Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/194 E. 2022/1703 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/194 Esas 2022/1703 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/194
KARAR NO : 2022/1703

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/12/2019
NUMARASI : 2016/353 Esas 2019/1374 Karar
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 15/04/2016
KARAR TARİHİ : 21/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/12/2022

Taraflar arasındaki itirazın iptaline ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın … Şubesi ile davalı arasında Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmeleri imzalandığını, anılan kredi sözleşmesine dayanılarak kredi müşterisi firmaya müvekkili banka tarafından kredi kullandırıldığını, kullandırılan kredilerin geri ödenmemesi üzerine hesapların kat edilip davalı hakkında Ankara 15.İcra Müdürlüğünün 2016/7125 E. sayılı dosyasından genel haciz yoluyla takibe geçildiğini, takibin davalının haksız itirazı üzerine durduğunu iddia ederek itirazın iptaliyle takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 31.05.2012 tarihli ….Ştî. adına düzenlenen genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu, davacı Bankanın, asıl borçlunun kullandığı-kullanacağı kredilerden doğmuş ve doğacak borçlarına, mevcut ve gelecekteki diğer kefillerden bağımsız olarak 160.000,00TL ile sınırlı olmak üzere müteselsil kefil olduğu beyanını içeren tarihsiz bir belge sunduğunu, ancak bu belgenin müvekkilin eli ürünü olmadığını, altındaki imzanın ise müvekkiline ait olup olmadığının belirli olmadığını, müvekkilinin imzalamış olduğu belgenin sadece o dönem asıl borçlu … tarafından çekilen 160.000,00TL’lik krediye ilişkin olduğunu, kredi sözleşmesindeki asıl borçlunun o dönem almak istediği dükkan için gerekli olan meblağ kadar davacı Bankadan kredi başvurusunda bulunduğunu, söz konusu kredinin onaylanıp kredi ile satın alınan dükkan üzerine ipotek konulduğunu, müvekkilinin sadece bu kredi sözleşmesine kefil olma niyeti ile imza attığını, bu kredinin ise vadesinde ödenerek kapatıldığını ve söz konusu dükkan üzerindeki ipoteğin fek edildiğini, ancak asıl borçlu ve kötü niyetli bankanın, kaldırılan ipotekle ilgili müteselsil kefil olan müvekkiline bilgi dahi vermediğini, taşınmazın asıl borçlu tarafından 3. bir şahsa satıldığını, bankanın alacağını ipotekli gayrimenkul üzerinden alma imkanı varken ipoteği fek edip sözleşme kefiline yönelmesinin hukuka aykırı olduğunu, asıl borçlunun kullanmış olduğu bir başka krediye ilişkin ödemelerin aksaması üzerine, davacı bankanın, asıl borçluya sınırsız kefaleti olduğunu iddia ettiği Genel Kredi Sözleşmesi üzerinden müvekkili hakkında icra takibi başlattığını, kefaletin belirli veya en azından kefaletin verildiği anda belirlenebilir olması halinde geçerli olacağını, kefalet borcunun feri karakterinin ferdileştirilmiş belli bir borç için tekeffülünü zorunlu kıldığını, kefilin sadece kefil olarak imzaladığı kredi sözleşmesi gereğince ödenmemiş borçlarından sorumlu tutulabileceğini, müvekkilinin kefaletten rücu ettiğine dair davalı Bankaya Ankara 16.Noterliğinin 20.01.2016 tarih … sayılı yevmiye ile bildirimde bulunduğunu, davacı Bankanın takibe geçmeden önce müvekkiline ihtarname keşide etmediğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, mevzuat uyarınca bu kefaletinin uygun olarak yapıldığı ancak davacı tarafın aynı genel kredi sözleşmelerinin teminatı olarak alınan ipoteğin kefilin muvafakatını almadan kefilin durumunu ağırlaştıracak şekilde ipoteği fekkettiği, ipoteğin kaldırılmasından sonra ipotek konusu taşınmazın 3.kişiye satıldığı, dolayısıyla davalı tarafın yapılan icra takibine itirazının yerinde olduğu, davacı tarafın kötüniyetli olduğuna ilişkin bilgi-belge bulunmadığından davalı tarafın icra inkar tazminatının reddi gerektiği gerekçesiyle davanın ve davalının kötüniyet tazminatını talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; fek edilen ipoteğin 6098 sayılı TBK.nun yürürlük tarihi olan 01/07/2012 tarihinden sonra, asıl borçlu olmayan 3. kişi … tarafından 19/11/2012 tarihinde tesis edildiğini ve 04/12/2015 tarihinde fek edildiğini, somut olayda TBK.nun 596 ile 592 maddeleri uygulanacak olup müteselsil kefil olan davalının alacaklı bankaya halef olabilmesi için öncelikle ifada bulunması gerektiğini, ancak davalı tarafından müvekkili bankaya hiç ifada bulunulmadığını, bu nedenle verilen karar ile davalının müvekkili aleyhine sebepsiz zenginleştiğini, halefiyet hakkının kullanılabilmesi için ipoteğin sadece kefalet anında var olması ya da bizzat asıl borçlu tarafından özellikle bu alacak için verilmiş olması gerektiğini, somut olayda ipoteğin asıl borçlu tarafından değil 3. Kişi tarafından verildiğini, bu nedenle kefilin durumunun ağırlaşmasının söz konusu olmadığını, mahkemece davalının BCH ve TKM hesabı hakkında sorumlu olduğuna karar verilmiş olsa da, gerekçeli kararda çek yaprakları bedelinin faiziyle birlikte depo edilmesi hakkındaki hususun hatalı olduğunu, davacının kendisinden depo edilmesi talep edilen tutardan sorumlu olduğunu, davalı tarafından yargılama aşamasında tüm dilekçeler ve beyanlar sunulduktan sonra 17/04/2018 tarihinde yeni bir cevap dilekçesi niteliğinde ve savunmayı genişleten bir dilekçe sunulduğunu, bu dilekçeye muvafakatları olmadığı beyan edilmesine rağmen mahkemece işbu savunmayı genişleten dilekçe dikkate alınarak dosyanın tekrar iki defa bilirkişi incelemesine gönderildiği yargılamanın sil baştan tekrarlandığını, bu hususun emredici hükümlere aykırı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacakğın tahsili için başlatılan icra takibinde itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 15. İcra Müdürlüğü’nün 2016/7125 esas sayılı icra dosyası, Genel Kredi Sözleşmesi örnekleri, hesap ekstreleri, noter ihtarnameleri, bilirkişi raporu vs deliller dosya arasında mevcuttur.

Ankara 15. İcra Dairesinin 2016/7125 Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından …. ve kefilleri için ilamsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin davalıya 31/03/2016’da tebliğ edildiği, davalının 01/04/2016’da borca ve ferilerine süresinde itirazı üzerine takibin durduğu, eldeki itirazın iptali davasının İİK.nun 67 maddesinde öngörülen 1 yılılk hak düşürücü süresinde açıldığı görülmüştür.
+ 09/04/2017 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davacı bankanın davalıdan ticari kredili mevduat hesabı borcu için toplam 5.581,65 tl, borçlu cari hesap borcu için, toplamda 65.019,13 TL ile ihtarname masrafları toplamı 732,50 TL’yi talep edebileceği, alacağın kredili mevduat hesabından kaynaklanan 5.446,87 TL tutarındaki asıl alacak kısmına takip tarihinden tahsil olunacağı tarihe kadar %30,24, kalan (11.620+59.954,94=) 71.574,94 TL tutarındaki kısmına %54 temerrüt faizi ve buna ilişkin %5 BSMV uygulanması gerektiği bildirilmiştir.
22/10/2017 tarihli 1. ek raporda özetle; kök raporda belirtilen tespit ve açıklamalarımız doğrultusunda, kök raporda belirtilen hususlara ilave edilecek başka bir husus bulunmadığı bildirilmiştir.
29/12/2017 tarihli 2. ek raporda özetle; “Kök raporda belirtilen tespit ve açıklamalarımız doğrultusunda, kök raporda belirtilen hususlara ilave edilecek başka bir husus bulunmadığı,” şeklinde görüş bildirmiştir.
Tarafların itirazı üzerine dosya …’dan oluşan 3 kişilik bankacı bilirkişi heyetinden alınan 15/05/2019 tarihli heyet raporunda özetle; … Şubesi nezdinde açılmış olan 4391-1156 numaralı Borçlu Cari Hesap kredisinin 39.987,54 TL borcun 30.06.2014 tarihinde … Şubesi nezdinde açılan 4236-8249 nolu borçlu cari hesaba devredildiği, söz konusu hesapta 30.06.2014 tarihinde tahakkuk ettirilen 1.606,48 TL dönem faizi ve 80,32 TL BSMV’nin ilavesi ile birlikte borç miktarının 39.974,34 TL’ye yükseldiği, 4236-8249 nolu hesabın borç bakiyesi 39.974,34 TL’nin 30.06.2014 valör tarihi ile 4236-8264 nolu Borçlu Cari Hesap kredisine aktarıldığı, bu hesabın 30.06.2015 tarihli borç bakiyesi olan 59.949,16 TL’nin 30.06.2015 tarihinde 4236-9106 nolu borçlu cari hesaba aktarıldığı, bu hesap bakiyesinin 31.12.2015 itibariyle 60.000 TL’ye yükseldiği ve 18.02.2016 tarihinde kapatılarak bakiyesinin takip hesaplarına aktarıldığı bildirilmiştir.
Dosya kapsamından, davacı banka ile dava dışı … Limited Şirketi arasında 20/07/2010 tarihli 289.000 TL limitli ve 30/06/2014 tarihli 400.000 TL limitli genel kredi sözleşmeleri akdedildiği, davalının 20/07/2010 tarihli sözleşmede 185.000 TL limitli müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, 30/06/2014 tarihli sözleşmede herhangi bir sıfatla yer almadığı, bilirkişi raporu ile tespit edildiği üzere dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı Bankanın… Şubesi arasında 30.06.2014 tarihinde Genel Kredi Sözleşmesi imzalanmış olmakla birlikte takibe konu edilen BCH kredisinin bu sözleşmeye istinaden kullandırılmadığı, takip konusu olan Borçlu Cari Hesabın ilk kez … Şubesi nezdinde açıldığı ve 39.987,54 TL üzerinden… Şubesine devredildiği dikkate alındığında söz konusu borçlu cari hesap kredisinin … Şubesi tarafından kullandırıldığı, davalının davacı asıl borçlu şirket ile davalı Banka arasında akdedilen 20.07.2010 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine 31.05.2012 tarihinde 185.000 TL limitle müteselsil kefil olması nedeniyle, takibe konu edilen borçlu cari hesap kredisinin davalının kefaletinin bulunduğu sözleşmeye istinaden kullandırıldığının kabulü gerektiği, ticari kredili mevduat hesabının … Şubesinde 4391-3088 hesap numarası üzerinden açıldığı ve 30.06.2014 tarihinde hesabın borç bakiyesi olan 1.894,18-TL üzerinden… Şubesine devredildiği, kredili mevduat hesabından yapılan ödemeler nedeniyle hesabın risk bakiyesinin 19.02.2016 tarihinde 5.000,00-TL ya yükseldiği ve bu tarihte takip hesaplarına aktarıldığı belirlenmiş olup, takibe konu ticari kredili mevduat hesabının 30.06.2014 tarihli sözleşmeye istinaden değil davalının kefaletinin bulunduğu … Şubesi ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında akdedilmiş olan 20.07.2010 tarihli sözleşme kapsamında açılmış olması nedeniyle davalının bu borçtan da kefaleten sorumluluğunun bulunduğu, davacı Banka vekili tarafından dava dışı asıl borçlu şirket ile müvekkili Banka arasında akdedilmiş olan Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinde davalının kefaletinin bulunmadığı, Çek Kanunu hükümleri uyarınca çek karnesi verilmekle birlikte dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı Banka arasında gayrikabili rücu bir gayrinakdi kredi ilişkisi kurulduğu için söz konusu çek yapraklarına ilişkin yasal yükümlülük tutarlarından dava dışı asıl borçlu şirketin sorumlu olacağı, davalının çek karnesi verilmesine esas Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinde kefaleti bulunmadığı gibi kefaletinin bulunduğu Genel Kredi Sözleşmesinde ise “çek yaprağı depo talebinden kefilin sorumlu olacağına dair” açık bir hüküm yer almadığı için davalı kefilin takibe konu edilen depo talebinden sorumlu tutulamayacağı, dava konusu yasal garanti tutarları ödenmiş … seri numaralarını taşıyan çeklerin basım tarihlerinin 19.07.2015 olduğu dikkate alındığında takipte depo talebine konu edilen, takipten sonra ise yasal yükümlülük tutarları ödenen söz konusu çeklerden kaynaklı nakit riskin davacı Banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında akdedilen 30.06.2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında kaldığı, 30.06.2014 tarihli sözleşmede davalının kefaleti bulunmadığı için sözleşmeden kaynaklı riskten sorumlu tutulamayacağı, davalı tarafa ihtarname keşide edilmediği için davalının temerrüdünün takip tarihi itibariyle oluştuğu, takip tarihi itibariyle davalı kefilin toplam 71.938,52-TL’den sorumlu olduğu, 07.03.2016 tarih 440486 yevmiye nolu makbuzla 271,00 TL ihtarname masrafı ödenmiş olmakla birlikte bu ihtar çek yapraklarına ilişkin alacağa ait olduğu için ihtarname masrafının davalıdan talep edilemeyeceği, yine takip tarihi itibariyle davalıdan Borçlu Cari Hesaptan toplam 65.813,06 TL, Ticari Kredili Mevduat Hesabından 5.597,72 TL talep edilebileceği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamına sunulmuş bulunan 19.11.2012 tarih … yevmiye nolu ipotek belgesi bilgilerine göre 19.11.2012 tarihinde 350.000 TL tutarında davacı Banka lehine dava dışı …’in taşınmazı üzerinde ipotek tesis edildiği ve ipotekli gayrimenkulun 25/11/2015 tarihinde … isimli şahsa satışından dolayı ipoteğin terkin edildiği anlaşılmıştır.
Davalı takip konusu BCH ve KMH kredilerinden kaynaklanan alacağın dayanağını teşkil eden 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin müteselsil kefili olup, davalının takip konusu alacağın teminatını tesis eden ipotekli taşınmazın kendi rızası olmadan 3. bir kişiye satıldığını satılarak ipoteğin fek edildiği, bankanın alacağını ipotekli gayrimenkul üzerinden alma imkanı varken ipoteği fek edip sözleşme kefiline yönelmesinin hukuka aykırı olduğuna ilişkin savunması karşısında davacı bankaca ipoteğin kaldırılmasının davalı kefilin sorumluluğunun ağırlaştırıp ağırlaştırmadığının tartışılması gereklidir.
6098 sayılı TBK.nun 592/1 maddesinde “Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır.” hükmü düzenlenmiştir.
Aynı yasanın 592/son maddesinde ise “Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorunlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda dava dışı asıl borçlunun davacı banka yararına borçlarının teminatını teşkil etmek üzere dava dışı …’in maliki olduğu taşınmaz üzerinde 19/10/2012 tarihli 350.000 TL limitli ipotek tesis edildiği, ipoteğin 25/11/2015 tarihinde davalının rızası alınmaksızın fek edildiği ve aynı tarihte taşınmazın yine dava dışı … isimli şahsa satıldığı anlaşılmakta olup, davacı bankanın dava dışı asıl borçlu şirketten alacağı mevcut iken alacağın maddi teminatını oluşturan ipoteğin fekkinin hangi gerekçe ile yapıldığı hususunda dosya kapsamında yapılmış bir açıklaması da bulunmamaktadır. İpoteğin fekki dolayısıyla kefilin sorumluluğu ağırlaştırılmıştır. TBK.nun 592/1 maddesinde alacaklının, alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını yalnızca ve mutlaka asıl borçludan temin etmesine yönelik özel bir şart bulunmadığından, böylelikle 3. kişilerden elde edilen güvencelerin de TBK 592.madde kapsamında değerlendirilmelidir. Fek edilen ipotek bedeli işbu davada hesaplanan kefilin sorumluluğunun üstünde olduğundan TBK.nun 592/son maddesi nazara alınarak davalı kefil yönünden talep edilebilecek bir alacak olmadığı anlaşılmakla (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 27/02/2017 tarih 2016/5344 Esas 2017/1502 Karar sayılı; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/09/2022 tarih 2021/3134 Esas 2022/5775 Karar sayılı emsal ilamları) ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesine bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin istinaf itirazlarına gelince, dosya kapsamında davacının icra takibi yapmakta kötü niyetli olduğuna ilişkin bilgi ve belge bulunmadığından davalı vekilinin istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın ve davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalıdan alınması gerekli olan 59,30 TL harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Taraflar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.21/12/2022

Başkan- Üye – Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.