Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/408 E. 2022/548 K. 25.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/408 Esas 2022/548 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/408
KARAR NO : 2022/548

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/01/2021
NUMARASI : 2018/376 Esas 2021/35 Karar
DAVACI :
VEKİLİ
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Şirket Tasfiye Memurlarının Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/05/2018
KARAR TARİHİ :25/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/04/2022

Taraflar arasındaki tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin iş akdinin haksız feshi nedeniyle “… Hazır Beton Asfalt Taşımacılık San. Tic. AŞ.” den olan işçilik alacaklarının tahsili amacıyla Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 2008/66 E. -2010/650 K.sayılı dosyasında görülen davada verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiğini, alacakların tahsili için şirket hakkında Ankara 13. İcra Müdürlüğü’nün 2013/5281 Esas sayılı ve Ankara 27. İcra Müdürlüğü’nün 2013/5496 Esas sayılı dosyaları ile takip başlatıldığını, borçlu şirketin 22/05/2012 tarihinde tasfiyeye girdiğinin ve davalının tasfiye memuru olarak atandığının, 30/05/2016 tarihli genel kurulda da şirketin tasfiye kapanışının yapılarak sicil kaydının silindiğinin öğrenildiğini, TTK’nın 541 vd.maddeleri ile 553.maddesine göre davalı tasfiye memurunun icra takibine konu alacaklardan sorumlu olduğunu iddia ederek davalı tasfiye memurunun haksız eylem ve işlemleri nedeniyle müvekkilini uğrattığı zararlardan fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL’nin faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; TTK’nın 560.maddesine göre davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, tasfiye ilanının 25/05/2012 tarihinde yapıldığını, davanın ise 22/05/2018 tarihinde açıldığını, davaya kabul anlamına gelmemek üzere müvekkilinin sorumluluğuna girebilmesi için, müvekkilinin kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusuru ile ihlal etmiş bulunması gerektiğini, somut durumda müvekkilinin yükümlülüklerini ihlal eden hiçbir davranışının olmadığını, davacının alacağına ulaşmasını engelleyecek herhangi bir kusurlu hareketinin de bulunmadığını, tasfiye sürecinin usulüne uygun şekilde yürütüldüğünü ve tasfiyenin sona erdirildiğini, bu süre içerisinde davacının alacağının şirketten tahsili hususunda gerekli özeni göstermediğini, üzerine düşen yükümlülük ve işlemleri yerine getirmediğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; dava dışı borçlu şirketin 22/05/2012 tarihinde tasfiyeye girdiği ve tasfiye memurluğuna davalının atandığı, 30/05/2016 tarihli Genel Kurulda şirketin tasfiye kapanışının yapıldığı, kaydının silindiği, şirketin 2013-2014 ve 2015 yıllarında borca batık durumda olduğu, tasfiye döneminde şirketin borç ödemesinde kullanılabilecek likit bir varlığının bulunmadığı, tasfiye kapanışının yapılmamış ve iflas etmiş olması halinde dahi davacının alacağının ödenme ihtimalinin olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere tasfiye memurunun iflas halindeki şirket hakkında iflas bildirimi yapmayıp tasfiye işlemini gerçekleştirdiğini, ayrıca tasfiye memurunun davacı alacağından haberdar olmasına rağmen alacak karşılığını depo etmeden tasfiye işlemini gerçekleştirdiğini, davalı tasfiye memurunun bilerek davacıyı zarara uğrattığını, tasfiye sonucunda defterler ve tasfiyeye ilişkin olanlar da dahil belgeleri TTK’nın 82.maddesi uyarınca saklanması gerektiği halde gereken bilgi ve belgelerin dosyaya sunulmadığından açılan davada haklılıklarının ortaya konulduğunu, davalı tasfiye memurunun davacıya ödemesi gereken alacağının belirlenmesini sağlamamakla üstlendiği görevi kötüye kullandığını, şirkete ait tesis, makine ve cihazları KDV dahil 56.640,00 TL’ye satıp, bunun da şirketin şahsi sorumlusu olan ortakların vergi borçlarını ödemede kullandığını, kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla sabit olan işçi alacaklarının, yine kesinleşmiş icra takipleri uyarınca öncelikle ödenmesinin yasanın amir hükmü olduğunu, tasfiye memurunun sorumluluğu yönünden davacının davalının tasfiye memuru olduğu dönemde başvurusunun bulunmadığı ifadesiyle ulaşılmak istenen sonucu hiçbir hukuk düzeninin tanımadığını, aksinin kabulünün davacının hakkının gasp anlamına geleceğini, tasfiye memurunun şirketin alacağının tespiti ve bu alacağın tahsili için gerekli işlemleri yapmak olduğu halde bu yönde herhangi bir girişimde bulunmadığını, tasfiye memuru tarafından sermaye payı miktarlarının ortaklar tarafından ödenip ödenmediği hususunda bir inceleme veya işlem yapılmadığını, ortakların sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi halinde şahsi sorumluluklarına gidilebileceğini ve şirkete aktif katkı sağlanabileceğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.

HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davalı tasfiye memurunun 6102 sayılı yasanın 541. maddesinin yollaması ile aynı yasanın 553. maddesine göre tazminat sorumluluğu iddiası ile açılan alacak talebine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 31.07.2018 tarihli cevabi yazısında; şirketin tasfiyeye girdiği ve davalının tasfiye memuru olarak 22.05.2012 tarihinde atandığı, tasfiye sürecinin 30.05.2016 tarihli genel kurul ile sona erdirildiği ve sicil kaydının silindiği bildirilmiştir.
Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 2008/66 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacısının …, davalısının … Hazır Beton…AŞ. olup, 07/02/2008 tarihinde işçi alacağından kaynaklı olarak açılan davada mahkemece 15/06/2010 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Ankara 27. İcra Dairesi’nin 2010/10966 Esas (Yeni 2013/5496 Esas) sayılı takip dosyası incelenmesinde; Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 2008/66 Esas ilamı gereğince 2.638,67 TL alacak üzerinden ilamlı takip yapıldığı, icra dosyasında İİK’nın 89.maddesi gereğince tasfiye memuru …’a gönderilen haciz ihbarnamesine tasfiye memuru vekilince 29/06/2011 tarihinde itiraz edildiği, dosyada bulunan ticaret sicil kaydına göre şirketin tasfiyeye girdiği ve tasfiye memuru olarak …’un atandığı, dosyanın işlemden kaldırıldığı, yenileme talebi üzerine dosyanın 11/03/2013 tarihinde yenilendiği anlaşılmıştır.
Ankara 13. İcra Dairesi’nin 2013/5281 Esas sayılı takip dosyası incelenmesinde; Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 2008/66 Esas ilamı gereğince fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar nedeniyle hesaplanan tutarlar için toplam 35.076,54 TL alacak üzerinden ilamlı takip yapıldığı görülmüştür.
24/06/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; dava dışı … Beton Taşımacılık San. Tic. AŞ’nin ticari defter kayıtlarına göre, 31/12/2013 tarih ve … nolu yevmiye maddesinde, 431-Ortaklara Borçlar Hesabı borçlandırılarak, 335-Personele Borçlar Hesabı davacı …’a 53.225,81 TL alacaklandırıldığı, bu borcun önceki dönemlerden gelen bir borç olmadığı, bu borcun 01/01/2015 tarih ve … nolu yevmiye maddesinde 431-Ortaklara Borçlar Hesabına ortak tarafından ödendi şeklinde kayıt edilerek kapatıldığı, yapılan bu kaydın belgesiz bir kayıt olduğu ve bu dönemde davadışı şirkette Tasfiye Memuru olarak görev yapan davalı …’un davacı …’a olan borçtan haberinin olduğu, bununla birlikte, şirketin 2013-2014 ve 2015 yıllarında borca batık durumda bulunduğu, ayrıca tasfiye döneminde şirketin borç ödemesinde kullanılabilecek likit bir varlığınında söz konusu olmadığı, tasfiye memurunca şirket için borca batıklıktan dolayı iflas başvurusunda bulunmamakla birlikte, şirketin iflas etmiş olmasında dahi mevcut mali yapısı ile davacının alacağının ödenmesinin fiilen söz konusu olamayacağı bildirilmiştir.
Bilindiği üzere dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın limited şirketlere ilişkin 644.maddesine atfı ile tasfiye memurlarının sorumluluğuna ilişkin uygulanması gereken TTK’nın 553.maddesi gereğince tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri takdirde alacaklılara verecekleri zarardan sorumludurlar.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere tasfiye memurlarının sorumluluğu bir çeşit kusur sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Tasfiye memurlarının sorumlu tutulabilmesi için kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmemiş olmaları ve bu yerine getirme olgusunun da kusurlarıyla oluşması gerekir. Tasfiye memurlarının sorumlu tutulabilmeleri için görevlerini kusurlarıyla ihlal etmeleri yeterli olmayıp aynı zamanda bu kusurlu eylem nedeniyle bir zararında doğmuş olması gereklidir. Kusur ve eyleme rağmen zarar doğmamış ise tazminattan söz edilemez.
Davacının, davalı tasfiye memurundan uğradığını iddia ettiği zararı talep edebilmesi için, öncelikle dava dışı borçlu tasfiye halinde … Hazır Beton…AŞ.’nden alacaklı olduğunu ve var olan alacağını davalının kusuru nedeniyle borçlu şirketten tahsil edemediğini ispatlaması gereklidir.
Dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi rapor ve ek raporunda belirtildiği, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de açıklandığı üzere, dava dışı … Hazır Beton…AŞ.’nin 14/04/2012 tarihli genel kurul kararı ile şirketin tasfiyesine ve davalının tasfiye memuru olarak atanmasına karar verildiği, 30/05/2016 tarihli genel kurulda da tasfiye kapanışının yapıldığı ve şirketin sicil kaydının silindiği dosya kapsamıyla sabittir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin emsal içtihatlarında da belirtildiği üzere, iflasın açılmasından 1 yıllık süreden önce doğmuş işçilik alacakları imtiyazlı olmadığından işçi iflas tarihinden önce işten ayrılmışsa, iflas tarihinden geriye doğru 1 yıllık sürenin başlangıcından işçinin işten ayrılma tarihine kadar olan süredeki ücret alacağının imtiyazlı olduğu, iflasın açılmasından 1 yıl önce işten ayrılan işçinin işçilik haklarının ise imtiyazlı olmadığından adi alacaklar ile birlikte 4.sırada işlem göreceği, bu kapsamda somut olaya gelindiğinde davacının işçilik alacağının da iflasta 1.sırada değerlendirilmesinin söz konusu olamayacağından davalı tasfiye memuru tarafından şirkete ait bir kısım demirbaşın satılarak şirketin vergi borcunun ödenmiş olmasının haksız ödeme olarak değerlendirilmesi söz konusu olamayacağı gibi dosya kapsamında yer alan bilgi, belgeler ve bilirkişi raporu ile aynı konuya yönelik olarak diğer mahkemelerde alınan ve dosyaya sunulan bilirkişi raporlarından da anlaşılacağı üzere dava dışı şirketin borca batık olduğu, vergi ve SGK borçlarını dahi ödeyemediği, davalı tasfiye memurunun borca batık olan dava dışı şirketin iflasını istemek yerine tasfiyeyi yürütmüş olması hatalı ise de, dava dışı şirket hakkında iflas kararı verilmiş olması durumunda dahi davacıya herhangi bir ödeme yapılamayacağı dosya kapsamıyla sabit olduğundan açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/04/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.