Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1933 E. 2023/1698 K. 01.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1933 Esas 2023/1698 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/1933
KARAR NO : 2023/1698

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/07/2021
NUMARASI : 2020/67 Esas 2021/433 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
DAVA : Teminat mektubunun depo edilmesi
DAVA TARİHİ : 03/02/2020
KARAR TARİHİ : 01/12/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/01/2024
Taraflar arasındaki teminat mektubunun depo edilmesi istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçeyle davalı şirket yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı … A.Ş. arasında imzalanan kredi genel sözleşmesinde diğer davalıların müteselsil kefil olarak yer aldığını, anılan sözleşme uyarınca davalı şirkete 437.000,00 TL bedelli teminat mektubu verildiğini, teminat mektubunun halen mer’i olduğunu, kredi borcunun ödenmediğini, kredi hesabının kat edildiğini belirterek 437.000,00 TL’lik teminat mektubu bedelinin davacı bankada faiz getirmeyen bir hesapta (işbu teminat mektubunun dava sırasında nakde dönüşmesi halinde tazmin tarihinden itibaren davacı bankanın kısa vadeli kredilere uyguladığı en yüksek faiz oranının %50 fazlası üzerinden gecikme faizi yürütülerek %5 BSMV ile birlikte faiz artışları da tatbik edilerek tahsil edilmesi kaydıyla) depo edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılara dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen davalılar davaya cevap vermemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, depo edilmesi talep edilen ve 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden verilen teminat mektubunun dava tarihinden sonra nakde dönüştüğünün bilirkişi raporu ile tespit edildiği, nakde dönüşen teminat mektubu bedelinden davalı asıl borçlu … A.Ş’nin sorumlu olduğu, sözleşmede kefalet imzası bulunan davalı …yönünden kredi sözleşmesinde kefilden gayri nakit alacağın depo edilmesinin talep edilebileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı, davada haklılık durumunun dava tarihine göre belirleneceği, dava tarihi itibariyle davalı …’den teminat mektubu bedelinin depo edilmesinin talep edilemeyeceği, davadan sonra teminat mektubunun tazmin edilerek nakde dönüşmüş olmasının dava tarihi itibariyle bu davalının sorumluluğunu doğurmayacağı, 30/03/2018 tarihli sözleşmenin 41. maddesi içeriğinde 15/02/2017 tarihli sözleşmeye açıkça atıf yapılmadığı, bu sözleşmede imzası bulunan müteselsil kefil davalıların 15/02/2017 tarihli sözleşmeye dayalı olarak verilen teminat mektubu bedelinden bir sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesiyle davalı … A.Ş’ne yönelik davanın kabulüne, 437.000,00 TL’nin 24/06/2020 tarihinden itibaren işleyecek %28,60 oranında temerrüt faizi ile birlikte bu davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, diğer davalılara yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; akdedilen sözleşmeler kapsamında davalı şirkete hitaben teminat mektubu verildiğini, borçlu şirket ve kefillerin akdedilen sözleşmelerden doğan edimlerini yerine getirmediğini, akdedilen sözleşmelerin ilgili maddelerinin bankaya verdiği yetkiye dayanılarak kredi hesabı kat edildiğini, teminat mektubunun iadesi veya mektup bedelinin bankaya depo edilmesi konusunda taraflarına ihtarname keşide edildiğini, keşide edilen ihtarnameye asıl firma ve kefiller tarafından itiraz edilmediğini, keşide edilen ihtarnameye rağmen asıl borçlu ve kefillerin mektup bedelini depo etmediğini, mahkeme tarafından mektubun davadan sonra nakde dönüşmüş olmasının ret sebebi olarak gösterildiğini, oysaki teminat mektubunun davadan sonra nakde dönüşmüş olmasının davalı …’in hukuksal olarak mektup bedelinden sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını, davalı … ile imzalanan 15/02/2017 tarihli sözleşmenin kefalet hükmü bölümünün 2. maddesinde TBK’nun 582. maddesi gereği müteselsil kefaletin ileride doğması muhtemel borçları da kapsayacağı hususunun açıkça belirtildiğini, davalı …’in de kredi genel sözleşmesinde yer alan müşteri/asıl borçlunun yükümlü olduğu maddelerin tamamından tıpkı asıl borçlu gibi yükümlü ve sorumlu olduğunu, davalı … açısından davanın reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, davalılar … ve …’ın kefaletinin bulunduğu 30/03/2018 tarihli sözleşmenin ticari yapılandırma sözleşmesi olup, davalı firmanın notunun düşmesi, istihbaratının bozulması ve kredi ödemelerinde gecikmenin başlaması nedeniyle firmadan 16/02/2017 tarihli sözleşme kapsamında kullandırılan nakdi ve gayrinakdi kredilerinin devamı için ilave teminat alınması amacı ile yapılmış bir sözleşme olduğunu, 16/02/2017 tarihli sözleşmeden bağımsız bir sözleşme olmadığını, 30/03/2018 tarihli sözleşmenin 41. maddesinde işbu kredi sözleşmenin daha önce banka ile akdedilmiş bulunan genel ve özel nitelikli tüm taahhütname ve sözleşmelerin eki ve ayrılmaz bir parçasıdır denildiğini, dolayısı ile kefiller tarafından bu kredi genel sözleşmesinin firma ile banka arasında arasında daha önce imzalanan sözleşme/sözleşmelerin devamı olduğunun kefiller tarafından bilindiğini, davalı … aynı zamanda asıl borçlu şirketin ortağı olduğu da göz önüne alındığında bu hususun bilinmiyor olmasının hayatın olağan akışına aykırı olacağını, 30/03/2018 tarihli sözleşmenin 41. maddesinde atıf yapılan sözleşmenin alenen ortada olduğunu, ayrıca belirtilmesine gerek bulunmadığını, yani atıfta bulunulan ve firma ile banka arasında daha önce imzalanan sözleşmenin açıkça belirlenebilir nitelikte olduğunu, her iki sözleşmenin birbiri ile bağlantılı olup 30/03/2018 tarihli sözleşmenin bağımsız bir sözleşme olmadığını, 16/02/2017 tarihli GKCH sözleşmesinin bir parçası niteliğinde olduğunu, davalı firmanın notunun düşmesi, istihbaratının bozulması ve kredi ödemelerinde gecikmenin başlaması nedeniyle firmadan 16/02/2017 tarihli sözleşme kapsamında kullandırılan mevcut kredilerinin devamı için ilave teminat alınması amacı ile yapıldığını, ilave teminat olarak … ve …’ın kefaletinin alındığı bir sözleşme olup 16/02/2017 tarihli sözleşmeden bağımsız bir sözleşme olmadığını, 30/03/2018 tarihli sözleşmenin ticari yapılandırma sözleşmesi olup akdedilme amacının yukarıda da bahsedildiği gibi ödeme gecikmesi yaşayan davalı firmadan ek teminat alınarak mevcut kredilerinin yapılandırılması olduğunu, 30/03/2018 tarihli sözleşmede kefalet imzası bulunan davalı/kefillerin bu imzaları ile mevcut kredilerin devam etmesini, davaya konu teminat mektubunun canlı kalmasını sağlamayı ve komisyonlarının ödenmesini taahhüt altına almayı amaçladığını, diğer taraftan aynı sözleşmenin yine kefalet hükmüne ilişkin 4. maddesinin kefilin, kefalet kapsamındaki borçların tamamının ya da herhangi birinin müşteri için muaccel olması halinde kefalet borcunun da muaccel olacağını ve kendisine yapılacak bildirim üzerine talep edilecek tüm tutarları ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, kefil bankanın genel kredi sözleşmesi kapsamında düzenlenen teminat mektuplarının bedellerinin ve/veya verilen çek karnelerine bağlı olarak doğacak sorumluluk bedellerinin depo edilmesini talep edebileceğini ve bu talepleri karşılamayı kabul eder şeklinde düzenlendiğini, 30/02/2018 tarihli sözleşmenin 16/02/2017 tarihli gkch sözleşmesi kapsamında kullandırılan nakdi ve gayrinakdi kredilere ek teminat(ek kefalet) alınması/verilmesi saiki ile taraflar arasında imzalanmış ticari yapılandırma kredisi olduğunu, dolayısı ile 16.02.2017 tarihli sözleşmeye ek teminat olarak alınan davalı kefillerin kefalet limitleri dahilinde teminat mektubu bedelinin deposundan sorumlu olacaklarını, 30/02/2018 tarihli sözleşme hükümlerini ve bu sözleşmede imzası bulunan davalıları yok sayan kararın taraflarınca kabul edilemeyeceğini, davalı … açısından üstelik de davanın kabulü gerekir iken davada haklılık durumu dava tarihine göre belirleneceğinden dava tarihi itibariyle kefil davalı …’den teminat mektubu bedelinin depo edilmesinin talep edilemeyeceği, davadan sonra teminat mektubunun tazmin edilerek nakde dönüşmüş olmasının dava tarihi itibariyle bu davalının sorumluluğunu doğurmayacağı gerekçesine dayanarak bu davalı açısından reddine karar verildiğini, diğer taraftan davalı … açısından hem haklı davanın reddine karar verip hem de davanın depo davası olarak açıldığını, maktu harca tabi olduğu hususunun atlanarak müvekkili aleyhine nispi vekalet ücretine hükmedildiğini, bu durumun da çelişkili olduğunu, davanın niteliği ve maktu harca tabi olduğunun gözardı edildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, genel kredi sözleşmesi kapsamında verilen teminat mektubu bedelinin depo edilmesi istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Genel kredi sözleşmesi suretleri, teminat mektup sureti, hesap kat ihtarı, ödeme dekontu, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan rapor dosya içerisinde yer almaktadır.
Davacı ile davalı şirket arasında 30/03/2018 tarihli 4.000.000,00 TL limitli, 15/02/2017 tarihli 10.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmeleri imzalandığı, anılan sözleşmelerden 30/03/2018 tarihli sözleşmede davalılar …, …, … 8.000.000,00 TL limit ile müteselsil kefil olduğu, davalı …’in sözleşme tarihinde evli, diğer davalı gerçek kişilerin bekar oldukları, davalı …’in sözleşme tarihinde davalı asıl borçlu şirket ortağı olduğu, anılan sözleşmelerden 15/02/2017 tarihli sözleşmede davalı …’in 2.000.000,00 TL limit ile müteselsil kefil olduğu, diğer davalı gerçek kişilerin kefaletinin bulunmadığı, kefaletlerin sözleşme tarihlerinde yürürlükte bulunan TBK’nun 583 vd. maddelerindeki şekil koşullarına uygun bulunduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Dava konusu teminat mektubunun davacı banka tarafından davalı şirket lehine 16/02/2017 tarihinde DSİ 8. Bölge Müdürlüğüne hitaben 437.000,00 TL bedelle 30/06/2020 tarihine kadar süreli olmak üzere tanzim edildiği görülmüştür.
Davacı tarafından kredi borcunun ödenmediği gerekçesiyle kredi hesabı kat edilerek 12/06/2019 tarihli hesap kat ihtarnamesi davalılara gönderilmiş, 413.391,44 TL nakit alacağın ödenmesi, teminat mektubundan kaynaklanan 437.000,00 TL gayri nakit alacağın depo edilmesi talep edilmiş, davalılara gönderilen ihtarname ile 1 gün atıfet süresi tanınmıştır.
Ödeme dekontundan davacı tarafından teminat mektubu muhatabının tazmin talebi üzerine dava konusu teminat mektubu bedeli olan 437.000,00 TL’nin, dava tarihinden sonra, 24/06/2020 tarihinde ödendiği anlaşılmıştır.
Yargılama aşamasında davacı vekili 11/08/2020 tarihli yazılı talebi ile dava konusu 437.000,00 TL bedelli teminat mektubunun 26/06/2020 tarihinde nakde dönüştüğünü belirterek davanın alacak davasına dönüştürülmek suretiyle tazmin tarihinden itibaren bankanın kısa vadeli kredilere uyguladığı en yüksek faiz oranının %50 fazlası üzerinden gecikme faizi yürütülerek %5 BSMV ile birlikte faiz artışları da tatbik edilerek tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya üzerinde yapılan inceleme ile hazırlanan yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda, davacı ile davalı şirket arasında iki genel kredi sözleşmesi imzalandığı, 30/03/2018 tarihli sözleşmede davalı gerçek kişilerin, 15/02/2017 tarihli sözleşmede ise davalı …’in müteselsil kefil olduğu, dava konusu teminat mektubu 16/02/2017 tarihli olup, 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırıldığı, anılan sözleşmede imzası bulunmayan diğer davalıların sorumluluğunun bulunmadığı, 15/02/2017 tarihli sözleşmede kefilin teminat mektubu bedelinin depo edilmesinden sorumlu olduğuna ilişkin açık hüküm bulunmadığı, davalı …’in teminat mektubunun depo edilmesinden sorumlu tutulamayacağı, ancak davadan sonra nakde dönüşen teminat mektubundan sorumlu olacağı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Davacı yan genel kredi sözleşmesi kapsamında verilen teminat mektubundan kaynaklanan gayri nakit alacağı bulunduğunu iddia etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlenen gerekçe ile davalı şirket hakkındaki davanın kabulüne, diğer davalılar hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında davalı şirket ile davacı arasında akdedilen 30/03/2018 tarihli genel kredi sözleşmesinde diğer davalıların müteselsil kefil olduğu, 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde ise davalı …’in müteselsil kefil olduğu, dava konusu teminat mektubu bedelinin dava tarihinden sonra tazmin edildiği hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, dava konusu teminat mektubunun hangi genel kredi sözleşmesi kapsamında düzenlendiği, teminat mektubu bedelinden davalı kefillerin sorumlu olup olmadığı, 30/03/2018 tarihli genel kredi sözleşmesinin ayrı bir sözleşme niteliği bulunup bulunmadığı, yapılandırma sözleşmesi olup olmadığı, dava tarihinden sonra teminat mektubu bedelinin tazmin edilmiş olmasının davalı kefillerin sorumluluğunu doğurup doğurmayacağı, davalı … hakkındaki davanın reddi halinde hükmedilecek vekalet ücretinin maktu mu nispi mi olduğu hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, yukarıda açıklandığı üzere davacı ile davalı şirket arasında 15/02/2017 ve 30/03/2018 tarihli genel kredi sözleşmeleri imzalanmıştır. 30/03/2018 tarihli sözleşmede diğer davalıların tamamı müteselsil kefil olarak yer almakta ise de 15/02/2017 tarihli sözleşmede sadece davalı … müteselsil kefil olarak yer almaktadır.
Burada tartışılması gereken ilk husus her iki sözleşmenin birbirinden bağımsız sözleşmeler olup olmadığı, 30/03/2018 tarihli sözleşmenin yapılandırma sözleşmesi bulunup bulunmadığıdır.
15/02/2017 ve 30/03/2018 tarihli sözleşmeler ayrı ayrı akdedilen genel kredi sözleşmeleri niteliğinde olduğu gibi, bağımsız sözleşme nitelikleri bulunmaktadır. Her ne kadar davacı vekili 30/03/2018 tarihli sözleşmenin 15/02/2017 tarihli sözleşmeye ilişkin ilave teminat altına alınması amacıyla düzenlendiğini, yapılandırma sözleşmesi olduğunu ileri sürmüş ise de, sözleşmeler incelendiğinde 30/03/2018 tarihli sözleşmenin yapılandırma sözleşmesi olduğuna ilişkin herhangi bir düzenleme içermediği anlaşıldığından anılan iddiaya itibar edilmemiştir.
Öte yandan, dava konusu teminat mektubu 16/02/2017 tarihli olup, 30/03/2018 tarihli sözleşmeden önce, 15/02/2017 tarihli sözleşmeden ise sonra düzenlendiğinden 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında verildiğinin kabulü gerekecektir. Nitekim yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda da bu kabul çerçevesinde inceleme yapılmıştır.
Davalı şirket ile davacı arasında akdedilen 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde davalı … dışındaki diğer davalı gerçek kişilerin kefaletleri bulunmamaktadır.
Bu durumda mahkemece davalılar… ve …’ın dava konusu teminat mektubunun verildiği 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde kefaletlerinin bulunmadığı, 30/03/2018 tarihli genel kredi sözleşmesinin ayrı ve bağımsız bir sözleşme olup, anılan sözleşmedeki kefaletlerinin 15/02/2017 tarihli sözleşmeye sirayet etmeyeceği, 15/02/2017 tarihli sözleşme kapsamında verilen teminat mektubu bedelinden sorumluluklarının bulunmadığı gözetilerek anılan davalılar hakkında açılan davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davalı … yönünden yapılan incelemeye gelindiğinde, taraflar arasında akdedilen 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde teminat mektubundan kaynaklanan gayri nakdi alacağın depo edilmesinden kefilin sorumlu olduğuna ilişkin açık bir hükme yer verilmemiştir. Kefil 3. kişinin borcunu teminat altına alarak yükümlülük altına girdiğinden kefile yükümlülük getiren düzenlemelerin sözleşmede açıkça yer alması gerekir. Bu nedenle sözleşmedeki müşteri hakkında yer alan hükümlerin kefil hakkında da uygulanacağına ilişkin hükmün varlığı halinde dahi, kefilin teminat mektubundan kaynaklanan gayri nakdi alacaktan sorumlu olduğu sonucuna varılamayacaktır (Emsal Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/03/2020 tarih ve 2017/11-36 Esas 2020/290 Karar sayılı ilamı).
Dava konusu teminat mektubunun dava tarihinden sonra tazmin edilerek nakde dönüşmesi halinde de bu durum davalı kefil …’in dava tarihinde depo edilmesinden sorumlu bulunmadığı teminat mektubunun tazmin edilmesi nedeniyle tahsilinden sorumlu olması sonucunu doğurmayacaktır.
Hal böyle olunca, mahkemece dava konusu teminat mektubunun verildiği ve davalı …’in kefil olarak imzasının bulunduğu 15/02/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinde teminat mektubundan kaynaklanan gayri nakdi kredi borcunun deposundan kefilin sorumlu olduğuna yönelik açık bir hüküm bulunmadığı, davadan sonra teminat mektubunun tazmin edilerek nakde dönüşmüş olmasının dava tarihi itibarıyla anılan davalının sorumluluğunu doğurmayacağı gözetilerek bilirkişi raporundaki görüşten ayrılınmak suretiyle anılan davalı hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davacı vekilinin davalı … lehine hükmedilen vekalet ücretine yönelik istinaf itirazına gelindiğinde; yukarıda açıklandığı üzere davalı kefil … dava tarihinden sonra nakde dönüşen teminat mektubu bedelinden sorumlu değildir. Teminat mektubunun nakde dönüşmesi üzerine davacı vekilince dava alacak davasına dönüştürülmüştür. Kural olarak yargılama aşamasında nakde dönüşen gayri nakit alacak yönünden eksik nispi peşin harcın ikmali gerekmekte ise de, davacı banka harçtan muaf olduğundan nispi peşin harcın ikmali yoluna gidilmemiştir. Bu durumda mahkemece nakde dönüşen teminat mektubu yönünden tazmin miktarı gözetilerek davalı … lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygundur.
Yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan rapor, banka kayıtları üzerinde yerinde yapılan incelemeyi içermeyip, dosya üzerinde yapılan inceleme ile hazırlanmış ise de dava konusu teminat mektubu tarihi gözetildiğinde hangi genel kredi sözleşmesi kapsamında düzenlendiğinin açıkça anlaşılması karşısında işbu dosyada banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapılmamış olmasının sonuca bir etkisi görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı harçtan muaf olup, yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcı ile 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının talebi halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı … yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre iç

Başkan – Üye – Üye Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.