Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1540 E. 2023/1101 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1540 Esas 2023/1101 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1540
KARAR NO : 2023/1101

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/03/2021
NUMARASI : 2018/511 Esas 2021/165 Karar
DAVACI :
VEKİLİ
DAVALI :
VEKİLİ
DAVA : Tapu İptali ve Tescil
DAVA TARİHİ : 12/12/2018
KARAR TARİHİ : 13/07/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/07/2023
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istemine ilişkin asıl ve birleşen davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı asıl davada davalı … vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı olduğu …. Şti. adına kayıtlı olan taşınmazın davalıya devredildiğini, taşınmazın şirket ortağının tek başına alacağı karar doğrultusunda satılamayacağını, …. Şti. için dava konusu edilen taşınmazın hayati öneme sahip olduğunu, anılan şirkette müvekkilinin % 80, dava dışı …’nın ise % 20 pay sahibi olduğunu, petrol istasyonu mahiyetindeki taşınmazın düşük bir bedelle davalıya devredildiğini, şirketin kasasına aynı oranda bir para girişi olmadığını, dava konusu taşınmaz ile ilgili satışın yetkisiz kişi tarafından yapıldığını belirterek öncelikle dava konusu taşınmaz şirket için hayati öneme sahip olduğundan şirket müdürünün tek başına alacağı karar doğrultusunda satılamayacağından, bu talep kabul görmez ise yeni öğrenilen muvazaa olgusu doğrultusunda müvekkilinin hakim ortağı olduğu şirketi açıkça zarara uğratan, şirketin müdürü ve davalı arasındaki danışıklı ilişkilerle gerçekleştirilen dava konusu taşınmazın satım akdinin iptali ile müvekkilinin ortağı olduğu …. Şti. adına kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı olduğu …. Şti’nin varlığını sürdürebilmesi için hayati öneme haiz dava konusu taşınmazın, şirket müdürü davalı tarafından tek başına aldığı karar doğrultusunda …’a satıldığını, davalının tek başına bu şekilde işlem yapamayacağını belirterek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkilinin ortağı olduğu …. Şti. adına kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Asıl davada davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zaman aşımına uğradığını, davacının hissedarı olduğu şirketin tek gelir kaynağının bu taşınmaz olmadığını, başkaca ihale işleri yaptığını, şirketin tek uğraşının petrol işi olmadığını, bununla beraber araç kiralama ve elektrik taahhüt işleri ile de uğraştığını, taşınmazın satışından elde edilen satış bedelinin şirketin hesaplarına yatırıldığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı …’ya dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen anılan davalı davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davacının, dava dışı …. Şti.’nin %80 hissesine sahip olduğu, şirketin %20 hissesinin birleşen dosya davalısı …’ya ait bulunduğu, davalı …’nın 31/01/2013 tarihinden itibaren şirketi temsil ve ilzam hususunda münferit olarak yetkili kılındığı, davalı …’nın 01/10/2013 tarihinde şirketin işletme faaliyetini yürüttüğü ve aynı zamanda şirket merkezi olan petrol istasyonu mahiyetindeki taşınmazı 269.000,00TL bedelli davalı …’a satarak devir ettiği, taşınmazı halen …. Şti.’nin kullandığı, muvazaayı düzenleyen 6098 sayılı TBK’nun 19. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin icazet vermesi ile geçerli hale gelmeyeceğinin uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edildiği, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescilin yolsuz bir tescil hükmünde olduğu, tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerektiği, muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen kararın, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumunda olduğu, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu ile dava konusu taşınmazın satış tarihi itibariyle değerinin 3.700.000,00TL olduğunun tespit edildiği, taşınmazın gerçek değerinin resmi akitte gösterilen bedelden çok daha kıymetli olduğunun anlaşıldığı, davalı cevap dilekçesinde taşınmaz üzerinde davalı …’ın …. Şti.’ne vermiş olduğu borç sebebiyle 700.000,00TL’lik ipotek alacağının mevcut olduğunu belirtmiş ise de, davalı …’ın …. Şti.’ne 700.000,00TL para ödediğine ilişkin belge ibraz edilmediği, alınan bilirkişi raporunda davalı … tarafından …. Şti.’ne 700.000,00TL borç verildiğine dair şirket ticari defterlerinde hiç bir kayda rastlanılmadığının tespit edildiği, satış işleminin muvazaalı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne, dava konusu … parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile taşınmazın … Şirketi adına tapuya kayıt ve tesciline, hüküm özetinin Kahramankazan Tapu Müdürlüğü’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl davada davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının taraf sıfatı bulunmadığını, eldeki davanın tapu iptali ve tescil davası olup taşınmazın müvekkilinden önceki malikinin dava dışı şirket olduğunu, talep sonucunun da taşınmazın dava dışı şirket adına tescili isteminden ibaret bulunduğunu, davacının dava dışı şirketin hissedarı olduğundan bahisle ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına atıfla davayı münferiden açabileceğini iddia ettiğini, davacının yalnızca 2 ortaklı limited şirketin %80 hisse sahibi olarak hakim ortağı konumunda olduğunu, davacının gerek olağan gerekse olağanüstü genel kurul toplantılarıyla tek başına birleşen davalının yönetim ve temsil yetkilerini sona erdirmesi, bu yetkileri kendi elinde yahut seçeceği 3. bir şahısta toplamasının mümkün olduğunu, hal böyle iken davacının eldeki davayı şirket adına değil de şahsı adına açmasının, yalnızca kendisini 3. kişi konumuna getirmek suretiyle kanunun aradığı ispat koşullarını dolanmak maksatlı bulunduğunu, eldeki davada dilekçeler teatisi aşaması tamamlandıktan hemen sonra 15/11/2016 tarihli genel kurul toplantısıyla davacı ve birleşen dosya dava davalısı …’nın oybirliğiyle dava dışı şirketin tüm temsil ve yönetim yetkisini davacıya devrettiğini, davacının dava dışı şirket adına her türlü işlemi yapabildiğini, her türlü imkana sahipken ve eldeki davayı talep sonucuna uygun olarak maddi hukuktaki tasarruf yetkisi sahibi dava dışı şirket adına açabilecekken salt usul hukuku ve ispat kurallarını dolanmak maksadıyla eldeki davayı ferden açtığını, davacının şahsen açtığı eldeki davada dava konusu üzerinde tasarruf yetkisi bulunmadığını, eldeki davanın herkes için kesin hüküm oluşturmayacağı kabul edildiği taktirde davanın müvekkili lehine sonuçlanması halinde dahi müvekkilinin benzer bir davanın bir de dava dışı şirket tarafından açılması riski ile karşı karşıya olacağını, herkes için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilirse de dava dışı şirketin tasarruf yetkisinin çiğneneceğini, yerel mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, muvazaa kurumunun eldeki davaya niçin uygulanabileceğine dair herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, mahkemece satış işleminin yukarıda bahsettiği mutlak-nispi muvazaa tiplerinden hangisine girdiğini, gizlenen irade olup olmadığını, varsa gizlenen iradenin ne olduğunu dahi açıklamadığını, gerekçenin kendi içerisinde bütünlük arz etmediğini, savunmalarının tartışılmadığını, bu savunmalara niçin itibar edilmediğinin açıklanmadığını, bedeller arasındaki oransızlığın muvazaayı ispat etmediğini, dava konusu taşınmazın müvekkilim tarafından satış tarihinde piyasa koşullarıyla tutarlı olarak bedeli ödenmek suretiyle satın alındığını, ancak hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere bir an için taşınmazın satış tarihindeki değeri ile ödenen bedel arasında büyük bir fark olduğu düşünülse dahi, bedeller arasındaki bu oransızlığın satışın muvazaalı olduğunu göstermediğini, bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın kanıtı olmadığını, Türk Hukukunda Vergi Mevzuatına göre eksik gösterilen harcın sonradan tamamlanmasının ve sözleşmenin ayakta tutulmasının da mümkün olduğu açıkken mahkemece salt bedeller arasındaki fark gözetilerek hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, eldeki davada muvazaa iddiasını ispat yükünün davacı üzerinde bulunduğunu, HMK’nun 200. maddesi uyarınca resmi yazılı sözleşmenin muvazaalı olduğunu iddia eden tarafın bu iddiasını yazılı delille kanıtlamak zorunda olduğunu, davacının muvazaa iddiasını tanık beyanlarıyla kanıtlama yönündeki taleplerine muvafakat edilmemesine rağmen mahkemece davacı tanıklarının dinlendiğini, satış bedelinin şirket müdürü tarafından kasaya konulmamasının satışın muvazaalı olduğunu göstermeye yeterli olmayıp, bu hususun ancak müdürün sorumluluğunu gerektirdiğini, davacının çelişkili davranış yasağına aykırı hareket ettiğini, davacının halen birleşen davalı hakkında şikayette bulunmadığını, açıkça şirkete zarar verdiğini iddia ettiği ortağın ortaklıktan çıkarılması için dava açmadığını, mahkemenin hukuka aykırı kararı kesinleştiği taktirde birleşen davalının da davacı gibi hissesi oranında taşınmaza sahip olacağını, açılan davadan yararlanacağını, bu hususun davacı ile birleşen davalının ortak gayede birbirlerine zarar vermeden, müvekkilinden haksız menfaat sağlama amaçlı davrandıklarını açıkça ortaya koyduğunu, her ne kadar mahkemenin 28/11/2018 tarihli ara kararından sonra … aleyhine birleşen dava açılmışsa da davacı tarafından açılan davanın konusu yine müvekkiline ait taşınmaz olup, …’dan tazminat vb. herhangi bir talepte bulunulmadığını, birleşen dava ile davacı tarafından kendisine dava açılan …’nın kendisine yöneltilen bu davaya cevap dahi vermediğini, davacının dava, replik ve beyan dilekçelerinde müvekkili lehine tesis edilen ipotekten ve satıştan haberdar olmadıklarını, bu işlemlerin kendilerinden gizli gerçekleştirildiğini iddia ettiğini, ancak 05/02/2013 tarihinde gerçekleştirilen genel kurulda şirketin hakim ortağı olan davacının oyuyla birleşen davalı …’ya verilen yetkide genel geçer ifadelerden ve önceki yetkilendirmelerden ayrılarak birleşen davalı …’ya şirketin gayrimenkullerini ipotek verme yetkisinin özellikle vurgulandığını, şirketin maddi güçlük içerisinde olduğu ve dava konusu taşınmazın ipotek edilerek bu güçlükten çıkma niyetinin bulunduğunun genel kurul kararındaki ifadelerden açıkça anlaşıldığını, davacının şirketin diğer faaliyetlerinin finansmanı için dava konusu taşınmazın kullanılması yönündeki iradesini açıkça ortaya koyduğunu, dava konusu taşınmazın şirketin tek taşınmazı olduğu ve tek faaliyet alanını teşkil ettiği yönünde gerçeğe aykırı iddiaların davacının çelişkili davranışını ortaya koyduğunu, dava konusu taşınmazın devir tarihindeki değerinin denetime elverişli olarak hesaplanmadığını, taşınmazın değerinin satış tarihine yakın tarihte SPK tarafından lisanslı tarafsızlığı konusunda şüphe bulunmayan banka ekspertiz raporu ile 2.000.000,00 TL olarak belirlendiğini, mahkemece ise bilirkişi heyetinin dava tarihinde keşifle belirlediği değere Yİ – ÜFE’ye göre uyarlaması suretiyle ulaştığı kanaate göre hüküm kurulduğunu, Yİ – ÜFE endeksinin taşınmazın geçmişteki değerinin hesaplanmasında güvenilir bir yöntem olarak kabul edilemeyeceğini, mahkemece banka ekspertiz raporuna niçin itimat edilmediğinin izah edilmediğini, davacının şirketin tek faaliyet alanının petrol istasyonu işletmeciliği olduğunu iddia ettiğini, dosyaya sunulan internet sitesi görsellerinden şirketin mottosunun “dünya aydınlatılınca güzel” olduğu, faaliyetlerimiz başlığı altında elektrik taahhüt işlerinin sıralandığı, şirketin bunun yanında otomotiv sektöründe de faaliyet gösterdiğinin görüldüğünü, davacı tanıklarının şirketin formen ve mühendis personelinden oluştuğunu, şirketin büyük kapsamlı olarak yürüttüğü faaliyetlerden bahsettiklerini, davacının şirketin tek gayrimenkulünün dava konusu taşınmaz olduğunu iddia ettiğini, yargılama sürecinde satış tarihinde 6 farklı gayrimenkule sahip olduğunun anlaşıldığını, satış tarihinde şirketin merkezi dışında bir de şubesinin bulunduğu ve bu şubenin kayden halen aktif olduğunu, dosya kapsamında dinlenen tüm tanıkların davacı iddialarını ya desteklemediğini ya da yalanladığını, davacının kendi tanıklarının aleyhe beyanları hükme esas alınmadığı gibi gerekçeli kararda bu beyanlara neden itibar edilmediğinin de açıklanmadığını, davacı ve birleşen davalının el ve işbirliği içerisinde müvekkili üzerinden haksız menfaat sağlamak amacıyla danışıklı olarak hareket ettiklerini, davacının tamamından haberdar olduğu ve şirketinin içinde bulunduğu ekonomik zorluklardan kurtulması amacıyla bizzat yetki verdiği şirket müdürü tarafından yapılan işlemleri inkar ettiğini, davacı ve birleşen davalı aynı şirketi oybirliğiyle yönetmeye devam ettiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Asıl ve birleşen dava; birleşen dosya davalısı şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklı şirkete verdiği iddia edilen zarardan ötürü tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Dava Kahramankazan Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış olup, anılan mahkemenin 2016/241 Esas 2017/555 Karar sayılı davanın reddine ilişkin kararına karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 31/05/2018 tarih ve 2018/462 Esas 2018/596 Karar sayılı kararıyla Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin Kazan ilçesindeki görev alanına giren iş ve davalara bakmakla görevli ve yetkili bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın görevli ve yetkili Batı Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edilmek üzere Ankara Batı Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna gönderilmesine karar verilmiş olup, anılan karar üzerine dosya Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edilmiştir.
Kazan İcra Müdürlüğünün 2016/216 sayılı takip dosyası, dava konusu taşınmaz adresine ilişkin …. Şti. adına düzenlenen bayilik lisansı, lpg otogaz bayilik lisansı, …. Şti. adına kayıtlı bulunan taşınmazlara ilişkin tapu kayıtları, ipotek resmi senedi, dava konusu taşınmazın satışına ilişkin resmi senet sureti, banka dekontları, …. Şti. tarafından … A.Ş.’ye sunulan teminat mektup örnekleri, …. Şti. elektrik işleri ve araç kiralama işleriyle ilgili internet sayfası çıktıları, …. Şti. tarafından birleşen dosya davalısına verilen yetki belgesi, mahallinde yapılan keşfe ilişkin keşif tutanağı, 09/05/2013 tarihli … ekspertiz raporu, …. Şti.’nin … Bankasında bulunan hesabına ilişkin hesap hareketleri, yargılama aşamasında mali müşavir, inşaat mühendisi/gayri menkul değerleme uzmanı, benzin istasyonu değerleme uzmanı bilirkişi heyetinden alınan 23/09/2019 tarihli kök, 29/06/2020 tarihli birinci ek, 21/12/2020 tarihli ikinci ek rapor dosya içeresinde yer almaktadır.
Davacı tanıkları 12/07/2019 tarihinde mahallinde yapılan keşif sırasında ve 11/12/2019 tarihli celsede dinlenmiştir.
Yargılama aşamasında 03/02/2021 tarihli celsede verilen ara karar üzerine 4.250.000,00 TL dava konusu taşınmaz değeri üzerinden eksik peşin harç ikmal edilmiştir.
Kazan İcra Müdürlüğünün 2016/216 sayılı takip dosyası ile, alacaklı (davalı) … tarafından borçlu …. Şti. aleyhine toplam 125.330,96 TL alacağın tahsili talebiyle adi kiraya ve hasılat kiralarına ait takip yoluyla icra takibi başlattığı görülmüştür.
Dava konusu taşınmaz adresine ilişkin …. Şti. adına 30/04/2013 tarihinden itibaren 12 yıl süreyle bayilik faaliyeti yapmasına ilişkin bayilik lisansı ile 22/04/2013 tarihinden itibaren 12 yıl süreyle lpg otogaz bayiliği yapmasına ilişkin lpg otogaz bayilik lisansı bulunmaktadır.
…. Şti. adına kayıtlı dava konusu taşınmazın birleşen dosya davalısı … tarafından anılan şirketi temsilen 01/10/2013 tarihinde davalı …’a 269.000,00 TL bedel ile satıldığı, şirketin borçlarını teminen, davalı … lehine 09/07/2013 tarihinde 700.000,00 TL limit ile taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiği anlaşılmıştır.
Davalı … tarafından …. Şti. hesabına 03/10/2013 tarihinde, herhangi bir açıklama bulunmadan 269.000,00 TL yatırılmıştır.
… ekspertiz raporunda, dava konusu taşınmazın değeri 2.000.000,00 TL olarak belirtilmiştir.
…. Şti.’nin … hesap hareketlerinden, davalı … tarafından 03/10/2013 tarihinde şirket hesabına 269.000,00 TL yatırıldığı, bila tarihte de anılan davalı tarafından şirket hesabına 70.000,00 TL gönderildiği anlaşılmıştır.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi heyeti kök raporunda, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin 4.250.000,00 TL, satış tarihi olan 01/10/2013 tarihindeki değerinin ise 3.700.000,00 TL olduğu tespit edilmiştir.
…. Şti.’nin ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme ile alınan birinci ek raporda, …. Şti.’nin petrol istasyon işletmeciliğinin dışında proje ve taahhüt gelirleri, elektrik malzemeleri satışı ve araç kiralama gelirleri gibi başka ticari faaliyetlerinin de bulunduğu, şirketin taşınmaz satışının gerçekleştiği tarihte dava konusu taşınmaz dışında aktifinde 2 adet taşınmazın kayıtlı olduğu, dava konusu taşınmazın resmi senette 269.000,00 TL üzerinden satışının gerçekleştiğinin belirtildiği, yapılan kayıtta satış bedeli olan 269.000,00 TL’nin davalıdan alacak olarak kayıt altına alındığı, dava dışı şirketin ticari defterlerinde davalı tarafından yapılan başkaca bir ödeme kaydına rastlanılmadığı, davalı tarafından 03/10/2013 tarihinde şirket hesabına 269.000,00 TL gönderildiği, davalı adına şirket hesabından para çıkışı yapılmadığı, taraf vekillerinin kök rapordaki değere itirazlarının yerinde olmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Alınan ikinci ek raporda, kök ve birinci ek rapor tekrar edilerek davalı … tarafından …. Şti.’ne 700.000,00 TL borç verildiğine dair şirket defterlerinde hiçbir kayıt bulunmadığı tespit edilmiştir.
Ankara Ticaret Sicil Memurluğunun 20/03/2013 tarih ve 2013-24087 sayılı belgesinde, birleşen dosya davalısı …’nın 31/01/2013 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile …. Şti.’nin yetkilisi olduğu, şirket amacını gerçekleştirmek için yurt içinde ve yurt dışında menkul, gayri menkul sınai tasarruf haklarını mülkiyet etmek, iltizamı ve tasarrufu muameleler yapabileceği gibi, bunlar üzerinde rehinle ipotek tesis etmek, leh ve aleyhte her türlü ayni hak, irtia hakkı, kira vs. Menkul mükellefiyeti ve gayri hakları iktisap, tesis, terkif ve feshetmek, şirket ana sözleşmesinde hüküm olmasa bile gayri menkuller üzerinde (almak, satmak, kendisi ve üçüncü şahıslar lehine ipotek almak, vermek, fek etmek ve cins tasfiye yapmaya, her nevi ifraz ve yola terk ile ilgili ayni hakları tasarruf etmek, tevhit kat irtifakı, kat mülkiyeti kurmaya, şerh koymak ve kaldırmak dahil) her türlü tasarruf yetkisine sahip bulunduğu belirtilmiştir.
Ortakların tazminata yönelik dava açma hakkı doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir. Yöneticinin yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışı sonucunda ortağın doğrudan zarara uğraması söz konusu ise, ortak uğradığı zararın tazmin edilerek kendisine verilmesi için yönetici aleyhine tazminat davası açabilecektir. Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Bir başka anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Limited şirketlere uygulanacak anonim şirketlere ilişkin hükümlerin gösterildiği dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 644. maddesi gereğince, şirket yöneticilerinin sorumluluğu hakkında anonim şirketlerin bu konudaki hükümlerinin limited şirketlere de uygulanacağı belirtilmiştir. Limited şirket yöneticileri hakkında da geçerli olan hükümler uyarınca şirket yöneticisi hakkında ortakların ve şirket alacaklılarının tazminat davası açma hakkını düzenleyen 6102 sayılı TTK’nın 555. maddesinde yer alan “Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.” hükmü uyarınca ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir (Emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/01/2015 tarih ve 2014/11886 Esas 2015/5364 Karar, 04/10/2017 tarih ve 2016/2892 Esas 2017/5003 Karar, 21/03/2018 tarih ve 2016/8965 Esas 2018/2193 Karar sayılı içtihatları).
Somut olaya gelindiğinde, davacı yan, ortağı olduğu dava dışı limited şirketin hayati öneme sahip taşınmazının şirket müdürünün tek başına alacağı karar doğrultusunda satılamayacağı, terditli olarak da muvazaa olgusu doğrultusunda şirket müdürü olan birleşen dosya davalısı …’nın davalı … arasındaki danışıklı ilişkilerle şirkete ait taşınmazı gerçek değerinin altında, asıl dosya davalısı …’a satmak suretiyle şirketi zarara uğrattığından bahisle işbu tapu iptal ve tescil davasını açmıştır.
Bilindiği üzere muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin birinci fıkrasında; bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınacağı, şeklinde düzenlenmiştir.
Düzenlemeye göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilecektir.
Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenerek ve belirli kurallara bağlandığı, gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrıldığı; mutlak muvazaada, taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemeyecekleri, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunacakları; nispi muvazaada ise, tarafların gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isteyecekleri, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunacaklardır.
Buna göre tarafların ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmayacağı, muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olmasının, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davaya konu taşınmazın değeri dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporuna göre tapudaki satış tarihi olan 01/10/2013 tarihi itibariyle 3.700.000,00 TL, 24/03/2016 dava tarihi itibariyle ise 4.250.000,00 TL olarak tespit edilmiştir. Dava konusu taşınmazın davalı …’a 01/10/2013 tarihinde 269.000,00 TL’ye satıldığı ve satış bedelinin ise … A.Ş. üzerinden tahsil edilerek dava dışı …. Şti.’ne ait ticari defter kayıtlarına yansıtılmıştır. Davalı yan cevap dilekçesinde davaya konu taşınmaz için dava dışı şirket hesabına 269.000,00 TL yatırıldığını, şirkete verilen borç sebebiyle 700.000,00 TL ipotek alacağı olduğunu, ortağı olduğu dava dışı şirketin …. Şti.’nin taahhüt işlerinin teminatı olmak üzere 162.402,00 TL ve 194.031,00 TL miktarlı teminat mektupları verdiğini, teminat mektubu tutarlarının risk olarak değerlendirilerek satış bedelinden düşürüldüğünü, teminat mektupları nakde çevrilince müvekkili tarafından mektup bedellerinin ödenmek zorunda kalındığını, ayrıca satış bedelinin mahsup edilmek üzere T-bank üzerinden şirket hesabına 70.000,00 TL gönderdiğini, taşınmaz nedeniyle fiilen 1.395.433,00 TL ödeme yaptığını savunmuştur. Yargılama aşamasında …. Şti.’nin ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme ile alınan bilirkişi heyeti birinci ek raporda, davalı … tarafından gönderilen 269.000,00 TL’nin şirket kayıtlarında yer aldığı, davalı tarafından yapılan başkaca bir ödeme kaydına rastlanılmadığı tespit edildiği gibi, ikinci ek raporda da, davalı tarafından …. Şti.’ne 700.000,00 TL borç verildiğine dair şirket defterlerinde hiçbir kayıt bulunmadığı tespit edilmiştir. Denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporları gözetildiğinde, davalı yanın savunmasında yer alan 269.000,00 TL ödeme dışındaki diğer ödemelerin şirket kayıtlarında yer almadığı tespit edildiği gibi, anılan savunmada bildirilen 1.395.433,00 TL ödemenin tamamının yapıldığı kabul edilse dahi, uyuşmazlığa konu taşınmazın satış tarihi itibariyle 3.700.000,00 TL rayiç değerinden çok daha düşük fiyata satılması nedeniyle işlemin muvazaalı olduğu, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmünde olup, tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekeceği gibi aynı zamanda birleşen dosya davalısı …’nın dava dışı şirketin müdürü de olması gözetildiğinde davaya konu işlemin TTK’nun 626. maddesi kapsamında şirkete karşı bağlılık ve sadakat yükümlülüğüne de aykırı olduğundan açılan davanın kabulüne yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur (Emsal mahiyette Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/02/2022 tarih ve 2020/2149 Esas 2022/1158 Karar sayılı ilamı).
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin asıl ve birleşen davanın kabulü yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden asıl dosya davalısı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl dosya davalısı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 290.317,50 TL istinaf karar harcından peşin alınan 72.902,2‬0 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 217.415,3‬0 TL’nin asıl dosya davalısı …’dan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Asıl dosya davalısı … tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 13/07/2023

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.