Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/427 E. 2022/1471 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi ….

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE … MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/12/2020
NUMARASI :….
DAVA : Şirket Müdürünün Sorumluluğundan Kaynaklı Tapu İptali ve Tescil
DAVA TARİHİ : 08/04/2019
KARAR TARİHİ : 07/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/12/2022

Taraflar arasındaki şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin …. oranında ortağı ve davalı … aynı şirketin %20 ortağı ve aynı zamanda müdürler kurulu başkanı, davalının oğlu …’ın %5’lik hisse sahibi, kızı …’ın ise şirkette sınırsız yetki sahibi olduğunu; şirketin idari ve mali işlerinden sorumlu kişi … ve kızı … olduğunu, davacının kendisi bilfiil şirketin yetkili servis biriminde çalıştığını, … bulunan taşınmazın davalı … tarafından bedeli rayicinin çok altında gösterilerek kendi adına satış ile tescil ettirildiğini, davalının bu bedeli dahi şirket hesabından para çekmek suretiyle ödediğini, taşınmaz için hiçbir ödeme yapmadan, gerçek fiili bir para transferi olmadan şirket için son derece değerli ve önemli bir gayri menkulü kendi üzerine satış gibi göstererek geçirdiğini, banka kaydından davalının 21.12.2017 tarihinde şirket hesabından kendi adına 80.000,00 TL para çektiği aynı gün, 10-15 dakika sonra 100.000 TL bedeli ise ….. sayılı arsa bedeli olarak şirkete geri yatırdığını, davacının bu arsanın neden satıldığı, eğer satılması gerekiyor ise neden diğer ortaklara da alım konusunda teklifle bulunulmadığı, neden apar topar bir gün içinde satışın … adına yapıldığına dair bilgisi bulunmadığını, taşınmazın gerçek değerinin çok çok altında bir bedelle satıldığını, bu düşük bedelin 80.000,00TL’si şirketin hesabından çıktığını; …’ın bu değerli arsayı sadece 20.000,00 TL ödemek suretiyle gerçek değerinin çok altında muvazaalı işlem ile devraldığınını, şirketin açıkça kasıtlı olarak zarara uğratıldığını belirterek, arsanın gerçek değerinin tespitinin ardından satışta gösterilen değerler ile tespit edilen gerçek değerler arasındaki farkın tespiti ile satıştaki muvazaanın onaya çıkarılması ve tapunun iptali ile taşınmazların yeniden ….adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, şirketin kurucu ortaklarının ……. olduğunu, 10.01.2018 tarihine kadar her ortağın aynı zamanda müdür olduğunu ve tüm müdürlerin tek başına yetkili olduğunu, bu tarihe kadar alınan kararların tamamının oybirliği ile alındığını, ancak devam eden süreçte davacı … tarafından salt kişisel saiklerle uzun süredir ortak mutabakat ile yönetilen her iki şirkette de huzursuzluk çıkarılarak şirketin işleyişi bozulmaya ve şirketin ticari itibarına zarar veren davranışlar sergilenmeye başlandığını, davacının, şirketin iş ve eylemlerini engellemek şirketi zarara uğratmak amacıyla gerçek dışı ve kötü niyetli iddialarla şirkete ve diğer müdürlere yönelik sürekli haksız davalar açarak şirketi meşgul etmekte ve manevi olarak yıpratmakta olduğunu, 2017 yılında şirket ile müvekkil arasında gerçekleştirilen taşınmaz devri işlemine karşı huzurdaki davayı açtığını, şirkete ait …. Mahallesi … nolu taşınmazın müvekkiline satıldığını ve adına tescil edildiğini, arsaya ilişkin bedelin banka havalesi yoluyla şirkete ödendiğini, müvekkilinin birçok kez şirket için gerekli masraf ve harcamaları kendi cebinden yapmış ve yapmaya devam ettiğini, bu nedenle de zaman zaman Şirketten alacaklı hale geldiğini, davalı müvekkilinin kendi adına şirketten çektiğini iddia edilen 80.000TL’ninde şirketin müvekkilinin o dönemde olan mevcut borcuna karşılık geldiğini, o tarihte müvekkilinin şirketten 200.419,58TL tutarında alacağı bulunduğunu, müvekkilinin bu tutarın tamamını şirketten çekebilecekken şirketten yalnızca 80,000TL’sini çektiğini, müvekkili, şirkete ait olan dava konusu taşınmazı 100.000TL bedeli banka havalesi yoluyla şirkete ödeyerek satın aldığını, bunun müvekkilinin şirket alacaklısı olarak en doğal hakkı olduğunu, bütün işlemlerin resmi olarak kayıt altına alınarak yürütüldüğünü ve davacının da bunları bildiğini, dava konusu taşınmaz ile aynı yerdeki diğer taşınmazların da çok yakın bedellerle satışları gerçekleştirildiğini, davaya konu taşınmaz ile aynı yerdeki 4.330,00 m2 büyüklüğündeki… taşınmazın 60.000,00 TL bedelle satış ve devrinin yapıldığını, davacının açıkça kötü niyetli olup; sırf müvekkilini bezdirmek maksatlı huzurdaki davayı ikame ederek dava açma hakkını kötüye kullandığını, bu nedenlerle davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; uyuşmazlığa konu taşınmazın dava konusu hissesinin değeri taşınmazın satışının yapıldığı 20/12/2017 tarihi itibariyle 620.000,00TL, 08/04/2019 dava tarihi itibariyle ise 650.000,00TL olarak tespit edildiği, söz konusu taşınmaz şirket ortağı davalı …’a 20/12/2017 tarihinde 100.000,00TL’ye satılmış ve satış bedeli … …. A.Ş. üzerinden tahsil edilerek dava dışı ……. … Şirketi’ne ait ticari defter kayıtlarına yansıtıldığı, hal böyle olunca, uyuşmazlığa konu taşınmazın şirket ortağı davalı …’a satış tarihi itibariyle rayiç değeri olan 620.000,00TL’nin 520.000,00TL altında 100.000,00TL’ye satıldığı anlaşıldığından, uyuşmazlığa konu taşınmazın rayiç değerinden çok daha düşük fiyata satılması nedeniyle işlemin muvazaalı olduğu kanaatine varılarak, davanın kabulüne, dava konusu …..sayılı taşınmazda davalı … adına kayıtlı hissenin 283/2500 hissesinin tapu kaydının iptali ile iptal edilen hissenin dava dışı …… adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davacının, davadaki tek dayanağının taşınmazın gerçek değeri ile tapuda gösterilen değeri arasındaki fark bulunduğunu, ancak muvazaadan bahsedebilmek için bedeller arasında farklılık olması yeterli olmadığını, ilk derece mahkemesi gerekçeli kararında muvazaayı “irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk” olarak tanımladığını, gerçekten de muvazaanın, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşmaları, bazen bir sözleşme dahi yapma iradesi taşımadıkları bazen de gerçek iradelerini görünüşteki bir sözleşme ile gizlemeleri olarak tanımlandığını, muvazaadaki temel unsurun görünüşteki işlem ile tarafların gerçek iradeleri arasındaki uyumsuzluk olması olduğunu,
Taşınmazın satış işleminde gösterilen bedeli ile gerçek değeri arasında fark olmasının tek başına tarafların başka bir iradesi olduğu ya da üçüncü kişileri yanıltma kastı olduğu anlamına gelmediğini, dava konusu taşınmazın müvekkilire 100.000,00 TL’ye satıldığını, ilk derece yargılamasında dosyaya kazandırılan bilirkişi raporunda ise taşınmazın devir tarihindeki değerinin 620.000,00 TL olduğunun belirtildiğini, ancak, devir işleminin taraflarının, gerçekten de işlemi 100.000,00 TL bedel ile gerçekleştirme iradesi gösterdiğini, davacının bu işlem dışında başka bir işlem olduğunu ya da tarafların böyle bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları yönünde bir iddiası bulunmadığı gibi, dosyaya hiçbir delil de sunamadığını,
Davacının, bu işlemin görünürdeki işlem olduğuna, gizli bir işlemin varlığına ilişkin iddiasını ispatlayamadığını, ilk derece mahkemesince de tarafların gerçek iradesinin muvazaalı işlem gerçekleştirmek olup olmadığını araştırması gerekirken, yalnızca bedel farkına dayanarak hüküm kurduğunu,
Dava dışı şirketin ortakları müvekkili …, ….müvekkilin oğlu … olup, dava dışı şirketin bir aile şirketi olup dört kardeş tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini, ortaklardan her birinin şirketin kurulması ve faaliyetlerine devam etmesi aşamasında birçok özveride bulunduğunu ve şirketi ayakta tutmak için büyük çaba sarf ettiklerini, müvekkilinin de birçok kez şirket için gerekli masraf ve harcamaları kendi cebinden yaptığını ve yapmaya devam ettiğini, bu nedenle de zaman zaman şirketten alacaklı hale geldiğini, tüm bu hususların şirket defter ve kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkacağını, satış kararının da davacı dışındaki diğer tüm ortakların imzası bulunduğunu, davacının, müvekkilinin kendi adına şirketten çektiğini iddia ettiği 80.000,00 TL’nin de şirketin müvekkiline o dönemde olan mevcut borcuna karşılık geldiğini, müvekkilinin, şirketten alacaklı olduğunu, müvekkilin şirketten 200.419,58 TL tutarında alacağı bulunduğunu, müvekkilinin bu tutarın tamamını şirketten çekebilecekken şirketten yalnızca 80.000,00 TL’sini çektiğini, müvekkilinin, şirkete ait olan dava konusu taşınmazı 100.000,00 TL bedeli banka havalesi yoluyla şirkete ödeyerek satın aldığını, şirketin müvekkiline borçlu olduğu gerçeği gizlenerek sanki müvekkilinin taşınmazı 20.000,00 TL bedelle satın almış gibi gösterildiğini, müvekkilinin şirketten olan borçlarına karşılık 80.000,00 TL çekmesinde herhangi bir usulsüzlük olmadığının bilirkişi raporları ile de ortaya konduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından bedeller arasındaki farkın tek başına muvazaanın kanıtı sayılarak davanın kabulüne karar verilmiş olup bu kararın hukuka ve yerleşik içtihatlara aykırı olduğunu,
Davacının temelde iki iddiası bulunduğunu, yüksek değerdeki bir taşınmazın müvekkili tarafından düşük bir bedele satın alındığını ve satın alma bedelinin şirketin parasından karşılandığını, dosyada müvekkilin şirketten çektiği 80.000,00 TL’de bir usulsüzlük olmadığını, şirketin müvekkiline yüksek miktarda borcu bulunduğunun tespit edilerek davacının bu iddiasının çürütüldüğünü, bedel farkına dair iddiasının ise muvazaanın oluşması için hukuken yeterli bulunmadığını, taraflar serbest hukuk düzeninde diledikleri bedellerden anlaşmalar yapabildiklerini, bu durumun illaki gizli işlemi gizleme kastı taşıması gerekmeyeceğini, davacının da bunu kanıtlar bir iddiası bulunmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesine karşı vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; dava dışı şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklı şirkete verdiği iddia edilen zarardan ötürü tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
… .. Gazetesinin 30/01/2007 tarihli 6737 sayısıyla yayımlanan ilamında; …. … ve … … Şirketi’nin 500.000,00 TL sermaye ile kurulduğu, ortaklarının …, …… ve … olduğu, şirketin ikinci bir karar alıncaya kadar süresiz olarak ….. münferiden şirketi temsile yetkili olduğu, 11/01/2013 tarihli … …… yayımlanan ilamında; şirketin 28/12/2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile …’ın müdürler kurulu başkanı olarak atanmasına karar verildiği,
… …. 26/12/2017 tarihli 17 no’lu …. göre şirket müdürler kurulu başkanı …, müdür ….şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğu, şirket müdürü …’ın ise aksi kararlaştırılıncaya kadar diğer şirket müdürlerinden herhangi birinin müşterek imzalarıyla şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğuna karar verildiği anlaşılmıştır.
İnşaat mühendisi ve finans alanında uzman bilirkişi heyetinden alınan raporda özetle; dava konusu taşınmazın devredildiği 20/12/2017 tarihi itibariyle davalı …’ın dava dışı … … İthalat İhracat Sanayi ve … … Şirketi’nden 200.419,58 TL alacaklı olduğu, davalının taşınmazın bedeli karşılığında satış bedelinin 80.000,00 TL’lik kısmının ortaklar cari hesabından çekilerek ödenmesinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı, taşınmazın tapuda 100.000,00 TL bedelle satın alındığı, satışın yapıldığı 20/12/2017 tarihi itibariyle taşınmazın rayiç değerinin 620.000,00 TL, dava tarihi itibariyle rayiç değerinin ise 650.000,00 TL olduğu belirtilmiştir.
Ortakların tazminata yönelik dava açma hakkı doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir. Yöneticinin yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışı sonucunda ortağın doğrudan zarara uğraması söz konusu ise, ortak uğradığı zararın tazmin edilerek kendisine verilmesi için yönetici aleyhine tazminat davası açabilecektir. Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Bir başka anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. … şirketlere uygulanacak anonim şirketlere ilişkin hükümlerin gösterildiği dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 644. maddesi gereğince, şirket yöneticilerinin sorumluluğu hakkında anonim şirketlerin bu konudaki hükümlerinin … şirketlere de uygulanacağı belirtilmiştir. … şirket yöneticileri hakkında da geçerli olan hükümler uyarınca şirket yöneticisi hakkında ortakların ve şirket alacaklılarının tazminat davası açma hakkını düzenleyen 6102 sayılı TTK’nın 555. maddesinde yer alan “Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.” hükmü uyarınca ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/01/2015 tarih ve 2014/11886 Esas 2015/5364 Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04/10/2017 tarih ve 2016/2892 Esas 2017/5003 Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21/03/2018 tarih ve 2016/8965 Esas 2018/2193 Karar sayılı emsal ictihatları).
Somut olaya gelindiğinde, davacı yan, ortağı olduğu dava dışı … şirketinin müdürler kurulu başkanı davalı …’ın şirkete ait taşınmazı gerçek değerinin altında şirketten para çekmek suretiyle kendi adına tapusunu almak suretiyle şirketi zarara uğrattığından bahisle eldeki işbu tapu iptali tescil davası açılmıştır.
Bilindiği üzere muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin birinci fıkrasında; bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınacağı, şeklinde düzenlenmiştir.
Düzenlemeye göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilecektir.
Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenerek ve belirli kurallara bağlandığı, gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrıldığı; mutlak muvazaada, taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemeyecekleri, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunacakları; nispi muvazaada ise, tarafların gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isteyecekleri, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunacaklardır.
Buna göre tarafların ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmayacağı, muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olmasının, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davaya konu taşınmazın dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporuna göre tapudaki satış tarihi olan 20/12/2017 tarihi itibariyle 620.000,00TL’ye, 08/04/2019 dava tarihi itibariyle ise 650.000,00TL olarak tespit edilmiş olup, dava konusu taşınmazın şirket ortağı davalı …’a 20/12/2017 tarihinde 100.000,00TL’ye satıldığı ve satış bedelinin ise … …. A.Ş. üzerinden tahsil edilerek dava dışı … …. Şirketi’ne ait ticari defter kayıtlarına yansıtılmış ise de, uyuşmazlığa konu taşınmazın şirket ortağı davalı …’a satış tarihi itibariyle rayiç değeri olan 620.000,00TL’nin 520.000,00TL altında 100.000,00TL’ye rayiç değerinden çok daha düşük fiyata satılması nedeniyle işlemin muvazaalı olduğu, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmünde olup, tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekeceği gibi aynı zamanda davalı …’ın dava dışı şirketin müdürü de olması gözetildiğinde davaya konu işlemin TTK’nun 626.maddesi kapsamında şirkete karşı bağlılık ve sadakat yükümlülüğüne de aykırı olduğundan açılan davanın kabulüne yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur (Emsal mahiyette Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/02/2022 tarih ve 2020/2149 Esas 2022/1158 Karar sayılı ilamı).
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalıdan alınması gerekli olan 44.401,50 TL harçtan peşin alınan 11.100,37‬ TL harcın mahsubu ile bakiye 33.301,13 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.07/12/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.