Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1358 E. 2023/995 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1358
KARAR NO : 2023/995

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

…..

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/04/2021
NUMARASI :….
DAVA : Rücuen Alacak (İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/03/2020
KARAR TARİHİ : 22/06/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/07/2023

Taraflar arasındaki rücuen alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 24/07/2006 tarihinde işletme hakkı devir sözleşmesi imzalandığını, dağıtım faaliyetlerinin davalı tarafından yürütüldüğü dönemde hizmet akdi ile çalışan işçinin 26/12/2001 tarihinde iş kazası geçirdiğini, dava dışı işçi tarafından açılan dava sonucu verilen kararın icra takibine konulması nedeniyle icra dosyasına ödenen miktar ile dava dosyasında yatırılan harçlardan davalının sorumlu olduğunu belirterek 358.246,95 TL’nin ödeme tarihi olan 09/07/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zaman aşımına uğradığını, devre esas bilançoların kesinleştiğini, yapılan ödemeden müvekkilinin sorumlu olmadığını, ödeme tarihlerinden itibaren avans faizi talep edilmesinin işletme hakkı devir sözleşmesine aykırı bulunduğunu, bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen ve icra takibine sebep olan davacının söz konusu davaya ilişkin faizi ve icra dosyasına ilişkin giderleri talep hakkı bulunmadığını, dayanak davada alacağın yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedildiğini, davacı tarafından ödemelerin yasal faiz üzerinden yapıldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, dava konusu olayın dağıtım faaliyetinin davalı tarafından yürütüldüğü 2001 yılında gerçekleşmiş olup, taraflar arasında imzalanan 24/07/2006 tarihli İHDS’nin 7/4.maddesi uyarınca sorumluluğun davalıya ait olduğu, rücuya konu davanın dava dışı … tarafından davacı aleyhine açıldığı, davanın davacı tarafından davalıya ihbar edildiği, davalının davadan haberdar olduğu, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda hesaplanan 358.225,76 TL için davacının rücu hakkı bulunduğu, ödenen bu tutara ödeme tarihi olan 09/07/2019 tarihinden itibaren avans faizi uygulanması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 358.225,76 TL’nin 09/07/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın zaman aşımına uğradığını, tüm dağıtım şirketleri ile müvekkili arasında 24/07/2006 tarihinde işletme hakkı devir sözleşmesi imzalandığını, ihalesi yapılan ve fiili devri gerçekleşen dağıtım şirketleri ile müvekkili arasındaki işlemlerin bu sözleşmeye tabii olduğunu, davalara ilişkin ayrımda da anılan sözleşme ele alınarak tarafların sorumluluğunda olacak dava dosyalarının tespit edildiğini, bilirkişi incelemelerinde hisse devir sözleşmesi yok sayılarak inceleme yapıldığını, diğer taraftan raporda ve kararda esas alınan işletme hakkı devir sözleşmesinin 7. maddesinin de yanlış yorumlandığını, anılan sözleşmede tarafların sorumluluğunda olacak dosyalara ilişkin olarak iki kriter belirlendiğini, bu kriterlerin olayın 24/07/2006 tarihinden önce meydana gelmesi ile olayda
3. kişi zararının bulunması olduğunu, davada 3. kişi zararının söz konusu olmadığını, dolayısıyla sözleşme gereğince anılan olaydaki sorumluluğun davacıya ait bulunduğunu, mahkemece gerekçeli kararda 3. kişi hususuna ilişkin olarak yapılan değerlendirmenin kabul edilemeyeceğini, sözleşmenin tümü göz önüne alındığında işbu sözleşmede 3.kişi ibaresi ile kastedilenin müvekkili ve davacı arasında hukuki veya sözleşmesel ilişki bulunmayan kişiler olduğunun ortaya çıkacağını, dolayısıyla şirket bünyesinde çalışan işçinin, şirket tüzelkişiliğine dahil durumda olup, işçinin sözleşmede belirtilen 3. kişi kavramına dahil edilmesinin sözleşmeye aykırı olduğunu, hisse devir sözleşmesinin 6. maddesinde iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklardan davacının sorumlu olduğunun açıkça düzenlendiğini, dolayısıyla davacının talebi ve bu talebin kabulüne ilişkin mahkeme kararının her iki sözleşme açısından da haksız olduğunu, işletme hakkı devir sözleşmesi’nin 18.6 maddesi gereğince davacının dava konusu ettiği alacaklara ilişkin olarak hiçbir talepte bulunamayacağını, bilanço kayıtlarında yer alan bazı borç ve alacak bakiyeleri dikkate alınarak alacak devri ve borç nakli işlemleri sonucu oluşan aktif değerlerin şirket sermayesine ilave edilerek sermaye düzeltilmesi yoluyla devir işlemlerinin tamamlandığını, kaydi sermaye ilave edilmek suretivle ikmal edilen borç-alacak düzenlemelerinden sonra bilanço kalemlerinde bir değişikliğe gidilmesinin mümkün olmadığını, devre esas bilanço düzenlemesi ile her türlü borç ve alacak işlemlerinin kesinleştiğini, özelleştirme modeli gereği bilanço çalışmaları yapılarak şirket tarafından devre esas mizan düzenlendiği ve beyan edilen mizan kayıtları esas alınarak devre esas bilanço düzenlendiğinden ve bu suretle geçmişe yönelik borç ve alacak işlemleri kesinleştirildiğinden müvekkilinden herhangi bir talepte bulunulmasının ihale şartnamesi ve hisse satış sözleşmesi hükümlerine ters düştüğünü, bu kapsamda özelleştirme modeli gereği devre esas bilanço düzenlemeleri çerçevesinde davacının birikmiş tüm borçlarının müvekkili tarafından üstlenildiğini, şirketin bilançosuna sermaye artırımı yoluyla müvekkili tarafından kaydi olarak kaynak sağlandığını, bahse konu davalarda yer alan tutarların şirket yerine müvekkili tarafından ödenseydi şirketin bu tutarları enerji bedeli karşılığı ödeyecek ve neticede müvekkilinin daha az borç devir alacağını, kararın kaldırılmaması halinde müvekkili tarafından anılan şirkete haksız kazanç sağlanacağını, şirket lehine sebepsiz zenginleşmeye neden olunacağını, bilançoların kesinleştiğini, devre esas bilanço düzenlemesi ile her türlü borç ve alacak işlemleri kesinleştiğinden, davanın kabulü yönünde bir karar verildiği takdirde müvekkili tarafından mükerrer olarak ödeme yapılacağını, bu hususta emsal kararlar bulunduğunu, rücuya dayanak davada 3. kişi zararının söz konusu olmadığını, sözleşme gereğince anılan olaydaki sorumluluğun davacıya ait olduğunu, hisse devir sözleşmesinin 6. maddesinde iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklardan davacının sorumlu olduğunun açıkça düzenlendiğini, rücuya dayanak davada müşterek müteselsil sorumlu bulunduğunu, davacı kurum dosya borcunun tamamını ödediğini, diğer davalı yönünden rücu yoluna gitmediğini, yahut gittiği halde bunu belirtmediğini, doğrudan alacağın tamamını müvekkilinden talep ettiğini, rücu yoluna başvurmuş ise dahi mükerrer ödeme talebinde bulunduğunu, her iki durumda da davacının kendi sorumluluğunun bulunduğunu, bu hususun mahkemece araştırılması gerektiğini, müvekkilin yalnızca kök davada davacı şirketin sorumluluğu nispetinde yer alan bedelden sorumlu olduğunu, davacının müşterek sorumlu yerine yaptığı ödemenin müvekkilinden talep edilemeyeceğini, ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilemeyeceğini, mahkemece davacı tarafça ödenen tüm bedellerin dava tarihinden itibaren
işleyecek avans faiziyle birlikte talep edilmesinin de işletme hakkı devir sözleşmesine aykırı bulunduğunu, davanın şirket tarafından derhal müvekkiline bildirilmesi gerektiğini, ödeme aşamasında bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen ve icra takibine sebep olan davacının söz konusu davaya ilişkin faizi ve icra dosyasına ilişkin giderleri talep hakkı bulunmadığını, müvekkilinin icra takibine ilişkin giderlerden, vekalet ücretinden, karara ilişkin olarak yapılan diğer masraflardan ve faizden sorumlu olmadığını, davacının sözleşme gereğince gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmasına rağmen mahkeme kararında hüküm altına alınan alacak kalemlerini icra takibine mahal vermeden ve gecikmeksizin ödemediğinin görüldüğünü, davayı kabul anlamına gelmemek üzere bu durumda müvekkilinin ancak mahkeme rücu davasına dayanak teşkil eden davada hükmedilen bedelden sorumlu olabileceğini, ilam sonrası faiz, icra takibi ve buna ilişkin giderler kısmına ilişkin ilamın takibe konu edilmesinde davacının kusurunun bulunduğunu, bu kısımların müvekkile rücu edilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca hiçbir şekilde davayı kabul etmek anlamına gelmemek üzere alacağın avans faiz ile birlikte tahsiline hükmedilemeyeceğini, dayanak davada alacağın yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedildiğini, ödemelerin yasal faiz üzerinden yapılmasına rağmen, mahkemece avans faizine
hükmedildiğini, bu durumun davacı lehine haksız kazanç sağlayacak ve şirket lehine sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını, müvekkili aleyhine hesaplanan harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; işletme hakkı devir sözleşmesinden kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Kulu Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 08/12/2015 tarih ve 2002/1074 Esas 2015/544 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacısı …, davalıları …, ……olup, 26/12/2001 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini talebiyle açılan asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin denetiminden geçerek kesinleştiği, davacı tarafından 26/08/2019 tarihinde 4.498,00 TL bakiye karar harcı, 03/07/2019 tarihinde 3.887,83 TL onama harcı, 19/07/2018 tarihinde 1.036,80 TL temyiz karar harcı, 19/01/2016 tarihinde 259,20 TL nispi temyiz karar harcı, 14/02/2017 tarihinde 51,70 TL tehiri icra karar harcı, 19/01/2016 tarihinde 143,50 TL temyiz başvuru harcı yatırıldığı görülmüştür.
Kulu İcra Müdürlüğü’nün 2016/110 sayılı takip dosyası ile; alacaklı … tarafından borçlular …, … ……. aleyhine Kulu Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 08/12/2015 tarih ve 2002/1074 Esas 2015/544 Karar sayılı ilamına dayalı olarak icra takibi başlatıldığı, … tarafından icra dosyasına 09/07/2019 tarihinde 348.369,92 TL ödendiği anlaşılmıştır.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda, davacının 09/07/2019 tarihinde icra dosyasına ödediği 348.369,92 TL’nin 348.348,73 TL’si ile yatırdığı 9.877,03 TL harç olmak üzere toplam 358.225,76 TL’yi davalıdan rücuen tahsilini talep edebileceği yönünde kanaat bildirilmiştir.
Sözleşme hükümleri ile birlikte somut olay ve davalı vekilinin istinaf itirazları birlikte incelendiğinde; dava dışı … tarafından iş kazası sonucu uğranılan maddi zararın tazmini talebi ile davacı …… ve … … Ltd. Şti. aleyhine açılan tazminat davasında yapılan yargılama sonunda asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verildiği, davacı tarafından 26/08/2019 tarihinde 4.498,00 TL bakiye karar harcı, 03/07/2019 tarihinde 3.887,83 TL onama harcı, 19/07/2018 tarihinde 1.036,80 TL temyiz karar harcı, 19/01/2016 tarihinde 259,20 TL nispi temyiz karar harcı, 14/02/2017 tarihinde 51,70 TL tehiri icra karar harcı, 19/01/2016 tarihinde 143,50 TL temyiz başvuru harcı yatırıldığı, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, dava dışı …’nin mahkeme ilamını …, … ….. aleyhine icra takibine koyması sonucu davacının 09/07/2019 tarihinde 348.369,92 TL ödediği dosya içeriğiyle sabittir.
Taraflar arasında akdedildiği hususunda her hangi bir ihtilaf bulunmayan 24/07/2006 tarihli İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin 7.1 maddesinde; sözleşmenin imza tarihinden önce başlamış idari ve hukuki ihtilafların takip edilmesi, çözüme kavuşturulması ve bundan kaynaklanan her türlü sorumluluğun …’a ait olduğu, 7.4 ve 7.6 maddesinde de; dağıtım faaliyetinin … tarafından yürütüldüğü dönemde bu faaliyetler nedeniyle üçüncü kişiler tarafından ileri sürülecek her türlü talebin muhatabının … olduğu hükme bağlanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta davacı tarafından icra dosyasına yapılan ödeme ile dava dosyası nedeniyle ödenen harçlar İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’nin imzalandığı tarihten önceki döneme isabet eden olaya dayanmaktadır. Rücuen alacağa dayanak olan Kulu Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davanın davacısı da bu sözleşme çerçevesinde üçüncü kişi konumunda olup İHDS’nin 7.4 ve 7.6 maddeleri gereğince davacının icra dosyasına ödediği bedelden bilirkişi ile tespit edilen 21,19 TL’lik ilama aykırılık ve fazlalık gözetildiğinde 348.348,73 TL’lik kısmını ve dava dosyasına yatırdığı toplam 9.877,03 TL harç bedelini davalıdan rücuen talep ve dava hakkı bulunmaktadır. Rücuen alacağa dayanak davadaki uyuşmazlığın dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olmaması karşısında sözleşmenin 7.2 maddesi uyarınca davacının ihbar yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Kaldı ki, rücuya dayanak davada dava …’a ihbar edilmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23/03/2016 tarih 2015/13510 esas 2016/3219 karar sayılı emsal içtihadı).
Davalı vekilinin zamanaşımına ilişkin istinaf itirazının incelenmesinde; alacak taraflar arasında imzalanan İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’ne dayandığından bu davada uygulanması gerekli olan zamanaşımı süresi Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca 10 yıl olup davanın da bu süre içerisinde açıldığı anlaşıldığından bu yöndeki itiraz yerinde görülmemiştir.
Öte yandan, Hisse Satış Sözleşmesi’nin 9.4. maddesinde “…İşletme Hakkı Devir Sözleşmesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla”, 22. maddesinin f bendinde “Alıcı ihale konusu hisseleri devir aldığı tarihten önceki döneme ilişkin olarak İşletme Hakkı Devir Sözleşmesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla…” hükümleri yer almaktadır. Anılan hükümler gözetildiğinde Hisse Satış Sözleşmesi karşısında İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’nin öncelikle uygulanacağı anlaşıldığından davalı vekilinin bu hususa yönelik itirazlarına Dairemizce itibar edilmemiştir.
Rücuen alacağa dayanak mahkeme ilamı ile meydana gelen iş kazası nedeniyle 58.386,92 TL maddi tazminat ile 17.500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 26/12/2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, kararda meydana gelen iş kazasına ilişkin olarak herhangi bir kusur ayrımı yapılmamıştır. Davaya ilişkin harçlar davacı … tarafından yatırılmıştır. Dava dışı … anılan ilama dayalı olarak … ile diğer borçlular aleyhine icra takibine girişmiş, takip sonucu işbu davaya konu edilen bedel de icra dosyasına davacı … tarafından ödenmiştir. İcra dosyasına ödenen bedel ile dava dosyasına yatırılan harçlardan ise İHDS hükümleri uyarınca davalı …’ın sorumlu olduğu iddiasıyla işbu dava açılmıştır. Dosya içeriğinden rücuya dayanak mahkeme kararı nedeniyle diğer borçlular tarafından davacı …’a herhangi bir ödeme yapıldığına ilişkin bir bilgi ve belge dosyaya sunulmuş değildir. Hal böyle olunca mahkemece, davacının rücuya dayanak davada ödediği harçlar ile ilama dayalı olarak başlatılan takip nedeniyle icra dosyasına yaptığı ödemeden ilama aykırılık ve fazlalık olan kısım dışında kalan miktarın tamamını davalıdan talep edebileceği gözetilerek hüküm kurulması isabetlidir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan harç ve vekalet ücretinde herhangi bir hata bulunmadığı gibi davacı tarafından yapılan ve dosya içerisinde belgeli olan giderler gözetilerek hüküm altına alınan yargılama gideri miktarında da herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davalı vekilinin hüküm altına alınan alacağın faiz başlangıç tarihi ve türüne yönelik istinaf itirazına gelindiğinde; kural olarak rücuen tazminat talebi, başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelik tazminat niteliğinde olup, davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihinde gerçekleştiğinden ödeme gününden itibaren her iki tarafta tacir olduğundan avans faizi talep edebilir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/04/2016 tarih ve 2016/2239-2016/4044 E.-K. Sayılı emsal kararı).
Davacı vekili dava dilekçesinde hüküm altına alınacak alacağa ödeme tarihi olan 09/07/2019 tarihinden itibaren avans faizi işletilmesini talep etmiş, mahkemece hüküm altına alınan tüm alacağa 09/07/2019 tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine hükmedilmiştir. Oysa hüküm altına alınan toplam 358.225,76 TL’nin icra dosyasına ödenen 348.348,73 TL’lik kısmının ödeme tarihi 09/07/2019 ise de, dava dosyasına ödenen 4.498,00 TL bakiye karar harcının ödeme tarihi 26/08/2019, 3.887,83 TL onama harcının ödeme tarihi 03/07/2019, 1.036,80 TL temyiz karar harcının ödeme tarihi 19/07/2018, 259,20 TL nispi temyiz karar harcının ödeme tarihi 19/01/2016, 51,70 TL tehiri icra karar harcının ödeme tarihi 14/02/2017, 143,50 TL temyiz başvuru harcının ödeme tarihi ise 19/01/2016’dır. Harçlara ilişkin anılan ödeme tarihlerinden 03/07/2019, 19/07/2018, 19/01/2016, 14/02/2017 ve 19/01/2016 tarihleri hüküm altına alınan 09/07/2019 tarihinden daha önceki tarih olup, faiz başlangıç tarihinin anılan tarihlere çekilmesi durumu istinaf kanun yoluna başvuran davalı aleyhine olacağından aleyhe hüküm kurma yasağı gözetilerek bu tarihlere ilişkin faiz başlangıç tarihleri düzeltilmemiş, istinaf kanun yoluna başvuranın sıfatı gözetilerek eleştirilmekle yetinilmiştir.
4.498,00 TL bakiye karar harcına ilişkin ödeme tarihi olan 26/08/2019 tarihine gelindiğinde ise, hüküm altına alınan 09/07/2019 tarihinden sonraki tarihli olup, anılan ödeme tarihinin gözetilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece, tarafların tacir olduğu gözetilerek hüküm altına alınan alacağa avans faizi işletilmesine ve 4.498,00 TL dışında kalan kısım yönünden faiz başlangıç tarihinin 09/07/2019 olduğuna karar verilmesi isabetli ise de, 4.498,00 TL bakiye karar harcı ödemesinin 26/08/2019 olduğu, anılan ödeme tarihinden daha önceki 09/07/2019 tarihinin faiz başlangıç tarihi olarak esas alınamayacağı gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, anılan miktara ilişkin faiz başlangıç tarihinin ödeme tarihinden daha önceki bir tarih olarak hüküm altına alınması isabetsizdir.
Tüm bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun 4.498,00 TL’ye ilişkin faiz başlangıç tarihi yönünden kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 4.498,00 TL’ye ilişkin faiz başlangıç tarihi yönünden kaldırılmasına, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine, davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 4.498,00 TL’ye ilişkin faiz başlangıç tarihi yönünden KISMEN KABULÜNE,
2-Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/04/2021 tarih ve 2020/131 Esas 2021/293 Karar sayılı kararının 4.498,00 TL’ye ilişkin faiz başlangıç tarihi yönünden KALDIRILMASINA,
B)1-Davanın KISMEN KABULÜNE, 358.225,76 TL’nin, 353.727,76 TL’lik kısmına 09/07/2019 tarihinden, 4.498,00 TL’lik kısmına 26/08/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Alınması gereken 24.470,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 6.117,97 TL’nin mahsubu ile bakiye 18.352,43 TL karar harcının karar tarihinden sonra davalı tarafından yatırıldığı anlaşıldığından bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yatırılan 6.117,97 TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 138,25 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 1.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.638,25 TL yargılama giderinin davanın kabul ve reddi oranı gözetilerek hesaplanan 1.638,15 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Arabuluculuk Kanununun 18/A(13). maddesi uyarınca karar tarihinde yürürlükte bulunan Arabuluculuk Ücret Tarifesi uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk giderinin karar tarihinden sonra davalı tarafından yatırıldığı anlaşıldığından bu hususta yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 33.525,80 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 21,19 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
8-Gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde iadesine,
C)1-Davalı tarafında yatırılan 6.117,60 TL nispi karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-Davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından posta gideri olarak yapılan 41,50 TL yargılama giderinin davadaki haklılık durumu gözetilerek 0,50 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/06/2023
….
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.