Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/2007 E. 2022/1428 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/2007 Esas 2022/1428 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/2007
KARAR NO : 2022/1428

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2021
NUMARASI : 2016/821 Esas 2021/601 Karar
DAVACI :
MİRASÇISI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Menfi Tespit – Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 24/02/2016
KARAR TARİHİ : 10/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/12/2022

Taraflar arasındaki menfi tespit ve manevi tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı menfi tespit talebi hakkında konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat talebinin reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı …’nun …’ndan kredi çekme ısrarını kıramayıp kefil olma teklifini bankanın kabul etmeyeceği düşüncesiyle kabul ettiğini, bankanın yasaya aykırı olarak kefilliği kabul ettiğini, müvekkilinin de o günden itibaren rahatsız olduğunu, kredi kullanıcısının borcu düzensiz ödemesi nedeni ile borcu kendisinin ödemek zorunda kalacağını, krediyi kullanan …’na ulaşamadıklarını, müvekkilinin huzurunun kaçtığını, yapılan araştırmalara göre kredi kullanan …’nun kredi kullanma yetkinliğine sahip olmadığını öğrendiğini, eş muvafakatinin bulunmadığını, yaşanan tüm bu olaylar nedeni ile müvekkilinin sıkıntı çektiğini, aile düzeninin bozulduğunu belirterek … … şubesinden … tarafından kullanılan krediye ait sözleşmedeki müvekkilinin kefaletinin iptaline, yaşadığı üzüntü nedeni ile 5.000 TL manevi tazminatın davalı bankadan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı … arasında imzalanan sözleşmede davacının müteselsil kefil olarak yer aldığını, davacının eşinin kefalete muvafakat ettiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporuyla dava tarihi itibarıyla banka alacağının bulunduğu, yargılama aşamasında asıl borçludan yapılan tahsilatlarla alacağın tamamen tahsil edildiği, davacının kefili olduğu kredi nedeniyle kat riskinin devam etmediğinin anlaşıldığı, dava konusu kredi sözleşmesinde davacının eşinin imzasına yönelik itiraz bulunmadığı, kefaletin iptaline ilişkin talep yönünden davanın konusuz kaldığı, davanın açıldığı tarih itibarıyla davacı aleyhine başlatılmış bir takip, ödenmemiş kredi borcu olmadığı, imzaya yönelik itirazda yeterli delil toplanamadığı, bu nedenle davacının haklı olmadığı, sözleşmeye aykırı davranıştan doğan manevi tazminat borcunun doğması için taraflar arasında geçerli bir sözleşme bulunması, borçlunun sözleşmeye aykırı davranması ve bu yüzden alacaklının kişilik haklarının ihlal edilmesi gerektiği, davalının sözleşmeye aykırı bir davranışı tespit edilemediği, aksi durumda dahi davacının manevi olarak zarar gördüğüne ilişkin kanaat uyandırır delil de sunulmadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine, kefaletin iptaline yönelik talep yönünden konusuz kalan davanın esası hakkında kara verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde belirtildiği gibi kredi sözleşmesinin müvekkilinin hiçbir haberi olmadan, müvekkilinin imzası taklit edilerek kefil yapıldığını, müvekkilinin okuma yazmasının olmadığını, bütün hukuki işlemlerini parmak basarak gerçekleştirdiğini, borcun ödenmiş olmasının davayı konusuz bırakmayacağını, müvekkilinin kefaletinin iptal edilmesi talepleri bulunduğunu, imza taklit edildiği için kefaletin geçersiz bulunduğunu, borcu ödeyen şahsın daha sonra müvekkiline rücu etme imkanı olduğunu, bu riskin halen devam ettiğini, bankanın gerekli kimlik incelemesi yapmadan müvekkiline ait olmayan imza aldığını, bankanın tam kusurlu olduğunu, tazminat taleplerinde haklı olduklarını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesindeki kefaletin iptali, uğranılan manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Dava Ankara 11. Tüketici Mahkemesinde açılmış olup, anılan mahkemenin 2016/269 Esas 2016/816 Karar sayılı görevsizlik kararının kesinleşmesi ve davacı vekilinin süresinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi üzerine Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Genel kredi sözleşmesi sureti, kredi ödeme planı, taahhütname, takip bilgi formu, ipotek resmi senedi, banka hesap ekstresi, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 09/08/2021 tarihli bilirkişi raporu, Jandarma Kriminal Laboratuvarından alınan 14/02/2019 tarihli uzmanlık raporu, davacı veraset ilamı, dava dışı asıl borçluyla davalı arasında akdedilen şirket kredi kartı/kobi kart üyelik ve kredi sözleşmesi dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu genel kredi sözleşmesinin davalı banka ile dava dışı … arasında akdedildiği, 17/03/2014 tarihli, 100.000,00 TL limitli sözleşmede aynı limit ile davacı murisin müteselsil kefil sıfatıyla imzasının yer aldığı, eş rızasının şeklen bulunduğu görülmüştür.
Dava dışı asıl borçlunun taşınmazında davalı banka lehine asıl borçlunun borçlarının teminatını teşkil etmek üzere 18/03/2014 tarihinde 300.000,00 TL limit ile ipotek tesis edilmiştir.
Dava dışı asıl borçlu bila tarihli taahhütname ile 04/09/2014 tarihi itibarıyla toplam 97.340,39 TL borçlu olduğunu, bila tarihli diğer bir taahhütname ile de 30/01/2015 tarihi itibarıyla 93.185,81 TL borçlu olduğunu kabul etmiştir.
Davalı banka tarafından hazırlanan 23/01/2015 tarihli takip bilgi formu ile, dava dışı asıl borçlunun hesabı 71.472,00 TL bakiyeyle 18/08/2014 tarihinde takip hesaplarına aktarılmıştır.
Davacı vekili 12/10/2017 tarihli celsede davacı aleyhine henüz icra takibi başlatılmadığını, ancak davacının imzaladığı sözleşmedeki kefilliğin eş rızası bulunmadığından iptal edilmesini istediğini, ayrıca usulsüz olarak davacı kefil yapıldığından manevi zarara uğranıldığını beyan etmiştir.
Davacı …’ın aynı zamanda tek mirasçısı olan eşi 15/03/2018 tarihli celsede kefilin eş imzası bölümündeki imza gösterildiğinde imzanın kendisine ait olmadığını, okuma yazması bulunmadığını, böyle bir sözleşme imzalamadığını bildirmiştir.
Yargılama aşamasında mahkemece 15/03/2018 tarihli celsede davacı vekiline davacı murisin eşi …’ın imza örneklerinin temin edilebileceği yerleri bildirmek üzere son kez süre verilerek aksi durumda anılan delilden vazgeçmiş sayılacağı ihtar edilmiştir. Verilen kesin süre içerisinde mirasçı eş …’ın imza asıllarının bulunacağı yerler bildirilmemiş, 12/07/2018 tarihli celsede bu husus zapta geçirilmiştir.
Mahkemece 09/05/2019 tarihli celsede de davacı vekiline imza örneklerine ilişkin benzer şekilde iki hafta kesin süre verilmiştir.
Jandarma kriminal laboratuvarı uzmanlık raporunda, …’ın sözleşme tarihine yakın tarihlerde düzenleniş mukayese imzaları temin edilmesi halinde inceleme yapılarak kanaat bildirilmesinin mümkün olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir.
Yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan raporda, davacı murisin kefil olduğu kredi nedeniyle dava dışı asıl borçlunun söz konusu krediyi ödememesi üzerine banka alacağının oluştuğu, dava tarihi itibarıyla alacağın mevcut bulunduğu, dava sürecinde banka tarafından dava dışı asıl borçlu üzerinden yasal yollarla yapılan tahsilatlarla en son 29/06/2021 tarihi itibarıyla alacağın tamamen tahsil edildiği, bu durumun banka kayıtları ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda, bankayla yapılan görüşmelerle de teyit ve tespit edildiği, davacının kefil olduğu kredi nedeniyle kat riskinin devam etmediği, ödenmeyen kredi riski nedeniyle oluşan banka alacağının dava sürecinde banka tarafından tahsilinin sağlanarak borcun kapandığı tespit edilmiştir.
Davacı … yargılama aşamasında vefat etmiş olup, sunulan veraset belgesi kapsamında tek mirasçısı olan eşi … tarafından davaya devam edilmiştir.
Davacı yan genel kredi sözleşmesindeki kefalete ilişkin eş rızasının alınmadığı, usulüne uygun olarak alınmayan kefaletin banka tarafından kabul edilmesi nedeniyle borcun ödenmesi baskısı altında kaldığını, huzurunun kaçtığını, aile düzeninin bozulduğunu, manevi zarara uğradığını, genel kredi sözleşmesindeki kefaletin iptal edilmesi gerektiğini iddia etmiş, davalı yan ise, alınan kefaletin geçerli olduğunu savunmuştur. Mahkemece yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporuyla dava tarihinden sonra kredi borcunun ödendiği, kefaletin iptali talebi yönünden davanın konusuz kaldığı, davacının manevi zarar iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebi yönünden davanın reddine, kefaletin iptali talebi yönünden konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Taraflar arasında davalı banka ile dava dışı … arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde davacı murisin müteselsil kefil sıfatıyla imzasının yer aldığı, kefalette sözleşme tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan TBK’nun 584/1. maddesi uyarınca bulunması zorunlu olan eş rızasının şeklen bulunduğu, davalı banka tarafından dava dışı asıl borçlunun kredi borcunu ödememesi nedeniyle kredi bakiyesinin takip hesaplarına aktarıldığı, davacı muris ve/veya mirasçıları aleyhine başlatılan bir icra takibi bulunmadığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, dava konusu kefalet sözleşmesinde yer alan eş rızası imzasının davacı murisin eşi eli ürünü olup olmadığı, kefaletin geçerli olup olmadığı, geçersiz olması halinde geçersiz kefalet sözleşmesi nedeniyle davacı murisin manevi zarara uğrayıp uğramadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, davacı kefaletteki eş rızası imzasının eşi eli ürünü olmadığını ileri sürerek genel kredi sözleşmesindeki kefaletin iptali talebiyle dava açmıştır. İşin esasına girilmeden önce davacının işbu davayı açmakta, HMK’nun 114/1.h maddesi uyarınca dava şartı niteliğinde olan, hukuki yararının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
Dosya kapsamından ve davacı vekilinin beyanlarından davacı aleyhine başlatılan bir icra takibi bulunmadığı anlaşılmış ise de, dava tarihinden önce, 18/08/2014 tarihinde dava dışı asıl borçlunun hesabının 71.472,00 TL bakiyeyle takip hesaplarına aktarıldığı görülmüştür. Bu durumda, davacı muris takip hesaplarına aktarılan kredi borcu nedeniyle her an icra tehdidi altında olduğundan işbu kefaletin iptali talepli davayı açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir.
Burada tartışılması gereken bir diğer husus yargılama aşamasında kredi borcunun dava dışı asıl borçlu tarafından ödenmesinin davayı konusuz bırakıp bırakmayacağıdır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda dava dışı asıl borçlunun yargılama aşamasında borcu ödediği gerekçesiyle davanın konusuz kaldığı kabul edilerek bu kabul çerçevesinde hüküm kurulmuştur.
Davacının iddiası genel kredi sözleşmesindeki kefaletin geçersizliğine yöneliktir. Kredi borcunun ödenerek borcun sıfırlanmış olması genel kredi sözleşmesindeki kefalet nedeniyle 10 yıllık kefalet süresince sorumluluğu devam edecek olan davacı muris kefilin sorumluluğunu sona erdirmeyecektir. Bu durumda mahkemenin, kredi borcunun yargılama aşamasında ödendiğinden davanın konusuz kaldığı gerekçesi isabetli değildir.
Dosya içeriğiyle davacı murisin yargılama aşamasında 23/09/2017 tarihinde öldüğü sabittir. Kefalet ise ölüm ile son bulur. Bir başka anlatımla kefilin ölüm tarihinden sonra kullandırılan kredilerden ve yapılan kredi harcamalarından sorumlu olduğu ileri sürülemeyecektir.
Hal böyle olunca, mahkemece yargılama aşamasında davacı muris kefilin öldüğü, ölüm tarihi itibarıyla kefaletin sona erdiği, davacı muris ve mirasçılarının kefilin ölüm tarihinden sonra kullandırılan kredilerden sorumlu tutulamayacağı, ölüm tarihinden önceki kredi borcunun ise dava dışı asıl borçlu tarafından ödendiği, davacı murisin ölümü ile kefaletin son bulduğu tarihte herhangi bir kredi borcu kalmadığı gözetilerek konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken, gerekçede yanılgıya düşülerek salt yargılama aşamasında kredi borcunun ödenmesi nedeniyle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasında gerekçe yönünden isabet görülmemiştir.
Konusuz kalan davada yargılama giderlerinden tarafların hangisinin sorumlu olduğunun belirlenmesi için dava tarihindeki haklılık durumunun tespiti gerekir.
Dava konusu kefaletin yer aldığı genel kredi sözleşmesinin davalı banka ile dava dışı asıl borçlu arasındaki imza tarihi 17/03/2014 olup, kefalet tarihi de aynı tarihtir. Anılan tarihte yürürlükte bulunan TBK’nun 583. vd. maddesi uyarınca davacının kefaletinin geçerli olup olmadığı incelenmelidir. Kefaletin geçerliliğine ilişkin hükümler emredici hüküm niteliğinde olup, yargılamanın her aşamasında şekle ilişkin koşulun yerine getirilip getirilmediği re’sen dikkate alınacaktır.
Buna göre, kefilin sorumlu olacağı azami miktar, kefalet tarihi, belirtilmedikçe kefalet sözleşmesi geçerli olmayacağı gibi müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kefilin kefalet tarihinde evli olması halinde kural olarak mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilecektir. Bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
Dava konusu kefalet sözleşmesi incelendiğinde, davacı murisin kefaletine ilişkin el yazılı kısmında davacının kefil olduğu miktar, müteselsil ibaresi, kefalet tarihi yazılıdır. Davacı murisin sözleşmede yer alan yazısı ve imzasına yönelik bir inkarı bulunmamaktadır.

Davacı yan dava dilekçesinde genel kredi sözleşmesindeki kefaletin geçersiz olduğunu ileri sürmüş, yargılama aşamasında 12/10/2017 tarihli celsede de davacının imzaladığı sözleşmedeki kefilliğin iptal edilmesini istediklerini, eş rızasının bulunmadığını belirtmiş, davacı murisin eşi olup, mirasçı sıfatıyla davayı takip eden … 15/03/2018 tarihli celsede genel kredi sözleşmesindeki kefilin eş imzası bölümündeki imza gösterildiğinde imzanın kendisine ait olmadığını, okuma yazması bulunmadığını, böyle bir sözleşme imzalamadığını beyan etmiştir. Açıklanan bu husus karşısında davacı muris eş rızasındaki imzanın eşinin eli ürünü olmadığını ileri sürerek kefaletin iptalini talep etmektedir.
İddianın ileri sürülüş şekli gözetildiğinde ispat külfeti davalı banka üzerinde olup, davalı genel kredi sözleşmesindeki kefalet eş rızası imzasının davacı murisin eşinin eli ürünü olduğunu usulüne uygun delillerle ispatlamakla yükümlüdür.
Mahkemece davacı vekiline 15/03/2018 tarihli celse ve 09/05/2019 tarihli celselerde murisin eşi …’ın imza örneklerinin temin edilebileceği yerleri bildirmek üzere davacı vekiline kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde murisin eşinin imza asıllarının bulunacağı yerler davacı vekilince bildirilmemiştir.
Jandarma Kriminal Laboratuvarından alınan uzmanlık raporunda …’ın sözleşme tarihine yakın tarihlerde düzenlenmiş mukayese imzalarının temin edilmesi halinde inceleme yapılarak kanaat bildirilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Bir başka anlatımla alınan rapor kefaletteki eş imzasının davacı murisin eşi eli ürünü olduğuna ilişkin bir tespit içermemektedir.

Bu tespit şekli karşısında sözleşmedeki kefalet eş imzasının davacı murisin eşi eli ürünü olduğu kesin şekilde tespit edilemediğinden davalının sözleşmedeki imzanın davacı eli ürünü olduğunu usulüne uygun delillerle ispatladığı kabul edilemeyecektir.
Hal böyle olunca, mahkemece davalı bankanın kefalet sözleşmesinde eş rızasındaki imzanın davacı murisin eşinin eli ürünü olduğunu usulüne uygun delillerle ispatlayamadığı, davacı murisin kefaletinde eş rızasının bulunduğunun kabul edilemeyeceği, kefaletin şekil koşullarına aykırı bulunduğu, davacı murisin kefalet sözleşmesi nedeniyle sorumlu olmadığı, dava tarihi itibarıyla davacının işbu davayı açmakta haklı olduğu gözetilerek kefaletin iptali talebine ilişkin yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılması gerekirken yanılgılı gerekçe ile bu kısma yönelik yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasında isabet görülmemiştir.
Davacı vekilinin manevi tazminat talebi hakkında kurulan hükme yönelik istinaf itirazına gelindiğinde; manevi tazminat haksız fiil nedeniyle kişilik hakları zedelenen, ağır üzüntü ve elem duyan kişinin uğradığı manevi zararın tazmini talebine ilişkindir. Somut olayda davacı yan kefalet sözleşmesinin geçersiz olması nedeniyle manevi zarara uğradığını ileri sürmüştür. Kefalet sözleşmesindeki şekil koşullarına aykırılık davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı gibi davalının sözleşmeye aykırı bir davranışı da tespit edilememiştir. Bu durumda mahkemece davacının manevi zarara uğradığını ispatlayamadığı gözetilerek manevi tazminat talebi yönünden açılan davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kefaletin iptali talebi yönünden konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı yönündeki kararında gerekçe ve bunun sonucu olarak bu kısma ilişkin yargılama giderleri yönünden isabet görülmediğinden davacı vekilinin istinaf itirazının kısmen kabulüne, anılan kısım yönünden ilk derece mahkemesi kararının gerekçe ve yargılama giderleri yönünden kaldırılmasına, kefaletin iptali talebi yönünden konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, bu kısım yönünden yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, mahkemenin manevi tazminat talebinin reddi yönündeki kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin manevi tazminata yönelik sair istinaf itirazlarının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf talebinin kefaletin iptali talebine yönelik gerekçe ve yargılama giderleri yönünden KABULÜNE,
2-Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/10/2021 tarih ve 2016/821 Esas 2021/601 Karar sayılı kararının kefaletin iptali talebine yönelik gerekçe ve yargılama giderleri yönünden KALDIRILMASINA, davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
B)1-Davacının kefaletin iptaline yönelik talebi yönünden konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2-Alınması gereken 80,70 TL karar ilam harcının kefaletin iptali talebi yönünden peşin alınan 1.707,75 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 1.627,05 TL’nin talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından kefaletin iptaline yönelik talep hakkında yapılan 500,00 TL bilirkişi ücreti, 236,50 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 736,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Kefaletin iptali talebi yönünden yargılamada vekille temsil edilen davacı yararına karar tarihindeki AAÜT hükümleri gözetilerek takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
C)1-Davacının manevi tazminat talebi yönünden davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL karar ilam harcının manevi tazminat talebi yönünden peşin alınan 121,29 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 61,99 TL’nin talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından manevi tazminat talebi yönünden yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Manevi tazminat talebi yönünden yargılamada vekille temsil edilen davalı yararına ilk derece mahkemesi karar tarihindeki AAÜT hükümleri gözetilerek takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Bakiye gider avansının bulunması halinde talep halinde yatıran tarafa iadesine,
D)1-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan 56,50 TL yargılama giderinin davadaki haklılık durumu gözetilerek 28,25 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 10/11/2022

Başkan – Üye – Üye Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.