri sürmüş ise de 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 13. maddesinde açıkça; “karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşlar, karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla” yükümlü olduğu belirtildiğine, düzenlenen kaza tespit tutanağına göre davalı şirketin yapımını ve bakımını üstelendiği karayolu üzerindeki işaretlemenin gerekli mesafede olmadığı belirlendiğine göre, davalı şirketin sorumlu olduğu karayolu üzerinde yapım ve bakım hizmetini trafik güvenliğini tehlikeye sokmayacak şekilde gereği gibi yerine getirmediği için kazaya yol açtığı anlaşılmaktadır. Nitekim ilk derece mahkemesince usul ve yöntemine uygun olarak alınan Dairemizce hüküm kurmaya ve denetime elverişli, objektif bilirkişi raporu ile de kaza tespit tutanağı örtüşmekte olup davalı şirketin anılan yasa maddesi gereği %40 kusurlu olduğu belirlenmiştir. Bu durumda davalı şirket vekilinin istinaf sebeplerine itibar edilmemiştir.
Davacı vekili de kazanın meydana geldiği karayolundaki alt yapı hizmetini davalı şirket tarafından yerine getirilmemesi sebebiyle davalı şirketin kazanın oluşumunda %100 kusurlu olduğunu ileri sürmüş ise de kaza tespit tutanağına göre olay tarihinde dava dışı araç sürücüsü …’in kazanın oluşumunda 2918 sayılı Yasa’nın 52/1-a maddesi kuralını ihlal ettiği belirlenmiş olmakla, mahkemece alınan bilirkişi raporunda %60 asli kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte dava dışı sigortalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda kusursuz olduğu tespit edildiğine göre, gerek dava dışı karşı araç sürücüsü …, gerekse kazanın meydana geldiği karayolunun bakımından sorumlu dava şirketler dava dışı sigortalıya ve onun işbu davada TTK’nın 1472. Maddesi gereği halefi olan davacı sigorta şirketine karşı kaza sebebiyle sigortalı araçta oluşan hasar sebebiyle müteselsilen sorumludurlar. Kazaya karışan tarafların kusur oranları kendi aralarındaki iç ilişkide dikkate alınır. O halde ilk derece mahkemesince davanın kabulü ile 9.030,00 TL hasar bedelinin davacı sigorta şirketinin sigortalı aracın tamiri için ödeme yaptığı 12.01.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Kaldı ki kabule göre de kazanın meydana geldiği karayolunun bakımından sorumlu davalı şirketlerin kazanın oluşumunda %40 kusur oranı üzerinden sorumlu tutulmaları gerekirken karşı araç sürücüsünün kusur oranı olan %60 üzerinden hesaplanan zarardan sorumlu tutulmaları da isabetsizdir. Bu durumda davacı vekilinin katılma yolu ile istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin katılma yolu ile istinaf başvurusunun kabulü ile duruşma açılmasına gerek görülmeksizin ilk derece mahkemesince verilen karar HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği kaldırılarak davanın kabulü ile 9030,00 TL tazminatın ödeme tarihi olan 12.01.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine dair davanın esası hakkında yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-İstinafa başvuran davalılar vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. Maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 493,48 TL istinaf nispi karar harcından başlangıçta alınan 246,74 TL’nin (123,37 x2) mahsubu ile bakiye 246,74 TL harcın davalılardan müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinafa başvuran davalılar tarafından yapılan istinaf giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına, varsa kullanılmayan istinaf gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatıran tarafa iadesine,
B) 1-Davacı vekilinin katılma yolu ile istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.10.2020 tarihli ve 2019/271 Esas-2020/545 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği KALDIRILMASINA,
C) 1-Davanın KABULÜNE, 9.030,00 TL tazminatın ödeme tarihi olan 12.01.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 616,83 TL nispi karar ve ilam harcından başlangıçta alınan 154,21 TL’nin mahsubu ile bakiye 462,62 TL’nin davalılardan müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Yargılamada vekil ile temsil olunan davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 13/2 maddeleri gereği belirlenen 9.030,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada davacı tarafından yatırılan 44,40 TL başvuru harcı, 6,40 TL vekalet harcı, 154,21 TL nispi karar ve ilam harcı ile 123,1-TL dosya masrafı, tebligat ve posta gideri, 600-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 928,11- TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya ödenmesine,
5-HMK 333. Maddesi gereğince mahkemece yatırılan avansın kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi halinde yatıran tarafa iadesine,
D)1-İstinafa katılma yolu ile başvuran davacı tarafından peşin yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
2-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında istinafa katılma yolu ile başvuran tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı 72,00 TL dosya gönderme ücreti olmak üzere toplam 234,10 TL’nin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı/lı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi.09/03/2023

Başkan – Üye Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.