Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1363 E. 2023/1412 K. 18.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1363 Esas 2023/1412 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1363
KARAR NO : 2023/1412

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/09/2020
NUMARASI : 2016/149 Esas 2020/320 Karar
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI
DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/02/2016
KARAR TARİHİ : 18/10/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/11/2023

Taraflar arasındaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek davalının icra takibine itirazının iptaline, %20 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın icra dosyasına eksik ve okunaksız bir sözleşme sunduğunu, bu nedenle sözleşmedeki imzaların ve de borç miktarının düzgün okunamadığını, bu yüzden icra dosyasından bulunan sözleşme ile dava dilekçesi ekinde sunulan sözleşmenin aynı olup olmadığı hususunun net olmadığını, bu nedenle icra dosyasına sunulan belgeye vaki imza itirazının devam ettiğini, dava konusu kredinin Avrupa Yatırım Fonu Teminat Destekli bir kredi olduğunu, mesleğe yeni başlayan 3 yılını doldurmamış avukatlara verildiğini, bu tür borçların kredi olarak telaffuz edilse de nitelik itibarıyla hibe olduğunu, işlemiş faiz miktarı ve oranının fahiş olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu ile davacının davalıdan takip tarihi itibarıyla alacaklı olduğu miktarın tespit edildiği, Avrupa Yatırım Fonu tarafından 11/08/2016 tarihinde yapılan 16.656,99 TL ödemenin, takip sonrası yapıldığı ve alacaklının haklarına halef olduğu dikkate alındığında icra müdürlüğünce infaz aşamasında dikkate alınması gerektiği, alacağın likit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının icra takip dosyasında 19.902,02 TL asıl alacak, 2.502,46 TL işlemiş faiz, 125,12 TL BSMV olmak üzere toplam 22.529,60 TL alacağa yönelik itirazının iptali ile takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, alacağın %20’si oranında hesaplanan 3.980,40 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; alınan bilirkişi raporlarındaki faiz hesaplamalarında ve mahkeme kararında anapara miktarının 19.902,02 TL olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, Yargıtay kararları gereğince kredi borçlusunun, hesabın kat’ı sonucu alacağın muaccel kılındığı ihtarnamede tanınan süre sonunda temerrüde düşeceğini, temerrütün oluştuğu tarihe kadar işleyecek faizin, ana paraya eklenerek, temerrüt tarihi itibariyle bulunacak asıl alacağın saptanacağını, takip tarihi itibariyle anaparanın 19.902,02 TL olarak belirtilmesinin içtihatlara ve kanunlara aykırı olduğunu, temerrüt faiz oranının sözleşmenin hiçbir yerinde belirtilmediğinden akdi faiz oranının 10,08 olarak, temerrüt faiz oranının da %10,50 olarak (merkez bankası kısa vadeli avans faiz oranı) tespiti ve hesaplamaların bu faiz oranlarına göre değerlendirilmesinin hatalı bulunduğunu, ticari kredi sözleşmelerinde akdi faiz ve temerrut faizi oranı yazması gibi bir zorunluluk olmadığını, bu durumu ek bilirkişi raporunda bilirkişinin de kabul ettiğini, sadece faizin ne şekilde belirleneceğine ilişkin hüküm olmasının yeterli olduğunu, dolayısıyla temerrüt faiz oranının yazması değil, bu oranın ne şekilde tespit edileceğinin belirlenmiş olması gerektiğini, genel kredi sözleşmelerinde, banka mevzuatına atıf bulunduğunu, genel kredi sözleşmesinin 6. maddesinde bu hususun açıkça belirtilmekte olup, bankanın emsal işlemlere uyguladığı faiz oranının, temerrüt faizi oranı olarak esas alınması gerektiğini, bu durumun da mahkeme dosyasına sunulan faiz oran tablosuna göre 06/10/2015 – 31/10/2016 tarihleri arasındaki 36 temerrüt faiz oranına denk geldiğini, davalıya müvekkili tarafından çekilen ve tebliğ edilen 09/11/2015 tarihli muacceliyet ihtarnamesinde temerrüt faiz oranının %36 olarak karşı tarafa bildirildiğini, karşı tarafça bu ihtarnameye herhangi bir itirazda da bulunulmadığını, bilirkişi raporunda temerrüt faiz oranının muacceliyetin oluştuğu tarihteki sektördeki diğer banka oranları ile karşılaştırıldığında fahiş olarak kabul edilemeyeceğinin açıkça ifade edildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; alacaklının icra takibinin başlatılması aşamasında icra dosyasına sözleşmenin tamamını sunmak yerine, okunaksız ve yalnızca sözleşmenin bir kısmını içeren suretini sunduğunu, müvekkilinin de haklı olarak tamamını görmediği sözleşmeye dayanarak başlatılan icra takibinde, hem imzaya hem de borca itiraz ettiğini, dava açıldıktan sonra da, davacı tarafından dosyaya sunulan sözleşmenin tamamını inceleyerek imzaya yaptığı itiraz hususunda ısrarcı olmayarak, davanın bu sebeple uzamasına neden olmadığını, davacının talep edebileceği rakamın dosya üç defa bilirkişilere tevdi edilerek tespit edilebildiğini, davacının tüm bilgi, belge ve kayıtlar kendi uhdesinde bulunmasına rağmen, faizi fahiş orandan uygulayarak, hem faiz, hem BSMV, hem de anapara alacağını yanlış hesaplayıp, icra takibini de bu yanlış hesaplanan rakamlar üzerinden başlattığını, kabul anlamına gelmemek üzere elinde sözleşme sureti dahi olmayan müvekkilinin bankacılık alanında uzman bilirkişi marifetiyle ancak üç defada hesaplanabilen bir borcu, doğru hesaplayarak itiraz edebileceğinin kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu durumda asıl kötü niyetli davacı banka iken, müvekkilinin haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğinin kabulünün hakkaniyete aykırı olduğunu, mahkemenin alacağın likit olduğu yönündeki tespitinin de hatalı bulunduğunu, alacağın hesaba muhtaç bir alacak olduğunu, icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını, Avrupa Yatırım Fonu tarafından icra dosyasına 11/08/2016 tarihinde 16.556,99 TL ödeme yapıldığını, bu bilginin davacı vekili tarafından mahkemeye bizzat sunulduğunu, verilen bu bilginin akabinde yapılan ödemenin infaz aşamasında dikkate alınması hususunun mahkeme kararında açıkça yer verilmesi taleplerinin tam anlamıyla karşılamayacak şekilde yalnızca kararın gerekçe kısmında yer verilmekle yetinildiğini, icra mahkemelerinin sınırlı inceleme yaptığını, yapılan itirazlarda ilamın yalnızca hüküm kısmının dikkate aldığını, gerekçede belirtilen hususlara ilişkin değerlendirme yapmadığını, bu hususun kararın hüküm kısmında açıkça yer verilmemesi sebebiyle davacı tarafından gerekli mahsup yapılmadan geçilecek bir icra takibinde, icra mahkemesince itirazlarının reddedileceğini, davacı bankanın mükerrer tahsilat yaparak sebepsiz olarak zenginleşmesine ve müvekkilinin bu meblağın iadesi için yeni bir dava açmasına ve yargının iş yükünün artmasına sebep olacağını, hükmün talebe uygun kurulması, usul ekonomisi ilkesine de uygun olacakken, mahkemece taleplerini karşılar nitelikte hüküm kurulmadığını, garantör Avrupa Yatırım Fonunun, kredinin %75’ini teminat altına aldığını, müvekkilinin iki yıl boyunca gerekli ödemeleri yaptığını, borcun 2/3’ünün ödediğini, geriye teminat kapsamında kalan 1/3’lük kısmın kaldığını, bu borcun ödenmemesi halinde bankanın Avrupa Yatırım Fonundan ödenmeyen kısmı talep etme hakkı bulunduğunu, bu tür borçların kredi olarak telaffuz edilse de nitelik itibariyle bir hibe olduğunu, borcun ödenmeyen kısmının teminat kapsamındaki kısım olduğundan ve Avrupa Yatırım Fonu tarafından da dosyaya ödeme yapıldığından davacının ödeme talebi ile huzurdaki davayı açması ve mahkemece davanın kısmen kabulüne karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın takibi için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 27. İcra Müdürlüğünün 2015/27858 sayılı icra takip dosyası, takip dayanağı genel kredi sözleşmesi, hesap kat ihtarnamesi, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 13/08/2018 tarihli kök, 26/11/2015 tarihli ek rapor, bankacı bilirkişiden alınan 17/06/2019 tarihli kök, 25/12/2019 tarihli ek rapor, AYF tarafından dava tarihinden sonra 11/08/2016 tarihinde yapılan ödemeye ilişkin dekont, AYF kefaletine ilişkin bilgilendirme mesajı, AYF teminat destekli “ilk bankam ilk işim” kobi kredisi taahhütnamesi dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu Ankara 27. İcra Müdürlüğünün 2015/27858 sayılı icra takip dosyası incelendiğinde; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine toplam 28.265,40 TL alacağın tahsili talebi ile icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 07/01/2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlunun 05/01/2016 tarihinde borcun tamamına ve imzaya itiraz ettiği, itirazın 7 günlük yasal süre içerisinde yapıldığı, itirazın davacı alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, işbu itirazın iptali davasının İİK’nun 67. maddesi uyarınca, itiraz dilekçesinin davacı alacaklı vekiline tebliğ tarihinden itibaren başlayacak olan 1 yıllık hak düşürücü süre olan 18/02/2016 tarihinde açıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
Davacı ile davalı arasında 27/02/2013 tarihli ve 50.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı görülmüştür.
Davacı tarafından davalıya gönderilen 09/11/2015 tarihli hesap kat ihtarnamesi ile kredi hesabı kat edilerek 26.926,74 TL’nin 3 gün içinde ödenmesi gerektiği bildirilmiştir. Anılan ihtarname 10/11/2015 tarihinde davalıya tebliğ edilmiştir.
AYF teminat destekli “ilk bankam ilk işim” kobi kredisi taahhütnamesinin davacı ile davalı arasında bila tarihli olarak imzalandığı, genel kredi sözleşmesinin eki niteliğinde olduğu, Avrupa Yatırım Fonunun ödediği miktara ilişkin takip yetkisinin AYF adına davacı bankada bulunduğu, müşterinin kullandığı kredinin tamamı ödeninceye kadar borçtan sorumlu olduğu açıkça düzenlenmiştir.
Dava tarihinden sonra, 11/08/2016 tarihinde davalı hesabına AYF destekli kredi için 16.556,99 TL aktarılmıştır.
Davacı vekili 07/09/2016 tarihli dilekçesi ile dava tarihinden sonra AYF tarafından 16.556,99 TL ödendiğini, bu tutara rağmen davalının sorumluluğunun taahhütname gereği borcun tamamı üzerinden devam ettiğini bildirmiştir.
Avrupa Yatırım Fonu kefaletine ilişkin 17/07/2014 tarihli kredi risk tasfiye bölüm başkanlığının bilgilendirme mesajında, AYF kefaletine istinaden müşteri lehine ödeme yaptığı tutarın tasfiye olunacak alacaklar hesabına mahsubu yapıldıktan sonra müşteri ve kefillerin sorumluluklarının borcun kalanı değil, borcun tamamı üzerinden devam ettiği, borca mahsup edilen kefalet tutarının tamamı AYF’ye iade edilmeden tasfiye olunacak alacaklar asli hesabının kapatılmaması gerektiği belirtilmiştir.
Yargılama aşamasında alınan birinci bilirkişi kök raporunda, hesap kat ihtarnamesinin 10/11/2015 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, davalının atıfet süresinin sonunda 14/11/2015 tarihinde temerrüte düştüğü, AYF destekli krediye ait akdi faiz oranının %10,08 olduğu, dava dosyasına sunulan genel kredi sözleşmesinde uygulanacak temerrüt faizi oranı bölümünün boş bırakıldığı, herhangi bir oran yazılmadığı, dolayısıyla temerrüt faiz oranının ne sözleşmede ne de taahhütname ile belirlenmediği, TCMB’nin önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranının %10,50 olduğu, bu oranın temerrüt faiz oranı olarak uygulanacağı, icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 21.341,00 TL asıl alacak, 1.903,44 TL işlemiş faiz, 95,17 TL BSMV olmak üzere toplam 23.330,61 TL alacaklı olduğu, dava konusu kredi hesabına dava tarihinden sonra, 11/08/2016 tarihinde AYF tarafından garanti tutarı açıklaması ile 16.556,99 TL ödeme yapıldığı, davalı ile davacı banka arasında akdedilen taahhütname gereğince teminat bedeli olarak yatan paranın tahsili için AYF adına bankanın takibe devam edeceği, tahsil edilen tutarın %75’inin AYF’ye iade edileceği, kredinin, anapara ve faizlerinin/kar paylarının tamamı ödeninceye kadar davalının sorumluluğunun devam edeceğinin hüküm altına alındığı tespit edilmiştir.
Alınan ek raporda ise, takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 21.047,01 TL asıl alacak, 2.775,45 TL işlemiş faiz, 138,78 TL BSMV olmak üzere toplam 23.961,24 TL alacaklı olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir.
Yargılama aşamasında alınan ikinci bilirkişi kök ve ek raporunda ise, davacı ile davalı arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin 6. maddesinde temerrüt faiz oranının akdi faiz oranına kredinin belirli bir yüzdesinin ilavesi suretiyle belirleneceği hükme bağlanmış olmasına karşın, sözleşmenin bu maddesinde akdi faiz oranına ilave edilecek yüzdelik oran kısmının boş bırakıldığını, bu halde davacının takip talebinde istemde bulunduğu %36 oranının taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 6. maddesine uygun olarak tespit edildiğini belirleme imkanı bulunmadığını, sözleşmede temerrüt faizi oranının ne şekilde tespit olunacağı hususunun belirli olmaması karşısında, uygulanacak temerrüt faizi oranının sözleşme ile kararlaştırılmadığının kabul edilmesi gerektiğini, uygulanacak temerrüt faizinin sözleşme ile kararlaştırılmadığı hallerde bu oranının TBK’nun 120. maddesine göre tespitinin zorunlu hale geldiği, anılan hüküm uyarınca uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranının sözleşmede kararlaştırılmamış olması halinde faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata göre belirleneceği, madde metninde geçen faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuattan kastın 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun olduğunu, buna göre uygulanacak olan temerrüt faizi oranının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu dikkate alınarak, TBK’nun 120. maddesi atfı ile 3095 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre, muacceliyetin doğduğu tarihte yürürlükte olan %10,50 oranının temerrüt faizi oranı olarak kabulü gerektiği, AYF tarafından verilen %75 oranındaki garanti desteği ile kredi kullandırıldığı, kredinin ödenmeyip takibe intikal etmesi durumunda AYF’nin ödenmeyen kredinin %75’ine denk gelecek tutarı bankaya ödediği, banka ile AYF arasında yapılan anlaşma uyarınca takip işlemlerinin banka tarafından sürdürüldüğü, takip sürecinde tahsil edilen tutarın %75’lik kısmının AYF’ye iade edildiği, %25’lik kısmı ise kefalet ödemesi ile karşılanamayan banka alacağına mahsup edildiği, AYF tarafından sağlanan garantinin bağış olmayıp davalıya kullandırılan krediye kefalet niteliği taşıdığının kabulü gerektiği, takip tarihi itibariyle davacının davalıdan %10,50 temerrüt faiz oranına göre yapılan hesaplama ile 19.902,02 TL asıl alacak, 2.502,46 TL işlemiş faiz, 125,12 TL BSMV olmak üzere toplam 22.529,60 TL alacaklı olduğu, takip talebinde yer alan %36 temerrüt faiz oranına göre yapılan hesaplama ile ise 19.902,02 TL asıl alacak, 4.742,07 TL işlemiş faiz, 237,11 TL BSMV olmak üzere toplam 24.881,20 TL alacaklı olduğu, takip ve dava tarihinden sonra AYF tarafından davacıya 16.556,99 TL ödeme yapıldığı tespit edilmiştir. Davacı yan genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı bulunduğunu, alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia etmiş, davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığı, kredinin ödenmediği iddiasıyla davacının kredi hesabını kat ettiği, alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığı, davalının icra takibinde borcun tamamına ve imzaya davalıların ise borca kısmi itiraz ettiği hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, genel kredi sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olup olmadığı, takip tarihi itibarıyla davacının davalıdan talep edebileceği herhangi bir alacak bulunup bulunmadığı, alacak var ise miktarı, davalının icra takibine itirazının haksız olup olmadığı, dava tarihinden sonra dava dışı AYF tarafından yapılan ödemenin infazda gözetilmesi gerekip gerekmediği, uygulanması gereken temerrüt faiz oranı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde; yukarıda açıklandığı üzere davacı banka ile davalı asıl borçlu arasında 27/02/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalanmıştır. Davacının anılan sözleşmeden kaynaklanan alacağının ödenmediği iddiasıyla başlatılan icra takibinde davalı yan borca itirazının yanı sıra sözleşmedeki imzaya da itiraz etmiş ise de, davalı vekilinin istinaf dilekçesinden de açıkça anlaşılacağı üzere davalı sözleşmedeki imza inkarından yargılama aşamasında vazgeçmiştir.
Davalının imza inkarından vazgeçtiği genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı bulunduğunu, davacı bankanın usulüne uygun delillerle ispat etmesi gerekir. Yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan ikinci bilirkişi raporu ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli niteliktedir. Takip tarihi itibarıyla davacının davalıdan talep edebileceği asıl alacak miktarı temerrüt tarihine kadar işleyen akdi faizin ana parayla kapitalize edilmesi sonucu usulüne uygun bir şekilde tespit edilmiştir.
Öte yandan işbu dava konusu genel kredi sözleşmesi kapsamında uygulanan akdi faiz oranının %10,08 olduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Davacı yan dava konusu icra takibinde %36 temerrüt faiz oranının uygulanmasını talep etmiş ise de, taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin 6/a-4. maddesi “Müşterinin temerrüte düşmesi halinde temerrüt faizi uygulanır. Temerrüt faizi akdi faiz oranına %… oranında ilave yapılmak suretiyle tespit edilir. Ancak cari faiz oranı akdi faiz oranından daha yüksek ise temerrüt faizi hesaplamasında cari faiz oranı esas alınır.” hükmünü içermektedir. Anılan hükümden açıkça anlaşılacağı üzere taraflar sözleşmede açıkça bir temerrüt faiz oranı kararlaştırmadığı gibi, temerrüt faiz oranının ne şekilde hesaplanacağını da kararlaştırmamışlardır.
Bu durumda mahkemece taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi hükümleri uyarınca uygulanacak temerrüt faiz oranının tespitinin mümkün olmadığı, temerrüt faiz oranının TBK’nun 120. maddesi uyarınca tespiti gerektiği, anılan hükmün atfı ile 3095 sayılı kanunun 2. maddesi uyarınca muacceliyetin doğduğu tarihte yürürlükte olan %10,50 oranının temerrüt faiz oranı olarak esas alınmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargılama aşamasında alınarak hükme esas alınan 17/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda uygulanması gereken temerrüt faiz oranının %10,50 olması gerektiği belirtildikten sonra mahkemece bu görüşe itibar edilmemesi halinde alacağa tatbiki gereken %36 oranının muacceliyetin oluştuğu tarihteki sektördeki diğer banka oranları ile karşılaştırıldığında fahiş olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiş ise de, taraflar arasındaki kredi ilişkisinde emsal banka uygulamalarına gidilmesi mümkün olmayıp, temerrüt faizi oranı veya bu oranın hesaplama yöntemi sözleşmede kararlaştırılmış ise bu sözleşme hükmüne göre, kararlaştırılmamış ise TBK’nun 120. maddesi hükmüne göre tespiti gerekir. Nitekim mahkemece de bu yöntem uygulanarak tespit edilen %10,50 temerrüt faiz oranı usul ve yasaya uygundur.
Davalı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, yukarıda açıklandığı üzere davalı yan icra takibinde kredi sözleşmesindeki imzasına itiraz etmiş ise de, yargılama aşamasında kredi sözleşmesinin sunulması üzerine imza inkarından vazgeçmiştir.
Taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredi Avrupa Yatırım Fonu destekli bir kredidir. Anılan destek kullandırılan kredinin %75 oranında olup, kredinin tamamının AYF tarafından karşılanması mümkün bulunmadığı gibi, AYF tarafından yapılan ödeme davalıyı borçtan kurtarmayacaktır. Sadece yapılan ödeme kapsamında davacıya karşı olan sorumluluğu sona erecek AYF’ye karşı olan sorumluluğu ise devam edecektir. Bu durumda mahkemece dava konusu kredinin hibe niteliğinde olmadığı, ödenmeyen krediyi teminat altına alan bir husus bulunmadığı, davacının ödeme talebi ile dava konusu icra takibini başlatıp, takibe itiraz edilmesi üzerine işbu itirazın iptali davasını açmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan, dava konusu icra takibi ile tahsili talep edilen alacak likit, bir başka anlatımla bilinebilir ve hesaplanabilir niteliktedir. Yapılan yargılama sonunda mahkemece davalının icra takibine itirazının kısmen haksız olduğunun anlaşılması ile birlikte davacı lehine İİK’nun 67. maddesi hükmü gözetilerek icra inkar tazminatına hükmedilmesi usul ve yasaya uygundur.
Mahkemece hüküm altına alınan %20 icra inkar tazminatı 19.902,02 TL asıl alacak üzerinden hesaplanarak 3.980,40 TL hüküm altına alınmıştır. İİK’nun 67. maddesi uyarınca hüküm altına alınan toplam 22.529,60 TL üzerinden %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken asıl alacak üzerinden hesaplama yapılması isabetsiz ise de, aleyhe istinaf itirazı bulunmadığından bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir.
Taraf vekillerinin istinaf itirazlarının kamu düzenine aykırılık yönünden incelenmesine gelindiğinde, dava konusu icra takibinde davacı banka takip tarihinden itibaren asıl alacağa %36 temerrüt faizi uygulanmasını talep etmiştir. Mahkemece, hükmün gerekçesinde %10,50 temerrüt faiz oranının uygulanacağı belirtildiği halde hükümde asıl alacağa takip tarihinden itibaren işletilecek temerrüt faizi oranına yönelik olumlu veya olumsuz herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu durum ise. HMK’nun 297. maddesi uyarınca infazda tereddüt yaratacak nitelikte olup, kamu düzenine de aykırılık oluşturan bu husus re’sen gözetilmiştir.
Kamu düzenine aykırılık teşkil eden bir diğer husus ise, mahkemece karar gerekçesinde dava tarihinden sonra AYF tarafından yapılan 16.656,99 TL’nin alacaklının haklarına halef olduğu dikkate alındığında icra müdürlüğünce infaz aşamasında dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
Anılan gerekçe kendi içerisinde çeliştiği gibi, kararın hüküm kısmında dava tarihinden sonra yapılan ödemenin infazda gözetilmesi gerektiği belirtilmediğinden gerekçe ile hüküm arasında da çelişki oluşturulmuştur. İnfazda tereddüt yaratacak nitelikte olan bu durum da kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğinden re’sen gözetilmiştir.
Açıklandığı üzere gerekçe ödenen kısım yönünden infazda gözetilmesi gerekip gerekmediği hususunda, alacaklının haklarına halef olduğu belirtildikten sonra infaz aşamasında dikkate alınması gerektiği belirtilerek kendi içerisinde çelişki oluşturulmuştur.
Dava tarihinden sonra 11/08/2016 tarihinde AYF tarafından dava konusu kredi nedeniyle 16.556,99 TL ödeme yapıldığı taraflar arasında ihtilafsızdır.
AYF tarafından ödenen kısım ile ilgili borçlu davalı hakkında takip ve dava yetkisi AYF’dedir. Davacı bankanın AYF tarafından ödenen kısımla ilgili AYF adına icra takibine devam edebilmesi, AYF adına takip yetkisi bulunması HMK’nun 114. Maddesine göre dava şartı olduğundan ancak Kanun ile mümkündür. AYF tarafından yapılan ödemelere ilişkin takip yetkisinin davacı bankada bulunduğuna ilişkin herhangi bir yasal düzenleme ise bulunmamaktadır. AYF ile davacı banka arasında akdedilen taahhütnamede AYF tarafından yapılan ödemeyi takip yetkisinin davacı bankaya verilmiş olması yasal düzenleme bulunmaması karşısında sonuca etkili olmayacaktır.
Hal böyle olunca mahkemece, AYF tarafından dava tarihinden sonra yapılan ödemeye ilişkin davacı bankanın AYF adına takip yetkisi bulunduğuna ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığı, AYF ile davacı arasındaki taahhütnamenin davacının AYF tarafından yapılan ödemeye ilişkin davalı borçluyu takip yetkisi vermeyeceği, dava tarihinden sonra AYF tarafından yapılan ödemeye ilişkin davacının davalıyı takip yetkisi bulunmadığından ödemenin icra müdürlüğünce infaz aşamasında gözetilmesi gerekirken kendi içerisinde çelişkili gerekçe ve gerekçe hüküm çelişkisi oluşturacak şekilde yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabulü kararında kamu düzenine aykırılık yönünden isabet görülmediğinden taraf vekillerinin istinaf itirazlarının kamu düzenine aykırılık gözetilerek kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kamu düzenine aykırılık gözetilerek kaldırılmasına, taraf vekillerinin sair istinaf itirazlarının reddine, davanın kısmen kabulüne, aleyhe hüküm kurma yasağı gözetilerek hüküm altına alınan asıl alacak üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesine, AYF tarafından dava tarihinden sonra yapılan ödemenin icra müdürlüğünce infaz aşamasında gözetilmesine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık gözetilerek KISMEN KABULÜNE,
2-Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/09/2020 tarih ve 2016/149 Esas 2020/320 Karar sayılı kararının kamu düzenine aykırılık gözetilerek KALDIRILMASINA, taraf vekillerinin sair istinaf itirazlarının reddine,
B)1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-Davalının Ankara 27. İcra Müdürlüğünün 2015/27858 sayılı dosyasında 19.902,02 TL asıl alacak, 2.502,46 TL işlemiş faiz, 125,12 TL BSMV olmak üzere toplam 22.529,60 TL alacağa yönelik itirazının iptali ile takibin anılan miktarlar üzerinden hüküm altına alınan 19.902,02 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %10,50 oranında temerrüt faizi ve %5 BSMV uygulanmak suretiyle devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-İİK’nun 67/2. maddesi gereğince aleyhe istinaf itirazı bulunmadığından hüküm altına alınan 19.902,02 TL asıl alacağın %20’si oranında hesaplanan 3.980,40 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Dava dışı Avrupa Yatırım Fonu tarafından 11/08/2016 tarihinde yapılan 16.656,99 TL’nin icra müdürlüğünce infaz aşamasında gözetilmesine,
5-Alınması gereken 1.538,99 TL harçtan peşin alınan 482,71 TL ile icra dosyasında alınan 109,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 946,97 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
6-Davacı tarafından peşin yatırılan 482,71 TL peşin harç, 29,20 TL başvurma harcı ile icra dosyasında alınan 109,31 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yargılama aşamasında yapılan 1.500,00 TL bilirkişi ücreti ile 290,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 1.790,00 TL yargılama giderinin davanın kabul ve reddi oranı gözetilerek hesaplana 1.426,76 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı taraf vekil ile temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı taraf vekil ile temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Bakiye gider avansının talebi halinde yatıran tarafa iadesine,
C)1-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında posta masrafı olarak yapılan 46,25 TL yargılama masrafının davadaki haklılık durumu gözetilerek 36,86 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
D)1-Davalı tarafından yatırılan 384,74 TL nispi istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-Davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
3-Davalı tarafından istinaf aşamasında posta masrafı olarak yapılan 8,25 TL yargılama masrafının davadaki haklılık durumu gözetilerek 1,67 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 18/10/2023

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.