Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1890 E. 2023/1613 K. 15.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1890 Esas 2023/1613 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1890
KARAR NO : 2023/1613

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/10/2021
NUMARASI : 2020/116 Esas 2021/736 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
DAVA : Menfi Tespit – İpoteğin Fekki
DAVA TARİHİ : 19/02/2020
KARAR TARİHİ : 15/11/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/12/2023

Taraflar arasındaki menfi tespit, ipoteğin fekki istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçeyle davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılar arasında akdedilen 27/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinin eki niteliğindeki kefalet sözleşmesinde müvekkilinin imzasının bulunduğunu, bu kefalet sözleşmesine bağlı olarak müvekkilinin maliki olduğu taşınmaz üzerinde davalı banka lehine ipotek tesis edildiğini, kefalet sözleşmesinin düzenlenmesi sırasında bir adet teminat niteliğinde kambiyo senedinin de müvekkili tarafından kefil olarak imzalandığını, müvekkilinin yaptığı araştırmada davalı şirketin 27/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinden başka davalı bankayla yeni sözleşmeler imzalayarak farklı krediler çektiğini öğrendiğini, çekilen bu yeni kredilerden müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, davalı bankanın müvekkilinin kefalet sözleşmesinden dolayı borçlu olmadığı yönünde ibraname vermediğini, ipoteği fek etmediğini, sadece teminat senedini iade ettiğini, teminat senedinin iade edilmiş olmasının müvekkilinin borçlu olmadığının kabulü ve ikrarı niteliğinde olduğunu, sözleşme ve eş rızasının yasalara uygun alınmadığını düşündüklerini, yazılı şartlara uygun eş rızası bulunmayan kefalet sözleşmesinin müvekkili yönünden hukuken geçerli olmadığını belirterek müvekkilinin kefalet sözleşmesi nedeniyle davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine, kefalet sözleşmesinin iptaline, müvekkilinin taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin fekkine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı banka vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin diğer davalı şirketin doğmuş ve doğacak borçlarını kapsayacak şekilde tesis edildiğini, müvekkilinin halen devam eden kredi riski bulunduğunu, bu riskin 10/03/2020 tarihi itibarıyla 6.521.349,00 TL nakdi, 30.000,00 TL gayri nakdi olduğunu, iyi niyetli olan müvekkili lehine tesis edilmiş olan ipoteğin korunması gerektiğini, davalı şirkete ilişkin kredi riski sıfırlanmadıkça ipoteğin fekkedilemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının taşınmazı üzerine konulan ipoteğe ilişkin talebin banka ile davacı arasında sonuç doğuracağını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin kredi ödemelerini düzenli olarak yaptığını, 2019 yılında davacının kefaletinin kaldırılması ve kambiyo senedinin iadesi talebi üzerine banka tarafından yeniden değerlendirme neticesinde banka ile müvekkili arasında davacıya ait senedin iadesi, kefaletinin kaldırılması, müvekkili şirket yetkililerinin şahsi kefaletleri ile kendilerine ait taşınmazları teminat gösterilmek suretiyle davacının şahsi kefaletinin kaldırıldığını, davacının ipotek verdiği 28/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesine dair banka alacağına ilişkin 5 yıllık geri ödeme süresinin hali hazırda bulunduğunu, ipoteğin banka tarafından teminat altına aldığı alacağına bağlı bir hak olarak devam ettiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporuyla davalı kredi müşterisi şirketin davalı bankaya kredi müşterisi sıfatıyla imzalarını taşıyan 30/10/2012, 20/10/2014, 27/10/2015 ve18/04/2018 tarihli kredi çerçeve sözleşmeleri uyarınca dava tarihi itibarıyla 6.471.349,34 TL, bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla 5.392.792,08 TL kredi borcunun bulunduğu, imzalanan sözleşmeler ile kullanılan krediler arasında eşleştirme yapılmadığının tespit edildiği, ticari krediler alanında sözleşme ile kredi arasında açıkça bir ilgi ve bağlantı kurulmadıkça kullanılan tüm kredilerin kredi müşterisinin imzasını taşıyan tüm sözleşmelere dayandığı, bu bağlamda mevcut borcun da davalı kredi müşterisi şirket bakımından tüm kredi çerçeve sözleşmelerine dayandığı, davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzasını taşıyan kefalet sözleşmesi uyarınca 4.000.000,00 TL tutarındaki kefalet limiti dahilinde tüm malvarlığıyla müteselsilen ve ipotek veren sıfatıyla imzasını taşıyan ipotek sözleşmesi uyarınca 4.000.000,00 TL tutarındaki ipotek limiti dahilinde ve ipotek konulan taşınmazıyla dava tarihi itibarıyla 6.471.349,34 TL, bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla 5.392.792,06 TL tutarında kredi borcundan sorumlu olduğu, davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzasını taşıyan kefalet sözleşmesinin sözleşme tarihinden önce kullanılmış ve sözleşme tarihinden sonra kullanılacak tüm kredileri kapsamına aldığı ve belirli bir kredi ile eşleştirilmediği, uyuşmazlık konusu ipotek ile müteselsil kefaletin davalı kredi müşterisi şirketin davalı bankadan kullandığı ve kullanacağı kredilerin tamamını güvence altına aldığı, belirli bir krediyle ilişkilendirilmediği gibi doğmuş ve doğacak tüm kredi alacaklarını kapsadığı, uyuşmazlık konusu ipotek ile müteselsil kefaletin güvence altına aldığı kredi borcunun dava tarihi ve bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla henüz kapanmadığı, belirtilen taksit ödemelerinin tamamlanması ve kredi riskinin tamamen kapanmasının ardından ortaya çıkacak koşulların gelecekte ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, tespit edilen maddi olgular ve bilimsel veriler ile davalı kredi müşterisi şirketin kredi borcunun henüz kapanmamış olmasına göre gerek dava tarihi, gerekse bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla davacının ipotek veren/müteselsil kefil taşınmaz malikinin taşınmazdaki ipoteğin kaldırılması için gerekli koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2015 yılında 4.000.000,00 TL bedelli kefil/ipotek veren sıfatı ile imzalamış olduğu sözleşmeden sonra, davalılar arasında 18/04/2018 tarihli 5.500.000,00 TL bedelli ve 22/03/2019 tarih 7.500.000,00 TL bedelli sözleşmeler imzalandığını, müvekkilinin bilgisi olmadan, izni alınmadan davalılar kendi aralarında yeni sözleşmeler yapıp, krediler kullanıldığını, bu kredilerden müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, 2015 yılında kullanılan kredinin borcunun ödenmiş olması nedeniyle işbu davanın açıldığını, yeni sözleşmelerin düzenlenmesi sırasında veya kredilerin kullandırılması aşamasında müvekkilinden izin alınmadığı gibi, bilgilendirme dahi yapılmadığını, 2015 yılında yapılan sözleşme ve krediden 2021 yılında borç kalmasının mümkün olmadığını, bu sözleşmeden ve krediden borç kalmadığının en kesin göstergesinin 2018 ve 2019 yıllarında yeni sözleşmeler düzenlenmiş olması olduğunu, müvekkilinin kefil olarak 2015 yılında imzaladığı sözleşmeden sonra, davalılar 2018 ve 2019 yıllarında 5.500.000,00 TL + 7.500.000,00 TL = 13.000.000,00 TL toplam miktarlı sözleşme imzaladığını, bu sözleşmeleri yok sayıp müvekkilinin kefil olarak imzaladığı sözleşmenin hala geçerli olduğunu kabul etmenin hukuka uygun olmadığını, daha önce imzalanan sözleşmeler geçerli ise yeni sözleşmenin neden imzalandığı sorusunun cevapsız kaldığını, mahkemenin müvekkilinin 2015 yılında imzalamış olduğu kefalet sözleşmesi ile diğer davalının doğmuş ve doğacak tüm kredilerine kefil olacağı gerekçeyle kefaletin sınırlarının belirli olması gerektiği kuralını ihlal ettiğini, müvekkilinin ömür boyu bu risk altında yaşamasını kabul etmenin hayatı boyunca bir belirsizlik içinde kalmasının hukuka uygun olmadığını, teminat olarak alınmış olan kambiyo senedinin iade edilmiş olmasının müvekkilinin borçlu olmadığının kabulü ve ikrarı niteliğinde olduğunu, davalı bankanın diğer davalıdan 27/10/2015 tarihli sözleşmeden dolayı hiçbir hak ve alacağı kalmadığını, sözleşmede eş rızasının ve diğer hususlar yönünden şekil şartlarının yerine getirilmemiş olabileceği yönünde itirazları bulunmasına rağmen bilirkişi raporunda ve gerekçeli kararda bu hususun incelenmediğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç bulunmadığından teminat olarak verilen ipoteğin fekki, kefalet nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Genel kredi sözleşmeleri, kefalet sözleşmesi, davacı tarafından davalılara gönderilen ihtarname sureti, ipotek resmi senedi, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 07/06/2021 tarihli kök, 06/08/2021 tarihli ek rapor dosya içerisinde yer almaktadır.
Davalı banka ile davalı şirket arasında 27/10/2015 tarihli 4.000.000,00 TL limitli, 22/03/2019 tarihli 7.500.000,00 TL limitli, 18/04/2018 tarihli 5.500.000,00 TL limitli, 20/10/2014 tarihli 100.000,00 TL limitli, 30/10/2012 tarihli 150.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmeleri akdedildiği, genel kredi sözleşmelerinin içeriğinde davacının kefil sıfatıyla imzasının yer almadığı dosya içeriğiyle sabittir.
Davalı bankayla davacı arasında 27/10/2015 tarihli 4.000.000,00 TL limitli kefalet sözleşmesi akdedilmiş olup, sözleşmede davacı eşinin 27/10/2015 tarihli eş rızası bulunmaktadır. Anılan kefalet, sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nun 583 vd. maddelerinde yer alan şekil koşullarına uygun olup, davacının el yazısına ve imzaya yönelik bir inkarı bulunmamaktadır.
Davacının taşınmazı üzerinde davalı banka lehine davalı şirketin bankaya doğmuş ve doğacak borçlarını teminat altına almak üzere 28/10/2015 tarihinde 4.000.000,00 TL limitli fekki bankaya bildirilinceye kadar süreli üst sınır ipoteği tesis edildiği görülmüştür.
Davacı tarafından davalılara gönderilen 18/04/2019 tarihli ihtarname ile 27/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinin halen geçerli olup olmadığı, anılan sözleşmeye istinaden kullanılan ilk krediden sonra yeni ve ayrı krediler kullandırılıp kullandırılmadığı, kefalet sözleşmesinden dolayı riskinin bulunup bulunmadığı hususları sorularak kredi sözleşmesi sona ermişse ibra ve ipotek fek yazılarının verilmesi talep edilmiştir.
Anılan ihtarnameye davalının cevap verdiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge dosyaya ibraz edilmemiştir.
Yargılama aşamasında banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yaptırılmak suretiyle alınan bilirkişi kök raporunda, dava tarihi itibarıyla davalı şirketin kredi risk bakiyesinin 6.471.349,34 TL, inceleme tarihi olan 04/06/2021 tarihi itibarıyla ise 5.6621.431,38 TL olduğu, kefalet ve ipoteğin belirli bir krediyle ilişkilendirilmediği, davalı şirketten doğmuş ve doğacak tüm banka alacaklarını kapsadığı, kredi borcunun kapanmadığı tespit edilmiştir.
İtiraz üzerine alınan ek raporda ise genel kredi sözleşmeleri ile kullandırılan krediler arasında eşleştirme yapılmadığı, kullanılan tüm kredilerin kredi müşterisinin imzasını taşıyan tüm sözleşmelere dayandığı, bu bağlamda mevcut borcun da davalı kredi müşterisi şirket yönünden tüm genel kredi sözleşmelerine dayandığı, davacının kefaletinin de belirli bir kredi sözleşmesiyle eşleştirilmediği, bu nedenle sözleşme tarihinden önce ve sonra kullanılacak tüm kredileri kapsama aldığı, kredi borcunu inceleme ve dava tarihi itibarıyla henüz kapanmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Davacı yan kefaletinin ve ipoteğinin davalılar arasında akdedilen 27/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesine ilişkin olduğunu, anılan sözleşmeden kaynaklanan borç bulunmadığını, kefaletin ve ipoteğin davalılar arasında daha sonraki tarihlerde akdedilen genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun teminatı olmadığını iddia etmiş, davalı banka kefalet ve ipoteğin davalı şirketin kredi borçlarının teminatı olduğunu, kredi borcunun sona ermediğini savunmuş, diğer davalı ise şirket yetkililerinin şahsi kefaletleri ve kendilerine ait taşınmazlar teminat gösterilmek suretiyle davacının şahsi kefaletinin kaldırıldığını, davacının bankayla yaptığı görüşmede davacının verdiği senedin iadesi ile şahsi kefaletin kaldırılması hususunda anlaşma sağlandığını, kredi borcuna ilişkin geri ödeme süresinin devam ettiğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında davalı bankayla davalı şirket arasında 5 ayrı genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davacının davalı bankayla ayrı kefalet sözleşmesi akdettiği, davacının taşınmazı üzerinde davalı şirketin doğmuş ve doğacak borçlarını teminat altına almak üzere davalı banka lehine ipotek tesis edildiği hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık davacının kefalet sözleşmesinin ve ipoteğin davalılar arasında akdedilen tüm genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan davalı banka alacağının teminatı olup olmadığı, tüm genel kredi sözleşmelerinin teminatı değilse hangi sözleşmenin teminatı olduğu, dava tarihi itibarıyla kefalet ve ipoteğin teminatı olduğu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borç bulunup bulunmadığı, borç var ise miktarı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacı vekilinin davalı … … A.Ş. hakkında kurulan hükme yönelik istinaf itirazı kamu düzenine aykırılık yönünden incelendiğinde, davacı tarafından kefalet sözleşmesi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti, ipoteğin fekki talebiyle açılan işbu dava davalı banka yanında asıl borçlu olan davalı şirkete de yöneltilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı bankanın dava tarihi itibarıyla davalı asıl borçlu şirketten kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağı bulunduğu gerekçesiyle davalı asıl borçlu şirket hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu kefalet sözleşmesi ve ipotek resmi senedi davacı ile davalı banka arasında akdedilmiş olup, davalı asıl borçlu şirketin anılan sözleşmelerde imzası yer almamaktadır. Kefalet sözleşmesi ve ipotek resmi senedinden kaynaklanan bir uyuşmazlığın varlığı halinde husumetin sözleşmenin diğer tarafına yöneltilmesi gerekir. Bir başka anlatımla kefalet sözleşmesi ve ipotek resmi senedi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ve ipoteğin fekki talebi anılan sözleşmelerde taraf sıfatı bulunmayan davalı asıl borçluya yöneltilemeyecektir.
Bu durumda mahkemece, davalı asıl borçlu şirket hakkında açılan işbu davada davalı asıl borçlu şirketin pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı, davalı asıl borçlu yönünden pasif husumete ilişkin dava şartının gerçekleşmediği, dava şartının varlığının yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiği gözetilmeden davalı asıl borçlu şirket hakkında işin esasına girilerek davanın esastan reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Davacı vekilinin kefalet sözleşmesine ilişkin davalı banka hakkında menfi tespit davası yönünden verilen karara ilişkin istinaf itirazları kamu düzenine aykırılık yönünden incelendiğinde; menfi tespit davası İİK’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Menfi tespit davası borçlunun bir alacaklının kendisinden bir hak veya alacak talep etmesi üzerine ileri sürülen hak veya alacağın doğmadığını ve doğduktan sonra sona erdiğini tespit ettirmek amacıyla açtığı tespit davasıdır.
Menfi tespit davası icra takibinden önce açılabildiği gibi icra takibinden sonra da açılabilir. Takipten önce menfi tespit davası açılabilmesi için borçlunun borcu olmadığının hemen tespitinde korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmalıdır (Kuru Baki; İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s:24). Borçlu maddi hukuk bakımından ödemekle yükümlü olmadığı bir alacak talebiyle karşılaşmışsa menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir.
HMK’nun 114/1.h maddesi uyarınca ise, hukuki yarar dava şartı olup, HMK’nun 115. maddesi uyarınca hukuki yararın bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılması gerekir.
Takipten önce açılan menfi tespit davasında borçlunun hukuki durumu tehlikede ise veya taraflar arasındaki hukuki ilişki belirsizlik içeriyorsa ve açılacak dava sonucunda verilecek kararla belirsizlik ortadan kalkacaksa hukuki yararın bulunduğu kabul edilmelidir (Görgün L. Şanal, İcra Hukukunda Menfi Tespit Davası, Ankara 1977, s:62).
Davalı banka tarafından kefalet nedeniyle davacıya gönderilen bir ihtarname bulunmadığı gibi kefaletten kaynaklanan alacağın tahsiline ilişkin herhangi bir icra takibine de rastlanılamamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece kefalete ilişkin olarak takipten önce davalı banka aleyhine açılan menfi tespit davası niteliğindeki işbu davada davalı bankanın kefalet nedeniyle davacıya alacak bildirimine ilişkin herhangi bir ihtarname göndermediği, alacağın tahsiline ilişkin başlatılan bir icra takibi bulunmadığı, salt kefalet sözleşmesinin varlığının takipten önce menfi tespit davası açılmasında hukuki yararın var olduğunu göstermeyeceği, davacının kefalete ilişkin olarak davalı banka aleyhine işbu menfi tespit davasını açmasında hukuki yararının bulunmadığı, hukuki yararın dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerektiği gözetilerek kefalete ilişkin açılan menfi tespit davasının davalı banka yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir (Emsal Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 06/04/2015 tarih 2014/7626 Esas 2015/4782 Karar sayılı ilamı).
Davacı vekilinin ipoteğin fekki talebi yönünden davalı banka hakkında verilen karara ilişkin istinaf itirazları incelendiğinde; yargılama aşamasında banka kayıtları üzerinde yapılan inceleme ile alınan bilirkişi raporunda davalı bankanın dava tarihi ve bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla alacaklı olduğu miktar tespit edilmiştir.
Davacının taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğe ilişkin ipotek resmi senedi incelendiğinde, ipoteğin davalı asıl borçlu şirketin kredi işlemlerinden doğmuş ve doğacak tüm borçlarının teminatını teşkil etmek üzere 4.000.000,00 TL limit ile davalı banka lehine tesis edildiği görülmüştür. İpotek tarihi 28/10/2015 ise de ipoteğin şartlarını düzenleyen hükümlerde herhangi bir genel kredi sözleşmesine özgülenmediği gibi, aksine davalı asıl borçlu şirketin doğmuş ve doğacak tüm kredi borçlarının teminatını teşkil ettiği belirtilmiştir. İpotek resmi senedindeki şartlar gözetildiğinde, ipotek sadece ipotek tesis tarihinden önce akdedilen 27/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinin değil, davalılar arasında akdedilen tüm genel kredi sözleşmelerinin teminatı niteliğindedir. Dava tarihi ve bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla da davalı bankanın halen davalı asıl borçlu şirketten kredi alacağı bulunmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece ipoteğin davalılar arasında akdedilen genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın teminatı olduğu, dava tarihi ve bilirkişi inceleme tarihi itibarıyla davalı bankanın davalı şirketten kredi alacağı bulunduğu, ipoteğin teminat vasfının devam ettiği gözetilerek davalı banka hakkında ipoteğin fekki talebine yönelik açılan davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık gözetilerek kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi hükmünün kamu düzenine aykırılık yönünden kaldırılmasına, davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine, davalı … … A.Ş. hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, davalı banka hakkında kefalet sözleşmesi nedeniyle açılan menfi tespit davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine, ipoteğin fekkine yönelik davalı banka aleyhine açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık gözetilerek KISMEN KABULÜ ile, Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 06/10/2021 tarih 2020/116 Esas 2021/736 Karar sayılı kararının kamu düzenine aykırılık gözetilerek KALDIRILMASINA, davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
2-Davalı … … A.Ş. hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine,
3-Davalı banka hakkında kefalet sözleşmesi nedeniyle açılan menfi tespit davasının HMK’nun 114/1-h ve 115/2. maddeleri gereğince hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine,
4-Davalı banka hakkında ipoteğin fekki talebiyle açılan davanın reddine,
5-Alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 68.310,00 TL harçtan mahsubu fazla alınan 68.040,15 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalılar tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/A ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A-13. maddesi uyarınca alınması gereken 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
9-Davalı … … A.Ş.’nin kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca takdiren 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
10-Davalı bankanın kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından menfi tespite ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilen kısım gözetilerek hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca takdiren 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
11-Davalı bankanın kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından ipoteğin fekki talebi hakkında kurulan hüküm gözetilerek hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan ve istinaf kanun yoluna başvuran davacı aleyhine hüküm kurma yasağı, hükmedilen maktu vekalet ücretleri de gözetilerek 92.825,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
12-Yatırılan gider avansının artan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
B)1-Davacıdan alınan 59,30 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davadaki haklılık durumu gözetilerek davacı üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 15/11/2023

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.