Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1611 E. 2023/1172 K. 20.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1611 Esas 2023/1172 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1611
KARAR NO : 2023/1172

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/06/2021
NUMARASI : 2020/483 Esas -2021/475 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/10/2020
DAVA TARİHİ : 21/11/2016
KARAR TARİHİ : 20/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2023

Taraflar arasındaki rücuan alacak tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin elektrik hizmetlerinin özelleştirilmesi amacı ile çıkarılan 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu hükümleri uyarınca; kamu tüzel kişiliğinin nevi değiştirmesi sureti ile kurulduğunu, özel hukuk hükümlerine tabi ticari şirket olduğunu, özelleştirme işlemleri uyarınca, … mülkiyetinde bulunan elektrik dağıtım sisteminin işletme hakkının 24/07/2006 tarihinde müvekkiline devredildiğini, taraflar arasında yapılan sözleşmenin 7.4 ve 7.6 maddeleri uyarınca; … döneminde gerçekleşen iş ve işlemlerden dolayı 3. kişilerin hak taleplerinin doğuracağı sorumlulukların dönemsel olarak paylaştırıldığını, dağıtım faaliyetinin davalı şirket tarafından yürütüldüğü İHDS öncesi dönemde, meydana gelen iş kazası sebebiyle üçüncü şahıs durumundaki SGK tarafından Kırıkkale İş Mahkemesinin 2008/1292 sayılı dosyasında rucuen alacak davasının kabulüne karar verildiği, söz konusu kararın Kırıkkale 3. İcra Müdürlüğünün 2011/6 Esas sayılı dosyası ile takibe konu edildiğini ve müvekkili tarafından ödendiğini, söz konusu kararın onanarak kesinleştiğini, taraflar arasındaki İHDS uyarınca söz konusu ödemeye ilişkin sorumluğun davalıya ait olması nedeniyle müvekkili şirket tarafından yapılan 11/12/2019 tarihli başvuru ile 196.283,39 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte iadesi edilmesi gerektiğini ancak davalı tarafça herhangi bir ödeme yapılmadığını, arabuluculuk görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 94.714,65 TL’nin alacaklıya ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; rücu talebinin 2 yıllık zamanaşımına uğradığı, İHDS 3.1 gereği İHDS tarihi olan 24.07.2006 tarihinden önceki döneme ait bütün sorumluluğun müvekkiline ait olduğu anlamına gelmediğini, temyiz edilmesi sonucu Kırıkkale 1. İş Mahkemesinin 2012/730 E. sayılı kararında … de kusurlu bulunmasına karşın tüm masrafların rücuen tahsilinin müvekkilinden talep edilemeyeceğini, İHDS 7. maddenin alt bentlerinde belirtilen 3. kişi kavramına şirket tüzel kişisi ile bağlantısı olmayan şahısların girdiğini bu sebeple dava dışı işçinin davacı şirket ile aralarında sözleşme ilişkisi bulunduğundan 3. kişi sayılamayacağını, mezkur davadaki ihtilafın davacının yürütmekte olduğu hizmetten kaynaklandığını bu nedenle davacı şirketin yürütmekte olduğu hizmeti gereğince işçisi ile yaşadığı ihtilaf nedeniyle müvekkilinin sorumlu tutulamayacağı, … A.Ş’nin %100 oranındaki hissesinin blok olarak satış yöntemi ile özelleştirilmesine ilişkin ihale şartnamesinin “Diğer Hususlar” başlıklı 22. maddesinin a, d, f, p, bentleri ile 9. maddesinin 3 ve 4. bentleri uyarınca davacının talepte bulunamayacağını, …’ ın kuruluş tarihinden önce davacı şirketin faaliyet bölgesinde yer alan iller ve ilçelerde elektrik dağıtım faaliyetlerinin müvekkili şirketten ayrı bir tüzel kişiliğe sahip Elektrik Dağıtım Müesseseleri tarafından yürütmekte iken Özelleştirme Yüksek Kurulunun 02.04.2004 tarihli 22 sayılı Kararı ile özelleştirme kapsamına alındığını bu nedenle İHDS öncesindeki dağıtım faaliyetlerinden doğan sorumluluğun müvekkili şirkete ait olacağı iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere İHDS’nin 7.1, 7.2 ve 7.3 maddeleri uyarınca müvekkiline karşı açılan davaları …’a derhal bildirmesi gerektiğini, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle faiz ve ferilerin talep edilemeyeceğini belirterek davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; işletme hakkı devir sözleşmesinden kaynaklanan rücuan alacak istemiyle açılan davada, Kırıkkale İş Mahkemesi’nin 2008/1292(bozmadan sonra 2012/730) Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; dava dışı işçi …’ün geçirdiği iş kazası nedeniyle bu kişiye ödenen miktarın hüküm altına alınması için, SGK tarafından Kırıkkale İş Mahkemesinin 2008/1292 Esas sayılı dosyasında … A.Ş., … ve … aleyhine rücuan alacak davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde, mahkemece, davalılar … ve … aleyhine açılan davanın reddine, davalı … A.Ş. aleyhine açılan davanın kabulüne; toplam 115.873,95 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verdiği, dava dışı SGK tarafından, … A.Ş aleyhine kararın infazı için 03.01.2011 tarihinde Kırıkkale 3. İcra Dairesi 2008/1292 E. sayılı dosyasından toplam 177.784,44 TL alacağın tahsiline yönelik ilamlı icra takibine girişildiği, davacı tarafından icra dosyasına 17.01.2011 tarihinde 196.283,39 TL tutarında ödeme yapıldığı, ödeme yapıldıktan sonra, kararın, dava dışı SGK tarafından temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/1585 E. 2012/6230 K. sayılı 29.03.2012 tarihli kararı ile davalıların kusur oranları yönünden tekrar inceleme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyulmasına karar verildiği, 2012/730 E. 2012/1251 K. sayılı 25.12.2012 tarihli karar ile de; …’ın diğer davalı …’e %10 oranında rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla toplam 115.873,95 TL alacaktan sorumlu tutulmasına karar verildiği, kararın, Yargıtay 10. HD. 2013/4815 E. 2013/5572 K. sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, davacının taraflar arasında akdedilen İHDS uyarınca, icra dosyasına bozmadan önceki ilama göre ödemiş bulunduğu toplam 196.283,39 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan rücuunu talep ettiği, dava dosyası incelendiğinde, ilamda hüküm altına alınan alacağın, SGK’nın rücu alacağı olduğu ve bu alacağın SGK’nın dava dışı işçinin 14.06.2004 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle işçiye ödemek zorunda kaldığı geçici iş göremezlik ödeneği, peşin sermaye değerli gelir ve hastane masraflarından meydana geldiğinin anlaşıldığı, ilamda hüküm altına alınan SGK’nın rücuan alacağının tamamı 14.06.2004 tarihli iş kazasından kaynaklanmakta olup, 24.07.2006 tarihli İHDS’den önceki döneme ait alacak olduğu, şu durumda, ilamda hükmedilen ve davacının işbu davada rücuan alacak talebine konu ettiği bu alacaktan İHDS uyarınca …’ın sorumlu olduğu ve davacının davalıya rücu talebinde bulunabileceği, davacının icra dosyasına ödemiş olduğu tutarın tamamını davalıya rücu edebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne, 196.283,39 TL’nin 17.01.2011 ödeme tarihinden itibaren işleyecek avasn faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, eldeki davanın davacısı …’ın anılan mahkeme kararı uyarınca ödediği tutardan %10 oranın …’e rücu etmesi gerektiğini, adı geçen şahsın payına düşen miktarın müvekkili kurumdan rücuan tahsilini talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu, Ankara BAM 21. HD’nin 10.12.2020 tarihli ve 2019/854 Esas sayılı ve 2020/1292 K. Sayılı kararında davacının icra dosyasına ödediği tüm bedelin değil, ancak dayanak davada verilen karar gereği kusur oranına göre kendi hissesine düşen bedeli işletme devir hakkı sözleşmesine göre davalıdan talep edebileceğine karar verildiğini, kararında tüm dağıtım şirketleri ile müvekkili arasında 24/07/2006 tarihinde işletme hakkı devir sözleşmesi imzalandığını, ihalesi yapılan ve fiili devri gerçekleşen dağıtım şirketleri ile müvekkili arasındaki işlemlerin bu sözleşmeye tabii olduğunu, davalara ilişkin ayrımda da anılan sözleşme ele alınarak tarafların sorumluluğunda olacak dava dosyalarının tespit edildiğini, bilirkişi incelemelerinde hisse devir sözleşmesi yok sayılarak inceleme yapıldığını, diğer taraftan raporda ve kararda esas alınan işletme hakkı devir sözleşmesinin 7. maddesinin de yanlış yorumlandığını, anılan sözleşmede tarafların sorumluluğunda olacak dosyalara ilişkin olarak iki kriter belirlendiğini, bu kriterlerin olayın 24/07/2006 tarihinden önce meydana gelmesi ile olayda 3. kişi zararının bulunması olduğunu, davada 3. kişi zararının söz konusu olmadığını, dolayısıyla sözleşme gereğince anılan olaydaki sorumluluğun davacıya ait bulunduğunu, mahkemece gerekçeli kararda 3. kişi hususuna ilişkin olarak yapılan değerlendirmenin kabul edilemeyeceğini, sözleşmenin tümü göz önüne alındığında işbu sözleşmede 3.kişi ibaresi ile kastedilenin müvekkili ve davacı arasında hukuki veya sözleşmesel ilişki bulunmayan kişiler olduğunun ortaya çıkacağını, dolayısıyla şirket bünyesinde çalışan işçinin, şirket tüzelkişiliğine dahil durumda olup, işçinin sözleşmede belirtilen 3. kişi kavramına dahil edilmesinin sözleşmeye aykırı olduğunu, hisse devir sözleşmesinin 6. maddesinde iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklardan davacının sorumlu olduğunun açıkça düzenlendiğini, dolayısıyla davacının talebi ve bu talebin kabulüne ilişkin mahkeme kararının her iki sözleşme açısından da haksız olduğunu, işletme hakkı devir sözleşmesi’nin 18.6 maddesi gereğince davacının dava konusu ettiği alacaklara ilişkin olarak hiçbir talepte bulunamayacağını, bilanço kayıtlarında yer alan bazı borç ve alacak bakiyeleri dikkate alınarak alacak devri ve borç nakli işlemleri sonucu oluşan aktif değerlerin şirket sermayesine ilave edilerek sermaye düzeltilmesi yoluyla devir işlemlerinin tamamlandığını, kaydi sermaye ilave edilmek suretivle ikmal edilen borç-alacak düzenlemelerinden sonra bilanço kalemlerinde bir değişikliğe gidilmesinin mümkün olmadığını, devre esas bilanço düzenlemesi ile her türlü borç ve alacak işlemlerinin kesinleştiğini, özelleştirme modeli gereği bilanço çalışmaları yapılarak şirket tarafından devre esas mizan düzenlendiği ve beyan edilen mizan kayıtları esas alınarak devre esas bilanço düzenlendiğinden ve bu suretle geçmişe yönelik borç ve alacak işlemleri kesinleştirildiğinden müvekkilinden herhangi bir talepte bulunulmasının ihale şartnamesi ve hisse satış sözleşmesi hükümlerine ters düştüğünü, bu kapsamda özelleştirme modeli gereği devre esas bilanço düzenlemeleri çerçevesinde davacının birikmiş tüm borçlarının müvekkili tarafından üstlenildiğini, şirketin bilançosuna sermaye artırımı yoluyla müvekkili tarafından kaydi olarak kaynak sağlandığını, bahse konu davalarda yer alan tutarların şirket yerine müvekkili tarafından ödenseydi şirketin bu tutarları enerji bedeli karşılığı ödeyecek ve neticede müvekkilinin daha az borç devir alacağını, kararın kaldırılmaması halinde müvekkili tarafından anılan şirkete haksız kazanç sağlanacağını, şirket lehine sebepsiz zenginleşmeye neden olunacağını, bilançoların kesinleştiğini, devre esas bilanço düzenlemesi ile her türlü borç ve alacak işlemleri kesinleştiğinden, davanın kabulü yönünde bir karar verildiği takdirde müvekkili tarafından mükerrer olarak ödeme yapılacağını, bu hususta emsal kararlar bulunduğunu, rücuya dayanak davada 3. kişi zararının söz konusu olmadığını, sözleşme gereğince anılan olaydaki sorumluluğun davacıya ait olduğunu, hisse devir sözleşmesinin 6. maddesinde iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklardan davacının sorumlu olduğunun açıkça düzenlendiğini, rücuya dayanak davada müşterek müteselsil sorumlu bulunduğunu, davacı kurum dosya borcunun tamamını ödediğini, diğer davalı yönünden rücu yoluna gitmediğini, yahut gittiği halde bunu belirtmediğini, doğrudan alacağın tamamını müvekkilinden talep ettiğini, rücu yoluna başvurmuş ise dahi mükerrer ödeme talebinde bulunduğunu, her iki durumda da davacının kendi sorumluluğunun bulunduğunu, bu hususun mahkemece araştırılması gerektiğini, müvekkilin yalnızca kök davada davacı şirketin sorumluluğu nispetinde yer alan bedelden sorumlu olduğunu, davacının müşterek sorumlu yerine yaptığı ödemenin müvekkilinden talep edilemeyeceğini, ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilemeyeceğini, mahkemece davacı tarafça ödenen tüm bedellerin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte talep edilmesinin de işletme hakkı devir sözleşmesine aykırı bulunduğunu, davanın şirket tarafından derhal müvekkiline bildirilmesi gerektiğini, ödeme aşamasında bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen ve icra takibine sebep olan davacının söz konusu davaya ilişkin faizi, vekalet ücretini ve icra dosyasına ilişkin giderleri talep hakkı bulunmadığını, müvekkilinin icra takibine ilişkin giderlerden, vekalet ücretinden, karara ilişkin olarak yapılan diğer masraflardan ve faizden sorumlu olmadığını, davacının sözleşme gereğince gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmasına rağmen mahkeme kararında hüküm altına alınan alacak kalemlerini icra takibine mahal vermeden ve gecikmeksizin ödemediğinin görüldüğünü, davayı kabul anlamına gelmemek üzere bu durumda müvekkilinin ancak mahkeme rücu davasına dayanak teşkil eden davada hükmedilen bedelden sorumlu olabileceğini, ilam sonrası faiz, icra takibi ve buna ilişkin giderler kısmına ilişkin ilamın takibe konu edilmesinde davacının kusurunun bulunduğunu, bu kısımların müvekkile rücu edilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca hiçbir şekilde davayı kabul etmek anlamına gelmemek üzere alacağın avans faiz ile birlikte tahsiline hükmedilemeyeceğini, dayanak davada alacağın yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedildiğini, ödemelerin yasal faiz üzerinden yapılmasına rağmen, mahkemece avans faizine hükmedildiğini, bu durumun davacı lehine haksız kazanç sağlayacak ve şirket lehine sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını ileri sürerek açıklanan bu ve resen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davacının işletme devir hakkı sözleşmesi hükümlerine istinaden davalıya karşı rücuan alacağın tahsili istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; dayanak Kırıkkale 1. İş Mahkemesi’nin 2008/1292 (bozmadan sonra 2012/730) Esas sayılı dava dosyasında davacı … tarafından davalılar … AŞ, … ve … aleyhine, davacı kurumun sigortalısı dava dışı …’ün davalı …’a ait iş yerinde 14/06/2004 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu maluliyeti nedeniyle sigortalıya yapılan ödemelerin rücuan tahsilinin talep edildiği, Kırıkkale İş Mahkemesi’nin 2008/1292 (bozmadan sonra 2012/730) Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; dava dışı işçi …’ün geçirdiği iş kazası nedeniyle bu kişiye ödenen miktarın hüküm altına alınması için, SGK tarafından Kırıkkale İş Mahkemesinin 2008/1292 Esas sayılı dosyasında … A.Ş., … ve … aleyhine rücuan alacak davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde, mahkemece, davalılar … ve … aleyhine açılan davanın reddine, davalı … A.Ş. aleyhine açılan davanın kabulüne; toplam 115.873,95 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar vermiştir.
Dava dışı SGK tarafından, … A.Ş aleyhine kararın infazı için 03.01.2011 tarihinde Kırıkkale 3. İcra Dairesi 2008/1292 E. sayılı dosyasından toplam 177.784,44 TL alacağın tahsiline yönelik ilamlı icra takibine girişildiği, davacı tarafından icra dosyasına 17.01.2011 tarihinde 196.283,39 TL tutarında ödeme yapıldığı görülmüştür.
Ödeme yapıldıktan sonra, kararın, dava dışı SGK tarafından temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/1585 E. 2012/6230 K. sayılı 29.03.2012 tarihli kararı ile davalıların kusur oranları yönünden tekrar inceleme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyulmasına karar verildiği, 2012/730 E. 2012/1251 K. sayılı 25.12.2012 tarihli karar ile de; …’ın diğer davalı …’e %10 oranında rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla toplam 115.873,95 TL alacaktan sorumlu tutulmasına karar verildiği, kararın, Yargıtay 10. HD. 2013/4815 E. 2013/5572 K. sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davacı, taraflar arasında akdedilen İHDS uyarınca, icra dosyasına bozmadan önceki ilama göre ödemiş bulunduğu toplam 196.283,39 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan rücuunu talep etmektedir.
Öncelikle dava 24/07/2006 tarihli işletme hakkının devri sözleşmesine dayandığına göre davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6098 sy. TBK’nın 146. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin davacının ödeme yaptığı tarihler itibarıyla dolmadığı anlaşılmış olmakla davalı vekilinin zamanaşımı define itibar edilmemiştir.

Taraflar arasında akdedildiği hususunda her hangi bir ihtilaf bulunmayan 24/07/2006 tarihli İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin 7.1 maddesinde; sözleşmenin imza tarihinden önce başlamış idari ve hukuki ihtilafların takip edilmesi, çözüme kavuşturulması ve bundan kaynaklanan her türlü sorumluluğun …’a ait olduğu, 7.4 ve 7.6 maddesinde de; dağıtım faaliyetinin … tarafından yürütüldüğü dönemde bu faaliyetler nedeniyle üçüncü kişiler tarafından ileri sürülecek her türlü talebin muhatabının … olduğu hükme bağlanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta davacı tarafından icra dosyasına yapılan ödeme İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’nin imzalandığı 24/07/2006 tarihinden önceki döneme isabet eden rücuya esas mahkeme kararının davacısının sigortalısının 14.06.2005 tarihinde geçirdiği iş kazasında maluliyeti sebebiyle yapılan ödemelerin rücuen tahsili istemine ilişkin olup eldeki dava işletme hakkı devir sözlemesinin imzalandığı tarihten önceki olaya dayanmaktadır. Rücuen alacağa dayanak olan Kırıkkale 1. İş Mahkemesi’ndeki davanın davacısı kurum da bu sözleşme çerçevesinde üçüncü kişi konumunda olup İHDS’nin 7.4 ve 7.6 maddeleri gereğince davacının icra takibi nedeniyle ödediği tüm bedeli davalıdan rücuen talep ve dava hakkı bulunmaktadır. Rücuen alacağa dayanak davadaki uyuşmazlığın dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olmaması karşısında sözleşmenin 7.2 maddesi uyarınca davacının ihbar yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23/03/2016 tarih 2015/13510 esas 2016/3219 karar sayılı emsal içtihadı).
Öte yandan, hisse Satış Sözleşmesi’nin 9.4. maddesinde “…İşletme Hakkı Devir Sözleşmesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla”, 22. maddesinin f bendinde “Alıcı ihale konusu hisseleri devir aldığı tarihten önceki döneme ilişkin olarak İşletme Hakkı Devir Sözleşmesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla…” hükümleri yer almaktadır. Anılan hükümler gözetildiğinde Hisse Satış Sözleşmesi karşısında İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’nin öncelikle uygulanacağı anlaşıldığından davalı vekilinin bu hususa yönelik istinaf itirazlarına itibar edilmemiştir.
Davalı vekilinin açılan davada ödeme tarihinden itibaren avans faizi uygulanamayacağına yönelik itirazına gelindiğinde, rücuen tazminat talebi, başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelik tazminat niteliğinde olup, davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihinde gerçekleştiğinden ödeme gününden itibaren her iki tarafta tacir olduğundan avans faizi talep edebilir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/04/2016 tarih ve 2016/2239-2016/4044 E.-K. Sayılı emsal kararı).
Son olarak 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği davada kabul edilen miktar üzerinden alınması gereken nispi karar harcı 13.408,12 TL olarak belirlenip hüküm altına alınması gerekirken ilk derece mahkemesince yanlış hesaplama sonucu 22.189,84 TL nispi harç olarak belirtilmiş ise de başlangıçta tahsil olunan 1/4 nispi karar harç miktarı 3352,03 TL mahsup edildiğinde neticede doğru bakiye nispi karar harcı 10.056,09 TL’ye hükmedilmiştir. Hükümde alınması gereken toplam nispi karar harcı tutarı sehven yanlış hesaplanmış ise de bu husus mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata niteliğindedir. Kaldı ki hüküm altına alınan bakiye nispi karar harcı doğru hesaplandığından hak kaybına yol açılmamıştır.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdikleri itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-İstinafa başvuran davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği istinafa başvuran davalı taraftan alınması gereken 13.408,12 TL istinaf nispi karar harcından harçtan peşin alınan 5.547,46 TL nispi karar harcının mahsubu ile bakiye 7.860,66 TL nispi karar harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinafa başvuran davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin başvuran davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi.20/09/2023

Başkan Üye – Üye Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.