Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1892 E. 2022/1346 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1892 Esas 2022/1346 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1892
KARAR NO : 2022/1346

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/06/2021
NUMARASI : 2020/544 Esas 2021/385 Karar
TALEP EDEN :
VEKİLİ :
KARŞI TARAF : HASIMSIZ
TALEP : Zayi Belgesi Verilmesi
TALEP TARİHİ : 12/11/2020
KARAR TARİHİ : 02/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/11/2022

Zayi belgesine verilmesi istemine ilişkin talebin yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı talebin reddine yönelik olarak verilen hükme karşı talep eden vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TALEP
Talep eden vekili dava dilekçesinde özetle; …. Şti. unvanlı müvekkili şirketin, 10.12.2019 tarihi itibariyle tür ve unvan değişikliğinde bulunduğunu, keyfiyetin 13.12.2019 tarihli … sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiğini, 2016 yılında muhtelif günlerinde müvekkili şirketin hukuk, muhasebe, finans, satış ve otomasyon birimleri ile ilgili tüm verilerinin yer aldığı server sistemine birden çok elektronik posta gönderilmek suretiyle siber saldırıda bulunulduğunu, daha önce alınan gerekli tüm güvenlik önlemlerine karşın önemli veri tabanları, belge ve dosyaların çoğu kırılamayacak bir şifreleme algoritması kullanılarak şifrelenmiş ve kullanılamaz hale geldiğini, akaryakıt dağıtım şirketi olan müvekkil şirketin ilgili kanunlardan kaynaklanan yükümlülükleri uyarınca emniyet birimleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı ve bağlı birimleri ile paylaştığı verilerin ve bunlara temel oluşturan bilgilerin silinmesine neden olan olayla ilgili sorumluların tespiti ve cezalandırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/1143 soruşturma sayılı dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, akabinde siber saldırıda bulunan şüpheli tarafından müvekkil şirkete iletilen not uyarınca ödenmek zorunda kalınan fidye karşılığında sistem dosyalarının şifrelerinin çözülmesi sağlandığını iddia ederek müvekkili şirkete ait Eylül 2016 yevmiye ve kebir (büyük) e-defterlerinin zayi olduğuna dair belge verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; TTK 82/7 maddesi uyarınca zayi belgesi için zayi durumunu öğrenme tarihinden itibaren 15 gün içinde dava açma yükümlülüğü olduğu, siber saldırı 2016 yılında yapılmış olup, süresinde yapılmış bir başvuru olmadığı gibi e- defterlerin zayi olma durumunun da söz konusu olmadığı, davanın esasen Eylül 2016 dönemindeki e-defterlerindeki imza değeri ile GIB beratı uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile açılmış olup, defter zayi için gereken yasal koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Talep eden vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin server sistemine yapılan saldırı neticesinde bilgi işlem sisteminde muhafaza ettiği e-defter, belge ve dosyaların çoğunun kırılamayacak bir şifreleme algoritması kullanılarak şifrelendirildiğini ve kullanılamaz hale getirildiğini, buna ilişkin tüm belgelerin dosyada bulunduğunu, zayi belgesi şartlarının oluştuğunu, davanın 15 günlük süre içerisinde açıldığını bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Talep, Eylül 2016 yevmiye ve kebir e-defterleri için zayi belgesi verilmesi talebine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre; bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini resen araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/Hanağası, Emel; Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2018, s. 474.).
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve istinaf ve temyiz sırasında hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim 07/06/1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda, talep eden tarafından Eylül 2016 ayına ait yevmiye ve kebir e – defterleri zayi belgesi verilmesi talebi ile eldeki dava açılmış, mahkemece TTk 82/7 maddesinde belirtilen hak düşürücü sürede dava açılmadığı gibi, e-defterlerin zayi olması durumunun söz konusu olmaması nedeniyle yasal koşulların gerçekleşmediği gerekçeleri yazılmış olmakla birlikte hüküm kısmında “TTK 82/7 maddesi uyarınca öğrenme tarihinden 15 gün içinde dava açılmasının gerektiği, defterlerin 2016 yılında siber saldırıya uğradığı sabit ise de zayi olduğuna ilişkin süresinde yapılmış bir başvuru olmadığı gibi esasen imza değeri ile GIB beraati uyuşmazlığı açısından zayi belgesi talebinin yasal olmadığı ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığınca inceleme yapıldığı bildirildiğinden talebin reddine” denilmiştir.
Bu durumda mahkemece davanın hem esasa ilişkin hem de hak düşürücü süre nedeniyle gerekçe oluşturularak davanın reddine hükmedilmiş olup, mahkemenin hangi gerekçeyle davayı reddettiği açıkça anlaşılamadığı gibi hüküm kısmının gerekçeye yer verilmek suretiyle oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Hem esastan hem de hak düşürücü süreden ret kararı verilmesi ve hüküm kısmında gerekçe yazılmış olması HMK’nun 297. maddesi ile Anayasanın 143. maddesine aykırıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/01/2019 tarih ve 2017/11-149 Esas 2019/49 Karar sayılı ilamı). Bu nedenle kamu düzeni gözetilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir. Ancak mevcut dosya kapsamı ile uyuşmazlığın çözümü ve bir karar verilmesi mümkün görülmekle bu hususlar Dairemizce eleştirilmekle yetinilmiş ve işin esası hakkında bir karar verilmesi yoluna gidilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince;
TTK nın 82/ 7 maddesinde; ” Bir tacirin saklamakla yükümlü olduğu defterler ve belgeler; yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet veya hırsızlık sebebiyle ve kanuni saklama süresi içinde zıyaa uğrarsa tacir zıyaı öğrendiği tarihten itibaren onbeş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinden kendisine bir belge verilmesini isteyebilir. Bu dava hasımsız açılır. Mahkeme gerekli gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. ” hükmüne yer verilmiştir.
Davacı tarafça, müvekkili şirketin Eylül 2016 ayına ait yevmiye ve kebir e-defterlerinin bilgisayarlarına yapılan siber saldırı nedeniyle zarar gördüğü, tüm veri kurtarma metodları denendiği halde kurtarılmasının mümkün olmadığının tespit edildiğini belirterek Eylül 2016 ayına ait yevmiye ve kebir e-defterleri hakkında zayi belgesi verilmesi istemiyle talepte bulunulmuş ise de, talep edenin dava konusu olayla ilgili olarak 30/12/2016 tarihinde EPDK’ya başvurarak 27-28-29-30/12/2016 tarihlerinde yapılan siber saldırıların şirkete ait tüm ana makinelere, otomasyon sisteminin bağlı olduğu server ile kullanıcı bilgisayarlarına virüs bulaştırdığını ve işletim sistemi ile tüm dataların zarar görerek kayıtlı ve ileri sürülmesine neden olduğunu bildirdiği ve olayla ilgili 30/12/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, böylelikle talep edenin zayi durumunu en geç şikayet dilekçesinin tarihi olan 30/12/2016 tarihinde öğrendiği, bu durumda dava tarihi 12/11/2020 tarihinde TTK’nın 82/7. maddesinde öngörülen 15 günlük hak düşürücü sürenin de dolmuş olduğu anlaşılmakla hak düşürücü sürenin dolmuş olması sebebiyle davanın reddine dair verilmesi gereklidir.

Tüm bu nedenlerle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 355. maddesi gereğince kamu düzenine aykırılık gözetilerek kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kamu düzenine aykırılık nedeniyle kaldırılmasına, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A) 1-Talep eden vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 355. maddesi gereği kamu düzeni gözetilerek KABULÜNE,
2-Ankara 13. Ticaret Mahkemesi’nin 23/06/2021 tarihli ve 2020/544 Esas 2021/385 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2.maddesi uyarınca kamu düzeni gözetilerek KALDIRILMASINA,
B)1-Talebin hak düşürücü süre nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin talep edenden alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Talep eden tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
C)1-İstinafa başvuran talep eden tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde talep eden tarafa iadesine,
2-Talep eden tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 02/11/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.